|
Dünya futbolunda "Top 20" kulüp Tayfun Öneş'in tüm yazıları -5- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -4- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -3- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -2- Tayfun Öneş'in tüm yazıları |
|||
Gazeteler, muhtemelen kulaktan dolma bilgilerle yakaladıkları küçük transfer pirelerini dahi gönüllerimize kocaman birer deve yapadursunlar biz işimize bakalım. Hele ligler bir başlasın, o vakit çıkartırız tadını ve o vakit yazarız, Van Hooijdonkları, Overmarsları, gelecekse, De Boerleri... Ben bu yazımda size, illa ki okumanızı istediğim bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Bir süredir başucumda duran ve bu hafta sonu bitirdiğim Haticeye Mektuplardan söz edeceğim. Yazacaklarımın reklama girmesinden de gocunmuyorum çünkü 3 küsur yıl önce, bir yerlerde yazmaya çabalarken temel içgüdüm ya da en azılı dürtüm hep şuydu: Nüfusunun yarısına yakını 18 yaşın altında olan ve yaş ortalaması sadece 26 olan bu genç ülkede spor gibi bir nimetten olma futbol gibi bir ganimeti çıkarları ve popülariteleri uğruna kötüye kullanan, genç insanlara her fırsatta öznellik pompalayarak, onları yanlı yorumlarla yanlış yönlendiren insanlara bir nebze olsun karşı cepheden bayrak açabilmekti. Zaman zaman beni, bu işi gırgıra vurarak yaptırmaya iten şey de aynı dürtünün uzantısı aslında; futbolun bize unutturulmaya çalışılan, eğlendirme ve keyif verme özelliğini hâlâ koruduğunu hatırlamak ve hatırlatmaya çalışmak... İşte sözünü ettiğim ve adından da anlaşılabileceği gibi Haticeye Mektuplar da yukarıda saydığım türden bir uğraşı/özen içinde kaleme alınmış. O yüzden, bitirir bitirmez karar verdim, size, Bu kitabı alın okuyun demeye. Üstelik kitabın yazarı Yiğiter Uluğ, benim gibi uzaktan atışlarla değil, bizzat medyanın ve sporun içinden olma/gelme özelliğiyle klavyeye çok daha sağlam basarak ve bilerek yazmış her şeyi. Netice ne olursa olsun, Haticenin de sevilesi ve üzerinde durulası yönleri olduğunu bir kez daha hatırlıyorsunuz okurken. Hayatın genelinde olduğu gibi futbolda ve sporda da asıl tadın damaklara, detaylardan yayıldığını anlamış ve anlatmaya çalışmış, Yiğiter Uluğ. Kimi 8-10 yıl önce kaleme alınmış yazılarında o dönem gözlemlediği olaylardan çıkarımlar yaparak dile getirdiği çekincelerin, sevimsiz kuşkuların, cânım spor sevgimizi nereye sürüklediğini o zamanlardan gören yazarın anlatmaya çalıştıklarının bugünden bakınca bir bir gerçekleşir olduğunu fark ediyorsunuz ve içiniz burulur gibi oluyor. Üstelik, yazar karşınıza geçip de Ben dememiş miydim? demediği için, aksine sizin yanınızda yer alan bir sporsever gibi dert yanar olduğunu fark ettiğiniz için, siz de sorumlu tutuyorsunuz kendinizi ve biraz biraz utanır oluyorsunuz bugün gelinen noktadan, bu, sizi birbirinize düşman eden skor fanatizminden... Haticeye Mektupları sıradan tanıtım formatında tanıtmayacaktım güya! Şimdi düşünüyorum da, asıl, bir kitabı ancak ve ancak popülist tanıtımlardan etkilenirlerse satın almaya kalkışabileceklere, belki de en çok onlara özendirmem gerek Haticeye Mektupları. O halde söyleyeyim: Kitapta Fatih Akyelin Fenerbahçeliliğinin eğretiliğinden, Tugayın milli takımdan kovuluşu ve tekrar bugüne gelişinin ardında yatanlardan, Daumun parayı sosyal sorumluluğun üstünde tutuşundan, Hidayetin milli formayla ilk basketinin salise salise detaylandırılışına kadar her şey var. Hatta, bugünlerde adeta yeniden doğan ve benim de izlemeye doyamadığım bir starımızın, 1997 yılında söylediği sözleriyle (Onlarla oturup ne konuşacaktım ki..? (Beşiktaşlı yöneticileri kastederek) Bana teklif yapan yöneticilerin benim kadar parası yoktu!) birlikte, onun Michael Jordanla kıyaslanması bile var... | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||