|
Dünya futbolunda "Top 20" kulüp Tayfun Öneş'in tüm yazıları -5- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -4- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -3- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -2- Tayfun Öneş'in tüm yazıları |
|||
Eğer puan farkı, İnönüdeki bu maç öncesinde 3 ya da daha az olsaydı, o zaman, sezonun ortasında Galatasarayın ikinci yarıdaki fikstür avantajını neredeyse hazırlop bir şampiyonluğa eş tutanlar, eminim bu kez bitime 2 hafta kala Beşiktaşın fikstür avantajından dem vuruyor olacaklardı. Bu derbiyi 5 puan farkla oynamanın öyle bir misyonu da vardı sanki. Şunu da hemen söylemeliyim: Bana göre Beşiktaş, bu şampiyonluğa iki hafta evvel, Galatasaray kendi sahasında Gençlerle berabere kalınca ulaşmıştı zaten. Bugünkü derbiyi kaybetse de bu durum değişmeyecekti. Lâkin, bu derbiyi de galibiyetle geçip 5 değil, tam 8 puan fark (şimdilik) sağlamak zaten hak edilen şampiyonluk konusunda cümle alemin ağzına siyah-beyaz bir fermuar diktirmek anlamına geliyordu. Dikilmiş oldu mu; orasını bilemem tabii! Bu maç, şayet berabere bitseydi, Beşiktaş yine şampiyon ama birazcık daha az mutlu, Galatasaray ise yine ikinci ama biraz daha az mutsuz olacaktı, o kadar. O açıdan da berabere bitmediği çok iyi oldu. Eğer bu maçı Galatasaray kazansaydı, o sonucun şampiyonluk hikayesini 1 hafta daha uzatmaktan başka hiçbir şeye faydası olmayacaktı. Gerçi hep 1/3 oranında dönüşümlü şampiyonlar çıkaran bir ligde şampiyon son hafta belli oldu dedirtmek gibi bir kıyak geçilmiş olurdu futbolseverlere ama, yine de bunun aynı futbolseverler açısından, 7 gün 7 gece boyunca teşvik primleri söylentileriyle yatıp son haftaya lider giren hangi takım şampiyonluğu vermiş ki? istatistiklemeleriyle kalkmaktan başka bir şeyciğe faydası olmayacaktı. Üstelik, olan Samsunlulara olacaktı. İki sene önce de, yine bir son hafta şampiyonluğunda yine kendi sahalarında, o kez Fenerle oynamak zorunda kalmışlar, kazansak bir türlü, kaybetsek bir türlü olmuşlardı. Şampiyonluğun son maça kalması Beşiktaşa da, Samsuna da haksızlık olacaktı. İyi ki kalmadı. Dönelim yine bu sezona ve derbiye : Sezon boyunca sinirli olan Terim, sakin olan Lucescuydu. Sürekli bir şeyler deneyen Terim, elindeki kadroyu doğru tanıyıp bir an önce oturtan ve hep aynı şeyi deneyen ise Lucescuydu. Erman Toroğlunun reyting getiren tabirlerinden biriyle sezon boyunca önce arkayı sağlam tutan Beşiktaş, bu kez de aynısını yaptı. Boşluk bulunca nasıl olsa atardı; attı da. Hiçbir maça 3 ya da daha fazla fark için çıkmamıştı, Lucescu. O, hep 1-0ın hamurunu verirdi, o hamuru 3, 4-0lık pastaya dönüştürmek oyunun gidişatına göre sahadaki oyunculara kalırdı. Bakınız, bugün de aynısı oldu. Kalabalık ve garantili defansta Ümit Karanın çırpınışları dışında gollük pozisyona girebildi mi, tek umudu daha doğrusu azalan umudunun süresini uzatacak tek şeyi, galibiyet olan Galatasaray? Dahası, genelde baskılı oynayan taraf gibi gözükse de, rakibe daha çok net pozisyon veren yine Galatasaray oldu. Bir de şu söz doğrulandı dün : Derbilerde sakin olan kazanır. Galatasarayda tek ve pek sakin (!) oyuncu Revivoydu, (Ergünü saymıyoruz, o hep sakin) gerisi yine sinir küpüydü. O Revivo ki, takıma saha içi lideri olsun diye alınmamış mıydı? Olamadan, 10 numarası dolamadan sezon bitti. Kapalı defansları, kilitlenmiş oyunları tekniği yüksek, yıldız oyuncular çözermiş. Koca bir ikinci yarı, rakip sahaya daha çok yığılmışken oyun, frikiklerin dışında ekrana bile gelmedi Revivo. Öte yanda, kendisi gözden/elden çıkarıldığı için Cimbomu Revivo (evvelce de Felipe) gibilerine ekmek kapısı yaptıran Sergen, sezonun sanki ilk ve rahat bir maçını oynarmış gibi döktürürken... İlhan, artist gibi değil, forvet gibi oynasa, daha önce gelirdi gol. Ama 32 haftanın çoğunda olduğu gibi yine bir golcüden ziyade, artist gibi oynadığı için atamadı. Allahtan atamadı. O güzelim golü atmak bu sezon Beşiktaşı en kritik maçlarda sırtlayan Sergene nasip olmalıydı. Oldu da... Kendi yarı sahasından başlattığı fuleli koşusunu ve teke tek yakaladığı Bülentin başını döndürerek yine bir asist yapar gibi topu Tümere en uygun zamanda ve açıda çıkarışını görünce, geliyorum deyiveren gol için ben de o an içimden keşke seni Sergen atsa deyiverdim. Haksız mıydım? Şükür ki Tümer, topu Sergene geri verdi. İmzası bakımından bu derbinin golü de bu sezona çok yakıştı doğrusu. Maçtan önce gazetelerden birinde bir GSli yöneticinin (belki de başkanın, tam hatırlayamıyorum) İlahi adalet varsa, şampiyon olmalıyız dediğini okumuştum. Kusura bakmayın ama, bence tam tersi; ilahi adalet varsa, asıl Beşiktaş şampiyon olmalıydı. Hem de su götürmez bir puan farkıyla. Şöyle, bu sezonu bir gözlerinizin önünden geçirin; Avrupa macerasıyla, kupa macerasıyla ve lig serüvenindeki istikrarıyla Beşiktaşın performansını taptazeyken bir flash back yapın bakalım, ondan sonra hangi ilahi adaletten medet ummanız gerektiğini beraberce düşünürüz! Aslında o ilahi adalet, dün İnönünün orta yerindeydi; yoksa görmediniz mi? Tebrikler Beşiktaş... | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||