|
Mademki savaşa karşıyım... Tayfun Öneş'in tüm yazıları -5- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -4- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -3- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -2- Tayfun Öneş'in tüm yazıları |
|||
(Sahi, Bush dedim de aklıma geldi; İngilizce bilenler bir satır öne çıkıp söylerse sevinirim: bushun past tensei neydi?) Parmaklarım ısınmaya başladı, öyleyse : MERHABA ! Dünya Futbol Klüplerinin Top 20si yazımın ikinci bölümünü birkaç gün sonraya bırakıyorum. Önce, ortadan yok olduğum dönemde olan biteni kendi dilimde özetleyip biraz hasret gidermeye çalışayım. Hasbelkader protesto babından yazmama eylemime Mademki* Savaşa Karşıyım başlıklı yazımla start verdikten bir gün sonra resmimin üzerine tıklanmayla açılmış mesajlar dolusu geri bildirimler almaya başladım. Bunların özü iki ana türde toplanıyordu. Birincisi destekliyoruz, ikincisi ise ne alaaakası var kardeşim! türündendi. Her ikisine de saygı duydum. Bu arada meşhur da oldum. Aynı sayfada, o hafta bana bir üst paragraf komşuluğu yapan Sayın Utku Erışıkın Savaş ve Sayın Öneş başlıklı bir yazısı yayımlandı. Derhal print ettirip babama gösterdim. İki kız çocuğu babası biricik oğlun olarak soyadını bu alemde belki sürdüremeyeceğim ammaa, bak, sana sanal alemde soyadımızdan olma, nur topu gibi bir manşet veriyorum dedim. Sarıldık, ağlaşır olduk. Annem, arka planda beni alkışlayadurdu. (Utku Beye o yazısını çok estetik ve güzel bulduğumu, bir tek yoksa bu protesto, bir çay molası mı? yakıştırmasını asla kabul edemeyeceğimi belirterek düşüncelerimi kendisine bizzat bildirdiğim için bu satırları böyle rahat yazabiliyorum.) Neyse, sen misin yazmayacağım diyen? Allahın parmağı yok ki gözümüze soksun; bu dönemde malzemeden bol bir şey yoktu sanki, yazacak. İngiltere-Türkiye maçı mı dersiniz, Nilüferin şarkısındaki gibi yine, yeni, yeniden... nameleriyle Dereağzı istifaları mı, kızışan lig yarışı mı, parmak ısırtan Gençler temposu mu, Kartalın kendinde ve rakiplerinde stres yaratan o namağlubiyet meselesine bir temditte vedası mı? Neler, neler... Hele, bu arada bir iş vesilesiyle Brezilyaya, Rioya (evet evet göbeğinde o muhteşem Maracananın kurulu olduğu o güzel şehre) bir seyahatim oldu ki, işte onu yazmazsam hepten kudururum. Hele bir kendime geleyim. ÖNCE İNGİLTERE-TÜRKİYE... Önce İngiltere-Türkiye maçını birkaç cümleyle geçeyim; rövanşa kadar susayım. Maçtan önce ilk kez bir dünya futbol dergisinde, bildiğiniz, duyduğunuz World Soccerda bu kadar çok futbolcumuzu ve futbolumuza dair haberi görünce üç kuruşluk spor gazetelerimizdeki köşe yazılarının içeriğindeki kadar gaza gelmesem de bayağı ümitlenmiştim ben de. Düşünsenize, kapağında tam sayfa Hasan Şaş fotoğrafı, içeride bir buçuk sayfa İlhan Mansız, bir o kadar sayfa Emre Belözoğlu, bir sayfa da Şenol Güneş söyleşisi. Sayfaları çevirdikçe nerdeyse Heheyt! Kim tutar bizi leyyn (meşhur ulanın İngilizcesi niyetine)? diye bağıracağım. Tuttular ama... Dünya Kupası üçüncüsü olmak, belki medyatik yapmıştı bizi ama bir o kadar da dezavantajlı işte. İngiltere, Almanyaya deplasmanda 5 çektiği maçtan beri bu kadar hırslı ve agresif oynamamıştı. Sanki, tarih boyunca gol atamayan biz değildik de onlardı. Ha, bu arada World Soccer dergisinden şöyle bir ironi de doğmuştu: Kapaktaki Şaş, ilk 11de yoktu. Emre vardı da ne oldu? Saç, baş yoldurttu. İlhan Mansız da vardı ama, o da Hakan Şükürü (bile) arattı. Hepsini toplasanız bir Beckham etmediler. Rüştü de olmasaydı, yahu hani 8-0lar, 5-0lar geride kalmıştı? diyecektik. DÖNDÜK LİGE... Gençlerbirliğini art arda iki hafta yarışta eksik bırakan kafalar sonunda baktılar, olmuyor, pes ettiler. Bir de şu kafalar pes etse: Gençlerbirliğinin şampiyon olması, Şampiyonlar Liginde bir sene boş geçilmesi demekmiş; o yüzden şampiyon olmasınmış, oldurtmazlarmışşş. Hele bir olsunlar da, seneye de olmayacakları, tecrübe kazanmayacakları ne mâlum ki? Üstelik her Üçün Biri, katıldığı her sezon Avrupayı dolu dolu mu geçiriyor ki? Hadi canım siz de! OĞUZ ÇETİNE GELİNCE... Tavlada bir espiri vardır; rakibi 6 kapıya alınca söylenir : Doktor, ne yerse yesin dedi. Fenerbahçe de işte o hesap. Birileri 6 kapıyı tutmuş, siz ne yerseniz yiyin diyor. Ya da şöyle bir benzetim yapayım: Bir şirket düşünün, sürekli başarısız oluyor ve sürekli uzmanlar, müdürler, genel müdür yardımcıları değiştiriliyor yine de bilançonun son satırında eksiden artıya geçilemiyor. O zaman sıra artık genel müdüre gelmiş demektir. Bu arada okuyorum, yeni Teknik Direktör (bir genel müdür yardımcısı kurban daha) aranıyor ve hemen her yerde Daum da adaylar arasında sayılıyor. Herr Daumla iki saatten fazla karşılıklı oturup söyleşi yapmış bir kulunuz olarak aman ha! derim, başka bir şey demem. Hele o... O, sizi, bizi sömürür de gider. Bir sene daha çırak çıkar Fener. Laf uzadı, yazmadığım günlerin acısını çıkartayım derken dolduruşa gelip BJK-GS yarışına da dil uzatıp şampiyon şu olur dersem, sezon sonunda madara olmak var. İyisi mi susayım. Sizler gibi ben de, meraktan öleyim. Şimdilik bu kadar. * Mesaj atan bazı okuyucularım adeta bana uyarı olsun diye başlığı tekrarlarken benim aksime madem ki... diye yazmışlardı; oysa ki, kisi beraber yazılan istisnai edatlarımızdandır, madem. Mersi! | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||