|
Tayfun Öneş'in tüm yazıları -5- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -4- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -3- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -2- Tayfun Öneş'in tüm yazıları |
|||
Kimse, bu, isyan körükleyici bekleyişin üzerini örten istikrar uğruna sözleri ile süslü eğri büğrü örtünün altında yatan gerçeği tam çözemedi ya, neyse. Lorantın istifa ettiği/ettirildiği 6 saatlik toplantının ardından Sayın Kıyatın yaptığı açıklamanın ilk cümlesi özellikle ve özenle seçilerek Lorant, tazminat talebinde bulunmadan istifa etmiştir olunca, aynı camiadan kaç allahın kulu, oh neyse, beklediğimize değmiş! demiştir, merak ederim, doğrusu. Ne diyelim? Hayırlısı olsun. Sırada, topun ağzına zamanı geldikçe ya da birilerince gerek görüldükçe sürülecek olan (allahım, inşallah yanılırım) yeni bir isim var: Oğuz Çetin. Her ne kadar kendisinden asıl şimdi bir (ya da bazı) imparatorlar gibi olması beklense de, Oğuz Çetin, bu ülkenin top oynarken imparator unvanına layık görülmüş ender isimlerindendir. Malumunuz olduğu üzere, diğer iki imparator, sevilenlerince, ancak hoca ve menajer olduktan sonra imparator olabilmişlerdir. Ben Oğuzun futbolculuk dönemindeki stiline, top tekniğine ve oyun zekasına ve elbette saha içindeki beyefendiliğine hayran olanlardandım. Kar kış ortamında oynanan zorlu maçlarda, onun 90 dakikaları genellikle arkadaşlarının aksine forması bile pek çamurlanmadan tamamlamasını bir çoklarına uyup kız gibi oynuyor tabiriyle değerlendirmez, aksine, bunu ona has, üstün bir meziyet olarak görür, gıpta ederdim. Onun karakterini ya da huyunu-suyunu pek bilmem. Saha dışı özellikleriyle ilgili olarak kafamda, sağdan, soldan duyma tek-tük bilgiye sahibim. Örneğin Oğuz Fenerbahçede ve milli takımda altın çağını yaşarken, onunla eskiden, Sakaryada, öğrencilik yıllarında aynı yatakhaneyi paylaşan bir yakınım ile aramızda şöyle bir konuşma geçmişti : Biz maç yaptığımız günlerin akşamında turşu gibi odamıza çıkar, uykuya yatarken Oğuz, yatakhanede geç saatlere kadar kitap okurdu. O zaman da güzel oynar mıydı? Hem de nasıl! Orta sahadan bile gol atardı Ben zaten kimi sevsem, başına bir iş gelir. (örnek mi? Çook... Hakan Şükür, Rasim Kara, Nihat Kahveci, Aykut, Oğuz, Ertuğrul, Hayrettin, Lucescu, etsetra etsetra... Bir ara ödüm kopmuştu, Ergünüm de zorla, 3-5 kuruşa isimsiz bir Avrupalıya peşkeş çekilecek diye! Neyse dönelim konumuza) İşte o Oğuz, futbolcu Oğuz, Fenerin sondan bir evvelki şampiyonluğundan, hani şu, Şenol Güneşi yıllarca, ağzıyla kuş tutsa kimseye yaranamaz hale getiren bir manevrayla Trabzonda yakaladığı şampiyonluğundan (ki o maç bana hep, Peleli, Silvester Stallonelu Escape to Victory - Zafere Kaçış filmini çağrıştırır) birkaç gün sonra kendini Dereağzına imparator gibi girip çıktığı kapının dışında bulmuştu. Yahu çocuk/adam ne yaptı ki? demeye kalmadı, dönemin medyatik başkanı medyaya gereken haberleri sızdırmıştı(!) bile. Meğer takımda ikilik yaratıyor, hizipçilik yapıyormuş. Sonra birileri balıklama atlayıp hatırlatıvermişti: Tanju da dediydi diye... Oğuzu Kadıköyden uzaklaştıran şahıs, taa Bodrumlara uzaklaşınca, Aziz Bey de Oğuzu, kulübeye, Mustafa Denzilinin yanına çağırdı. En ateşli zaferler sonrasında bile Oğuzu bir kere olsun Denizli ile sarmaş dolaş göremeyenler anlaşamıyorlar/uyuşamıyorlar demeye başlamışlardı bile. Denizli, sırası geldi, gitti. Oğuz kaldı. Bu kez Lorant getirildi, Oğuzun yanına. Denizli ile anlaşamadığı söylenen Oğuz hakkında Mustafa Bey, hâlâ ağzını açıp tek kelime söylememişken, daha iyi anlaşacağı varsayılan Lorant bugün giderken Oğuz bana ihanet etti deyiverdi. Camiaya yakın olanların ağzından çıkma bir saptama var, son günlerde duymuş olduğum: Oğuz, eski başkan tarafından dışlandığı için, otomatikman şimdiki başkanla aralarında çok yakın bir bağ var. Başkanın takım içindeki haber kaynağı, adamı... Şimdi o adam, o başkan tarafından (bence yönetim kurulu bu konuda zor ikna olduğu için son toplantı 6 saatte tamamlanabildi) takımın başına getirildi. Bir televizyon programında bir yorumcu birkaç hafta evvel şöyle buyurmuştu: Denizli, Derwallin yanındayken de Denziliydi; Terim, Piontekin yanındayken de Terimdi, ama Oğuz Çetin, Lorantın yanındayken bile Oğuz Çetin olamadı. Çarpıcı bir saptama. Şimdi taraftarın kafası karışık. Oğuzu seviyor, muhtemelen Loranttan daha fazla güveniyor ama ileriye dönük beklentiler konusunda hissiyatı Turan Sofuoğlunun takımın başına getirildiği zamankiyle aynı. Umarım, Oğuz futbolcuyken gösterdiği başarıları teknik adam olarak da gösterir. Çamurlu sahalardan tertemiz formayla çıkabilen imparator, giydiği ateşten gömleğin yakıp kavuran ateşinden de aynı maharetle sıyrılabilir. Belki de bunu kolaylaştırmak için başkanına şu öneriyi götürmesi gerekiyor: Aykutu da buraya alalım. Ben Oğuzun da, Fenerbahçenin de işinin çok zor olduğunu düşünüyorum. Baksanıza, 6-7 yıllık bir serüveni anlatırken bile hikaye nasıl çetrefilleşiyor. Diyelim ki, iyimserliğimizi yitirmeden bu durumu camianın kültürüne bağladık ve bu da bir nevi, Fenerbahçenin dinamizmi dedik. Şöyle bir düşünüyorum da bu tarz bir dinamizm içinde yapılacak en akıllıca iş ne olurdu? Örneğin Ortegaya verilen transfer ücretinin yarısı 5 yıllığına ve markası ispatlanmış bir hocaya verilse, iki tam sezon sabredilse, ekonomik kaynaklar daha akıllıca harcanmış olmaz mıydı? Sonra bunun pek mümkün olamayacağını düşünüyorum. Çünkü bir teknik direktörü kullandıktan sonra para kazanarak satma imkanınız yok. O halde, geldiği günden bu yana, yaptığı en olumlu (bana göre tabii) şeyin Okocha ve Baliçi en tepe noktasında satmak olan bir başkandan bunu beklemenin alemi ne? | ||||
Yaşayan efsaneler ve unutamadıkları anlar / 1 Yaşayan efsaneler ve unutamadıkları anlar / 2 |
|||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||