|
Bozcaada, Süreyya ve Reklamlar... Tayfun Öneş'in tüm yazıları -4- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -3- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -2- Tayfun Öneş'in tüm yazıları |
|||
Evet, bugünkü konumuz Hakan Şükür. Hadi gelin, sizinle şuracıkta, sanal alemin nimetlerinden yaralanarak bir mahkeme salonu oluşturalım. (Zorlanmayız... Ne de olsa hepimiz her 90 dakikada bir, üç-beş hocayı, bir dolu hakemi, yusyuvarlak bir topa vuran/vuramayan ayakları yargılayan bir toplumun evlatlarıyız!) Salonu ikiye bölüyorum; Sol tarafa (kalp tarafına) gönül jürisinin üyeleri, sağ tarafa da mantık jürisinin üyeleri buyursun, otursun lütfen. Baştan söyleyeyim: Sonunda 1.90 küsurluk bir darağacı kurmak yok ! O bize, spor sevdalılarına yakışmaz. Hem malûm ya, Avrupa Birliğine de sözümüz var ! Önce gönül jürisine söz veriyor, dinliyoruz: Yıllarca hem Türk futboluna hem de Galatasaraya hizmet etmiş ve bir müddet sabredilse daha da hizmet edecek bir oyuncu, belgeli bir golcü o. Yıllarca söyledi durdu: Ben tribünden Galatasaraylıyım, küçükken maçlara, henüz o âdet edinilmemişken, yüzümü sarı-kırmızı boyayarak giderdim... Galatasaray, onu yeniden kabul etmeliydi. Hem çocuk, (sağ taraftan mırıldanmalar : ço-cuk mu?) tedavi olma bahanesiyle günlerce Floryaya gitmiş durmuş. Türkiyede özellikle Kocaeli ve Trabzon onu istemiş, o, dönerse sadece Galatasarayda oynamak istediğini belirtip reddetmiş. Üstelik de Galatasaray golcü aramıyor muydu? Sayısız golleri bir yana, sadece bir sezonda, sadece ligde 38 gol atıp 13 asist birden yaptığını dün gibi hatırlıyoruz. Form bulduğunda onun kadar yıpratıcı, üretken forvet var mı? Ya devamlılığı? Toplam 4 sezonda, sezon başına ortalama 60-65 maç yapan bir takımın tüm resmi maçlarında sadece 5 kez oynayamamış olmak, haftada bir lig maçı oynayan, milli de olamayan bir Anadolu takımı oyuncusu için bile kırılması zor bir rekor değil midir? Sağ tarafta oturanlar daha fazla dayanamıyor; söz sırası onların : Bir kere, futbolda dün yoktur, bugün vardır. 3-4 sezon önce aynı kulüpten gönderilmeye karar verilen, bonservis bedeli karşılığında son anda kalan Bülent Korkmaz, çalışıp çabalayıp (bir de susup tabii ki) vazgeçilmez adam oluyor ve hatta gidip Dünya Kupasında gol atabiliyorsa, yani dün unutuluyor bugüne bakılıyorsa, bu anlayış Hakan için niye tersten işletilsin ki? Üstelik de İtalyaya zorla mı gönderilmişti ? (Bu kez sol tarafta mırıldanmalar... Zorla gönderildi tabii. En azından gitmeye zorlandı. Para için satıldı!) Ya çenesi? Giderken birileri bizim sayemizde kariyer yaptı diyen, cip krizini başlatan o değil mi? F.Terimin yerinde kim olsa, gelişini veto ederdi. Üstelik, kulüp yönetimi de Terimi destekliyor, Hakanı istemiyorsa... O kulüp ki, kadrosunda geçen sezonun iki gol kralından birini (hem de altın çağındayken) barındırmakta olduğu halde ve yanında yer tutma zaafından gayrı bir eksiği yok denebilecek Ümit Karan varken ( 2 sezon önce 7 küsur milyon dolar vererek alınan bir başka gol kralı Serkanın geri gönderilişini saymıyoruz bile) hâlâ forvet arıyor. O zaman, iki sezondur bağı gitmiş, ağı kalmış bir görünüm sergileyen Hakanın istenmemesi hem doğal hem de mantıklıdır. En azından tutarlıdır. Kalp jürisindekiler söz ister: Bir kulüp, büyük başarılara imza atmış bir futbolcusunun yaptığı boşboğazlığın çok benzerini yapan, İtalyaya gider gitmez TV aracılığıyla telefonda, en başarılı olduğu dönemde ekmeğini yediği kulübün yönetimine benim sayemde başarılı oldunuz diyerek çıkışan, hakaret eden bir hocayı affediyor da, onun oğlu yaşındaki bir oyuncusunu affedemiyor mu? Bu mudur tutarlılık? İtalyada takıma giremeyip, iki sezon performans düşüklüğü sergilemiş olmak ve sonunda işsiz güçsüz bırakılarak kapı önüne koyulmakla, bizzat aynı ülkede, aynı süre boyunca bir önceki sezonlarda elde edilen başarıların hiçbirisine imza atamayan bir teknik direktörün yine benzer şekilde, bir günde kapı önüne koyularak işsiz-güçsüz bırakılması arasında bir fark var mı? Sağ taraftan savunma : Elma ile armudu karıştırmayalım. Biri amirdir, diğeri işçi. Görevi iş yapmak, gol atmak olan bir işçi/insan, çocuk değil insan, bunca yıl bunu öğrenmiş olmalı. Terim gibi bir hocanın onayına ihtiyaç varsa, ona göre davranmasını bilmeli. Hem herkes bu düzende/alemde/dünyada kendi tekerini kendisi döndürüyorsa, Floryaya tedavi amacıyla gidip nazlı gelin gibi susarak, bir kez bile hocasıyla konuşmadıysa başına gelecekleri hak etmiş demektir. En azından, onca birlikteliğe rağmen hocasını tanıyamadığı için hak etmiş demektir. Sol taraf : Hani Fatih Hoca, (pardon imparator) baba gibiydi. Futbolcusuna hem kızar, (hatta sahanın ortasında döver) hem de onu affederdi? Hani orası bir aileydi? Bugün, bir zamanlar kefen giyerim de sarı-kırmızı formayı giymem demişliğiyle tartışılan Baliç, o ailede kendisine yer buluyor da, kendisini çok tutan son hocası tarafından bile onda davranış bozukluğu var teşhisi (!) konulan, bir eski Galatasaraylı mı yer bulamıyor? Sağ taraf: Sözler belki unutulabilir ama Hakanın son dönem performansı da içler acısı Sol taraf : Baliçin son iki sezondaki performansı çok iyi olduğu için mi bir türlü kulübeden kalkamıyor? En formda döneminde bile devamlılığı şüpheli olan Baliçi yeniden kazanmak bir hocanın antrenman icraatından ve burnunun dibindeki kulübeden geçiyor da, Hakanı kazanmak neden aynı akıllardan geçemiyor? Sağ taraf : Ya davranış bozukluğu? Yanlış teşhis mi? Türkiyede Hakan Şükürden bir tane var, başka yok! gibi sözleri kendisinin söylemesi... Bunlar normal şeyler mi? Sol taraf : Bu kültür düzeyi, bu toplumsal baskı, bu, bir topla gelen çelişkili yaşam standardında davranış bozukluğu konusunda laf edemeyeceğiniz kaç tane Türk futbolcusu var ki? Sağ taraf : Hakanın bugünküne benzer çöküş döneminde, Torino macerasından dönüşünde ona golsüz ve formsuz geçen haftalar boyunca şans tanıyarak, arka çıkan, tüm eleştirileri göğüsleyerek sahiplenen Fatih Terim değil de kimdi? Neden oyuncusunun nankör davranışlarına rağmen ona ikinci kez katlansın ki? Tam bu sırada, sanal mahkememizin çok kızıştığı sırada, salonun kapısı gıcırdayarak açılıyor. Hepimiz, tüm jüri üyeleri susup kalıyoruz. İçeriye iki kişi giriyor. Biri yurt dışından koşmuş, gelmiş Gülen bir şahıs, diğeri ise oldukça Ağar. Kafamız iyice karışmış. Hep birlikte, ikisinin gözlerinin içine bakmaktayız. Onlar bizden salonu boşaltmamızı istiyor, baş başa verip konuşmaya başlıyorlar. Giderayak Bu işi biz bile(!) zor çözeriz. Çok yazık ! dediklerini duyar gibi oluyoruz. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||