|
|
Cansun'un ziyareti üzerine... Boğalar, Çizme'yi aşmak üzere... İki portre: Biri elma, biri armut Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi istatistikleri BABALAR ve OĞULLARI... |
|||
Geçen sezonu maç başına 3.32 gol ortalamasıyla tüm zamanların en gollü sezonu olarak geride bırakmıştık. Bu hafta başlayan Süper Lig o sezonu en azından gol açısından aratmayacağının (ilk haftanın gol ortalaması 3.66) sinyallerini veriyor. Ağustos sıcağında golsüz geçen sadece bir maç vardı ve tam 33 gol atıldı. Haftanın maçı 1-8lik skorla Antalyadaydı. ANTALYADA TURİZMDEN SONRA ANKARAGÜCÜ DE PATLADI Antalya geçen sezonun ikinci yarısında büyük bir düşüşe geçmiş, ilk yarıda topladığı puanlar olmasa ligden de düşecek duruma gelmişti. Ankaragücü ise Ersun Yenal ile yakaladığı performans ve güzel futbolla sezon boyu dikkat çekmişti. Her iki takımın geçen sezondan devraldıkları çizgileri bu maçta da devam edince Antalya aleyhine tarihi bir skor çıktı. Kennedynin hat-trickli performansı ve Yılmazın iki frikiği Antalyayı çökertti. Maçın başında 1-1i yakalayan Antalya kendi evinde sıcağa mağlup düştü ve ilk maçta havlu attı. Seyirci futbolun en güzel meyvesi olan golün keyfine 90 dakikada tam 9 kez vardı. Hele Ankaragücünün, Kennedynin ayağından kazandığı 5. gol var ki, hiç kuşkusuz haftanın golü niteliğindeydi. Rogerionun sağ taraftan yaptığı ortaya öyle bir revaşata vurdu ki Kennedy, stadın oradan geçmekte olan turistler bile o golü alkışlamıştır. SEKİZ SEZON SONRA TRABZON Dedik ya; Lig süper başladı diye... Yıllardır Dördüncü Büyüklüğünü arayan Trabzon ne zaman eski günlerini yakalar gibi olup da puan cetvelinde üst sıralara yerleşse fikstür gereği karşısına bir Beşiktaş maçı çıkar, fark yer, tepetaklak olur, Üçbuçukuncu büyüklüğüne gerisin geri dönerdi. Dile kolay, tam 8 sezondur İnönüden zaferle çıkmışlığı yoktu. Nihayet bu yıl şeytanın bacağını kırdı. Zafere giden yolun iki köşebaşında Zafer ile Da Silva otururken, karşı köşede de onlara hizmet eden Ahmet Dursun vardı. Bir gol atan Dursun, bir de penaltı kaçırınca, kartal hamsiden umduğunu değil, bulduğunu (daha doğrusu kendi kendini) yedi. Maç berabere de bitebilirdi ama bu sene adlarından çok söz ettirecek olan Güney Amerika orijinli bordo mavililer Beşiktaşın hala Pascalı unutturamayan yabancılarına oranla daha iyi oynayınca 89. dakikada skor Beşiktaş için bir musibet, bin nasihatten iyidire dönüştü. Herr Daum, maç öncesi burası benim koltuğum ve ben misapirperver bir ulusun evladı değilim(!) diyerek sahaya kendisinden önce çıkan Tekelioğlunu oturduğu coach benchden nazikçe kovdu ama ondan devralarak kurulduğu yerde 90 dakika boyunca pek huzurlu oturamadı. Koskoca sezonun daha ilk haftasından İlhanın sakatlanması oyun planlarını mı bozdu ne? ya da yılların -vazgeçilmez ası- Tayfuru neden yedek soyundurdu? gibilerinden sorulara takılmak erken ahkam kesmek olur. Tıpkı, maçın bitimine bir dakika kala gelen bir galibiyet golüne Tekelioğlunun çok fazla sevinmesinin ve bülbül kesilmesinin çok erken olması gibi... EFSANE DE REVİVO DA KALDIKLARI YERDEN DEVAM... Mayıs Ayının futbolu çok stresli günleriydi. Galatasaray Istanbulda Trabzona golleri yağdırmaya başlayınca, Samsunda 1-0 yenik durumdaki Fenerbahçeyi ölüm sessizliğinden Revivonun usta işi 2 golü kurtarmıştı. Araya tatil falan girdi ama Süper Ligin ilk haftasında Fener adeta o gün stresten birşey oynayamamıştık, gelin İstanbulda bir rövanş yapalım der gibi Samsunu konuk etti. Gerçi İlhanını, Tümerini ve Alisini yitirmiş Samsun sanki Puansun olup, çıkmıştı ama Fenerin de havası yerindeydi. Önce son kupayı, efsaneyi geri döndürten o meşhur kupayı aldı (hem de yuhaladığı federasyon başkanının elinden) sonra da o moralle çıktığı maçta ilk 3 puanını. Hat-trick Revivodan geldi ama eğer Revivo bu maçın yıldızıysa, genç Serhat da galaksisi olur vallahi! Süper oynadı Serhat. Hele ikinci golde Allum Bukerin inadı ve balı tutmasa, o gol topu söke söke getiren Serhatın hakkıydı ama yine son noktayı Revivo koydu. Ertuğrulun Glasgowlu Molls gibi Johnsonla didişip kırmızı kart görmesi dışında, bir gelin-görümce çekişmesi kadar bile olamadı bu maç Fener için. Ortada Yusuf, solda Aptullah, ileride Rapaiç futbol adına sarı-lacivert parlayan diğer isimlerdi. Bu maçın bizi şaşırtan tarafı fiziksel olarak zaten yarıya inen tribünlerin boş kalmış olmasıydı. Şaşırmamız efsaneye ilgi azlığından değil, futbolseverimiz krizin bilincine futbola rağmen varmış ve 10 milyonluk açık tribün fiyatlarına kafa tutmuştu. Ona şaşırıverdik işte ! GAZİANTEP GELENEĞİ BOZAMADI Galatasaray tam 10 yıldır Antepten puanla dönüyordu yine öyle oldu. Sezon başı olabilir ama Gaziantep 6 as oyuncusunu göndermiş (ya da elinde tutamamış), mevcut aslarından Ümit Karanını Hasan Şaşını sahaya sürememiş, sürdükleri içerisinden Hakan Ünsalını da ilk dakikalarda sakatlık sebebiyle yitirip yerine hazırlık maçlarında bile forma giydirmediği Victoriayı oynatmış, son 20 dakikayı 10 kişi tamamlamak zorunda kalmış bir Cimbomu yenemeyecekse bu gelenek daha uzun yıllar bozulmaz gibi geliyor. Üstelik henüz 17. dakikada Mondragonun (bir hediye paketine sarmadığı kalmıştı) hediyesiyle 1-0 da öne geçmişti Antep. Cimbom gayretkar Sergenle bir de gol bulup devreyi berabere kapadı. İkinci yarı özellikle de 10 kişi kaldıktan sonra sarı kırmızılılar çok bastırdı ama olmadı. Puanlar eşit paylaşıldı. Bu maç için Tevfik Lava sözümüz yok ama Lucescuya bir çift laf etmezsek gözümüz arkada kalır. Ümit Karan yok, Jardel var ama yok, peki Serkan böyle bir kadroda bile niye yok??? Ya Ayhan? O ne zaman oynayacak? Bülent Akından vazgeçince derseniz eğer, inanmam. B. Akından vazgeçmiyor ki Romen Hocam! GÖZTEPE İYİ BAŞLADI... Lige yeni gelen takım için (her ne kadar bu ligin gediklisi de olsa) ilk maç çok önemlidir. Ve Göztepe hem sahamda oynuyorum hem de Bursa gibi son yılların az parlak Anadolu takımlarındna biriyle oynuyorum deyip gaza gelmedi. Çalımbay ilk ciddi antrenörlük sınavında kendi takımının güç bilincine varmış bir hoca gibi davrandı. Bekledi Bursa saldırsın, o atakları kesince de, Ersen Martin imzalı iki golle 3 puanı kaptı. KOCAELİ İLK DEPLASMAN PUANINI ALDI. Bu sene Gençlerbirliği, Ankaragücü hatta Gaziantep kadar iddialı bir baş altı takımı var Süper Ligimizin. Kocaeli. Diğerleri yıldızlarını 3 Büyüklere satarak para kazanmayı kendilerine ilk hedef edinirlerken (gerçi hülle-mülle derken Midyata prince giderken evdeki bulgurdan da oldular ama) Kocaeli kimseyi satmadığı gibi kadrosunu daha da güçlendirerek, geçen sezonun ikinci yarısında yakaladığı başarılı grafiği sürdürmek niyetinde. Alt tarafı Rize deplasmanı demeyin, Rize geçen sezon sahasında herkese kök söktürürken bu maçta biraz da Tettehin sezon başı formsuzluğundan dolayı Kocaeli önünde 1 puana razı oldu. Neticede elalemin gol olup yağdığı bir haftada iki takım tek gol kaydedemedi. GENÇLERBİRLİĞİ-DİYARBAKIR Dile kolay 1. Lige yıllar sonra yeniden Merhaba diyorsun ve ilk maçını Türkiye Kupası sahibiyle deplasmanda oynuyorsun. Gençlerbirliği hemen öne geçti ama hem Ümit Karanını kaybetmiş olmak hem de eski golcüsü Konayı karşı takım forveti olarak görmek onları sarsmıştı sanki. Kısa sürede Konanın golleriyle yenik duruma düştüler. Diyarbakır farkı 3-1 bile yaptı ama Süper Lig uzun maraton, maç 90 dakika... Bunu unuttular ve yavaşlayınca önce 3-3 oldu sonra da 4-4. Karşılıklı 8 gol birden atılan maç için her türlü yorum yapılır ama bizce en doğrusu: İki takım da henüz lige hazır olmadığından bol pozisyon hatası yaptılar, gol düellosunu doğuran gerçek de bu oldu. BİR YARI MALATYA, BİR YARI İSTANBULSPOR Seyircisiz İstanbulspor kendi sahasındaki maçları da deplasmandaymış gibi oynamaya alışık nasıl olsa! O yüzden tribünleri tıklım tıklım dolduran Malatya taraftarlarından etkilenmediler. İlk yarı Malatya 40 yıllık 1. Lig takımı gibi oynadıysa da golü bulamadı. İkinci yarı Bushi 1-0 yaptı skoru. Hemen ardından kazanılan penaltıyı Malatyadan Abdülkadir günün en başarılı isimlerinden Zdravkova teslim edince Malatya Süper Lige yeni çıkan 3 takımdan ilk haftayı puansız kapatan tek takım oldu. DENİZLİ COŞTU, YOZGAT SUSTU... Yozgat geçen sezon ligin en dişli takımlarındandı. Başta Ayew olmak üzere birkaç usta ayağını sezon sonunda yitirince tek dişi kalmış canavar gibi etkisizleşmiş sanki. Bir de maçın hemen başında aleyhlerine verilen penaltının golle sonuçlanması ve ardından 10 kişi kalmaları buna eklenince, Denizlispor belki de sezon boyu görüp göreceği en kolay farklı galibiyeti daha ilk maçta görmüş oldu. Bu maçta Muzafferin kendi adına ikinci, takımı adına attığı üçüncü gol de görülmeye değerdi. Topla birlikte 30-35 metre sahayı diyagonel geçen Muzaffer, kalecinin yanından ters çapraza nefis vurdu. | ||||
Yazarlık patladı, peki ya okuyuculuk? Onu yazmazsam olmaz... Sarı-lacivertliler erdi muradına... Bu-ra-sı Tür-ki-ye bur-da in-saf yok ! Waldir Pereira Didi... Bir derbinin ardından |
|||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||