Home page
Haber Menüsü


 
‘Sıcak paracılar’ baskıyı arttırıyor
 
Bir dönem uygulanmış olan faiz ve kur politikasını hala Türkiye için çözüm olarak gören bir grup ekonomist, Bakan Derviş’in dünkü açıklamaları sonrasında taleplerini yoğunlaştırdılar
 
Kerem Alkin
 
27 Temmuz—  Dalgalı Kur Politikası’ndan rahatsızlığını olabildiği ölçüde açık ve net olarak ortaya koyan reel sektör, içinde bulunduğumuz kriz ortamından ancak sıcak para politikası ile çıkılabileceğini vurgulayan ekonomistlerden destek görmeye başladılar.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Reel sektörün temsilcileri Dalgalı Kur Politikası’nda bir iki ay sonraki kuru tahmin edemediklerinden dolayı ticaret yapamamaktan şikayetçiler. Bu nedenle, Asya ekonomilerinin başını belaya sokan sabit kur politakası ölçüsünde olmasa da, 1999 yılı sonu öncesinde Merkez Bankası’nın uygulamakta olduğu ve ‘Kontrollu Dalgalı Kur’ politikası olarak adlandırabileceğimiz yapıya geri dönülmesi konusundaki talepler yoğunlaşmakta.
       Bu talepleri gündeme getirenler arasında, bir dönem Merkez Bankası’nın yönetiminde yer alan ekonomistler de yer almakta. Çünkü, 1994 yılındaki kriz sonrasında benzer tartışmalar gündeme geldiğinde, o dönemin Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Saraçoğlu, o dönemin Başbakanı Tansu Çiller’i kriz nedeniyle eleştirmiş ve kendi döneminde uygulanmış olan sıcak para politikası sayesinde Türkiye’ye 100 milyor doların üzerinde bir sıcak para girişi sağladıklarını vurgulamıştı. İçinde bulunduğumuz günlerde benzer bir uygulama ile, Türkiye’nin bu krizi yeni sıcakm para girişi ile atlatması tavsiye edilmekte. Ekonomi yönetiminin dünkü açıklamaları da sıcak parayı destekleyen çevreleri daha da cesaretlendirmiş gözüküyor.
       
SICAK PARA POLİTİKASI KRİZ YARATIR
       Sıcak para politikası, TL’nin içeride enflasyon nedeniyle uğradığı değer kaybına göre, döviz kurları karşısında aynı oranda değer kaybetmemesine yönelik bir politikayı ifade ediyor.
       TL cinsinden faiz geliri sağlayan yatırım araçlarının ve hatta İMKB’de işlem gören hisse senedlerinin cazip hale gelmesini sağlayan bu tür kur uygulamalarında, orta vadede döviz dengesini olumsuz yönde etkileyen ve uluslar arası alandaki yeni krizlerde Türkiye’nin döviz nakit akışını alt üst eden maliyetler ortaya çıkıyor. Döviz kurlarının suni olarak yönlendirildiği bu tür kur politikalarının bedeli Türkiye açısından hep ağır oldu. Bu nedenle, sıcak para politikasının Türkiye’de halen tartışma konusu olması dahi düşündürücü.
       
STANLEY FİSHER’IN İKNA EDİLMESİ ZOR
       IMF Birinci Başkan Yardımcısı Stanley Fisher’ın bugün Ankara ziyareti ile başlayacak olan Türkiye temasları öncesinde Dalgalı Kur ile ilgili tartışmalar giderek yoğunlaşıyor.
       Döviz kurunda bu tür bir dalgalanmaya alışık olmayan Türk iş dünyasının eski kur politikasına dönüş çağrılarının arttığı bir dönemde, Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, haftasonu Türk iş dünyasının temsilcileri ile Başkan Yardımcısı Stanley Fisher’ı bir araya getirip, tarafların birbirlerini ikna etmelerini sağlamaya çalışacak. Bu tür bir toplantıdan çıkabilecek en iyimser sonuç, ‘Yarı Dalgalı’ bir kur sistemidir. Ancak, Stanley Fisher’ın ikna olması zor gözüküyor.
       
SİYASET DALGALI KURDA İYİ İŞLİYOR
       Öncelikle, Dalgalı Kur Sistemi’nin iki bakanın istifasına neden teşkil ettiğini dikkate alalım. Siyasetin ekonomik gelişmelere karşı sorumsuz bir tutum sergilemesine yol açan önceki kur politikaları ile karşılaştırıldığında, Dalgalı Kur siyasi alanda hata yapanın yanına kar kalmadığı bir yapı oluşturdu.
       Oysa, önceki kur sistemlerinde, siyasi alandaki hatalar Merkez Bankası’nın elindeki kısıtlı döviz rezervi ile, yani halkın yarattığı döviz tasarrufu ile kapatılmaya çalışılıyordu. Bir önceki enflasyonla mücadele programındaki kur politikası yüzünden, siyasetin dikkafalılığı ve anlayışsızlığı nedeniyle Merkez Bankası iki kere 6-7 milyar dolarlık rezerv kaybetti. İş dünyası eski kur politikasına dönmek istiyorsa, MB’na bir önceki kur politikasını izleyecek bir rezerv de bulmak zorunda. Çünkü, MB’nın bu defa müdahale gücü daha sınırlı. Sanayi ve ticaret kesiminin bu yılı 15 milyar dolara yakın IMF ve Dünya Bankası desteği ile atlattığımızı göz ardı etmemesi gerekiyor.
       
FAİZ VEYA DÖVİZİ FIRLATAN TEKNİK HATA DEĞİL
       İkinci boyut ise faiz ile döviz tercihi. Bir önceki enflasyonla mücadele programında hedef kuru yavaşlatarak enflasyonla mücadeleyi etkinleştirmekti. Bu nedenle, faizler serbest dalgalanmaya bırakılmıştı. Ama, siyasetin basiretsizliği faizleri yüzde 7 bin 900’lere kadar getirdi.
       Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ise önce Kamu Kesimi’nin iç ve dış borç yükünün azaltılmasını ve faizlerin düşürülmesini öngörüyor. O halde, kuru dalgalanmaya bırakmanız şart. Bugüne kadar hem faizin, hem de döviz kurlarının aynı anda tutulduğu bir program görülmedi. Pek de mümkün değil. Çünkü, birini pivot yapmanız şart. Sorun iş dünyasının gerçeği görmek istememesinden kaynaklanıyor. Bir önceki programda faizleri yüzde 7 bin 900’e, bu programda ise kuru 1 milyon 500 bin liranın üzerine çıkaran neden programların teknik hatası mı, yoksa siyaset yapanların dikkafalılığı ve basiretsizliği mi?
       
VERGİ İLE TASARRUF YÖNLENDİRİLEMEZ
       Dün ekonomi yönetimi tarafından gerçekleştirilen açıklamalarda çeşitli vadelerdeki TL ve döviz cinsinden yatırım araçlarına uygulanan stopajların oranlarının değiştirilmesi, eğer bu vergi oranlarındaki değişikliklerinin tasarruf sahipleri üzerinde bir etkisi olacağına ekonomi yönetiminin bir inancı varsa, düşündürücü.
       Çünkü, Bakan Derviş’in vurguladığı gibi, tasarruf sahiplerinin kararlarında birinci öncelikli faktör olan ‘güven’ unsurunda köklü bir değişiklik olmadan, yatırmcıların birikimlerini sırf 5 veya 6 puan daha iyi faiz geliri elde edecekleri için 6 ay veya 1 yıl vadeli olarak sisteme getirmelerini beklemek ne derece objektif bir yaklaşımdır, bilemiyorum.
       Eğer, siyaset eş zamanlı olarak, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nı götürmeye niyetli olduğunu yoğun bir şekilde hissettirirse ve görevdeki Koalisyon Hükümeti’nin tatminkar bir süre seçime gitmeyeceğine tasarruf sahipleri ikna olursa, bu durumda bu vergi düzenlemelerinin bir ölçüde etkisi görülebilir. Bunun dışında bir etki beklentisi ancak saflıkla nitelendirilebilir.
       Bankaların mevduat munzam karşılıklarına tatminkar bir faiz geliri uygulanırken, bankalardan vadesiz hesaplara da aynı oranda tatminkar faiz ödemeleri talep edilse idi, ekonomi yönetimi yastık altında döviz ve hatta TL olarak tutulan ürkek tasarrufların sisteme adım adım geri dönmesini sağlayacak süreci başlatabilirdi. Halk tasarruflarını kısa vadeli olarak değerlendirmek istiyor ise, vergi oranları ile uzun vadeye yönlendirmenin gerçekçiliğini okuyucun taktirine bırakıyorum.
 
       
    TOP5 Bankaların kara tahtaları siliniyor  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları