Home page
Haber Menüsü


Turgut Tokgöz
 
Bir Merkez Bankası Başkanı’nın Anıları
 
Brezilya Merkez Bankası Başkanı Arminio Fraga’nın uygulamaları, Türkiye’ye ışık tutacak nitelikte. Bankacılık sektöründe reform olmadan, “ulusal” programa dış kaynak bulunması zor görünüyor.
 
Turgut Tokgöz
 
14 Mart—  Bu yazımda, yaşadığımız krizin para otoritesi tarafından kısa vadede nasıl yönetildiğine ışık tutar ümidiyle, Brezilya Merkez Bankası Başkanı Arminio Fraga’nın Brezilya’nın bize benzer şekilde 1999 başında yaşadığı krizi anlatan bir yazısından alıntılar yapacağım.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Kısaca hatırlatmak gerekirse, Brezilya’da uygulanan ekonomik program, bizde olduğu gibi, kontrol altında tutulan döviz kurunun dalgalanmaya bırakılmasıyla sekteye uğramıştı. Ancak, devam eden siyasi iradenin, dış finansal destekle yeniden şekillendirip rayına oturttuğu program sayesinde Brezilya bu türden krizlerin tipik faturası olan “hızlı enflasyon artışı - küçülen ekonomi” sendromunu yaşamadı.
       Bunda, iki faktör önemli rol oynadı. İlk olarak, yaşanan devalüasyon net açık döviz pozisyonunun sınırlı olması nedeniyle, gerek bankacılık sektörünün, gerekse özel şirketlerin bilançoları üzerinde ciddi boyutta tahribata yol açmadı. İkinci olarak ise, Brezilya yüklü miktarda doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekmeye devam etti. Öyle ki, 1999 yılında 30 milyar dolar civarında ki bu türden sermaye girişi 24 milyar dolar düzeyindeki cari işlemler açığının tamamını finanse etmiştir.
       
BREZİLYA ÖRNEĞİ IŞIK TUTACAK NİTELİKTE
       Bu bağlamda, Fraga’nın görüşlerini yansıtırken öncelikli amacım, yeni ismiyle “ulusal” ekonomik programımızın detayları açıklanıncaya kadar, yakın geçmişteki uygulamaların Brezilya ile olan benzerliklerine dikkat çekmek ve gelecekteki olası uygulamalara ışık tutabilmek olacaktır.
       Fraga yazısına şöyle başlıyor: “Brezilya’nın 1999 başında yaşadığı finansal krizin gerisinde kamu maliyesi ve ödemeler dengesi zayıflıkları bulunmaktaydı. Kamu maliyesinde yıllardır süregelen faiz dışı dengedeki açık, son dönemde fazlaya dönüşmesine rağmen, gayrısafi yurtiçi hasılanın yüzde 40’ı düzeyinde bulunan iç borç, oldukça kısa vadeliydi. Buna ek olarak, cari işlemler dengesindeki açık, ekonomik durgunluğa karşın, gayrısafi yurtiçi hasılanın yüzde 5’ine ulaşmıştı.
       Bu kırılgan ekonomik yapı altında, Rusya’da başlayan kriz Brezilya’ya giren yabancı sermayeyi durma noktasına getirdi ve döviz kurunun dalgalanmaya bırakılmasına neden oldu.”
       
KIRILGAN DURUM TÜRKİYE’YE BENZİYOR
       Burada bir parantez açarsak; Fraga’nın tanımladığı kırılgan ekonomik durum, Türkiye’dekine oldukça benzer bir yapıyı yansıtıyor.
       Belki, bizde kriz öncesi kamu maliyesi performansı daha başarılıydı ancak, programın belkemiğini oluşturan bu alanda hem Kasım, hem de Şubat krizleri öncesinde tetikleyici rol oynayan önemli zayıflıklar ortaya çıkmıştı.
       Özellikle kamu bankalarının yarattığı kara deliğin ve bunları ilgilendiren yapısal düzenlemelerdeki gecikmenin körüklediği Kasım krizi ve sonrasında, 2001 yılı özelleştirme hedefinin tutturulamayacağının resmi ağızlardan ifade edilmesiyle, kamu maliyesinin zayıflayacak olması, bizi krize sürükleyen en önemli etmenlerdi diye düşünüyorum.
       Fraga’ya geri dönelim: “Kriz sonrasında almamız gereken ilk karar, döviz kuru politikası ile ilgiliydi. Kuru yeniden sabitlemek veya dalgalanır halde bırakmak arasındaki seçimi dalgalanmadan yana kullandık. Bu kararımızdan sonra yeni bir çıpa (nominal anchor) bulmamız gerekiyordu ve parasal bir büyüklüğün bu amaçla kullanılması çok uygun değildi. Bir başka olasılık, açıkça bir çıpa ilan etmeden tam insiyatife dayalı bir para politikası izlemek olabilirdi.
       Ancak, olası çalkantıları göz önüne aldığımızda, daha güçlü ve şeffaf bir para politikasının daha uygun olacağına karar verdik ve enflasyon hedeflemesi rejimine geçtik. Bundan sonra almamız gereken karar enflasyon hedefinin açıklanmasının zamanlamasıyla ilgiliydi. Hemen bir enflasyon hedefi açıklamak veya ortalık biraz yatışıncaya kadar beklemek arasında bir tercih yapmalıydık.
       Devalüasyondan sonra enflasyonun hangi düzeye yükseleceğini ve uygulayacağımız politikalarla ne hızda gerileyeceğini kestiremiyorduk. Bu şartlar altında, açıklayacağımız enflasyon hedefinin çok kolay yakalanabilir veya büyük olasılıkla tutturamayacağımız bir hedef olarak algılanmasından çekiniyorduk.
       Sonuçta, ara bir formül olarak, Mart 1999’da enflasyonu yıl sonunda tek haneli rakamlara geri çekeceğimizi ve tam enflasyon hedeflemesi sistemini Haziran ayı sonunda hayata geçireceğimizi ilan ettik.”
       
UYGULAMA BİREBİR ÖRTÜŞÜYOR
       Fraga’nın buraya kadar anlattıkları, bizde kurların dalgalanmaya bırakılmasıyla beraber TCMB’nin yaptığı açıklama ve şu ana kadarki uygulamasıyla birebir örtüşüyor.
       TCMB’de, dalgalanmaya bırakılmasıyla birlikte döviz kurunun enflasyonla mücadelede çıpa olmaktan çıktığını, bunun yerine enflasyon oranını tek çıpa alan enflasyon hedeflemesi rejimine yönelinileceğini açıkladı. Ancak, şu ana kadar medyada yer alan haberlerin dışında, enflasyon hedefinin ne olacağı konusunda herhangi bir açıklama yapılmış değil.
       Devam edelim: “Kriz öncesinde ve sonrasında kamu maliyesine duyulan güven son derece düşüktü. Yıllık faizler kriz öncesinde yükseldikleri yüzde 39 seviyesinde takılıp kalmışlardı (Burada Brezilya’da o dönemde yıllık enflasyonun tek haneli olduğunu belirteyim). Bu bağlamda, bir sonraki faiz hamlemizin ne olacağına karar vermemiz gerekiyordu.
       Para birimi real’in devalüe olmasının ne boyutta bir enflasyon baskısı yaratacağını tahmin etmeliydik ancak, dalgalı kura geçişimizin daha çok başında olmamız sağlıklı hesap yapmamızı güçleştiriyordu.
       Bu doğrultuda ilk kaba tahminimiz devalüasyondan enflasyona olan geçişgenlik katsayısının (pass-through coefficient) yüzde 30-40 civarında olacağı yönündeydi. Bu da kurların o dönemdeki yeni seviyesi dikkate alındığında çok yüksek bir enflasyon oranı anlamına geliyordu. Bu nedenle genel faiz seviyesini yüzde 45’e yükselttik. Bu arada, döviz kurunun oluşan panik nedeniyle gerekenden daha fazla hareket ettiği ve panik havasının dağılmasıyla makul seviyeye gerileyerek, enflasyonist beklentileri olumlu etkileyeceğini düşündük.
       Buna destek olmak amacıyla da, Amerikan Merkez Bankası’nın uygulaması olan faiz eğilimi kavramını (interest rate bias) adapte ederek, ileriye yönelik olarak faiz eğilimimizin aşağı yönlü olduğunu ilan ettik. Piyasaların buna tepkisi olumlu oldu ve uzun vadeli faizler hızla geriledi.”
       
ENFLASYONDA MUHTEMEL ARTIŞ %25-30
       Burada bir parantez daha açarak, bizdeki durumu analiz etmekte fayda görüyorum. Hatırlanacağı gibi 1994’te yaşadığımız krizinden sonra yukarıda sözü geçen katsayı yaklaşık “bir” düzeyinde gerçekleşmişti. Ancak bu kez, Kasım’da yaşanan krizin sonrasında oluşan yüksek faiz ortamı ve iş dünyası ile tüketicilerde ortaya çıkan güven bunalımı sebebiyle hızla gerilemiş olan ekonomik aktivitenin, katsayının bu sefer daha düşük olarak gerçekleşmesine neden olacağı kanaatindeyim.
       Buradan yola çıkarak, nominal devalüasyonun yüzde 35-40 aralığında oluştuğunu varsayarsak, 0.70-0.75 civarında bir katsayıdan hareketle, enflasyonda 25-30 puan düzeyinde bir artıştan söz etmek mümkün olur. Bu da yıl sonu enflasyonun toptan eşya fiyatları bazında yüzde 50-55 civarına yükseleceğine işaret etmektedir.
       Fraga’ya son kez dönelim: “Paniği önlemenin son ayağını ise programa uluslararası finansman desteğinin sağlanması oluşturuyordu. Kamunun borç yükünün kırılgan durumu göz önüne alındığında, yüksek faiz ortamının borç dinamiklerini olumsuz etkilemek suretiyle sürdürülemez bir durum yaratacağı endişesi yaygındı.
       Zaten döviz kurunun aşırı hareketi de, piyasaların önümüzdeki aylarda ödemeler dengesi finansmanında zorluklar yaşanabileceği şüphesinin bir göstergesiydi. Bu şartlar altında, ekonomik programın IMF önderliğinde dış kaynakla desteklenmesi anahtar rolü oynamaktaydı. IMF’yle ortak olarak hazırladığımız finansman planı uluslararası sermaye piyasalarında kabul gördü ve borç ödemeleri zorlanmadan yapıldı. Netice itibariyle, krize karşı uyguladığımız enflasyon hedefiyle desteklenmiş sıkı para ve maliye politikaları ve dış finansal destek başarılı oldu ve Brezilya yüzde 1 büyüme ve yüzde 8,9 seviyesindeki enflasyon ile 1999 yılını geride bıraktı.”
       
BANKACILIK REFORMU ÖNCESİ KAYNAK ZOR
       İşte böyle tarif ediyor Fraga, Brezilya’da yaşanan gelişmeleri ve uyguladıkları kriz yönetimini. Bizde şu ana kadar ki uygulamalar oldukça benzer olmakla birlikte, bankacılık kesimindeki zayıflıklar nedeniyle krizin derinliği şüphesiz farklı bir boyutta seyrediyor.
       Dolayısıyla, bu sektördeki yaraya neşter vurulmadan “ulusal” programa IMF destekli dış kaynak bulunması, olasılık dahilinde gözükmüyor. Neşteri vuracak ekip aramıza katıldı belki; ama hastayı masaya yatıracak siyasi irade üzerindeki kuşkuları halen kafamızdan çıkarabilmiş değiliz.
 
       
    TOP5 Bankaların kara tahtaları siliniyor  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları