Home page
Haber Menüsü


 
Sistemi bekleyen riskler...
 
TL’nin ‘dalgalanmaya’ bırakılması sonucunda sistemi bekleyen riskleri azaltmak için yapılanlar eksik ve yavaş ise, krizin beklenenden uzun süreceği kesin. Bankaları gerçekten çok zor bir dönem bekliyor.
 
Mahmut Kaya
 
26 Şubat—  Bu aralar bankalara takmış durumdayım. Ama düşündükçe işin içinden çıkamıyorum. Bankacılık sisteminin durumu gerçekten çok tedirgin edici. Kısaca bir sorunlar yumağı... Bu sorunlar bir an önce çözülmezse ne yeni bir program uygulamaya konabilir ne de yatırımcıların ekonomi yönetimine güveni tekrar sağlanabilir.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  IMF bunu farketmiş olmalı ki hemen bir uzman bankacılık ekibi göndererek durumun ciddiyetini anlamaya ve çözümler üretmeye çalışıyor. Ekonomi yönetimi de hafta sonu banka yöneticileriyle bir araya gelerek acil çözümler üzerine kafa yordu.
       Bu yazımda TL’nin ‘dalgalanmaya’ bırakılması sonucunda sistemi bekleyen birkaç önemli riskten bahsetmek istiyorum. Bunlar önemli çünkü bu riskleri azaltmak için yapılanlar eksik ve uygulama yavaş ise krizin beklenenden uzun süreceği kesin. Bankaları gerçekten çok zor bir dönem bekliyor.
       Açık pozisyon riski: Açık pozisyon, bankaların FX fonlamasıyla FX aktifleri arasındaki farktır. Bu fark fonlama lehine ise TL’nin FX karşısındaki değer kaybı (devalüasyon), ortaya açık pozisyon zararı yaratır. Bankacılık sisteminde toplam açık pozisyonların yaklaşık 20 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Elbette bu Merkez Bankası’nın getirdiği özsermayenin yüzde 20’si sınırının çok üzerinde. Bu nedenle bankalar açık pozisyonlarını büyük ölçüde ‘forward’ işlemlerle ‘hedge’ etmiş yani kapatmış durumda. Dolayısıyla net açık pozisyonun 5-6 milyar USD olduğu tahmin ediliyor. Teoride bir sorun gözükmüyor. Ama praktikte bu ne kadar doğru bilmiyoruz. Bankaların yaptıkları forward anlaşmalarının onların açık pozisyon zararlarını ne kadar karşılayacaklarını bilmiyoruz.
       Bir bankacıdan anladığım kadarıyla, bankalar bu anlaşmalara yüzde 20’lik özsermaye limiti için ihtiyaç duyuyorlar. Ayrıca bu anlaşmaları genellikle ‘birbirleriyle’ yapmış durumdalar. Yani, bir banka kendi pozisyonunu kapatırken aynı anda başka bankanın pozisyon riskini üzerine alıyor.
       Özel büyük bankalar bu tür anlaşmaları büyük ölçüde yurtdışındaki büyük yabancı bankalarla yapıyorlar. Ancak aynı bankacı bu anlaşmaların ‘kur programınının devam etmesi’ şartına bağlı olduğunu söylüyor. Bankaların açık pozisyonlarının ifade edildiği gibi 5-6 milyar olması durumunda yüzde 30’luk bir devalüasyon kabulu ile toplam zarar 1.5-2 milyar dolar civarında.
       Ancak yapılan forward anlaşmaları sadece ‘kağıt üzerinde’ kalacaksa zarar 5-6 milyar dolar boyutlarında olacak. Bankacılık sektörünün toplam özsermayesinin şu anda yaklaşık 7.5 milyar dolar olduğunu düşünürsek bu zararın ne kadar korku verici olduğu ortaya çıkar.
       Hafta sonunda yapılan bankacılar zirvesinden çıkan iki sonuç önemli. Birincisi Merkez Bankası denetiminde bir ‘swap’ piyasası kurularak bankalar ellerindeki TL ile döviz ya da döviz ile TL alabilecek. Daha da önemlisi bankaların ellerindeki TL bonoların döviz bazlı bonolarla değiştirerek açık pozisyonlarını bir ölçüde kapatacaklar. Anlaşılan ekonomi yönetimi de tehlikenin boyutlarının farkına varmış olmalı ve bir an önce gerekli önlemleri almaya başladı.
       Faiz riski: Bunun en büyük nedeninin bankalarının fonlama ve aktiflerindeki ortalama vade farklılığı olduğunu geçen yazımda anlatmışım. Geçtiğimiz 1-1.5 yılda bankaların fonlama kaynaklarının ortalama vadesi hızla azaldı. Bankacılık sisteminin toplam fonlaması yaklaşık 145 milyar dolar civarında ve toplam fonlama vadesi sadece 3 ay.
        New Page 1

Fonlama Aracı

Ortalama vade

Toplamdaki payı

Mevduat

45 gün

%67

Repo

2-3 gün

%8

Yurtdışı

1 yıl

%10

Özsermaye

1 yıl

%7

Diğer

30 gün

%8

Toplam

90 gün

%100


       Ancak kamu ve özel bankalar arasında çok ciddi farklar var. Örneğin vadesi 1 yıl olan yurtdışı fonlamanın neredeyse hepsi özel bankalara ait. Ayrıca toplam özsermayenin hepsi özel bankaların (Kamu bankaları ve fondaki bankaların öz sermayesinde 7 milyar dolarlık bir delik var!).
       Son olarak çok kısa vadeye sahip repo fonlamasının yüzde 75-80’i kamu bankalarınca kullanılıyor. Dolayısıyla, ortalama fonlama vadesi özel bankalar için 3 ayın çok üzerindeyken kamu bankaları için 1 ay civarında.
       Buna karşın aktif tarafı kamu ve özel bankalar için daha çok benzerlik gösteriyor. Toplam aktiflerin dörtte biri menkul kıymetler (Hazine bonusu, devlet tahvili vs.).
       Bunların ortalama vadesi 1 yıl civarında. Krediler ise toplam aktiflerin üçte biri kadar. Bunların vadesi çok değişken. Ancak ortalama 3-12 ay arasında alabiliriz. Aktiflerde kalan diğer kalemleri de düşünürsek toplam aktiflerin ortalama vadesini 9-12 ay arasında alabiliriz (Pasiflerin ise sadece 3 ay!).
       Bu ne demek? Faizlerde ani çıkışlar olduğunda (Kasım 2000’de ve geçtiğimiz hafta olduğu gibi!), fonlama maliyetiniz aktiflerinizin getirisine göre çok daha hızlı artıyor ve ciddi zararlar yazmaya başlıyorsunuz. Ayrıca bu durum kamu bankaları için daha büyük bir tehlike oluşturuyor. Bu bankalar giderek büyüyen zararları nedeniyle artan fonlama ihtiyacını karşılamak için daha çok borçlanıyorlar. Kendi kendini yok eden bir mekanizma... Bir örnekle açıklayalım. Şu anda toplam repo hacmi yaklaşık 13 milyar dolar. Gecelik ortalama faizlerin yüzde 2.000’lerde dolaştığı son birkaç günde bu fonlamanın kamu bankalarına olan 3 günlük maliyeti kabaca 1.4-1.5 milyar USD civarında.
       Sonuçta olan ortada. Geçtiğimiz hafta krizin başlamasına iki kamu bankasının yükümlülüklerini karşılayamaması neden oldu ve aynı anda tüm sistemi çukurun içine çekti. Tüm sorunu başlatan nedenin bazı politikacıların sorumsuz davranışları olduğu doğru. Ancak, bu kadar basit değil. Ecevit ile Sezer arasında yaşanan kriz sadece sistemdeki yaranın tekrar kanamasına neden oldu. Başka bir olay da aynı sonucu doğurabilirdi.
       Sistem için faiz riskini aşmanın iki yolu var. Birincisi kamu bankalarını satmak/kapatmak ve sistem içindeki paylarını azaltmak. Diğeri de güven ortamını sağlayarak mevduatların ortalama vadesini uzatmak. Kısa vadede ikinci çözüm pratik değil, çünkü güven ortamı ancak kısa vadede yapılacakların ve yabancı para girişinin bir fonksiyonu olacak. Bu nedenle hükümetin birinci seçenek üzerine ciddi olarak kafa yorması gerek.
       Kredi riski: Bu krizin ikincil sonucu olarak ortaya çıkacak. Ekonomideki ani yavaşlama ve iç talebin durma noktasına gelmesi bir çok sektörü olumsuz etkileyecek ve batık kredileri arttıracak. Buna karşın özellikle özel bankaların kredi verme konusundaki biriken tecrübe ve deneyimleri, onları geçtiğimiz dönemde yeni krediler konusunda çok daha seçici hale getirdi. Ancak 2000’in son çeyreğinde bankaların genel olarak takipteki krediler kaleminde ve provizyonlarında bir artış var. Bunun genel olarak geçen sene patlama gösteren tüketici kredilerinden kaynaklandığı söyleniyor. Ancak önümüzdeki dönemde özellikle kurumsal kredilerde de aynı trendi görebiliriz. Özel bankalar için bu artışın sınırlı olacağını söyleyebilirim. Kamu ve fondaki bankalar için ise pek bir şey değişmeyecek: Onların kredilerinin büyük bölümü zaten batık...
 
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları