Konu:
“Kızlarıma Mektuplar” Kitabı.
Konuk: Sosyolog – Yazar Prof. Dr. Emre Kongar
Murat
Birsel:
Emre Kongar hoşgeldiniz, şeref verdiniz hocam. Çok keyifli bir kitapla
karşımıza çıkıyorsunuz. Kızlarıma mektuplar ve hakikaten kızlara
mektuplar. Ve de duyduğum kadarıyla liste başı olmuş. Demek ki
herkesin hoşuna gitti veya herkesin bir kitaba ihtiyacı vardı veya
herkes kızlara bu kitaptan veriyor, oğlularına da olabilir tabi ki.
Sizden bekliyorum hikayesini. Bunlar gerçek mektuplar anladığım kadarıyla.
Sonra nasıl kitaplaştı, o Aşamayı merak ediyorum.
Emre
Kongar: Kız
babası olanlar bilir, bir ayrılık denilir ona. Kızlar ya evlenir ya
bizim kızlar gibi tahsile yurt dışına giderler. Benim ikiz kızlarım
var dolayısıyla yanı olayı iki kez yaşadım, yaşıyorum. Birincisi
gittiğinde üç yıl kadar evveldi. Bu mektup olayı kafamda yerleşti,
ondan bir yıl sonra ikincisi gitti iki yıl önce. O zaman başladım
yazmaya bu bir anlamda daha doğrusu bir hesaplaşma bu. Yani benim hep
toplumla hesaplaşmam. Ama feodel kalıntıları olan, yani erkek egemen
ve yaşlı egemen toplumla hesaplaşmam. Şimdi Türkiye çağdaşlaşamadı
bu feodel kalıntılar bizi mahvediyor. Özellikle kızları, özellikle
gençleri ve de genç nesili. O acıdan bir hesaplaşma ekseni feodal
toplum kalıntılarıyla hesaplaşmak. İkincisi de baba olarak kendimle
hesaplaşmak. İstedim ki kızlar artık uçunca tam anlamıyla arkadaş
oluyorlar. Yani baba kız ilişkisi, eğtim ilişkisi, yol göstermesi ilişkisi
birden bire nitelik değiştiriyor. Üstelik ikisi de öğretim üyeliğine
hazırlanıyorlar. Yani bir anlamda da meslektaş ilişkisinde ortaya çıkıyor.
Murat
Birsel:
Keşke burda olsalar da, kızlar da yanımızda olsa onlara da
sorabilmsem. Kızlar ne diyor? Esasında tabi çok keyifli ve aynı
zamanda zor bir şey. Baba önemli bir baba. Baba bilim adamı ve üstelik
baba sosyolog ve oturuyor bir tane mektup yazıyor. Bazı mesela kurallar
ver içinde. “ben sizin yerinizde şöyle yapardım” diyor. Şimdi o
yukarıdan gelen bir anayasa. Ne kadar uyuyorlar, ne kadar paylaşıyorlar?
Veya “baba ya hepsi kabul de şurasında böyle düşünmüyoruz”
dedikleri oluyor mu?
Emre
Kongar: Evet
önemli bir bölümü öyle.
Murat
Birsel:
Alalım mektupları birinci, ikinci diyoruz ama.
Emre Kongar: Elif
Kongar ve Ebru Kongar. Ebru ekonomi okuyor, ekonomi doktarısını yapıyor
boğaziçini bitirdi. Elif’de endüstri mühendisliği doktarasını yapıyor
o da Yıldız Teknik Üniverstesi’ni bitirdi. Her ikisi de burslu
okuyorlar. Birisi Amerika’daki üniversteden burs aldı, birisi Türkiye’deki
üniverstesinden burs aldı. Bunlarla meslektaş da olunca. Tabi çok zor.
Yani istedim ki yeni bir aşamaya geçsin ilişkimiz, bir dostluk aşamasına
geçsin ilişkimiz. Ama o çok zor. Baba oğul, baba kız ilişkisinin böyle
bir dostluk ilişkisine geçmesi çok zor. Ve onu da benim başlatmak
gerekir diye düşündüm. Bu da nasıl olur? Belki bir nevi günah çıkarma,
irdeleme veya eleştiri denilebilecek. Ama çok kişisel değil ama sadece
bir baba olarak öz eleştirim değil aynı zamanda gençleri ve kadınları
ezen hala bir toplumda yaşamanın toplumsal eleştirisini, yani toplumla
olan hesaplaşmayı da içeren bir duygusal, bir kız babasının ama
Sosyoloji Profesörü olan bir kız babasının böyle bir duygusal dönüşümlerinden
birinin dışa vurumu.
Murat
Birsel: Keşke
burda olsalar da, kızlar da yanımızda olsalar da onlara da sorabilsem.
Kızlar ne diyor? Esasında çok keyifli ama aynı zamanda zor bir şey.
Yani baba önemlibir baba, baba bilim adamı, üstelik baba sosyolog. Ve
oturuyor bir tane mektup yazıyor ve kurallar var içinde. Ben sizin
yerinizde olsaydım şöyle yapardım diyor. Şimdi o yukarıdan gelen bir
anayasa yani. Ne kadar uyuyorlar, ne kadar paylaşıyorlar veya baba hepsi
kabul de şurasında şöyle düşünmüyoruz dedikleri oluyor mu?
Emre Kongar: Bu
sorunuzun çok ilginç bir yanıtını vereyim. Bu mektuplardan bazıları
gitti, değiştirildi ve geldi yayımlanma kararı alınınca. Yani kızlarımla
bir anlamda bu ortak yani bunların da katkısı var bu mektupların bazıların.
Yayınlayacağımı duyunca bazı mektupları düzeltip yolladılar. Nasıl
düzelttiler? Yani çıkardılar mı bazı özel şeyleri? Hayır tam
tersine ilginç bir biçimde kızlarım bu mektuplara eklemelerde
bulundular yani. Yani bir iç muhasebe açısından tabi onlar daha iyi
biliyorlar sorunlarını. Şunu, şunu yazmışın ama bak şu sorunları
da unutmuşun bunları da yaz veya bunlara da çözümler üret diye önerileri
oldu ve bazı mektuplarda eklemeleri var. Şimdi tabi iki hesaplaşma
dedim yani toplumla hesaplaşma, feodal hesaplaşma ve baba olarak
kendimle hesaplaşma. Ama bir başka bunun ana teması var. O galiba bütün
o sizin söylediğiniz anayasa gibi olma veya kural koyuyormuş gibi olma
sıkıntılarını hafifletiyor. Zannediyorum o da sevgi. Bizim ailemizde
bu kitapta da egemen olan müthiş bir sevgi hakimiyeti vardır. Bizde
esas olan sevgidir, her şey ondan sonra gelir. Yani disiplin de ondan
sonra gelir, güven de ondan sonra gelir. Önce sevgi, önce sevgi. Dolayısıyla
kızlarla ilişkilerimiz de öyle. Yani önce bir birimizi seviyoruz.
Dolayısıyla tedepeden bakan buyurgan bir yaklaşım değil sevgi dolu
bir yaklaşım. Mesela birlikte balığa giden veya sinemaya giden baba kızın
veya kızların birlikte karşılaşacağı sorunlara üretebilecekleri
çözümeler gibi bir ortak şey var.
Murat
Birsel:
Kızlar kaç yaşındalar?
Emre Kongar: 1974
Aralık doğumludurlar demek ki yirmi beş.
Murat
Birsel:
Tam evlenme çağı veya girmek üzereler. Ben şimdi damadı düşünmeye
başladım, adamın işi zor. Gelecek kızları isteyecek, bir kere böyle
bir sevgi var, arada mektuplar var. Birinci soru “sen benim kızlarıma
mektupları okudum mu?” işin o bölümünde ne olacak.
Emre Kongar: Ben
o olanları kafamda da kalbimde çözümdüm. Kızlar ne derse o olacak.
Sorunuzun bir defa net kesin yanıtını verelim. Yaşam onlarındır,
tercih onlarındır. Evlenme konusunda, iş konusunda kızlarım ne derse
o olur. Benim görevim sadece ve yalnıza onlara destek olmaktır. Şimdi
bu kitapta nasıl alınıyor? Kitapta tabi muhtemelen tehlikeler ve
tehditler ortaya. Mesela kıskançlık ve ilkellik diye bir bölüm var,
tamamen bu çerçevede yazılmış bir şey. Yani bu dediğim sevgi, karşılıklı
bir güven tabi o oluşuyor o sevgiden sonra. Bütün sorunları çözüyoruz.
Benim çok önemli bir önerim var bu kişilik meselesi, evlenme meselesi,
kız olma meselesinde. Orda bir kaç yerde kitapta vurguluyorum kendi
mesleğine sahip olacak, yani kendi ekonomik bağımsızlığına sahip
olacak. Yani her kim için olursa olsun, ne kadar severse sevsin, ne kadar
güvenirse güvensin hiç kimseye özgürlüğünü yani kişiliğini
hipotek etmeyecek. Bunun da ön koşulu iyi bir meslek sahibi olmak. Şimdi
kızlar aslında bu meslek meselesinde beni de geçekler. Çünkü son
derece iyi anlamda ihtirasları var. Yani ikisi de iyi bir bilim insanı
olmak istiyorlar. Birisi iyi bir ekonomist, biriside iyi bir endüstri mühendisi
olmak istiyor. Dolayısıyla yani özgürlüklerinden ve kişiliklerinden
hiç bir şey uğruna ödün vereceklerini tahmin etmiyorum. Zaten ciddi,
güzel, bir evliliğin, uyumlu bir evliliğin birinci koşulu da eşitlik
ilkesidir. Yani onuda çok vurguluyorum kitapta o açıdan bir sorun yaşaycağımızı
zannetmiyorum.
Murat
Birsel:
Peki hocam sosyolog şapkanızı giyin sosyologluğu belki sizden ayırmak
mümkün değil. Burda sosyolog, baba hepsi yan yana işlev yapıyorlar.
Bu mektupların ve yani bu kitabın sonuçta çok kısa bir dönemde üç
beş gün içinde en çok satlan kitap olmasını çeşitli listeler var
ama Remzi’den çıkmış, remzi de en çok kitaptır bunu söyleyebiliriz.
Diğer listeleri debilmiyorum açıkçası ama yukarlardadır. Bu rağbeti
nasıl açıklarsınız?
Emre Kongar: Efendim
bunun iki nedeni olduğunu zannediyorum. Birincisi güncel olarak yaşadığımız
ve sevginin ve bütün güzel duyguların çiğnendiği, ezildiği adeta
red edildiği bir toplumda insanların buna karşı tepkisi. Yani iyiyi, güzeli,
sevgiyi arayan insanların bir arayışının sonucu. Birincisi bu. Bu çok
tabi çok güncel bir şey. Ama ikinci daha temel bir nedeni olduğunu
zannediyorum. O da Türkiye’deki genel yozlaşma ve bütün değerlerin
alt üst olması. Yani yine insana saygının yok edilmesi, paranın en yüce
değer olması olarak ortaya çıkması falan. Halbuki göreceksiniz, görecekler
okuyonlar siz gördünüz zaten para sadece bir araç. Yani para kişisizliğin,
özgürlüğünün bir aracı. O kadar, başka hiç bir şey, hedef değil
gibi. Dolayısıyla son yirmi yıldı feodel toplumdan endüstri toplumuna
geçiş sırasında o erkek egemen, yaşlı egemen toplumun kabuklarını
kırıp o gençlerin, o güzelim çocukların, pırıl pırıl zihinleri
ve kadınların, kızların özellikle özgürlüklerine kavuşmasının
umudu ve güzelliği üzerine inşa edilmiş bir kitap. Ayrıca bu dönüşümün
yani erkek egemen, yaşlı gemen bir toplumdan gençlerin ve kadınların
da eşit oldukları dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı olmaksızın eşit
oldukları bir topluma geçişteki yozlaşmayı da red eden ve gayet yumuşak
segiye dayalı, nasıl bir toplum olmalıyız? Bu toplumda gençlerimiz
nasıl olmalı, genç kızlarımız nasıl olmalı, kadınlar nasıl olmalının
adeta sevgi dolu reçetelerini veren. Ama tabi ben yani iyi bir sosyoloji
öğrencisiyim. Yani yıllarımı, elli yılımı sosyolojiye vermişim.
Dolayısıyla bu reçeteleri veya bu sevgi dolu yumuşak önerileri
verirken bütün dünya literitürünü, Türkiye’nin toplumsal oluşumunu
dikkate larak yapmaya çalıştım ve böylece kızlarımı küçükken büyüdüğü,
büyüyen çocuklarla yaşadıklarımızı Türk toplumunun değişmesiyle
ilişkilendirip hem somut olarak Elif ile Ebru’nun mutluluğu, hemde
soyut olarak toplumsal sorunlarımızın çözümüne ilişkin bazı şeyler
geldi. Hemen bir örnek vereyim derhal göreceksiniz. Herkes kitabın kapağını
beyeniyor sizde çok beyendiğini söylediniz. Kapağın sırrı çok ünlü
bir ressamımız Tuncay Betil, çok genç yaşta malesef sirozdan yaşamını
kaybediyor Ankara’da. Biz tabi Ankara dönüşü; ben İstanbuluyum ama
siyasal bilgilere gittim sonra Amerika’da tahsile gittim, sonra dönüşte
Hacettepe’ye gidince Ankaralı olduk ve kızlar Ankara’lı oldular.
Daha kızlar yürümüye başlar başlamaz, hafif bilinçlenir bilinçlenmez
Ankara’daki bütün etkinliklerime onları götürdüm. Örneğin sergi
açılışlarına. Örneğin Tuncay ablalarıyla, Tuncay Betil’le orda
tanıştılar. Bütün sergi açılışılarına giderdik. Akşam
18.00’de olur biliyorsunuz o açılışlar. Tuncay bunları pek severdi
ve sürekli bana bu kızların resmini sana yapacam derdi sonra olmadı.
1980 askeri darbeler, sakal olayları falan ben üniversteden istifa ettim
İstanbul’a geldim ve derken devran değişti. Müsteşar olarak aynı
sakal olarak Kültür Bakanlığı Müsteşarlığına döndüm. Bir gün
Hasibe Ayten çok ünlü bir kültür insanı ve Hamiye Çolakoğlu ünlü
seramikçimiz. Ellerinde de paketle geldiler. 92 yılı zannediyorum
Hasibe Ayten dediki “hocam bunu size Tuncay Betil’in vasiyeti üzerine
getiriyorum, ikizlerin resmidir. Siz ayrıldıktan sonra Ankara’dan
yayptı ve bunu size vasiyet etti.” Dedi. Ben göz yaşlarında falan açtım
bir açtım bu çıktı. Şimdi anladığım kadarıyla Hasibe Ayten bir
galeri açmış ve orda bir Tuncay Betil reprospektif bir şey yapacak her
halde kapak o. Yani kapak iki üç şeyi birden simgeliyor. Kitapta göreceksiniz
insan sevgisiyle birlikte doğa sevgisi ve sanat sevgisi var. O çok
belirgin, kızlarda da var bende de var dolayısıyla paylaşıyoruz.
Kapak çok ünlü ve çok güzel bir ressamın kızlarımı resmettiği
bir olay ama onun arkasında yatan bir başka bir olay bir babanın daha dört
beş yaşındayken ikiz kızlarının ellerinden tutarak resim sergilerine
büyütmesi var.
Murat
Birsel:
Bu baba koskoca Emre Kongar, kız babası valla burda yazıyorsunuz çocuklara
haber vermişsiniz, bizde öğrendik. Gizli gizli takip etmişiniz kızlarınızı?
Emre Kongar: Evet.
İlk okul birinci sınıfına başladığı zaman. Efendim çok basit onun
nedeni. Şimdi bizim evimiz Çankaya yokuşundan hemen içeri giren
sokaklardan birinde ikinci evdi. Çocukları da hemen orda aşağı ayrancıda
bir okula verdik. Evden okula yürüyerek gidiyorlar. Fakat evden okula yürüyerek
giderken dört beş tane sokak geçiyorlar. Yani ana bir caddeden aşağı
doğru inerek yürüyorlar ve dört beş sokak geçiyorlar. Trafik ve düşünün
bunlar daha birinci sınıf örencisi ve ilk gidişleri. Fakat bizim
ilkemiz tabi eşimide burda hayırla burda bir daha anmak istiyorum. Karım
daima beninle birlikte terbiyede özgürlük. Yan ilkokul birinci sınıfa
giden çocuk bir defa götürüldü annesi tarafından ikincisinde hadi
bakalım, okul şurada evden okula yürüyeceksiniz. Fakat dehşet verici
korkutucu bir rüya. Trafiği ile insanlarıyla. Dolayısıyla ben bunları
gizli gizli takip ediyordum bir yandan da hissettirdim kitaplarımda yazdığım
gibi. Hem babaları arkasında korkmasınlar. Yani bir şey olursa babamız
bizi koruk diye, hemde bilsinler yanlarında olduğumu diye. Sonra artık
takip edmiyorum dedim onalrı tamamen özgür bırakmak için. Ama o zaman
hakikaten gizli gizli takip ettim ve bu mektupta onu itiraf ediyorum. Bir
anlamda o günah çıkarmalardan biri o.
Murat
Birsel:
Hocam şimdi bu kızlar maşallah yirmi beşine gelmişler yani yirmi beşten
sonra fazla bir şey değişmez zaten. Olay bitmiş, yörünge oturtutulmuş.
Metod tuttu mu? Metod tuttu ki her halde memnunsunuz. Onun için bu hayata
bakış ve ilişkilere özellikle baba kız ilişkilerine bakış formüllü
reçetesi olabilir. Hiç o dönem içinde Allah dediğiniz oldu mu? Her
her hangi bir yerde formülün burda acaba, formüldü bir düzeltme yapılacak
dediğiniz bir yer oldu mu?
Emre Kongar: Bu
sorunuza iki yanıt vermek lazım. Çünkü bütün ailelerde olduğu gibi
bizim ailede de zaman zaman mutsuzluklar ve sorunlar oldu. Ama en
geneliyle verilecek yanıt evte formül yüzde yüz tuttu. Peki yüzde yüz
tutan formül neydi? Sevgi önce ve o sevi içinde bir hafif bir disiplin.
Sevgi disiplin güven ve özgürlük. Sevgi, disiplin güven ve özgürlük.
Özgürlük bir süre sonra disiplini falan aşıyor, bütün kurallar sen
nasıl istersene dönüşüyor. Dolayısıyla sevgi, güven disiplini de
çıkaralım çünküo ilk zamanlarda gerekli. Sevgi, güven ve özgürlük
yüzde yüz çalışan bir formül. Bir aşamasında disiplin şart. Yani
çocuğun çevreyi bilmediği; onu da anlattım hangi aşamada şar diye.
Disiplinsiz sevgi hiç bir anlam taşımıyor. Bu yüzde yüz çalıştı.
Sorularınızın içinde bir küçük bir ayrıntı var. Ben çok şefaf,
dürüst bir insanım. Yani baba olarak da böyleyim, sosyolog olarak da
öyleyim. Onun için sorunuza net yanıt vereyim. “Hiç böyel bir uyuşmazlık,
sallantı veya bunalım oldu mu dediniz” tabi. Yani on bir yaşla on
yedi yaş arasında bizle olan komikilasyonlarında, ilişkilerinde, iletişimlerinde
hafif bir kapanma ve bir biriyle daha bir yakınlaşma oldu.
Murat
Birsel:
Hocam çok teşekkür ediyorum. Sevgiye bu kadar ihtiyacımız olan bir dönemde
böyle bir kitapla çıkıp geldiniz bunu anlattığınız için çok sağolun
efendim.
Emre Kongar: Ben
çok teşekkür ederim bana bu fırsatı verdiğiniz için.
|