Home page
Haber Menüsü


 
Ne içindeyiz krizin, ne de büsbütün dışında
 
Krizi olmayan bir tam yılı geçirdiğimizi hatırlamıyorum. Bugün geçtiğimiz yıl açıklanan 9 Aralık kararlarının yıl dönümü...
 
 
9 Aralık—  Yaklaşık 15 gündür neredeyse bütün bankacılık sistemimizi ve finans piyasalarını allak bullak eden dalgalanma ve kriz, ilk müdaheleler bu piyasaların esnekliği ve risklerinin exponansiyel artışına oranla oldukça geç kalınmasına rağmen keskin bir operasyonla hem IMF’in ek kredi rezervlerinin sisteme sokulması, hem de sistemden sürpriz bir şekilde bugüne kadar hakikaten yeni bir soluk ve rekabet getiren bir büyük bankanın çıkarılmasıyla son buldu...

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Gerçekten bu son operasyonla birlikte, Türk bankacılık sisteminin taşıdığı riskler bertaraf edildi mi? Bugün sanıyorum en ciddi sorulması gereken soru budur...
       
TABULARIMIZ VARDI...
       Bugüne kadar bizlerin her konuda olduğu gibi, piyasalarla ilgili neredeyse yıkılmayacağına inandığımız bazı kanılarımız, saplantılarımız ve tabularımız vardı.
       Bu da şuydu; Türk finans sisteminin piyasalardan gelecek risklere hazırlıklı olduğu, özel bankacılığımızın ve bürokrasinin özellike kendi kendimize yok yere yaratılan 1994 krizinin tam bir iflasla karşı karşıya olduğu anlarda yaşanan deneyimler ile asla bir, Rusya, Brezilya, Tayland, Arjantin vs. gibi emerging marketlerin doğasında olan para hareketlerinden kaynaklı krizlere girmeyeceği, girsek de kolaylıkla çıkacağımıza inanıyor idik.
       Ah varsa yoksa Türkiye’deki temel problem hep Ankara idi, siyasi istikrar ve kararlı bir hükümet herşeyin üstesinden gelirdi. Siyaset elini bir çekse piyasalarımız kendi kendine yolunu çok güzel bulacaktı. Ah varsa yoksa o kamu bankalarıydı piyasaları allak bullak eden, rekabeti bozan...
       
ŞARK SAPLANTISI...
       Her ne kadar son krizde kamu bankalarından, KİT açıklarına, TEAŞ’ın zararlarından, Telekom özelleştirilmesinin aksamasına AB ile girilen lüzumsuz itişmenin ve hatta belki global konsiparatif teorilerin de payları bulunmasına karşın, piyasa oyuncularının ve onu koordine edecek yönetim mekanizimasının IMF şemsiyesine dayalı ataletinin ve -nasıl olsa bize birşey olmaz- türünden bir şark saplantısının oldukça etkili olduğunu düşünüyorum.
       Bu krizin mali sonuçları, bankacılık sektöründeki tahribatı suların durulduğu ve her şeyin daha berrak ortaya çıktığı zaman daha iyi anlaşılacaktır anlaşılmasına ama temelde piyasalarımızda hakim olduğu görülen bir iki saplantımızın değişeceği, üstelik o kırılan yerlerin öyle kolay doldurulamayacağı hemen hemen kesin gibi.
       Bir kere, Türk finans endüstrisinin gerçek manada bir endüstri olup olmadığı bundan sonra daha sıklıkla sorgulanacak ve bu sistem için büyük bir risk ögesi oluşturacak, ikincisi zaten siyaseten desteği ve stratejisi genelde kamuoyu ile paylaşılmayan bir dezenflasyon programının belki de en zorlu yılında IMF’in bir sihirli değnek olmadığı ve gelecekte de olamayacağı, onların da bazı öngörü ve analizleri yeterince yapamadıkları daha net bir şekilde tartışılır olacak.
       Bunun piyasa oyuncularının enflasyon- faiz alışkanlıkları döngüsünü pek de öyle kolay kırılamayacağına dair yoğun bir işaret olarak algılaması, hatta büyük oyuncuların bunu pek de istemiyor olmaları iddiası programın ikinci yılına girdiğimiz şu günlerde daha büyük bir risk taşıdığı gerçeğiyle yüz yüze getiriyor bizi.
       Bu bazı yazarların iddia ettiği gibi hedefleri hemen revize edin önerisini paylaşmamaya itiyor beni…
       
RİSKİ YÖNETEBİLMEK...
       Herşeyden önemlisi gerek piyasa oyuncularının, gerekse kamu otoritelerinin bilgiyi ve riski paylaşıp, geliştirilen bir strateji merkezine oturmuyor, onu manage edemiyor oluşları.
       Türk para piyasalarını toplam kazanç sıfır oyununa indirgenmesi tehlikesini de beraberinde getiriyor. Rakibinizin maksimum kaybı sizin maksiumum kazancınız oluyor ve tersi.….
       
PARASAL BÜYÜKLÜK KONUSU...
       Çünkü piyasada bir büyük aktörün yani kamunun artık eski alışkanlıklaırnı sürdürmek istememesi bütçe hedefleriyle doğru orantılı olarak, aradan çekiliyor oluşu, kendi iç dinamikleri ve dış dinamikleriyle hareket edemeyen, ve göreli olarak hantal oligapolistik bir yapıyla başabaşa kalma tehlikesiyle uyarıyor bizi.
       Korkarım finansal sistemin olmazsa olmaz koşulu, riskle beraber yaşamak hatta riski yönetmek bir daha telaffuz edilmemecesine çıkıyor hayatımızdan.
       Oldu olacak sistemdeki riski iyice azaltmak için tek bir büyük bankayla yaşayalım, bari. Zaten uluslararası bankaların know how deneyim ve sermeyelerini siteme oldukça az kattıkları bu ülkede sistemden çıkan ve uzun bir süre yeniden eklemlenmeyen bir parasal büyüklüğün ne kadar kaygı verici olduğunu anlatamaya bile gerek yok.
       
İKİ ÜLKE; BİZ VE ARJANTİN
       Şimdi bakın sabit kur, IMF’ in Asya krizindeki hataları gibi konuları şimdilik paranteze alarak başka bir şeyi tartışmak istiyorum. Ama, bakın uluslararası bir bankanın gelişmekte olan ülkeler sorumlusu ne diyor analizinde?..
       “Asya krizinden gerekli dersleri çıkartıp, bankacılık sistemini güçlendirmeyen, yerel yatırımcıları geliştirmeyen ve yabancı sermaye bağımlılığının azalmadığı ülkeler Türkiye ve Arjantin”… Yani Asya krizi sonrasi krizleri yaşayan iki ülke? Yani Asya’nın 97’lerde yaptığını yapıyor olan..
       
BÜZÜŞÜP KÜÇÜLÜYORUZ...
       Asya krizi sırasında bizim Asya ülkelerinden hatta Brezilyadan önemli bir farkımız olduğu türünden yazımızın başında da değindiğimiz iddiaları yeniden hatırlayalım.
       Asya krizine dek Türk reel sektörü neredeyse tamamen kendi öz kaynaklarıyla büyümüş özellikteydi ve Asya krizi uzakdoğu ülkelerinin tersine reel sektörü, ticaret ve hizmet yapılarını finans sektöründen ve mali piyasalardan daha çok vurdu.
       O yıllarda bizden bugünkü gibi büyük sermaye çıkışlarının olmadığını hatırlarsak bunu daha iyi ölçebiliriz. Türk reel sektörü, Asya krizi ardından hükümet krizi, deprem ve programın yan etkisiyledir ki 1998’den bu yana büzüşüp küçülüyor…
       Böyle olduğu için özellikle, doğrudan yatırım veya portfolio anlamında yerel yatırımcı güçlenemiyor ve yabancı sermaye bağımlısı olunuyor, yabancı sermaye bağımlılığının artmasıyla risk de arttığı için kurumsal fonların yerine daha hızlı hareket eden fonlar gelmeye başlıyor.
       Tabii ki yukarıda saydığımız örneklerde olduğu gibi bu fonlar dışındaki sermaye hareketleri azaldığından her türlü hareket derinliği olmayan piyasayı derinden etkiliyor….
       
HACKER FONLAR MI?
       Bir takım analizler yerine sayın otoritelerin ünlü köşe yazarlarına krizin önemli nedenleri arasında saydıkları, herşey iki hacker fonundan oldu ya da eğer 1994’te Kurulu oluşturabilseydik, şimdi bankalar bu duruma düşmezdi açıklamalarını ben kriz anındaki yoğun ve can sıkıcı tempoda söylenmelerine vermek istiyorum.
       Durum böyle açıklanmaya devam ederse tıpkı 98’den yeterli derslerin çıkarılmadığı gibi aynı dersleri çıkaramayacığımızdan korkuyorum.
       
KRİZLERLE GEÇTİ
       Son söz: Bizim jenerasyonumuz (30-40 yaş arası) iş yaşamının en verimli sürelerini ardı ardına gelen krizli yıllarda geçirdi, 91’den bu yana etkileriyle beraber 10 yılda 8-9. yıllık kriz dönemi var. Krizi olmayan bir tam yılı geçirdiğimizi hatırlamıyorum. Bugün geçtiğimiz yıl açıklanan 9 Aralık kararlarının yıl dönümü.
       O günlerin beklentilerini hatırlayın ve 15 Kasım’daki Kara Çarşamba’ya dek getirin. O jenerasyon oldukça iyi yetişmiş bir jenerasyon olmasına rağmen konjonktürden soyutlanamadı.
       Bizler krizlerin hiç bir zaman büsbütün dışında yaşamadık, yaşayamadık....
       Bu da işin psikolojik boyutu...
 
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları