|
Hizbullah'ın çöküş tarihçesi |
|||
Beykoz operasyonun ardından DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, hazırladığı Hizbullah iddianamesinde, örgütün halen bitmediğini vurgulayarak Örgütün bir kısım militan yöneticileri halen firarda olduğu gibi devlet dairelerinde yuvalanan mensupları da tam olarak saptanmış değil görüşünü dile getirdi.Yüksel, Hizbullahın yurtdışı ve yurtiçi organizasyonu ve eylemlerini anlattığı 66 sayfalık iddianamesinin değerlendirme bölümünde şu uyarıda bulundu: | |||||||||
|
Devleti ele geçirmeye çalışan irticai faaliyetler aralıksız sürüyor. Bu nedenle hassasiyetin de sürekli olması gerekir. Bu hassasiyet gösterilmez ve irticaya karşı verilen mücadelede taviz verilerek irticayla mücadeleye imkan veren yasa maddeleri kaldırılır veya işlemez hale getirilirse daha çok Hizbullahlar çıkar, daha çok Konca Kurişler işkenceyle ölür ve daha çok Ahmet Taner Kışlalıların arkasından yas tutulur. İşte devlet kayıtlarında Hizbullah böyle anlatılıyor. 1979DA VELİDEDEOĞLU KURDU Yüksel, ayrıca kitap haline getirdiği iddianamesinde şu görüşleri de dile getirdi: Hizbullah İran kaynaklı bir örgüt. Şeriat devleti kurmayı amaçlayan örgüt, eylemlerini kesinlikle üstlenmiyor. Bu da casus bir örgüt olduğunu ortaya koyuyor. Hizbullah, Türkiyede, Müslüman Kardeşler örgütünden etkilenilerek 1979da Hüseyin Velioğlu tarafından Batmanda kuruldu. Siyasal Bilgiler Fakültesinde okuyan Velioğlu, bu dönemde Milli Selamet Partisinde de görev aldı. Türkiyeyi baştana başa bir ağ gibi ören Hizbullahçıların faaliyet göstermedikleri il yok gibi. Hatta önemli buldukları ilçeler de bile yoğun faaliyetlere girdiler. Genelde iman kuvvetiyle hareket eden örgüt son yıllarda bomba dışındaki silahlara da yöneldi. YÜZDE 60I OKUMA YAZMA BİLMİYOR Hizbullahçılardan yüzde 60ının okur yazar olmadığı ve ifade tutanaklarına imza yerine parmak bastıkları biliniyor. Terör uzmanları, örgütün Güneydoğu Anadolu Bölgesinde özellikle kırsal kesimde taraftar toplamak için yeterli dini bilgisi olmayan sahte şeyhleri kullandığına dikkat çekerek, Hizbullahın büyümesinde şeyhlik kurumunun etkili olduğunu söyledi. Hizbullahçıların dindar insanları yanlış vaaz ve fetvalarla kendi saflarına çekmeye çalıştığını kaydeden uzmanlar, Örgüt kırsal alanda sözde şeyhleri ve din görevlilerini kullanarak güçlenmeye çalıştı. Örgütün sorumlu düzeyindeki militanları dışında kalanların büyük çoğunluğu halen okuma - yazma bilmiyor dedi. Diyarbakır DGMde değişik suçlara karıştıkları iddiasıyla yargılanan Hizbullahçıların yüzde 60ı savunmalarında, okur - yazar olmadıklarını, evlerinde yakalanan örgütsel dokümanların da örgüt üyeleri tarafından emanet olarak kendilerine bırakıldığını belirtti. Diyarbakırda aranan Hizbullahçı sayısı dört bin... Türkiye genelinde ise 8 bini buluyor... Hepsinin isimleri belli, resimleri elde. Oldukça yüksek bir rakam. Acımasızca insanları katleden örgütün binlerce militanı aramızda. Cezaevleri ise tıka basa Hizbullahçı doldu. HASTANELERE DE GİRDİLER Örgütün kamu kurum ve kuruluşlarındaki uzantılarını inceleyen Diyarbakır Emniyeti, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinde görevli beş hemşirenin örgütle bağlantısını belirledi. Hizbullahçıların tedavi edilmesinde, örgüte ilaç ve tıbbi cihaz sağlamada yardımcı oldukları belirlenen Kadın Doğum Servisinde görevli üç, Cildiye Servisinde görevli bir ve İntaniye Servisinde görevli bir olmak üzere toplam beş hemşire gözaltına alındı. Bu da örgütün ihtiyaç duyduğu her sektörde bir faaliyet içinde olduğunun bir göstergesi. Hizbullahçılar Vanda beş polisin şehit edilmesi altı polisin de yaralanmasıyla sonuçlanan olayda da isimlerini farklı duyurdular. Bu sırada istihbarat birimleri halen yakalanamayan, ancak etraflarındaki çemberin daralmasıyla moral çöküntüsü yaşayan örgüt üyelerine moral vermek amacıyla terör örgütünün Vanda polis şehit edildiği eylem gibi ses getirici yeni eylemler yapabileceği belirtildi. Böylece Hizbullahta bu eylemle yeni bir süreç başladı. Bundan sonra yeterli silah ve militan sayısına ulaşan örgüt devlete karşı kanlı çatışmalara girmeyi göze almaya başladı. BİNBİR SURAT MİLİTANLAR Hizbullah operasyonlarında halen ele geçirilemeyen militanların sakallarını kestikleri, tesbih ve takke taşımadıkları, yöresel kıyafetleri giymeye özen gösterdikleri belirlendi. Kılık değiştiren teröristlerin üzerlerinde manken fotoğrafları, aşk şiirleri ve iskambil kağıdı taşıdıkları da açıklandı. Uzmanlar Hizbullahın bir terör örgütü olduğunun anlatıldığı ve camilerde gece yatıya kalınmasına kesinlikle izin verilmemesini istedi. Hizbullahın halkın en çok önem verdiği camileri kendilerine mekan edindiği vurgulanan araştırmalarda, Hizbullah, halkı en duyarlı olduğu İslami inanç sisteminden yola çıkarak kendi tarafına çekmeyi amaçlamaktadır. Halk için çok önemli olan kafir, din düşmanları, cihat, şehadet ve cennet terimlerini kullanarak o insanların inançları üzerinde hakimiyet kurmak istemektedir. Olayın en büyük tehlikesi de budur denildi. BİNLERCE FAİLİ MEÇHUL Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu üyesi Avukat Arif Altunkalem de Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak, Bingöl ve Siirt illerindeki toplam 11 bin 256 faili meçhul dosyanın bulunduğunu anımsattı. Altunkalem, Hizbullah örgütüne yönelik operasyonlarda yüzlerce faili meçhul dosyanın aydınlatılmasının bölge açısından oldukça iç açıcı olduğunu söyledi. Hukuk düzeninin gerekleri içerisinde faili meçhul dosyaların aydınlatılmasıyla toplumun ve hukukun önünün açılacağını kaydeden Altunkalem, toplumsal düzen ve hukuk devletinin ancak böyle bir zeminde güçlü oturabileciğini ifade etti. İSLAMİ HOLDİNGLER VE GURBETÇİLER Konya, İslami terör örgütlerine finans desteği sağlayan holdinglerin ana merkezi konumunu elinde tutuyor. Holdingler Konyada kuruluyor ama, asıl çalıştıkları alan, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri. Çünkü, holdinglerin paralarını elde etmeye çalıştığı kişiler, yani gurbetçiler, buralarda. Holdingler, kuruluş işlemini tamamladıktan sonra Avrupanın, daha çok da Almanyanın yolunu tutuyor. Almanya ve diğer avrupa ülkelerinde de camiler ve bazı din adamları kullanılıp, bazı dini örgütlerle işbirliği yapılmakta. Avrupada para toplayan İslami holding sayısındaki artış ve bunların çalışma şekli, birçok kesimi rahatsız etti. İslami kesimdeki bazı aydınlar bu holdingleri eleştirmeye, para yatıran gurbetçilerin de dikkatini çekerek, geçmişte bankerzedeler türediği gibi yarın holdingzedeler türeyebilir uyarısı yaptı. İslami holdinglerin sayısının hızla artması ve çalışma şekilleri, Alman hükümetinin de dikkatinden kaçmadı. Federal hükümet bu holdingleri yakından izlemeye aldı ve bazı holdingler ile bir havayolu şirketiyle ilgili soruşturma başlattı. ŞİFRELİ MESAJLARLA ANLAŞIYORLAR Beykoz operasyonun ardından sanıkların sorgusu sonucu bir dehşet daha ortaya çıktı. Örgüt kendisine ihanet edenleri kendi mahkemelerinde işkence altında sorguluyor ve infaz ediyordu. Domuz Bağı diye adlandırılan işkence yöntemi ile militanlarını sempatizanlarını sorgulayan örgüt daha sonra bu insanları canlı canlı gömdüğü ortaya çıktı. Emniyet Güçleri aylarca tarlalarda örgüt evlerinin altında ceset aradı. Bu sırada belli bir süre önce toprağa gömülmüş onlarca ceset bulundu. Uğur Mumcunun katil zanlılarına ilişkin Umut kod adlı operasyonun ayrıntıları böylece geçmişe de ışık tuttu. Cezaevindeki Hizbullah üyesi Murat Filizin, öldürülen örgüt lideri Hüseyin Velioğluna yazdığı şifreli mektubun deşifre edilmesi üzerine zanlıların peşine düşüldü. İstanbul - Beykozda 17 Ocakta başlayan Hizbullah operasyonları sırasında polis, bir örgüt evindeki aramada, öldürülen örgüt lideri Velioğluna ebced yöntemiyle yazılan şifreli mektubu buldu. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığında oluşturulan özel değerlendirme ekibi, mektubun, halen cezaevinde bulunan ve polisteki yedi sayfalık ifadesinde itiraflarda bulunan Yusuf Karakuşun kayınbiraderi olan Murat Filiz tarafından yazıldığını belirledi. Yaklaşık 20 bin doküman arasında tesadüfen bulunan mektupta, Filizin, Velioğluna hitaben, Gaziantepteki Yusuf (büyük olasılıkla Karakuşu kastediyor) geri dönmek istiyor. Uğur Mumcu işinden dolayı İranlılardan para alınmasından rahatsız şeklinde not düşmesi, suikast bağlantısının ortaya çıkarılmasını sağladı. Bunun üzerine polis, iğneci kod adıyla tanınan Yusuf Karakuşu takibe aldı. İRAN BAĞLANTILARI Bu arada, polis, Mumcunun yakın dostları olan ve faili meçhul saldırılarda hayatlarını kaybeden Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Doç. Dr. Bahriye Üçokun öldürülmesiyle ilgili de önemli bilgilere ulaştı. Örgüt üyelerinin sorguları sonucunda İslami Hareket ve Mumcu eylem grubunun dışında Kayserililer Grubu adıyla yeni bir eylem grubunun varlığı ortaya çıkarıldı. Halen gizlenen grubun da diğer iki örgüt gibi İranlılarla bağlantı içinde olduğu saptandı. Poliste sorgulanan dokuz kişi arasında bulunan Mehmet Şahinin, Bizim bildiğimiz bir de Kayserililer Grubu var dediği öğrenildi. İstanbulda yakalanan Şahin, ifadesinde, bombalı paketin patlamasıyla yaşamını yitiren Bahriye Üçoka gönderilen bombalı kitabı Ankarada gördüğünü söyledi. KİLİT İSMİN ANNESİ İRANLI İran bağlantılı suikast soruşturmasındaki ifadelerde kilit isim olarak beliren ve saldırı ekibini Uğur Mumcu için Ankaraya götüren Abdülhalim Çelikin annesinin İranlı olduğu saptandı. Sorgular sırasında Tevhid - Selam grubu içinde faaliyet gösteren Çelikin annesinin İranlı olması nedeniyle Farsça ve Acemceyi çok iyi bildiği belirlendi. Çelikin, bu nedenle grupların İrana gidiş - geliş ve kalışları sırasında İranlı diplomatlarla aracılık yaptığı da öğrenildi. Çelikin İranın Kum kentindeki tüm faaliyetlerde adının geçtiğine dikkat çekildi. Beykozdaki operasyon sonrası evden çıkan dokümanlara göre, Hizbullah, Adananın İncirlik bölgesindeki askeri üssü hedef olarak seçtiğini kaydeden yetkili, Hatta planlarını yapmışlar. Bombalı araçla intihar eylemi yapacaklarmış. Böylece, şimdiye kadar üslenilmeyen öldürme eylemleriyle Güneydoğuda tam olarak ortaya çıkmayan örgüt, bu sansasyonel eylemle varlığını resmen açıklayacaktı dedi. Hizbullah Anıtkabirdeki 10 Kasım törenlerinde de uçak kiralayarak ölüm uçuşu yapacaklardı. Yapılan istihbaratlar sonucu olay anda önlendi. GÜNEYDOĞUDA GAZETECİ ÖLDÜRDÜLER Hizbullah cinayetlerinin yoğun olduğu dönemlerdeki gazeteci cinayetleri de aydınlanmaya başladı. Gazeteci Halit Güngen, Hafız Akdemir ve Namık Tarancı cinayetlerinin, Cemal Tutarın talimatıyla işlendiği belirlenirken, Hizbullahçılar ifadelerinde Özgür Gündem muhabirlerini, bize Hizbi - kontra dedikleri için öldürdük dediler. Hizbullah operasyonları çerçevesinde yakalanan ve Diyarbakır DGM tarafından tutuklanan Abdülkerim Kaya, Faysal Bozkuş ve Fuat Balca, 2000e Doğru muhabiri Halit Güngen ile Özgür Gündem muhabiri Hafız Akdemiri öldürdüklerini itiraf ettiler. Halen Diyarbakır 2 nolu DGMde 20si idam istemiyle yargılanan 26 sanıklı Hizbullah davası dosyasında ise, 1992de öldürülen Gerçek dergisinin Diyarbakır Temsilcisi Namık Tarancının öldürülmesi talimatını da Tutarın verdiği belirtiliyor. Güneydoğunun çeşitli illerinde 1992 ve 1993te Hizbullahçılar tarafından öldürülen Yeni Ülke gazetesi muhabiri Cengiz Altun, Özgür Halk dergisi Batman temsilcisi Çetin Abayay, Özgür Gündem muhabirleri Kemal Kılıç, Hüseyin Deniz, Yahya Orhan, Orhan Karaağar, Deng dergisi çalışanı Sait Erten ile aynı tarihlerde uğradığı Hizbullah saldırısında omuriliği zedelendiği için felç kalan Burhan Karadenizin faillerinin de ortaya çıkarılması için son operasyonun ardından sanıkların ifadeleri doğrultusunda operasyonlar devam ediyor. Gözler şimdi Hizbullaha her türlü desteği veren İran yönetimine karşı Türkiyenin alacağı tavıra çevrildi. |
||||||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||