Home page
Haber Menüsü


Apo’nun AİHM serüveni (2)
 
Strasbourg’daki Abdullah Öcalan davasının ilk duruşması gergin bir havada başlayacaktı. Türk ve dünya medyası da duruşmayı izlemek için Strasbourg’daydı.  

 
NTV-MSNBC
10 Mayıs 2005—  AİHM’nin genelde sakin olan camla kaplı binası etrafında Fransız güvenlik güçleri tahmin edilebilecek en geniş güvenlik önlemlerini almıştı. Duruşma için kentte gösteri düzenleyen onbinlerce PKK yandaşı AİHM binasından uzak tutulmaya çalışılıyordu.

   
 
       
    Internet Sites Fotoğraflarla dünyada geçen hafta
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 


       Duruşma salonuna yaklaşık 200 kişi alındı. Dava için İsveçli yargıç Elisabeth Palm başkanlığındaki 1.Daire görevlendirilmişti. Dairede 7 yargıç görev yapıyordu. Aralarında Türk yargıç Rıza Türmen de vardı. Duruşmada Abdullah Öcalan’ı İstanbul barosu avukatlarından Hasip Kaplan başkanlığında bir hukukçu kadrosu ile merkezi Londra’da olan ve PKK’ya açık desteğiyle tanınan “Kurdish Human Rights Project” adlı hukuk bürosundan İngiliz avukatlar savunacaktı. Hollandalı Ties Prakken ve Britta Böhler çekilmiş, yerlerini İngiliz avukatlar almıştı.
       
İNGİLİZ AVUKATLAR
       Türk hükümeti, duruşma öncesi “Kurdish Human Rights Project” adlı kuruluşun başkanı olduğu gerekçesiyle İngiliz avukat Mark Muller’e itiraz etmiş, AİHM bu talebi reddetmişti. Öcalan’ı savunanların oturduğu bölümde, Hasip Kaplan ve Mark Muller dışında Sir Sydney Kentridge ve Timothy Otty adlı iki İngiliz avukat ile halen “Kurdish Human Rights Project” örgütünün başkanlığını yürüten avukat Kerim Yıldız oturuyordu. Yanlarında Türkiye’den savunmaya katılan avukatlardan İrfan Dündar ve Doğan Erbaş da bulunuyordu.
APO’nun AİHM serüveni (1)
Türk hükümeti ise duruşmaya avukat Şükrü Alpaslan ve Fransız avukat Francis Szpiner’den oluşan bir ekiple çıkıyordu. Avukat Şükrü Alpaslan AİHM’yi yakından tanıyan ve İngilizce savunma yapabilen bir isimdi. Ancak duruşmada silik bir performans sergileyen Szpiner’in nereden çıktığına kimse anlam verememişti. Nitekim Szpiner adı ilk duruşma sonrası ortadan yok oldu.
       Duruşma, hem Öcalan’ın başvurusunun “kabul edilebilirliği” hem de esasa ilişkin yapılıyordu. Öcalan’ın avukatları ilk başvurularına ek olarak suç yelpazesini genişletmiş ve İngiliz avukatların Commonwealth içtihatından buldukları örneklerle gelmişlerdi.


        Öcalan’ın idama mahkum edilmiş olması, adil yargılanmadığı, kötü muamele gördüğü, Kenya’da yakalanış koşullarının uluslararası hukuka aykırı olduğu, tutuklanma gerekçesinin kendisine okunmadığı, yakalandıktan sonra derhal hakim karşısına çıkarılmadığı, mahkemeler önünde hak aramasına izin verilmediği, DGM’deki dava için savunmaya yeterli hazırlık süresi tanınmadığı, kendisine “Kürt kökenli” olduğu için ayrımcılık yapıldığı gibi tezler işlediler. Avukatlar DGM’deki süreç öncesinde Türk medyasını da Öcalan’ı “bebek katili” olarak yansıtmak ve yargısız infaz yapmakla suçlayacaklar, özellikle de Hürriyet gazetesinin haberleri ve TRT’nin yayınlarını örnek olarak sunacaklardı.
       Tüm bu suçlamalara rağmen davacı avukatlarının ana hedeflerinin Öcalan’ın hayatını kurtarmak ve AİHM’deki davasını fırsat bilerek Kürt sorununu gündemde tutmak olduğu Strasbourg’a iletilen belgelerde açıkça görülüyordu. Abdullah Öcalan da ileri bir tarihte AİHM yargıçlarına göndereceği bir mektupta Strasbourg’daki davasının basit bir bireysel başvuru gibi algılanmamasını, AİHM yargıçlarının davayı Kürt sorununu dikkate alarak incelemelerini isteyecekti.
       Duruşmada Türk hükümeti, beklendiği gibi, Öcalan’ın Kenya’da yerel makamların bilgisi ve yardımıyla yakalanarak Türk güvenlik güçlerine teslim edildiği, davacının Türk adaletince adil yargılandığı, ölüm cezası kararlarının infaz edilmediği, bu alanda 1984’ten bu yana moratoryum uygulandığı yönünde savunma yaptı.
STRASBOURG SOKAKLARI PKK’NIN
       Üç saati aşkın duruşma bu tezler çerçevesinde sakince son ermiş, Strasbourg sokaklarındaki gösteriler olaysız bitmişti. Taraflar arasında duruşma salonunda eşitlik var gibiydi, ancak sokağı o gün PKK kazandı. Türkiye’nin Strasbourg başkonsolosluğunun tüm çabalarına rağmen duruşma günü kentte PKK’ya karşı düzenlenen yürüyüşe yaklaşık 2 bin Türk gösterici ancak katılmıştı. PKK ise Avrupa’dan 20 binin üzerinde yandaşını Strasbourg’a getirmeyi başarabilmişti. Fransız ve Alman televizyon kanallarına büyük ölçüde PKK’nın gösterisi yansıdı.


       
       Burada dikkat çeken husus; ne o dönem Türkiye’de iktidar ortağı MHP’nin Avrupa’daki örgütlenmesi olan Türk Federasyonu’nun ne de Milli Görüş’ün duruşma günü düzenlenen PKK karşıtı gösterisine beklenen yanıtı vermemiş olmalarıydı. Bu iki hareket tüm Avrupa’da olduğu gibi Strasbourg’da da Türkler arasında çoğunluğa yakın denilebilecek bir sempatizan kitlesine sahiptiler.

       Daha sonraları MHP sempatizanlarının kendilerine MHP bayrakları taşıma izni verilmediği için gösteriye katılmadıkları söylenecekti. Anlaşılan o ki Ankara tüm Türkleri sadece Türk bayrağı ve ortak sloganlar altında toplamak istemişti. MHP sempatizanlarının “Öcalan asılmadı” gerekçesiyle “küskün” oluşu ve o tarihlerde Avrupa’daki Türk konsolosluklarının resepsiyonlarına dahi davet edilmeyen Milli Görüş’ün devletle arasındaki soğukluk PKK karşıtı gösterisinin fiyaskoyla sonuçlanmasına neden oluyordu.
       Sabahki duruşmanın ardından 1. Daire yargıçları öğleden sonra genel bir değerlendirme toplantısı yaptılar. Rıza Türmen dışındaki yargıçların kafasında tablo yavaş yavaş oluşmaya başlamıştı. Abdullah Öcalan her ne kadar Türkiye açısından hassas bir konu olsa da kimi yargıçlar davacının tutuklanış ve DGM önündeki dava sürecinde “anormallikler” olduğunu düşünmeye başlamıştı. Türkiye’nin o güne kadar ki AİHM sicili de Ankara’ya pek yardımcı olmuyordu.
       
1. DAİRE DAVAYI İSTEMİYOR
       AİHM 1. Dairesi başvuruyu prensip olarak kabul edilebilir ilan etmeye karar vermişti. Ancak kararın hangi ifadelerle dile getirileceğine biraz daha tartışılarak karar verilecekti. Bu tartışmalar yaklaşık üç hafta kadar devam etti. AİHM 1. Dairesi 14 Aralık 2000 tarihinde konuyu son bir kez daha görüşmek için kapalı oturumda toplandı. Bu oturumda oy çoğunluğuyla davanın kabul edilebilirliğinde hüküm kılındı.
       Fakat bu karara ek olarak sürpriz bir karar daha çıkacaktı. 1. Daire davayı AİHM’nin temyiz organı olarak anılan 17 yargıçlı Büyük Daire’ye sevketmekten yanaydı. Bu beklenmedik bir gelişmeydi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 30. maddesi 1. Daire’ye bu hakkı tanıyordu. Ancak iş burada bitmiyor, davacı ve davalı tarafların onayı da gerekiyordu.
       Mahkeme 15 Aralık günü yaptığı yazılı açıklamada, Abdullah Öcalan’ın başvurusunu kaydadeğer olmayan bir iki nokta dışında tümüyle esastan görmeyi kabul ettiğini duyuruyor, “dava çok kritik konular içerdiğinden” esasa ilişkin sürecin Büyük Daire’ye sevk edilmesini arzuladığını bildiriyordu. Tarafların Büyük Daire kararına itiraz için bir ayları vardı.
       Davayı mümkün olduğu kadar uzatma taraftarı olan Ankara Ocak 2001’de Büyük Daire kararına itiraz etti. Dava önce 1. Daire’de görülecekti. AİHM’deki Abdullah Öcalan davası artık başlayabilirdi.
       
       
       
       
       
       
 
       
    TOP5 İsrail hücum botu Gazze kıyısını vurdu  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları