|
Fotoğraflarla dünyada geçen hafta |
|||
Duruşma salonuna yaklaşık 200 kişi alındı. Dava için İsveçli yargıç Elisabeth Palm başkanlığındaki 1.Daire görevlendirilmişti. Dairede 7 yargıç görev yapıyordu. Aralarında Türk yargıç Rıza Türmen de vardı. Duruşmada Abdullah Öcalanı İstanbul barosu avukatlarından Hasip Kaplan başkanlığında bir hukukçu kadrosu ile merkezi Londrada olan ve PKKya açık desteğiyle tanınan Kurdish Human Rights Project adlı hukuk bürosundan İngiliz avukatlar savunacaktı. Hollandalı Ties Prakken ve Britta Böhler çekilmiş, yerlerini İngiliz avukatlar almıştı. İNGİLİZ AVUKATLAR Türk hükümeti, duruşma öncesi Kurdish Human Rights Project adlı kuruluşun başkanı olduğu gerekçesiyle İngiliz avukat Mark Mullere itiraz etmiş, AİHM bu talebi reddetmişti. Öcalanı savunanların oturduğu bölümde, Hasip Kaplan ve Mark Muller dışında Sir Sydney Kentridge ve Timothy Otty adlı iki İngiliz avukat ile halen Kurdish Human Rights Project örgütünün başkanlığını yürüten avukat Kerim Yıldız oturuyordu. Yanlarında Türkiyeden savunmaya katılan avukatlardan İrfan Dündar ve Doğan Erbaş da bulunuyordu. APOnun AİHM serüveni (1) Türk hükümeti ise duruşmaya avukat Şükrü Alpaslan ve Fransız avukat Francis Szpinerden oluşan bir ekiple çıkıyordu. Avukat Şükrü Alpaslan AİHMyi yakından tanıyan ve İngilizce savunma yapabilen bir isimdi. Ancak duruşmada silik bir performans sergileyen Szpinerin nereden çıktığına kimse anlam verememişti. Nitekim Szpiner adı ilk duruşma sonrası ortadan yok oldu. Duruşma, hem Öcalanın başvurusunun kabul edilebilirliği hem de esasa ilişkin yapılıyordu. Öcalanın avukatları ilk başvurularına ek olarak suç yelpazesini genişletmiş ve İngiliz avukatların Commonwealth içtihatından buldukları örneklerle gelmişlerdi. |
|||||||||
Öcalanın idama mahkum edilmiş olması, adil yargılanmadığı, kötü muamele gördüğü, Kenyada yakalanış koşullarının uluslararası hukuka aykırı olduğu, tutuklanma gerekçesinin kendisine okunmadığı, yakalandıktan sonra derhal hakim karşısına çıkarılmadığı, mahkemeler önünde hak aramasına izin verilmediği, DGMdeki dava için savunmaya yeterli hazırlık süresi tanınmadığı, kendisine Kürt kökenli olduğu için ayrımcılık yapıldığı gibi tezler işlediler. Avukatlar DGMdeki süreç öncesinde Türk medyasını da Öcalanı bebek katili olarak yansıtmak ve yargısız infaz yapmakla suçlayacaklar, özellikle de Hürriyet gazetesinin haberleri ve TRTnin yayınlarını örnek olarak sunacaklardı. Tüm bu suçlamalara rağmen davacı avukatlarının ana hedeflerinin Öcalanın hayatını kurtarmak ve AİHMdeki davasını fırsat bilerek Kürt sorununu gündemde tutmak olduğu Strasbourga iletilen belgelerde açıkça görülüyordu. Abdullah Öcalan da ileri bir tarihte AİHM yargıçlarına göndereceği bir mektupta Strasbourgdaki davasının basit bir bireysel başvuru gibi algılanmamasını, AİHM yargıçlarının davayı Kürt sorununu dikkate alarak incelemelerini isteyecekti. Duruşmada Türk hükümeti, beklendiği gibi, Öcalanın Kenyada yerel makamların bilgisi ve yardımıyla yakalanarak Türk güvenlik güçlerine teslim edildiği, davacının Türk adaletince adil yargılandığı, ölüm cezası kararlarının infaz edilmediği, bu alanda 1984ten bu yana moratoryum uygulandığı yönünde savunma yaptı. STRASBOURG SOKAKLARI PKKNIN Üç saati aşkın duruşma bu tezler çerçevesinde sakince son ermiş, Strasbourg sokaklarındaki gösteriler olaysız bitmişti. Taraflar arasında duruşma salonunda eşitlik var gibiydi, ancak sokağı o gün PKK kazandı. Türkiyenin Strasbourg başkonsolosluğunun tüm çabalarına rağmen duruşma günü kentte PKKya karşı düzenlenen yürüyüşe yaklaşık 2 bin Türk gösterici ancak katılmıştı. PKK ise Avrupadan 20 binin üzerinde yandaşını Strasbourga getirmeyi başarabilmişti. Fransız ve Alman televizyon kanallarına büyük ölçüde PKKnın gösterisi yansıdı. |
|||||||||
Burada dikkat çeken husus; ne o dönem Türkiyede iktidar ortağı MHPnin Avrupadaki örgütlenmesi olan Türk Federasyonunun ne de Milli Görüşün duruşma günü düzenlenen PKK karşıtı gösterisine beklenen yanıtı vermemiş olmalarıydı. Bu iki hareket tüm Avrupada olduğu gibi Strasbourgda da Türkler arasında çoğunluğa yakın denilebilecek bir sempatizan kitlesine sahiptiler. |
|||||||||
Daha sonraları MHP sempatizanlarının kendilerine MHP bayrakları taşıma izni verilmediği için gösteriye katılmadıkları söylenecekti. Anlaşılan o ki Ankara tüm Türkleri sadece Türk bayrağı ve ortak sloganlar altında toplamak istemişti. MHP sempatizanlarının Öcalan asılmadı gerekçesiyle küskün oluşu ve o tarihlerde Avrupadaki Türk konsolosluklarının resepsiyonlarına dahi davet edilmeyen Milli Görüşün devletle arasındaki soğukluk PKK karşıtı gösterisinin fiyaskoyla sonuçlanmasına neden oluyordu. Sabahki duruşmanın ardından 1. Daire yargıçları öğleden sonra genel bir değerlendirme toplantısı yaptılar. Rıza Türmen dışındaki yargıçların kafasında tablo yavaş yavaş oluşmaya başlamıştı. Abdullah Öcalan her ne kadar Türkiye açısından hassas bir konu olsa da kimi yargıçlar davacının tutuklanış ve DGM önündeki dava sürecinde anormallikler olduğunu düşünmeye başlamıştı. Türkiyenin o güne kadar ki AİHM sicili de Ankaraya pek yardımcı olmuyordu. 1. DAİRE DAVAYI İSTEMİYOR AİHM 1. Dairesi başvuruyu prensip olarak kabul edilebilir ilan etmeye karar vermişti. Ancak kararın hangi ifadelerle dile getirileceğine biraz daha tartışılarak karar verilecekti. Bu tartışmalar yaklaşık üç hafta kadar devam etti. AİHM 1. Dairesi 14 Aralık 2000 tarihinde konuyu son bir kez daha görüşmek için kapalı oturumda toplandı. Bu oturumda oy çoğunluğuyla davanın kabul edilebilirliğinde hüküm kılındı. Fakat bu karara ek olarak sürpriz bir karar daha çıkacaktı. 1. Daire davayı AİHMnin temyiz organı olarak anılan 17 yargıçlı Büyük Daireye sevketmekten yanaydı. Bu beklenmedik bir gelişmeydi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 30. maddesi 1. Daireye bu hakkı tanıyordu. Ancak iş burada bitmiyor, davacı ve davalı tarafların onayı da gerekiyordu. Mahkeme 15 Aralık günü yaptığı yazılı açıklamada, Abdullah Öcalanın başvurusunu kaydadeğer olmayan bir iki nokta dışında tümüyle esastan görmeyi kabul ettiğini duyuruyor, dava çok kritik konular içerdiğinden esasa ilişkin sürecin Büyük Daireye sevk edilmesini arzuladığını bildiriyordu. Tarafların Büyük Daire kararına itiraz için bir ayları vardı. Davayı mümkün olduğu kadar uzatma taraftarı olan Ankara Ocak 2001de Büyük Daire kararına itiraz etti. Dava önce 1. Dairede görülecekti. AİHMdeki Abdullah Öcalan davası artık başlayabilirdi. |
|||||||||
İsrail hücum botu Gazze kıyısını vurdu | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||