Home page
Haber Menüsü


NTV

Konu: TBMM Başkanı Arınç'ın açıklamaları ve tepkiler
Konuk: TBMM Başkanı Bülent Arınç

Murat Akgün: İyi günler. Bitirmekte olduğumuz haftaya damgasını vuran en önemli gelişmelerden biri hiç kuşkusuz TBMM Başkanı Sayın Bülent Arınç’ın, meclisin eğer isterse Anayasa Mahkemesi’ni kaldırabileceği yönündeki açıklamasıydı. Bu açıklamaya başta muhalefet olmak üzere çeşitli çevrelerden yoğun tepkiler geldi. Bu tepkilere Arınç’ın yanıtı ne? Geldiğimiz noktada son durum ne? İşte bu soruların yanıtlarını almak için şu anda TBMM’nde kendisiyle beraberiz. Sayın Arınç, muhalefetin çok büyük tepkisi var, demiştim. Bu tepki çerçevesinde muhalefet, sizin bulunduğunuz konumun tarafsızlığına uymayacak şekilde siyaset konuştuğunuzu öne sürüyor. Ve eğer siyaset konuşacaksa öncelikle bulunduğu koltuğu boşaltmalı. Bir ikinci eleştirileri de sizin kasti olarak bilerek, planlayarak, bu çıkışları yaptığınız, daha önceki Yunanistan dış politikasına yönelik çıkışınızı da düşünerek, kasten bunları yaptığınız ve bunu da perde arkasında mensup olduğunuz partideki olası bir başbakanlık, cumhurbaşkanlığı çekişmesinin olduğu söyleniyor. Bilerek, kasten mi bunları konuşuyorsunuz? Bir planınız mı var? İkincisi, bulunduğunuz makama bu konuşmalar gölge düşürüyor mu?

Bülent Arınç: Çok teşekkür ederim. Bir de muhalefetten gelen eleştiriler doğrudur. Bunlardan bir iki tanesi de belki YÖK başkanını da kastederek söylüyorsunuz, benim tarafsızlığımı yitirdiğim yönünde. Ben çok açık ve net söylüyorum. Görevimde anayasa ve iç tüzüğün emrettiği ölçüde tarafsızım. Meclis yönetiminde, meclisi temsil noktasında bugüne kadar bana tarafsızlığını yitirdi diyecek birisi çıkmadı. Bu 2.5 yıllık, iki dönemlik meclis başkanlığım döneminde de herkesin kabul ettiği bir konudur ki, ben, meclisin bana yüklediği görevleri bir hakkın yerine getirmeye çalışan bir insanım. Ancak taraf olduğum bir yer var. O da millet iradesidir. Millet egemenliğini bir yıl boyunca kutlayacağımız ve daha beş on gün önce bayramını yaptığımız bir olayda, ben bazıları gibi milli eğitiminliği 23 Nisan sabahı başlayıp, gece yarısı biten bir olgu olarak görmüyorum. Egemenlik, millet iradesi benim için... bazılarının kırmızı çizgisi var, benim de demokrasinin kırmızı çizgisi olarak gördüğüm şey, milli iradeye saygıdır. Milli iradenin eleştirildiği bir yerde, yasama yetkisine sahip olan meclisin örselendiği bir yerde, meclisin millet tarafından verilmiş yetkileriyle tasallut edildiği bir yerde benim meclisin yanında olmam, milletin yanında olmam, millet iradesinin yanında olmamdan daha tabi hiçbir şey olamaz. Beni eleştirenlere tavsiyem, onlar da bu ölçüde neye bağlı oldukları, kimden yana oldukları, hangi tarafta olduklarını bir kez daha gözden geçirsinler. Kaldı ki tarafsızlık görevi yapmakla ilgilidir. Görev sırasında Anayasa’nın çizdiği ilkelere uymakla sınırlıdır. Bu YÖK başkanı için de geçerlidir, Anayasa Mahkemesi başkanı için de geçerlidir. Bu konudan baktığınız zaman her kurumun başındaki insana veya her kamu görevlisine bitaraflık noktasında bir eleştiri getirmek veya takdirde bulunmak mümkündür. Çok kısa olarak söylüyorum, özellikle son tartışmaları öne sürerek, benim tarafsızlığımı yitirdiğimi düşünenler varsa, haksızdırlar, yanlış düşünüyorlar. Ben görevimi bu şekilde yerine getirdiğime inanıyorum. Tabi bu olay bir turnosol kağıdı gibi oldu. Kimin ne konuştuğunu, kimin hangi tarafta yeraldığını, kimin siyasi küçük hesaplar adına ne kadar demagojik konuşmalar yaptığını, kimin mesela sizi takdir ediyorum, daha sözünüze başlarken, Anayasa Mahkemesini kaldırabilirim, dediğimi söylediniz ki, bu doğru olandır. Ama bazıları ağzında ve kaleminde bu Anayasa Mahkemesini kapatabiliriz’e dönüşüyor. Kapatmakla kaldırmak arasında çok önemli fark var. Üç sene, 2001’den bu yana sayarsak 4 senede 56 maddesini değiştirdiğimiz Anayasanın bazı hükümleri kaldırılmıştır. Siz doğru söylüyorsunuz. Ben de doğruyu konuştum. Ama bazıları görmez ve duymaz oldukları için kapatırız diye başlıklar atıyorlar. Kapatmak ayrı bir şeydir, kaldırmak ayrı birşeydir. Şimdi öyle yorumlar var ki, bunlara ben gülüp geçiyorum. Bazen evde eşimle birlikte oturup, bunları okuyup, gülüyoruz. Bazen de arkadaşlarla biraraya geldiğimiz zaman ya beni tanımıyorlar ya benim siyasi geçmişimi bilmiyorlar ya da benim bazı konular üzerindeki hassasiyetimi hala anlayamamışlar. Hiçbir hesabım yok. Hiçbir meseleyi düşünerek, plan yaparak, bu amaçla da konuşmuş değilim. Sayın Akgün, benim hayatta beğendiğim bir prensip var. Ben Mehmet Akif Ersoy’u çok severim ve torunuma onun ismini verdim. Mehmet Akif Ersoy’un bana ilke olan bir sözü şudur. Hayır, hayali de yoktur, benim alışverişim. İnan ki her ne demişsem, görüp de söylemişim. Şudur benim hayatta, en beğendiğim meslek; sözün odun gibi olsun, hakikat olsun, tek... Hakikat olan ama odun olan sözleri benden duyabilirler. Ama benden hiçbir zaman yanlış, yalan, hesaba dayalı bir şey duymayacaklar. Ne cumhurbaşkanlığında bir hesabım var. Ne parti içindeki güç dengeleri üzerinde ileri sürülen pek çok trajikomik şeylerle ilgim var. Benim adım Bülent Arınç. Geçmişim, bugünümü anlatır. O yüzden bazı köşe yazarlarına bakıyorum, beni tanıyabildikleri ölçüde doğru yazıyorlar: Ben bugün millet iradesine yapılan bir haksızlığı, yüksek sesle konuşmuş, üslubu sert olmuş, sözü odun gibi olmuş bir adam olabilirim. Ama buna mecburum, çünkü bazılarına ancak böyle anlatabiliyorum.

Murat Akgün: Anayasa Mahkemesi konusundaki sözlerinize dönmek istiyorum. Şimdi bir takım eleştiriler geldi, muhalefetten, üniversitelerden, çeşitli çevrelerden... Bütün bunlardan sonra geldiğimiz noktada herhalde bu eleştirileri siz de düşündünüz, üzerinde kafa yordunuz. Geldiğimiz noktada Anayasa Mahkemesi’nin fonksiyonu, üyelerinin seçimi, bu konularda herhangi bir değişiklik olması gerektiğini düşünüyor musunuz? Geldiğiniz nokta nedir?

Bülent Arınç: Bir haftanın sonunda olan biten konusunda sizinle konuşuyorum. Tekrarlara girmeden şöyle bir analiz yapayım. 25 Nisan, Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümü. Hazır bulundum, her zaman da gidiyorum ve bütün çalışmalarına da büyük bir gönül beraberliği içinde katılıyorum. Sayın Başkan, konuşma yapıyor, saygı duyduğum bir insan, hem kurum, hem şahsı... Konuşmasının neredeyse yarısına yakını bir konu üzerinde. Diyor ki, şu şu mahkeme kararları var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin şu kararı var, türbanla ilgili olarak. Artık bu var olduğuna göre, bundan TBMM, bu konuda hiçbir yasama yapamaz. Bu iş bitmiştir, diyor. Hatta bu iş bitmiştir derken, işte şu şu partiler de zaten bu sebeple kapatılmıştır, diyor. Şimdi bunun bir mahkemenin kuruluş yıldönümünde söylenip söylenmeyeceğini artık herkes kendisi takdir etsin. Ama burada gözümüzün içine bakarak da birşey söylüyor. Ben varım, sayın Başbakan var, Sayın Şener var, Sayın Gül, Sayın Çiçek var. Ve hepsi bu konuda belli bir mağduriyeti olan, bu düşüncelerini zaman zaman ifade etmiş insanlar. Yüzümüze tam bakmıyor, biz, neyin hedeflendiğini o sırada içimize dönerek, tahmin edebiliyoruz. Diyor ki, siz, ya bu içtihatları bilmiyorsunuz, ya da bunları siyasi bir çıkar amacına hala kullanmaya devame diyorsunuz. Bu sözler, hem dışarıya hem de orada hazır bulunan bize aittir. Ve tabi biz, bu konuşmaların hepsini büyük bir sükunetle dinledik. Hatta bazı muhabirler saymışlar, ben iki defa elimi çırpmışım, diğer arkadaşlarım bir defa çırpmışlar... Şimdi biz, buradan çıktık, hiçbir kelime etmedik. Yerinde midir, değil midir, doğru mudur, yanlış mıdır, tartışmaya girmedik. Bana gazeteciler sordular. Dedim ki, Sayın Başkan’ın konuşmasını büyük bir dikkatle dinledim. Sonra bir konuşmamda özgürlükleri anlatırken, başka şeyler söyledim, gazeteciler onu yanyana getirdiler. Hiç önemli değil. Ve akşam bu tören salonunda Anayasa Mahkemesi’nin bir resepsiyonu var. Bu salonları ben kendilerine tahsis ettim. Ve hiçbir şey olmamışcasına başkan vekili arkadaşlarımı da yanıma aldım. Sayın Başkanı ve eşini kutladım. Şimdi bütün bunları bir normallik içerisinde gördük. Sayın Başbakan da cevap vermedi, ben de cevap vermedim, arkadaşlarım da... Altı gün sonra ben bir televizyon programına çıktım. Bu televizyon programında dedim ki, türbana bir kenara koyalım. Artık herkes bildiğini söylüyor. Bu konuda yeni politik bir yaklaşım var, ben bunu konuşmuyorum. Neden konuştuk, konusuna da girmiyorum. Ama beni bir şey ilgilendiriyor. Anayasa’nın yedinci maddesine göre yasama yetkisi meclise aittir. Ve bu yetkiyi meclis, başka hiçbir kurumla paylaşmaz. Sekiz yürütme yetkisi şundadır, dokuz yargı yetkisi bundadır, diye Anayasa’nın hükümlerini söyledim. Ve dedim ki, bakınız, meclisin yasama yetkisine müdahale olduğu için bu konuşmayı önemsiyorum. Ve bana göre yanlış buluyorum. Bu o kadar yanlıştır ki, bakınız burada 2001 yılından bu yana Anayasa’da yaptığımız değişiklikler var. Bu değişikliklerin çoğu iktidar ve muhalefetin işbirliği yapılmış. Bazı hükümleri iptal etmişiz. Mesela DGM’leri yok artık, eskiden vardı. Ölümle ilgili ceza hükümlerinin hepsini kaldırmışız. Eskiden vardı, şimdi yok. Bazılarını kaldırmışız, bazılarını değiştirmişiz. 56 tane madde, 4 yıl içerisinde yapılan değişiklik. Dedim ki, bu anayasaya meclis yaptı. Ve meclis bunun bir, iki, üçüncü maddelerindeki istisnalar dışında bütün hükümlerini değiştirebilir de, kaldırabilir de, buna yetkimiz var mı? Böyle tutuyorum elimde ve kendime göre var, diyorum. Arkadaşlar da bana itiraz etmiyorlar. Onlar da değerli iki gazeteci arkadaşımız. Şimdi Anayasa Mahkemesini elime alarak söylediğim için, kapatma, kaldırabilir sözleri de birbirine karıştı. Ama ben burada YÖK’ten bahsedebilirdim. Ben burada Diyanet İşleri Başkanlığından bahsedebilirdim. Ben burada danıştaytan bahsedebilirim. Ne bileyim, askeri yüksek idare mahkemesinden bahsedebilirdim. Ben burada 36., 40., 70., 80. maddelerden bahsedebilirdim. Cumhurbaşkanlığı süresinin, yetkilerinin kısıtlanmasından, arttırılmasından bahsedebilirdim. Bir uç örnek vereyim diye... Çünkü konu Anayasa Mahkemesi. Dedim ki, Anayasa Mahkemesi’ni, eğer meclis isterse kaldırabilir. İsterse üye sayısını değiştirebilir. İşte görev sahasını daraltır veya genişletebilir. İsterse yüce divan yetkisini nasıl vermiş, alabilir. Bunlar doğru mu? Bana göre doğru... Çünkü ben, AKP adına bunu söylemiyorum, bir azınlık adına bunu söylemiyorum. Anayasa’nın nasıl değişeceği zaten burada belli. Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliklerini de zaten esas yönünden inceleyemez. Sadece şekil yönünden inceler. Meclis’te bir irade oluşsa, aynen şu değişikliklerde olduğu gibi, 458 oyla, 470 oyla, anayasa değişikliği yapılacak duruma gelse, referandumun bütün süreçlerini de dikkate alarak, ben bir kurumla ilgili görev tanımını değiştirebilir miyim? Değiştirebilirim... Kaldı ki, geçtiğimiz yıl Sayın Başkan, Meclis olarak beni, bilmiyorum belki Sayın Başbakanımızı ziyaret ettiğinde bir dosyayla geldi. Bu dosyada bize getirdikleri öneriler şunlar. Bir yargı reformu yapılacaksa, şu şu konulara da dikkat edilmesi. Çok doğru benim de katıldığım bir takım düzenlemeler. Mesela Sayın Başkan bizden şunu istedi. İşte asıl yedek üye ayrımı var. Yedek üyeler bazen hiç duruşmalara çıkmıyorlar. Dolayısıyla asıl üye olsun. İki daire şeklinde çalışmamıza ihtiyaç var. Şunlara şunlara ihtiyacımız var. Bir de 65, 67 olabilirse, belki mahkemenin sürekliliği sağlanabilir gibi şeyler... Ve yargı reformunu hükümet ve muhalefet, bazen işbirliğiyle bazen de tek başına getirse ve bu meclisten kabul edilseydi, bugün Anayasa Mahkemesi’nin yapısı büyük ölçüde değişmiş olacak.

Murat Akgün: Ama belki Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın açıklamasının ardından siz böyle bir örneği verdiğiniz için gündem bu kadar çalkalandı?

Bülent Arınç: Olabilir. Yani, Anayasa Mahkemesi’ni elime alarak, şunu şunu yapabilir miyiz, derken bundan gocunacak bir şey yok ki. Anayasa da yargı yetkisini kullanıyor, 9. maddeye göre. Ben onun sahasına girmiyorum. Ama yasamada bir kısıtlamaya gidilemez. Anayasa Mahkemesi, o günkü konuşmasında diyor ki, şu şu konularda siz yasal düzenleme yapamazsınız. Ben aksini iddia ediyorum. Yasal düzenlemeyi biz yaparız. Demagoji yapanlar, ne diyor? Cumhurbaşkanı geri gönderir. Elbette geri gönderir. Ama ikinci defasında ne olacak? Biz, bunları yaşamamış insanlar değiliz. Anayasa Mahkemesi’ne gitti bu, Anayasa Mahkemesi diyelim ki iptal etti. Bunu da da göstermiş 146’ncı maddeden sonrakiler, Anayasa Mahkemesi, bir kanunun tümünü, bir kanunun birkaç maddesini iptal edebilir ama kendisini yasa koyucu yerine koyarak hüküm koyamaz. 153’üncü maddenin ikinci fıkrası bunu gösteriyor. Sadece iptal eder, düzenlemeyi yine meclise bırakır. Yabancılara mülk satışını iptal etti. Ama meclise bu konuda yeni bir yasa çıkarın diye süre de tanıdı. Yani, bunları bilmeyecek bir insan düşünülemez. Ve bunları bilmek için de bir insanın Anayasa Mahkemesi başkanı olmasına filan gerek yok. Yanlış yorumlamadan veya bir yanlış anlatımdan yola çıkarak, meselenin buraya gelmesini arzu etmem. Ama ben meclisin başkanıyım. Meclisin yasama yetkisine müdahale olduğu zaman ben kendi düşünceme göre bunu eleştiririm. Bugün bana, Anayasa Mahkemesi’ni siz kaldıramazsınız, üye sayısını değiştiremezsiniz, yüce divan yetkisini bizden alamazsınız diyen birisi, yarın, fikir özgürlüğü konusunda da siz değişiklik yapamazsınız, YÖK ile ilgili hükümleri de değiştiremezsiniz, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerine de karışamazsınız diyebilir. Bunu demekle onu demek arasında bir fark olmadığı için yasama yetkisi bizimdir diyorum, meclis adına, bunun Türkçesi bu...

Murat Akgün: Bütün bunları konuşurken, sadece sizin ve Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın değil, başbakanın, bakanların da açıklamaları oldu. Sayın Başbakan, gündemimizde böyle bir şey, polemiğe gerek yok, dedi. Bütün bu tartışmalar olurken, karşılıklı demeçler verilirken, sizin Sayın Başbakan ile bir görüşmeniz oldu mu, bir fikir alışverişiniz oldu mu? Onun size yönelik, keşke bunlar olmasaydı, şeklinde bir yaklaşımı oldu mu?

Bülent Arınç: Bakın buradan neyi amaçladığınızı tahmin edebilyiorum. Ben düzgün bir insanım. Ne bu konuşmayı yapmadan önce, ne bu konuşmayı yaptıktan sonra sayın Başbakanla görüşmem olmadı. Ne kendisi beni aradı, bir şey söyledi. Ne ben kendisini aradım, bir şey söylemedim. Biz çocuk değiliz, herkes görevini yapıyor. Sayın Başbakan, ülkeyi yönetiyor. Bir uçtan bir uca dünyayı, bir uçtan bir uca Türkiye’yi dolaşıyor. Ekonomiyle dış politikayla, güvenlikle, vs ile yatırımlar zaten işin kendine göre. Ben meclisten sorumluyum. Ben, mecliste bana yüklenmiş olan görevi yapıyorum. Ve milletvekillerimizin hukukunu, millet iradesinin hukukunu korumaya çalışıyorum. Bu konu benim bir başkasıyla işbirliği yapmama, bir başkasıyla paslaşmama filan imkan verecek bir şey değil ki... Bütün milletvekilleri benim bu çıkışımdan memnun. Birkaç tanesi memnun olmayabilir. Ama bana gelenlerin, beni tebrik edenlerin, bana destek olanların sayısı, beni eleştirenelerin 25 misli.

Murat Akgün: Muhalefet milletvekilleri de buna dahil mi?

Bülent Arınç: Muhalefetin içerisinden de çok açık söylüyorum, başkan, ağzına sağlık, bu meclisin haysiyeti böyle korunur, seni tebrik ediyorum,diyenlerin sayısı biraz önce söylediklerinizden en az 25 mislidir.

Murat Akgün: Bütün bunlara türban konusundaki bir konuşmadan gelindi. Türban konusunda, Sayın Başbakan, toplumsal bir mutabakat lazım dedi. Fakat toplumsal mutabakat en azından şu anda yok gibi gözüküyor. Bu konuda meclisin yapabileceği herhangi bir şey var mı?

Bülent Arınç: Türban konusunu, bugünkü konuşmamızın dışına çıkarıyorum. Çünkü bazıları, bu konuda o kadar mahir ki, biz sizinle bir saat konuşsak, türbandan sadece bir kelimeyle bahsetsek, türbanı yine konuştular diyecek. Biz, başbakan da dahil, arkadaşlarım da dahil, türban konusunu gündeme getirerek, bir gerginliğe yolaçmış olabiliriz endişesiyle konuşmuyoruz. Ama biz, konuşmayınca başkalarının canı sıkılıyor, onlar konuşmaya başlıyorlar. Birisi konuştuğu zaman gerginlik ve kriz olmuyor. Ama Meclis Başkanı, kendi meclisini müdafa ettiği zaman, ister yüksek sesle, ister odun gibi, ister yakışıksız cümlelerle, önemli olan söylediğim doğru mu değil mi? Bana şunu söyleyebilir, üslubun daha yumuşak olmalıydı, ama söylediklerin doğrudur. Ben, buna katılırım. Ama söylediklerin yanlış diyenlere ben bakıyorum, yararlanmak için bakıyorum, söyledikleri doğru değil. Bana, Anayasa bu yetkiyi vermiş, ben bu yetkiyi başka bir kurumla paylaşamam. Anayasa’nın kendisi zaten buna mani. Başka hiçbir kurum kendi yetkisini paylaşıyor mu, başkasıyla... Nasıl yasamanın yargı üzerindeki etkinliğine karşı çıkıyorsak, nası yürütmenin yasama veya yargı üzerindeki etkinliğine erkler ayrılığı sebebiyle karşı çıkmamız gerekiyorsa, yani, meclisi de lütfen böyle herkesin gelip ayak attığı bir kurum olarak kimse görmesin.

Murat Akgün: Sizinle röportaj öncesinde sohbet ederken, bir fotoğraf sergisinden bahsetmiştiniz, dün açılışı vardı. Türban konusunu ben de kaşımak istemiyorum ama orada sizin bir açıklamanız, bugün gazetelerde onunla ilgili yine yorumlar var. Merve Kavakçı’yı gitmesini isteyenler, gitti, dediniz. Bu da yeniden türban konusuna mı atıfta bulunuyor şeklinde yorumlandı. Orada hangi gerekçeyle söylediniz. Onun arkasında Merve Kavakçı ve dolayısıyla türban olayına mı sahip çıkmak vardı?

Bülent Arınç: Bütün olan biten ne biliyor musunuz? 85 yıl Meclisin Sergisi diye bir fotoğraf sergisi açtık. Anadolu Ajansı, Basın Yayın, Foto Muhabirleri Derneği, Parlamento Muhabirleri Derneği... Fevkalede bin tane fotoğraf içerisinden 120 taneyi sergiliyoruz. Bunlar güzel çalışmalar. Ve ben geziyorum, bütün fotoğrafları ziyaret ediyroum. Arkamda bir gazeteci ordusu arkadaşımız. Mikrofonlar iletiyor, sağa sola bile dönsem, çarpıyorum. Acaba ne diyecek, acaba ne söyleyecek? Konuşan bir meclis başkanı buldular ya, acaba bugün ne söyleyecek ve biz, bunu nasıl başlığa çıkartacağız. Hiç bunlarla ilgili değilim, ben. Ben, bir tespit yapıyorum. Herkes bizi izliyor. Tespit nedir? Murat Akgün, benim karşımda oturuyor. Sizin için nedir, ben başkanla konuşuyorum. Şimdi fotoğrafların içerisinde bir tabloya geldik. O tablonun içinde ben de varım. Yani, arka sıralardayım. Olan biteni ibretle seyrediyorum, bir parti grubu, DSP grubu, o zaman ANAP ve MHP katılmamışlardı. Seçilmiş bir bayan milletvekili mazbatasını almış, gelmiş, yemin etmek için sıra bekliyor. Hepsi ayakta, bildiğiniz gibi Sayın Ecevit’in o konuşması, arkadan adeta mikrofonu hatip kürsüsünü abluka alma çalışmaları ve elbirliğiyle tempo tutuyorlar: Dışarı, dışarı... Bu acı bir olay. Her bakımdan acı bir olay. Sayın Kavakçı’yı savunduğum için böyle söylemiyorum. Bu parlamento tarihinde yaşanmaması gereken bir olaydı. Merve Kavakçı açısından da parlamentomuz, DSP veya bu işe karşı olanlar açısından da... Keşke böyle bir olay olmasaydı. Şimdi o tabloya bakıyorum. O milletvekillerinin hepsini tanıyorum, birkaç tanesi de rahmetli oldu. Söylediğim şey bir tespittir. “Dışarı, dışarı, dışarı, diyenler, şimdi dışarıda kaldı”... Bunu yorumlamaya gerek var mı? Zaten yorumlamışım. Yani, bunu söylemeseydin.. Söylerim arkadaşım, ne var bunda? Ne var bunda? Yani bakışlarımızdan, oturmamızdan, sağa dönmemizden, gülümsememizden, mahsun olmamızdan mana çıkaracaksanız, siz bunlarla meşgul olun. Biz başka işlerle meşgulüz. Tespit yaptım ve tespitim o kadar doğru ki, bir tanesi bile şu anda mecliste değil. Ama nedendi, ona girmiyorum. O resimdekiler, bugün mecliste yok. Benim söylediğim bu...

Murat Akgün: Meclisten konuşurken, en önemli konulardan bir tanesi Avrupa Birliği... Ve Avrupa Birliği konusunda da meclise çok yoğun görev düşüyor. Fakat Avrupalılarla konuştuğumuz zaman hükümetin ve bu bağlamda meclisin de artık yorgunluk gösterdiğine dair bir takım yorumları, eleştirileri var. Siz, tamam hükümet tarafından olmasa bile, en azından meclisin Avrupa Birliği reformları yolunda yorgun düştüğü konusundaki eleştirisine karşı yorumunuz nedir?

Bülent Arınç: Hiç böyle bir şeye katılmıyorum. Tabi biz, iki yıl içerisinde hiç durmadan çalıştık. Sabahlara kadar. Anayasa’nın 50’den fazla yasasını değiştirdik. Ve Kopenhag siyasi kriterleri büyük ölçüde tamamlanmıştır, dediği için biz, müzakere tarihi aldık. Bundan sonra yapılacak olan düzenlemeler, müzakere sürecinde gereken düzenlemelerdir. Bizim iki sene önceki gibi hergün çalışan, hergün Anayasa değişikliği yapan bir konumda olmamız düşünülemez. Dolayısıyla yoruldular, vazgeçtiler, ayak sürüyorlar, ben bunlara katılmıyorum. Yine önümüze o süreç geldiğinde göreceksiniz ki, meclis, bütün gücüyle, bütün inancıyla, bütün heyecanıyla bu demokratik reformlara, devrimlere devam edecek.

Murat Akgün: O zaman bir anlamda meclis, hükümetten gelecek olan yeni reform paketlerini bekliyor.

Bülent Arınç: Şüphesiz.

Murat Akgün: Avrupa Birliği’nden konuşurken AİHM’ne gelelim. Gelecek hafta içinde AİHM, terör örgütü başı Abdullah Öcalan ile kararını açıklayacak. Yeniden yargılanmasına yönelik bir karar çıkma olasılığı yüksek, kimi yorumlara göre. Ne dersiniz, böyle bir süreç Türkiye’yi yeni bir sıkıntılı döneme sokar mı? İçerde yeni çalkantılar yaşanır mı?

Bülent Arınç: Birkaç yıldan beri bu devam ediyor. AİHM’nin kararı önemli. Ve son zamanlarda bir düzenleme yapılmıştı. Yeniden yargılama veya yargılamanın iadesi... Gerçi ona konulan hüküm, Abdullah Öcalan’ın yargılanmasının önünü kesen bir hükümdü. Şimdi tekrar yargılama şeklinde bir hüküm çıkarsa, tabi hükümetin yeniden bir düzenleme yapıp, yapmayacağı veya bu yola gidip gitmeyeceğini hep beraber göreceğiz. Ancak şunu bu vesileyle söyleyeyim ki, AİHM kararlarının da pek çoğunun hukuki niteliği olmakla birlikte, bir kısmının da siyasi niteliği olduğunu kabul etmek lazım. Dolayısıyla mesela ben, o günkü televizyon konuşmamda da söylüyorum. AİHM, türbanla ilgili bir davada, olumsuz karar verdi, diyelim, davacının iddiasının aksine. A, ne kadar güzel, diye, bunu referans yapanları, şimdi AİHM’nin diyelim ki Öcalan’la ilgili Öcalan için müspet sayılabilecek bir kararına nasıl karşı çıkacaklarını merak ediyorum. Dolayısıyla her içtihat değişebilir. Mahkeme kararları değişebilir. Toplumdaki değişim ve dönüşüme uygun olarak, sosyal olayların gelişimine uygun olarak, kararların bir kısmı, süreklillik arzedebilir, bir kısmı içtihat değişikliğine gidebilir. Öcalan ile ilgili 12 Mayıs’ta verilecek kararın sonuçlarını soğukkanlılıkla karşılamamız lazım. Bunu bir iç politika malzemesi yapmaya kalkacaklar var. Biz, bunları hissediyoruz. Yani, hukuku, AİHM’ni, Avrupa Birliği sürecindeki kazanımlarımızı bir kenara atarak, bunu bahane ederek, bir ölçüde Avrupa Birliği karşıtlığını körüklemek isteyenlerin veya hükümeti yıpratmak isteyenlerin, meclisi başardığı reformlar konusunda geri adım atmaya zorlayacak olanların varlığını biliyoruz. Ben, toplumdaki bazı olaylara da bakarak, bu olayın bulunmaz bir fırsat teşkil edeceğini düşünüyorum, bazıları için ama yöneticilerimiz açısından, devletimiz açısından bu olaylara soğukkanlı yaklaşmak ve hukukun gereğini yapmak icap eder diye düşünüyorum.

Murat Akgün: Ermeni soykırım iddiaları da yine sizin birilerinin kullanabileceği diye tabir edebileceğiniz bir başka konu. Meclis, bir mektup gönderdi, İngiliz Parlamentosuna... Yeni bir girişim olacak mı? Böyle bir planınız var mı?

Bülent Arınç: Meclisteki inisiyatif faydalı oldu, iktidar, muhalefet ve tüm partiler. Yani grubu olmayanlar da dahil bu konu üzerinde ittifak ettiler. İnisiyatifimiz yararlı oldu. Sayın Başbakan da bildiğiniz gibi Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan’a mektup yazdı. Onun cevabı geldi. Ben, bunları faydalı buluyorum. Meclimiz de bu konuda bir yol haritası çizdi. Yani, ciddi çalışma yapmak, aktif çalışma yapmak ve haklılığımızı kanıtlamak için eskideki dağınıklığını gidermek, yayınlarla, sempozyumlarla, ziyaretlerle, dış politika çalışmalarıyla veya uluslararası bir komisyona katkıda bulunmak suretiyle. Ama zannediyorum ki, birinci derecede hükümetin bu konuda bir koordinasyonla yeni bir atılım planına ihtiyaç var. Biz, meclis olarak bunu hem yaptıklarımızla, hem bundan sonra yapacaklarımızla destekleyeceğiz.

Murat Akgün: Cumhurbaşkanlığı seçimine iki yıl var. Aslında bir hayli uzun süre. Ancak mutlaka siz de duyuyorsunuz, siyasi koridorlarda, gazetelerde, basında bu konuda yorumlar başladı. Bu meclis mi cumhurbaşkanını seçecek, yoksa önce bir erken seçim, ardından mı cumhurbaşkanı seçilecek, diye. Bu konuda sizin bir fikir jimnastiğniz oldu mu, şu ana kadar?

Bülent Arınç: Birisine demişler ki, bak sana çok önemli bir şey söyleyeceğim. Aklına hiç karpuz getirme... Adam, üçüncü gün gelmiş, sıkıntıdan çatlayacak. O dediğiniz günden beri aklımdan karpuz çıkmıyor, demiş. Şimdi iki sene var, diyoruz. Ama biz iki sene öncesinden , herkes şimdi cumhurbaşkanlığı hesapları da yapmaya başladı gazetelerde... Hatta benim bu davranışımı bile onunla ilişkilendirmek isteyenler var. Bu kadar kafalara sokmayın, sonra ondan başka şey düşünmez hale gelebiliriz. Türkiye, beş yıl sonunda seçim yapacaksa, ki öyle... Güçlü bir iktidar varsa, sayın başbakan da bunu tekrarlıyor. Biz, gününde bu seçimi yapacağız, diyor. Eğer olağanüstü bir şart karışmazsa, görüyoruz ki, 3 Kasım 2007’de seçim olacak. Ve bu meclis, cumhurbaşkanını seçecek. Bu meclisin suyu çıkmadı. Bu mu seçsin, bundan sonra gelen mi seçsin, niye böyle bir tartışmaya giriyoruz. Mecliste tablo belli. 2.5 seneden beri bu meclis birşeyler yapıyor. Başarılı da oluyor. Tabloda üç aşağı beş yukarı değişiklikler var ama bunlar bir seçimi etkileyecek ölçüde de değil. Yani, buradan amaç, bugünkü çoğunluğun, kendisine bir cumhurbaşkanı seçmek istersen, bunu engellemekse, bu antidemokratiktir. Bugünkü iktidar, bugünkü çoğunluğunu kafi görmeyerek, bir seçime gideyim de daha güçle geleyim, cumhurbaşkanını ona da seçtireyim, diyorsa, bu da o iktidar adına bir avantaj değildir. Bu meclis, görev süresi bitinceye kadar nasıl kanun çıkarıyorsa, nasıl RTÜK’e üye seçiyorsa, nasıl Sayıştay’a başkan seçiyorsa, seçim ve yasama görevini yapıyorsa, Cumhurbaşkanlığında da bunu yapacaktır. Bakın, burada üç dört tane dosya getirmiştim. Anayasa konusunda yaptığımız değişiklikler. Demokratik ülkelerdeki Anayasa Mahkemesi ve benzeri kurumların faaliyetleri ve fonksiyonları ve 1924 Anayasasından bugüne kadar ki süreç içerisinde hem egemenlik milletindir sözünün Anayasa’daki yeri, hem de Anayasa Mahkemesinin kurum olarak yeri. Bunları konuşamadık. Bir başka zamana bırakıyoruz, sizden söz alıyoruz. Bunlar da sadece bugün gelen, ben onları size teslim edeceğim, binden fazla faks ve telgraf... “Başkan ağzına sağlık, millet egemenliğini savundun, meclise söz söyletmedik, sana teşekkür ediyoruz” diyor. Bu kadar eleştiri almadım ben. Aldığım eleştiriler sayısal olarak size söyleyemedim, gazete köşelerinde veya televizyon spikerlerinin söyledikleri. Bunlar milletten gelenler... Ve şu ana kadar 10 bini geçti. Benim arkamda millet var. Herkes arkasına bir baksın, ne var.

Murat Akgün: Sayın Arınç, çok teşekkür ediyorum.


 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları