Home page
Haber Menüsü


NTV

Konu: Medya, Şiddet, Çocuk
Konuklar: AKP Balıkesir Milletvekili ve TBMM Şiddeti Önleme Platformu, Medya ve Şiddet Çalışma Grubu Üyesi Turhan Çömez, İÜ Çapa Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nahit Motavalli Mukaddes

Işın Eliçin: Merhaba. Kitle iletişim araçlarının genel olarak saldırganlık ve şiddet olaylarının ortaya çıkmasında ve artmasında payının olup olmadığı ya da ne kadar payı olduğu öteden beri tartışma konusu. Ama medyadaki şiddetin çocukları etkilediği konusunda görüş birliği var. Tabii yine dozu ve nedenleri konusunda uzmanlar arasında farklılar da var. Medyadaki şiddetin yine çok tartışıldığı ve radyo televizyon üst kurulunun da yeni bazı uygulamalar hazırlığında olduğu bir dönemde, bugün medyadaki şiddet öğelerin çocuklar üzerindeki etkisini Yakın Plan’a aldık.

“Şiddet hayatın her yerinde var. Ve tabi ki hayatın bir parçası olan televizyonda da... Ekrandaki şiddetin televizyon başındaki çocukları nasıl etkilediği de öteden beri tartışma konusu..
SES / Günümüzde şiddetin çok daha üst düzeyde yansıtıldığını görüyoruz. Dolayısıyla tabii çocuklar üzerunde de olumsuz etkisi var. En azından çocuklara yönelik yapılan çizgi filmlerin bile şiddet unsuruna sahip olduklarını daha ileriki yaşlarda bazı sorunları öne çıkardığı şeklinde değerlendirilebilir.
SES / Dünyanın gerçeği buysa onları da görmeli, yarın kimse onun da bir asker olup bir savaşın içinde olmayacağını kimse garanti edemez şu anda. bu nedenle bunların saklanmasından yana değilim ancak savaştan bahsederken savaşı görürken bu savaşın mağdurlarının yaşadığı duygulara dikkat çekmek önemli.
Uzmanlara göre çocukların televizyondaki şiddetten olumsuz etkilenmesinde rol oynayan faktörler, esas olarak izledikleri programların içeriğiyle, ve televizyon başında kaç saat geçirdikleriyle ilgili. Bu da hem televizyon yayıncılarına hem de ailelere sorumluluk düştüğünü gösteriyor. Televizyon yayıncılığı açısından avrupa’da yayıncıların yaptırımlar ile zorlanması yerine özdenetim anlayışı hakim. Örneğin fransa’da ulusal televizyonlar, çocukların duyarlılığını zedeleyebilecek yayınları düzenlemeye ilişkin bir sınıflandırma sistemini ortak bir kararla yürürlüğe soktu. Türkiye'de ise radyo televizyon üst kurulu rtük, fransa'dakine benzer bir uygulamayı bu yıl hayata geçirmeyi planlıyor. Tabi Türkiye'deki televizyonların kendilerine düşen sorumluluğu gönüllü olarak üstlenmeye ne kadar hazır oldukları ayrı bir tartışma konusu. Yine de uzmanlara göre ailelere de bu konuda önemli görevler düşüyor.
SES/ Bu uzun süre süren bir ilişki ama televizyonun nerede nasıl olduğuyla da doğrudan ilişkili. örneğin bir çok yerde türkiyede televizyon evin baş köşesinde olur. her evin baş köşesinde tv varsa ve bu tv uzun saatler boyunca açıksa bu da demektir ki çocuk veya genç tvyi uzun süre görecektir, aslında maruz kalacaktır çünkü kendisi de istemeden olabiliyor..
SES/Eğer yalnız başına bırakılır ve programların seçimi yetişkin tarafından hassasiyetle göz önüne alınmazsa küçük yaştaki çocuklar bakınmından gördüğünü kendi algılama biçimine göre kendi hayal dünyası içinde bazen çok vahim biçimde de değerlendirebilir.”

Işın Eliçin: AKP Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, Ankara stüdyomuzda konuğumuz. Kendisi aynı zamanda TBMM şiddeti önleme platformu, medya ve şiddet çalışma grubu üyesi. İÜ Çapa Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nahit Motavalli Mukaddes de İstanbul'da konuğum. Hoşgeldiniz. Sayın Çömez iki çocuğunuz var sanıyorum, yaşlarını bilmiyorum ama onların televizyon izlemesini denetleyebiliyor musunuz?

Turhan Çömez: Doğrusunu isterseniz evde bulunmadığım için denetleme şansım yok. Ancak zaman zaman medyada da dillendirilen mafyöz ilişkilerin ön plana çıktığı, travmatik ilişkilerin ön plana çıktığı bazı dizilerle ilgili, çocuklarımın da özel ilgi duyduklarını ve zaman zaman annelerinin bu dizileri izlememeleri konusunda biraz zorlandığını biliyorum.

Işın Eliçin: Uzman konuğumuza dönmek istiyorum. Bu konu gerçekten çok sıkı gündeme geliyor. Kaç yaşında bir çocuk, kaç saat televizyon seyretmeli? Ve hangi programları, nasıl seyredeceğine, nasıl karar vermeli?

Nahit Motavalli Mukaddes: Tabi, çok ciddi bir problem bu. Burada sırf sorumluluk aileye düşmüyor. Aileye önemli düzeyde bir sorumluluk düşüyor ama bir taraftan da bu diziler, folklor hale geliyor. Sırf dizilerle ilgili değil. Ençok şiddet eylemi çizgi filmlerde oluyor. Bir saatlik bir çizgi izlemişler, araştırmacılar. Ve 470 kere şiddet eylemi olduğu ve bunların çoğunluğunun ödüllendirildiği, güç ve macera sembolü olarak gösterilmiş. Dolayısıyla anneler diyelim ki, çocukları denetlediler ve şiddet içeren bir filmden alıkoydular. Çizgi filmlerle ne yapacaklar, CD’lerle ne yapacaklar? Dolayısıyla ailelerle birlikte topluma ve medyaya ciddi bir rol düşüyor. Tabi bunu çok basite indirgiyoruz. Genel olarak şimdi dinlediğimde her yerde söylenen, işte şiddet içerikli filmler, oyunlar, çocukları şiddete itiyor yönünde. Eğer bu, bu kadar basit olsaydı, bunca araştırmanın yapılmasına gerek kalmazdı. Burada etkili faktörlerin en önemlilerinden birisi yaş faktörüdür. Çok küçük yaştaki çocuklar daha fazla etkileniyor, bunu bilelim. 12 yaştan sonraki çocuklarda, bunun etkisi daha azdı. Cinsiyet farkı söz konusudur. Erkekler, daha fazla şiddet eylemi içeren filmlerden etkilenip ve daha çok şiddet eylemi gösteriyor. Kızlar, daha çok korku reaksiyonuyla yanıt veriyorlar. Çocuğun zeka düzeyi önemlidir. Zeka düzeyi yüksek çocuklar, zaten daha az ilgi duyuyorlar ve daha az şiddetle yanıt veriyorlar, onlara. Ailedeki genetik yatkınlık. Yani, şiddet açısından genetik yatkınlığı olan aile çocuğuyla, genetik yatkınlığı olmayan aile çocuğunu kıyasladığınızda, bakıyorsunuz ki genetik yatkınlığı olan çocukta bu filmlerin, şiddete yönelik bir izi olabiliyor. Dolayısıyla çok faktörlü bir olaydır. Sadece işte çocuk filmi izledi ve kalktı arkadaşını dövdü gibi bir şey söz konusu değil. Bir de şiddeti tanımlamak önemli. Şimdi bazı şiddet şekilleri çok normalize ediliyor. Yani, küfür etmek, şakalarla birbirini yermek. Bunlar çok normal olaylar haline geldiği için zaten bunu, fiziksel şiddet, adam öldürmekse amaç, evet, belki hani eğer kısıtlama getirecekse, sırf onlara getirecekse, o zaten daha kısıtlı bir şey. Mesela bir araştırma, şundan sözediyor. İlkokul sonuna gelene kadar bir çocuk, eğer günde iki ila dört saat televizyon izlemişse, ki bu ortalama genelde oluyor. Yüzbin kere şiddet eylemine maruz kalmıştır. Bu yüzbin kere içinde sekizbin keresi adam öldürmedir. Yani, bunun ötesini düşündüğümüzde başka şekilleri de görüyoruz.

Işın Eliçin: Sayın Çömez, az sonra komisyonunuzun hazırladığı önerilerle ilgili haberi izleyeceğiz ama siz de bize, genel olarak, Türkiye’nin televizyon izleme kültürünü nasıl değerlendirdiniz?

Turhan Çömez: Sayın Hocamın da ifade ettiği gibi medyanın çocukların davranış biçimleri üzerinde çok direkt bir etkisi var. Ve aslında medyaya sorduğunuz zaman, medyada kamudan gelen taleple, bu yayınları yaptığını ifade ediyor. Yani, bu bir arz talep dengesi. Bu da bizim çıkmazda kaldığımız bir nokta oldu. Acaba medya mı insanlara şiddet içeriği ön planda olmayan dizileri sunmalı? Yoksa kamusal bir talep mi medyaya baskı yapmalı? Ve bu türden dizilerle ilgili medyadan bir talep ortaya koymalı. Doğrusunu isterseniz, biz, bu noktada düğümlendik. Çünkü medya gerek reyting kaygısıyla, gerek kamudan gelen taleplerle ilgili olarak bu yayınlara sanki biraz daha önem ve ağırlık vermiş gibi duruyor. Öte yandan vatandaşa baktığınız zaman, onlar da televizyonda bu tür içeriği olan yayınları sunan medya kuruluşlarının sayısının fazlalığından yakınıyor. Ve önümüze ne konulursa, biz de onu izliyoruz, diyorlar. Fakat arada tabi en fazla etkilenen şüphesiz ki çocuklar. Az önce hocamın da ifade ettiği gibi ilkokul çağındaki bir çocuk, binlerce ölüm ve darp vakasıyla birebir temas halinde oluyor. Birebir ekran vasıtasıyla o olaylara tanık oluyor. Ve bu aktarılan travmatik psikolojik yapı, o çocukların normal yaşamlarında kendi davranışlarını belirleyen bir konsept haline geliyor. Ki ben bunun bazı örneklerini kendi bölgemde yaşadım. 13-14 kişilik bir çocuk grubunun bir başka çocuğa yaptığı işkence olayından sonra mahkeme kayıtlarını okudum. Ve bu çocukların hemen hemen hepsinin ifadeleri aynen şöyle. Falanca televizyon dizisindeki gibi yaptık, diyorlar. Çünkü bunlardan etkilenmiş. Ondan aldığı örneği, kendi gerçek yaşamlarına aktarmışlar. Dolayısıyla burada medyayla halk arasındaki bu diyaloğun daha pozitif bir zemine, daha sevgi dolu, daha güzel ilişkilerin ön plana çıktığı bir zemine aktarılması, kaydırılması gerekir.

Işın Eliçin: Sayın Motavalli, Sayın Çömez’in dikkati çektiği konular en çok dizilerde sanki. Ya da filmlerde bu tür sorun varmış gibi görünüyor ama ayırmamız gerekmez mi? Yani, şimdi haberde de şiddet içeriği oluyor. Çatışmalar, savaşlar. En son tsunami felaketi. Sizin çizgi filmlerde, yani çocuk programlarda bile olabiliyor. Ya da reklamların da şiddet içeriği olabilir. Nasıl ayırabiliriz? Neye göre seçmeliyiz?

Nahit Motavalli Mukaddes: Haberlerden bunu kestirip atmak söz konusu değil. Mümkün değil. Ancak belli bir sansür uygulanabilir. Ve sunuş biçimi önemli. Çünkü deniliyor ki, çocukların şiddeti medyada görüp uygulamalarında en önemli faktörlerden biri. Şiddeti uygulayan kişiyle ilgili pozitif mesajlar algılamaları. Yani, onu bir kahraman gibi... Diyelim ki, savaştır, biri saldırıyor ve o zaman kahraman gibi, haksız bir savaş için söylüyorum. Ama eğer ceza alan biri gibi algılanırsa, bir yığın çalışma göstermiş ki çocuklar daha az şiddete yöneliyor. Yani, birisi hırsızlık, kapkaççılık yapmış, o tutuklanmış. Bu haber sunuluyor. O zaman bunun oranı çocuklar arasında düşebiliyor, bazı çalışmaların gösterdiği sonuç. Ancak birisi, birini öldürmüş ve sonra da bu pozitif veya nötr bir şey gibi sunuluyorsa... Yani, içerik çok önemli. Her çocuk değil, yani yatkınlığ olan çocuk için destekleyici ve o konuya iten bir faktör olabilir. Dolayısıyla içeriğin nasıl sunulacağı çok önemli. Bir de tabi ki küçük yaşta çocuklar gerçekle hayali ayıramıyor. Ona artık ebeveynin dikkat etmesi gerekecektir. Beş yaşındaki bir çocuk, ölümün, geriye dönüşümsüz bir şey olmadığın bilmiyor, henüz. Hani birisi, birini öldürmüş, ben de şunu öldüreyim diye, nasıl ki geçen sene içinde Türkiye’de iki-üç tane olgu gördük, bu gerçekleşebilir. O yaşta çocuk, öldürülenin geriye dönüşümsüz olduğunu bilmiyor. Sadece basit bir taklit yapıyor. Dolayısıyla ister sabahlar, ister çizgi film, ister dizi filmde, şunu önemlidir. Çocuk onu kendine bir örnek olarak alibilir. Hangi çocuk? Riske maruz çocuklar... Ailevi olarak yatkınlığı olan çocuklar. Doğru düzgün ilişki kurma becerisi olmayan, zeka problemi olan, davranış kontrol sorunu olan çocuklar... Her çocuk için geçerli olmadığını tekrar vurgulamak istiyorum.

Işın Eliçin: Birmingham Üniversitesi’nin bir araştırmasında, çocuklarını şiddet içerikli programlardan koruyamayan ailelerin, çocuklarını örneğin uyuşturucu kullanımından koruyamayan ailelerden farklı olmadığı görüşü savunuluyor. Ve konuya da kamu sağlığı açısından yaklaşılmalı, deniyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Turhan Çömez: Az önceki yorumunuza bir cümleyle katkıda bulunmak istiyorum. Yine o yaşadığım olayla ilgili ifadeleri okuduğum zaman, çocukların, yani Bandırma’daki 13 çocuğun bir başka çocuğa yaptığı işkenceyle ilgili ifadeleri okuduğum zaman şunu gördüm. Çocuklar, o dönemde İngiliz askerlerinin Basra’da ellerinde tutsak bulunan Iraklılara yaptığı esaretten etkilenmişler, ki o dönemde Daily Mirror gazetesinin görüntüleri Türk medyasına aksetmişti. Ve bunlardan örnek alarak onlar da aynı uygulamayı arkadaşlarının üzerinde yapmışlar. Dolayısıyla burada sadece dizi filmler, çizgi filmler değil, reklamlardaki travmatik öğeler, hatta haberlerdeki bu travmatik yayınlar, darp ve ölüm görüntüleri bile çocukların üzerinde çok ciddi etki oluşturuyor. Diğer konuya gelirsek, şüphesiz ki, suç birbirini tetikliyor, birbirini örgütlüyor ve birbiriyle bağlantılı bir şekilde gelişiyor. İstanbul’da yapılan bir araştırmada, doğru hatırlamıyorsam, bali tutkunu ve madde bağımlısı olan çocukların daha fazla suça meyilli olduğu, suça meyili olan çocukların da daha fazla madde bağımlısı olmaya meyilli olduğu ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla bunları sadece bir medya şiddet çocuk ilintisiyle sınırlandırmamak gerekir. Çünkü bu toplumsal travmaların, bu sosyal davranış bozukluklarının hepsinin birbiriyle direkt bağlantısı var.

Işın Eliçin: Sayın Çömez, sizin de üyesi olduğunuz medya ve şiddet çalışma grubunun hazırladığı rapor var. Medyaya düşen görev konusuna da dikkat çekiliyor.

“Yazılı ve görsel medyanın yöneticileri ile, senaristler ve program yapımcılarının şiddete ilişkin duyarlılıklarını artırıcı seminerler düzenlenmesi; raporda eğitime ilişkin yer alan önerilerden biri.
Medya ve şiddet alt çalışma grubunun hazırladığı raporda eğitime ve araştırmaya yönelik önerilerin yanısıra medyayla da ilgili öneriler var..
- Ulusal kanallarda, toplumun önde gelen simalarının yer aldığı ve şiddet karşıtı içerikli spotların yayınlanması.
- Görsel ve yazılı basının şiddet konusunda özdenetimin oluşturulması.
- TRT tarafından hazırlanacak şiddet karşıtı içerikli haber programları ile kamuoyunun duyarlılığının artırılması
- Şiddet içeren programlar için aileleri bilgilendirici simge sisteminin uygulanması
- Yaş ve gelişim dönemlerine uygun, olumlu mesajlar içeren ilk ve orta öğretim çağı çocuklarına yönelik programlar, belgesellerin yayınlanması
- Çocukların okuyabileceği günlük ya da haftalık gazete ve dergilerde çocuklara yönelik köşeler hazırlanması
- Yazılı ve görsel medyadaki şiddet içeren reklamların önlenmesi için reklam kurulu başkanlığının işlevinin artırılması
- Şiddet içeren yapımlara yönelik yaptırımların artırılması
Medya ve şiddet alt çalışma grubunun raporunda,, şiddetin önlenmesinin ulusal eylem planı olarak belirlenmesi ve şiddeti önleme kampanyası başlatılmasının şart olduğu da belirtiliyor.”

Işın Eliçin: Sayın Çömez, bu kampanyayı tam anlamıyla henüz başlatmadınız sanıyorum. Gerçi bazı önerileriniz hayata geçmeye başladı. Özellikle RTÜK’ün çalışması var. Ne durumdadır? Kaynak ayrılabiliyor mu?

Turhan Çömez: Doğrusu bu kampanyanın asıl sahibi biz değiliz, yani o otorite biz değiliz. Bu platformun içerisinde dört ayrı grup var. Bunlardan bir tanesi biz. Yani, medya ve şiddet konusunu koordine yapı bizimle ilgili. Bunun içerisinde milletvekili olarak ben varım. Ayrıca üniversiteden öğretim üyeleri, bazı sivil toplum örgütlerinin temsilcileri var ve bir ortak akıl ürettik biz. Bu ürettiğimiz ortak aklı, bu projeyi, bu önerileri, herkes kendi tecrübe birikimlerinden süzerek oraya yansıttı. Biz de bunu devlet bakanımız, Sayın Güldal Akşit’e sunduk. Çünkü bu projenin hayata geçirilmesiyle ilgili politikaları ve çalışmaları yürütecek otorite orası. Ona intikal ettirdik. İnanıyorum ki, orada bahsedilen çalışmalar, hayata geçer. Çünkü bunlar çok derin tecrübesi olan arkadaşlarımızın ortaya attığı fikirlerdi, önerilerdi. Gerek RTÜK ile ilgili, gerek TRT ile ve gerek diğer özel televizyon kuruluşlarıyla ilgili... Bu önerilerin hepsi aslında çok düşünülmüş önerilerdi. Bunları uygulayacak otorite Devlet Bakanlığının, Güldal Akşit’in otoritesi.

Işın Eliçin: RTÜK, sizin önerilerinizden birini hayata geçirmeye hazırlanıyor. Çocuk ve gençleri, zararlı yayınlardan korumak için getirilen yasal düzenlemelere, yeni önlemler ekleniyor. RTÜK, televizyon yayınlarının içeriğine göre kategorilere ayrılacağını, her kategorinin de ekranda belirli bir simge taşıyacağını bildirdi... İzleyiciyi, bilgelendirmeyi amaçlayan bu simgeler ise, ay ortasında kamuoyuna tanıtılacak...

“Yıl sonunda tamamlanması planlanan projeye göre, televizyon yayınları 7 yaş üstü, 13 yaş üstü, 18 yaş üstü ve herkesin izleyebileceği programlar olmak üzere 4 kategoriden oluşacak.
SES/Yayın kuruluşları 40'a yakın soruyu cevaplandırarak sonunda o programın hangi işaretle yayınlanması konusunda bir simge belirlenecek. Bu sadece 7,13,18 yaş ve herkesin izleyeceği programlar dışında ayrıca şiddet içeren, erotizm içeren ya da kötü alışkanlıkları edinebilecek yayınlarla ilgili ayrı ayrı simgeler de konulacak.
Simgelerin amacı, o programın hangi yaş grubuna uygun olduğundan ve içeriğinden izleyiciyi haberdar etmek.
SES/İnsan çocuğunun neleri izlemesi gerektiğini, neleri izlememesi gerektiğini önceden haberi olur, ona göre önlemini alır, bence gayet olumlu bir yaklaşım.
SES/Ona göre seyrittiririz biz de çocuklarımıza, haberimiz olmadan da seyrettikleri zaman aynı şeyleri yapmak istiyorlar.
SES/Programdan önce konması doğru ama evdeki ebeveyne de çok şey düşüyor.
SES/Yapılması gerkiyor programlan atık aşırı derecede insanın şiddetini bozuyor.
Ekrana gelecek simgeler bu ayın ortasında RTÜK tarafından kamuoyuna tanıtılacak.”

Işın Çelebi: Sayın Çömez, siz konuşmanızın başında medyanın öz denetim yapmasının önemine vurgu yapmıştınız. RTÜK’ün bu çalışması da var. Bundan sonrası için umutlu musunuz?

Turhan Çömez: Bu bir süreç aslında. Ve kısa sürede sonuç alınabilecek bir süreç değil. Şüphesiz ki, medyaya düşen sorumluluklar var. Devlet otoritesine düşen sorumluluklar var. Ve kamusal bilinçle ilgili, şüphesiz kamuya ve eğitim kurumlarına düşen önemli sorumluluklar var. RTÜK’Ün uygulayacağı bu simge sistemi bana göre önemli bir adım. Ve başarılı olacağını da düşünüyorum. Çünkü insanlar, bu simgelere bakarak, çocuklarına daha fazla kontrol ve denetim sağlayabilirler. Bu bir süreç. Halkın eğitimiyle, bilinçlenme süreciyle çok ilgili. İnanıyorum ki, burada hem medya, bizler, siyaset kurumu, hem eğiticiler ve topluma yön veren sivil inisiyatif bu konuda çok üst düzey bir duyarlılık gösterir ve biz, birbiriyle kavga eden, birbiriyle itişen, kakışan, travmatik davranış gösteren bir toplum değil, birbirine daha fazla sevgiyle yaklaşan, birbirine anlayış gösteren ve yarınları gerçekten huzur içerisinde yaşayacak bir nesil, bir toplum yetiştiririz diye düşünüyorum.

Işın Eliçin: Sayın Çömez, çok teşekkürler... Sayın Motavalli, bu konuyla ilgili önerilerinizi ve uyarılarınızı alabilir miyiz?

Nahit Motavalli Mukaddes: Benimkisi, şu an getirilen simge sistemi bana çok pozitif görünüyor. Gerçekten kamu bilincini arttırmak için belki de bizim toplum daha çok otoriteden bir şey bekleyen bir toplum olduğu için bu kısmen işe yarayacak gibi geliyor. Onun dışında hakikaten televizyon bağımlısı yapmamak, mümkün olduğunca çocuğa başka şansları tanımak. Yani, bu her aile için farklıdır. Birisi kitap okumak olabilir, öbürü sokakta oynamak olabilir. Öbürü spora yönlendirmek. Çünkü sadece şiddet değil, televizyon bağımlılığı, başka davranışsal sorunlar da doğurabilir. Pasiviteden şişmanlığa kadar. Dolayısıyla biraz daha kısıtlı televizyon seyrettirmek, biraz daha başka bilimsel ve bedensel etkinlikler için çocuklara şans tanımak ve eğer onlar pasif davranıyorsa, iterek o yöne kaydırmak en uygun olacak diye düşünüyorum.

Işın Eliçin: Burada yetişkinlerin televizyon izlemeyle ilişkileri gündeme geliyor. Yani, yetişkinler, Türkiye’de televizyon izleme açısından ne kadar bilinçli ki, çocuklarına bu konuda yardımcı olabilsinler? Böyle bir öğretim süreci önemli değil mi?

Nahit Motavalli Mukaddes: Evet, çünkü o bir yaşam biçimidir. Eğer yetişkin, gününün beş saatini televizyon başında geçiriyorsa, bu ilişki biçimini çocuk ta ailesinden öğrenecektir. Dolayısıyla belki elden geldiğince yaşam biçimini biraz daha aktif biçime getirmek lazım. Yani, anne babalar, eğer çocuğun ders başarısı artsın, zeka düzeyinde gelişme olsun vs bekliyorlarsa, bu televizyon başında oturarak değil, analitik düşünme, daha çok okuyarak, tartışarak, dış dünyayla temas kurarak gelişebilir. Televizyon başında oturan çocuklarda yapılan araştırmalarla analitik düşünce düzeyi diğer çocuklardan çok daha düşük bulunuyor. Dolayısıyla anne baba da kendi stilini ve tarzını değiştirsin, ki çocuk onu örnek alsın. Artı, çocuğa alternatif sunmadan şuradan kalk demek çok da mümkün olmayacak. Başka alternatifler bulunmalı. Bu görevi tabi bir toplum olarak görev otoriteye düşüyor. Çocuğa daha fazla spor olanakları, daha fazla başka etkinliklere yönelme şansı tanımak lazım.

Işın Eliçin: Seçicilik konusunu sormak istiyorum. Televizyonu az izlemek faydalı olabilir. Onun dışında da hem yetişkinler için, hem çocuklar için, yani televizyonu kapatmak mı seçenek olabilir? Ya da hangi programı hangi saatte izleyeceğinizi seçmek bir çözüm olabilir. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Nahit Motavalli Mukaddes: Tabi, seçici olmak gerekiyor. Aslında gerçekçi baktığımızda, televizyon en ekonomik öğrenme yöntemidir. Dolayısıyla diyelim ki, işe yarar programları seyretmek, bilgi akışı ekonomik bir yöntem. Çocuk,kursa gitmeden, orada oturuyor Discovery’yi seyrediyor ve bir şeyler öğreniyor. Veya bir eğlence programı veya bir yarışma programıdır. Ama şiddet içerikliyse, ki maalesef bu çok yayıldı. Ve şiddet çok normalize edildi. İster çizgi film, ister haberler, ister dizilerle... Ve şiddet uygulayanlar, kahraman gibi sunulduğu gibi biraz daha fazla işimiz var. Yine de kısıtlamaya başlayıp, başka yönlere kaydırmak ve televizyondaki pozitif şeyleri sunmak belki biraz kurtarıcı olur.

Işın Eliçin: Sayın Motavalli, çok teşekkür ediyorum.

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları