Home page

Haber Menüsü


Yazara mail atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
F1’ e Türk pilot aranıyor!
 
Uzaya ilk Türk astronotu henüz gönderemedik ama F1’de yarışacak ilk Türk pilot hedefe çok yakın!
 
NTV-MSNBC
 
4 Ocak 2005—  Türkiye’de düzenlenecek ilk F1 yarışı öncesi kamuoyunu bir meraktır sardı! Öyle ya, F1’de yarışan ilk Türk pilotu kim olacak? Şimdilik bu sıfata ya da ünvana yakın iki aday var: Jason Tahincioğlu ve Can Artam. Bakalım damalı bayrağı ilk hangisi görecek ya da bu gurur bir başkasına mı nasip olacak?...

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 
F1’DE NASIL YARIŞILIR?
       
Her şeyden evvel F1 dünyası rekabetin en yoğun olduğu motor sporları yarışıdır. Çift teker olmasına rağmen motosiklet pilotlarından tutun, ralli pilotlarına, DTM, Touring, GT gibi otomobil pilotlarından Nascar, Indy, Champcar, F3000, F3 vs. gibi farklı segmentlerde yer alan ve alt kategorilerde yarışan yüzlerce ismin en büyük hayali bir gün F1’de yarışmaktır. Ekip sayısının günümüzde 10 adet olduğunu ve sadece 20 şanslı isme yer verildiğini düşünürsek, açıkçası F1’de yarışmak hiç de kolay bir iş değildir.
Live Vote is temporarily unavailable.

       Günümüzde Ferrari, McLaren, Williams, Renault, BAR, Toyota ve Sauber gibi ekipler ciddi bir yarış geçmişi olmayan hatta F1’de bulunmamış isimleri hiç bir şekilde yarıştırmamaktadır. Mesela söylediğimize tezat teşkil eden ve Toyota’da yarışmış McNish’ in F1’de daha önce geçmişi yoktu ama Toyota ilk yıllarında kendisinden daha çok otomobili geliştirmek amacıyla yararlandı. Geriye kalan ekiplerden Jaguar’ı satın alan RedBull’u da bu kategoriye ilave edersek kalan Jordan ve Minardi için daha farklı bir tablo ortaya çıkıyor. Zaten RedBull, McLaren’dan ayrılan David Coulthard ile 2005 için 1 yıllık sözleşme imzaladı. İşin ilginç yanı RedBull’da (eski adıyla Jaguar) mevcut pilotu Klien ve yarıştırılması düşünülen 2004 sezonu F3000 şampiyonu Liuzzi’nin tur derecelerinin Coulthard ile kıyaslandığında en iyi tur derecesinde Coulthard her ikisinden de neredeyse 1 saniye daha hızlıydı. Tecrübe farkı!
       Jordan ve Minardi’ nin ise mali durumunun kötü ve sallantıda olması nedeniyle paralı pilot yarıştırdığını biliyoruz. Tabi burada işin finansal çerçevesinin ucunun açık olduğu şüphesiz bir gerçek. Mesela halen McLaren test pilotluğu yapan ve F1’ de en son Jaguar’ da yarışmış Pedro de la Rosa, 2005 sezonunda Jordan’ ın patronu Eddie Jordan’ ın transfer listesinde yer alıyor ve Jordan’ da yarışması için Pedro’ nun sponsoru Repsol’ ün 10 milyon $ ödemeye hazır olduğu söyleniyor. Yani mevcut koltuklara kim daha iyi para verir ve şartlar sağlarsa bu şekilde de koltuk kapılabilir. Parayı veren düdüğü çalar misali, arz ve talep meselesi?
       Hatta ve hatta geçmişte F1’ de yarışmış dünya şampiyonları Keke Rosberg ve Nelson Piquet’ in oğulları babalarının izinden gidip F1’ de yarışmayı hedeflerken hemen peşlerinden daha genç bir isim olan Niki Lauda’ nın oğlu da onları takip ediyor. Kısacası bu ve buna benzer isimler de yeteneklerinin yanı sıra babalarının yarış camiasındaki geçmişlerinden ve popülaritesinden yararlanıyorlar. Tanıdıkları olanlar her yerde bir adım önde!


       
JASON VE CAN’ IN F1 ŞANSI NE OLUR?
       
Bilindiği gibi Jason Tahincioğlu TOMSFED Başkanı Mümtaz Tahincioğlu’nun oğludur. Kendisi daha önce Türkiye’ de başarılı karting geçmişiyle tanınıyor. Zaten ailecek kartingcilerdir. Hatta Tuzla karting pisti geçmişte onların ikinci adresi gibiydi. Jason’ un en büyük şansı ise hiç kuşkusuz babasının FIA’ daki etkinliği ve F1’ in patronu Bernie ile olan yakın ve samimi diyaloğunun olmasıdır. Mümtaz Tahincioğlu, Türkiye’ nin kapılarını uluslararası büyük organizasyonlara açan değerli bir isim olarak motor sporları tarihimizde yerini alacaktır.
       Can Artam ise Türk F1 severler için daha yeni bir isim. Nedeni ise kendisinin daha çok ABD’ de yarışması ve tecrübe kazanması. Türkiye’ deki yarışlarda çok az göründüğü biliniyor.
       Ancak her ikisinin de yarış kariyerine bakıldığında çok ciddi bir uluslararası başarılarının olmadığı görülüyor. Aslında her iki pilotun da Türk standartlarına göre yetenekli olduğu şüphe götürmez. En azından yarıştıkları ulusal yarışlarda aldıkları sonuçlar ortada. Ama uluslarası arenada o kadar çok yetenekli ve süper başarılı isimler var ki bu meziyetler bile F1’ de yarışmayı sağlamıyor.
       Peki bu iki yerli pilottan hangisi yarışabilir ve bu nasıl olacak? Öncelikle oyunu kuralına göre oynamak lazım. 2005 sezonunda başlayacak ve F1’ e bir nevi hazırlık sınıfı niteliğindeki GP2 serisinde yarışabilirlerse bu mücadele her iki pilot için de önemli bir tecrübe olacak. Bu seride yarışmak için kendi ifadelerine göre yıllık yaklaşık 1-1.5 milyon Euro’ luk gibi bir faturanın da karşılanması gerekiyor.
       Tüm bu gayretler neticesinde her iki pilottan herhangi biri üstün bir başarı göstererek bu seride zirveye oynar veya kendini ispat edebilirse en azından ilk aşamada bir F1 ekibinde test pilotluğu daha doğrusu ilk F1 otomobilini kullanıp test etmek için şans bileti kapabilir. Bu şekildeki ilk testlerin ardından çarpıcı veya tatmin edici bir başarı gösterilebilirse yarış kariyerine geçiş olabilir ya da daimi (resmi) test pilotu olunabilir ta ki cazip bir yarış pilotluğu teklifi gelinceye kadar. Aksi halde bavulu toplayıp geriye dönülür ki bu durumda uygulanabilecek tek şey cepten para vererek ve bu şekilde yarıştırmayı kabul edebilecek bir ekibi bulmaya kalır.
       Dolayısıyla en basit ve mümkün şekli ile yukarıdaki şekilde yarışılabilir. Ama bunun için bile dişe dokunur bir yarış kariyeri gerekiyor. Kimse en az 950 beygirlik bir otomobili pistte kullanamayacak bir pilota teslim edip de diğer pilotları riske atmak ve gülünç duruma düşmek istemez. Üstelik FIA’ nın güvenlik önlemleri gündemden hiç düşmezken ve sürekli tartışılırken!...
       Sonuçta her iki pilotumuzdan en az birinin yarışma şansı var fakat bu olasılık çok da yüksek değil. Ancak genç pilotlarımızın özellikle zirvedeki ekiplerden birinde bırakın yarışmalarını test pilotluğuna davet edilmeleri ve resmi test pilotu olabilmeleri bile çok büyük bir başarı sayılmalı. Mesela F1’ de geçmişte yarışmış pilotlardan Marc Gene, Alexander Wurz, Pedro de La Rosa, Ricardo Zonta vd. pilotların halen çeşitli ekiplerde resmi test pilotu olduğunu unutmamak gerek. Hatta ve hatta bu ekiplerden (Ferrari, McLaren, Williams vs.) birine resmi test pilotu olmak en azından Jordan ve Minardi gibi zayıf bir ekipte yarışmaya özdeş bir başarı sayılabilir.
       
CAN ARTAM KİMDİR?
       
Can Artam’ ın www.canartam.com adındaki sitesinden kendisiyle ilgili verdiği bilgilere bakarsak;
       30 Haziran 1981 doğumlu olan Can Artam 1.85 metre boyunda ve 77 kg ağırlığında. Şu ana kadar ki yarış kariyerinde 2002 ABD süper kart serisinde güney bölgesi şampiyonluğu, 2003 Renault V6 Avrupa şampiyonluğu, 2004 Formula Renault şampiyonluğu gibi başarılardan bahsediliyor.
       Can Artam’ ın fiziki ölçüleri McLaren’ ın test pilotu Alexander Wurz’ a çok yakın ama gerçekte boyu ve kilosu F1 için dezavantaj teşkil ediyor. Yeni kurallar gereği 2005 tasarımı otomobilleri boyut olarak daha da küçüldü. Hatta Wurz’ un bile test pilotu koltuğu fiziki ölçüleri nedeniyle tehlikede.
       
JASON TAHİNCİOĞLU KİMDİR?
       
Jason Tahincioğlu’ nun www.jasontahinci.com sitesinden kendisiyle ilgili verdiği bilgilere bakarsak;
       29 Ekim 1983 doğumlu olan Jason Tahincioğlu’ nun boy ve kilosu yazmıyor. Şu ana kadar ki yarış kariyerinde ulusal başarılar ağırlık kazanıyor. Farklı kategorilerde 8 kez Türkiye karting şampiyonu olması buna en iyi örnek. Uluslararası alanda ise tecrübe edindiği bazı yarışları var.
       Jason Tahincioğlu babası ile katıldığı bir televizyon röportajında Türkiye’ de yarışmakla zaman kaybettiğini ve yarış kariyerine daha erken olarak Avrupa’ da başlasa bugün çok daha iyi bir konumda olacağını belirtirken gerçekçi bir yaklaşım sergiliyordu. Meraklıları her iki pilota ait kişisel sitelerine girerek daha ayrıntılı bilgi alabilirler.


       
F1’ DE YARIŞMAK İSTEYENLERE!...
       
Türkiye’ de otobanlara ve caddelere baktığınız zaman kendisini profesyonel yarışcı zanneden ve otomobilinin mekaniğinden yada dinamiğinden bihaber amatörce ve tehlikeli bir biçimde otomobil sürenlere F1’ de asla ama asla yer yok. Zaten F1 pilotları pistte kullandıkları otomobilden sonra cadde ve otobanda binek otomobili kullanmayı sevmediklerini itiraf ediyorlar.
       Burada mevzu geçmişken şuna değinmekte fayda var ki beygir gücü belli sınırları aşan otomobilleri kullanabilmek için B sınıfı ehliyetine ilaveten B+ şeklinde bir uygulama yapılmalı. B+ ehliyetine sahip olanlar ciddi ve kapsamlı bir eğitimden geçmeli ki bunu TOMSFED organize edebilir. Ehliyetini yeni almış ve bıyıkları daha yeni terlemiş gençlere 200-300 beygirlik otomobilleri satmak ve onları sokaklara salmak dinamiti ateşlemek gibi bir şey. Dolayısıyla sorumluluk sahibi olmayanlara veya sorumluluğunun farkında olmayanlara trafik cezası yazmak yerine önlemi baştan almak gerekli.
       F1’ de yarışmak için aynı okula başlar gibi çok küçük yaşlarda motor sporlarıyla tanışmak gerekiyor. Motor sporlarının en erken yapılabileni ise karting. En geç 9-10 yaşını geçmeden bu spora başlamak ve disiplinli bir şekilde çok çalışmak gerekiyor. Bu uzun öğrenme süreci içerisinde araç kullanma, yarışma tekniği ve taktiği, mekanik bilgisi, aerodinamik bilgisi, yarış ayarları vs. gibi çeşitli detaylar hem öğreniliyor hem de yetenekler geliştiriliyor. Tabi tüm bunlar normalde olması ve öğrenilmesi gerekenler. Ayrıca fitness’ da işin fiziki ve kondüsyon açısından doğal bir parçası. Kilo ve boyun orantılı olması da (yarış için çok uzun boy ve ağırlığın bir dezavantaj olması nedeniyle) önemli bir unsur.
       Türkiye’ deki mevcut altyapının gerek rekabet ve gerekse teknik açıdan yetersizliği gözönüne alınırsa yurt dışında yarış kariyerine başlayıp yoluna devam edenler uluslararası başarı için çok önemli bir avantaj sağlıyor. Ancak bununla birlikte binlerce rakibe karşı da başarılı olunmak zorunda. Yarışmak için sırayla ve sabırla tüm basamakları başarıyla çıkmak ve uygun fırsatı beklemek gerekli.
       Bir diğer konu da hiç kuşkusuz işin finansal kısmı. Malesef ülkemizde yeterli kişisel finansmana sahip olmayanların, eş veya dost camiada iş bitiren bir tanıdığı olmayanların yada yeterli sponsor desteğine sahip olmayanların motor sporlarında yetenekli de olsa yarışabilmesi çok da mümkün değil. Yarışmak için sonradan bazı eğitim ve seminerlere katılanların ise çoğunlukla objektif olmayan seçim kriterleri nedeniyle akabinde negatif düşünceye sahip olduğu da bilinen bir gerçek. Kısacası ülkemizde motor sporları altyapısı malesef çok yetersiz.
       Özellikle de pist sporlarında ciddi bir altyapı ve kulüpleşmeyi teşvik etmek şart. Mevcut kulüplerin etkinliği şart. Yetenekli gençlerin keşfedilmesi ve eşit fırsat sağlanması şart. Finansal destek şart. İyi organizasyon ve profesyonel bakış açısı şart. Rekabet açısından dışa açılma şart. Bilinçli bir eğitim şart. Objektif kriterler şart vs. vs.
       Şayet tüm bu şartlar yerine getirilebilirse biz de ileride herhangi bir motor sporu serisinde yarışan ve zirveye çıkan başarılı isimlere sahip oluruz. Aksi halde onlar hep yarışır biz ise hep seyrederiz veya genelde olduğu gibi tesadüflerle şansımızı zorlarız ve deyim yerindeyse günü geçiririz!...


       
TOMSFED’ E ÇOK İŞ DÜŞÜYOR
       
Bilindiği gibi Aralık 2004’ te yapılan seçimle Mümtaz Tahincioğlu yeniden TOMSFED başkanı seçildi. Öncelikle kendisini tebrik ediyor ve başarılar diliyoruz. Dışa açılan motor sporlarımızın rekabet edebilir bir altyapısının oluşmasında artık TOMSFED’ e çok daha fazla iş düşüyor. Her şeyden evvel bu sporu öğrenmek, izlemek ve yapmak kesinlikle eğitimle doğru orantılı. Dolayısıyla artık mutlaka okullara eğilmeli. Üniversiteler, liseler ve hatta ilk öğretimde okuyanlara motor sporları ile ilgili geniş bilgi ve eğitim verilmeli. Özellikle üniversitelerde en azından fan kulüpleri kurulmalı ve hobi olarak bu sporun yaygınlaşması desteklenmeli.
       Motor sporlarını anlayabilmek ve anlatabilmek için otomotiv firmaları da kolları sıvamalı. Mankenler eşliğinde otomobil sergilemek işin ticari boyutu ama sosyal boyutunda otomobil kültürünü benimsetmek hem ticari manada hem de uzun vadede başarı getirecektir. Meslek okullarında motor bölümleri uzman teknisyen yetiştirilmesi için desteklenmeli. Hatta üniversitelerde motor sporları bir lisans üstü program olarak verilebilir. Bu önerilere daha da ilaveler yapılabilir.
       Pist sporlarını yapmak ve takip etmek hiç kuşkusuz ralliye göre nispeten daha kolay. Şimdiye kadar dünya standartlarında pistimiz yok diye hayıflanırdık. Artık bu mazeretimiz inşa edilen F1 Kurtköy pistimiz ile ortadan kalkacak. Ancak şimdiye dek yarışlarda kimi zaman yoğun izleyici olması da yarışanları, ekipleri, sponsorları ve organizatörleri fazla sevindirmemeli. Zira her şeyden evvel bilinçli ve sürekli seyirci lazım. Aksi halde sapla saman hep birbirine karışır ve izleyici toplamak için şarkıcı getirilir, şovlar düzenlenir vs.
       Tabi ki bu tür aktiviteler de olacak ve belki de çoğu kişi bu vesileyle seyirci olarak ilk kez yarış izlemeye katılacak ama gelen kişilerin de seyrettiklerinden zevk almasını ve bir daha gelmesini sağlamak esas olmalı. Merak ve ilgi uyandırırken beklentileri karşılamak da önemli. Bunun için bir takım yeni fikirler geliştirilmeli. Şayet ulusal yarışlarda yeterli pilot ve kulübün katılımı olmazsa pistte dönen bir kaç aracı seyretmekten kimse mutlu olmaz.
       Önemli bir konu olan finansman için ise havuz oluşturulmalı ve bu havuzun imkanları ile altyapı tüm Türkiye sathında desteklenmeli. Büyük illerde yeni pistler ve kulüpler açılmalı. Bu konuda ilgili kamu kurumları arsa temin ederse özel sektörde yatırımı gerçekleştirebilir. Akıllıca yöntemler uygulanır, harcamalar doğru yapılır ve çabaların karşılığı olumlu alınırsa para toplamak ve gelir elde etmek hiç de problem olmayacaktır.
       Son olarak başarılı bir yönetimde kadro çok önemli. Yetenekli, bilgili, uyumlu ve sorumlulukların iyi bir biçimde dağıtıldığı bir ekip motor sporlarımıza çok şey katacaktır. Her iş tek kişi ile olmaz. “One man show” sadece filmlerde geçerli ama bizde ne hikmetse özel sektörde bile ekip çalışması değil dahi diye görülen prematüre isimler teşvik edilir! Bu tür yaz boz tahtası oyunlarını bir kenara bırakarak “birlikten kuvvet doğar” lafını icra edebilirsek her alanda olduğu gibi motor sporlarında da örnek başarılar gelir.
       
BİLİNÇLİ EĞİTİM ŞART
       
Her işte olduğu gibi motor sporlarında da eğitim şart. Ama bilinçli olanını kastediyoruz. Yani eğitim derken diploma üzerinde kalan sözde eğitimden değil kaliteli ve nitelikli eğitimden bahsediyoruz. Yoksa herkesi üniversite mezunu yapmak gayretiyle neredeyse diploma dağıtılan bir ülke konumuna düşen memleketimizde daha derin ve amaca hizmet eden ciddi, bilinçli ve kaliteli bir eğitim gerekiyor.
       Aslında yollarımızda bilinçsizce ve tesadüfen otomobil kullanan ama en ufak bir durumda paniğe düşen ve kazaya davetiye çıkaran insanları görünce motor sporlarının önemi bir kat daha artıyor. Dikkatli izleyenler için motor sporlarıyla uğraşmak sadece hız anlamına gelmiyor. Aksine daha güvenli, doğru ve sağlıklı otomobil kullanma anlamına geliyor. Ama biz her şeyi kendimize göre, yanlış anlayıp farklı yorumladığımızdan motor sporları Türk insanı için hız, risk, tehlike ve sonucunda kaza demek.


       Halbuki açılacak yeni pistlerde eğitilecek ve motor sporlarına yönelecek binlerce insan bilinçli bir şekilde otomobil kullanmaya da başlayacaktır. Mesela böyle bir eğitim sonucunda TOMSFED denetiminde verilecek özel sertifikalardan edinenlere yasal bir teşvik olarak araç vergisi indirimi, akaryakıt alırken indirim vs. sağlanabilir ki bu tür jestler on binlerce kişinin alınan eğitim sonucu daha doğru otomobil kullanmasını teşvik edecektir. Unutmayalım ki eğitimsizlik bize daima en ciddi sorunları yaşatacaktır.
       Sonuçta F1’ de yarışacak ilk pilot ünvanını alarak tarihimize geçecek isim henüz belirsizliğini koruyor. 2005 sezonunda F1’ de yarışan bir Türk’ ü pistte görmek şu anki koşullarda tam bir mucize! Bu ünvana yakın görünen halihazırdaki iki adayın durumu ise (özellikle 2006 sezonu ve sonrası için) daha çok netleşecek. Gerçi mutlaka F1’ de bir kaç yarış bile olsa görünmek önemli ama asıl temennimiz yerli Schumi’ leri, Raikkonen’ leri, Button’ ları, Montoya’ ları veya Alonso’ ları zirvede görerek alkış tutmak ve gurur duymak olacaktır. Her iki F1 pilot adayına da başarılar dilerken klasik bir ifadeyle “iyi olan kazansın!” diyoruz.
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları