|
Scolari ilk maçta bazı dersler almış ve ağır Couto ve zayıf Simaodan vazgeçmişti, ancak -zaman zaman iyi maçlar çıkarsa da- Pauletanın kalabalık Yunan savunması arasında kaybolacağı, topla oynamayı çok seven bu nedenle de kontra toplar atamayan Portekiz orta sahasının ceza alanına adam kaçıramayacağı tahmin edilmesi zor şeyler değildi. Final maçı, Yunanlıların önceki maça oranla daha farklı bir taktikle sahaya çıkması gereken bir karşılaşmaydı. Zira Çeklerin aksine Portekiz orta sahası genelde serbest oynayan, sürekli yer değiştiren ve sahayı paylaşmayan bir oyuncular grubuydu. Bu nedenle adam adama yapılacak savunma önceki maçta olduğu kadar etkili olmayacaktı. Bu nedenle Portekizi alan daraltarak durdurmak, bir oyuncunun peşinde koşmaktansa karşısına geleni marke etmek daha akıllıcaydı. Üstelik Portekizli oyuncuların hemen hemen tamamı topu ayağında tartmadan, birkaç metre sürmeden, hatta rakibe bir feyk göstermeden ayağından çıkarmıyordu ve bu durum da Yunan savunmasının (ki 7 kişiden oluşuyordu) zamanında müdahale ve dikkat konusunda daha becerikli olmasını sağlayacaktı. SCOLARİNİN İNADI... Scolari turnuva boyunca dörtlü savunmanın önünde önlibero olarak Costinhaya görev verdi. Ancak savunma ağırlıklı oynayan takımlara karşı bu sistemi bozmaması genellikle bu 5linin verimsiz olmasına ve 1 veya 2sinin boşta kalmasına neden oldu. Nitekim, yenik duruma düştükçe bu düzeni bozmak zorunda kaldığında Portekiz daha verimli ve hücumda daha kolay çoğalan bir takım oldu. Ve Scolari bu hatasından dün de vazgeçmedi ve bu kurguyu bozmak için 70 dakika bekledi. Ayrıca Deco, Figo ve Ronaldo, herbiri yetenekli oyuncular olsa da zorda kalmadıkça ceza sahasına girmeyi düşünen oyuncular olmadığından, Pauletayı ceza sahasında yalnız bıraktılar. (Kaleyi doğrudan düşünebilen Rui Costa ile başlamak kesinlikle daha mantıklıydı.) Burada Pauletaya da parantez açmak gerekir. Ceza alanında kendisine gelen hiçbir topta bir Van Nistelroy veya bir Baros gibi doğrudan kaleye dönemiyor ve tek vuruşla gol yapmaya çalışmıyor. Buna karşılık kendi yapabileceklerini çok iyi bilen ve bu nedenle dışarı çıkarak beklenmedik anlarda -deli cesaretiyle- şut çekebilen Nuno Gomezin tercih edilmesi de daha akıllıca olacaktı. VE PERDE AÇILDI... Portekiz karşılaşmanın başında Yunanlıların en saldırılabilir noktası olan sol tarafından Miguel ile boş alanlar buldu, ancak bu anlarda ceza sahasına ikinci bir oyuncuyu sokmayı beceremediğinden sonuç alamadı. Ardından Miguel sakatlandı, Rehagel önlemlerini aldı ve oyunun yönü değişti. Portekizin akıllıca oynamadığı, oyuncuların boşa koştuğu, Yunanlıları üstüne çekmeyi düşünmediği çok açıktı. Üstelik Yunanlıların doğru zamanı beklediği ve her an gol atabileceği de yaptıkları etkili ataklardan ve isabetli paslardan belliydi. Sonuçta da her şey -daha önceki maçlarda olduğu gibi- Yunalıların istediği şekilde oldu. HERŞEYİN SONU KALECİLER... Ancak şunu unutmamak gerekiyor ki, finalin kaderini kaleciler belirledi. Turnuva boyunca göze batmayan ama hatasız maçlar çıkaran Nikopolidis finalde de tek bir hata dahi yapmadı. Buna karşılık İngiltere maçında yaşattığı cesaret dolu 2 dakika sonrası göklere çıkarılan Ricardo, turnuvadaki en kötü kalecinin dahi yapmayacağı inanılmaz bir hata yaparak Yunanistana kupayı getiren gole neden oldu. Yine şunu unutmamak gerekiyor ki, futbolun heyecanını ve tarafların kazanma isteğini arttırma amacıyla yıllar önce 3 puan sistemine geçilmiş olduğu halde, eleme sisteminde savunmaya ağırlık veren, maçı penaltılara götürmek isteyen risksiz futbola karşı hala bir çözüm üretilmiş değil. Yunanlıların zaferlerinin arkasında yatan sebeplerden biri de buydu. TEKNİK ADAMIN KATKISI NE KADAR OLUR? BU KADAR OLUR.... Ancak sebepler ne olursa olsun, Yunanistan konsantrasyonuyla, rakibe karşı hazırlanışıyla, kendine güveniyle, ne yaptığını bilmesiyle ve çok uzun yıllardır oynuyormuşçasına gösterdiği kolektif bütünlükle akıl almaz bir savaş verdi. Bunda en büyük pay ise herkesin bildiği gibi Otto Rehagelindi. Rehagelin hayatı boyunca seçtiği zor yollara rağmen kariyerinde ulaştığı başarılar bu turnuvada yaptıklarının şans olmadığını ispatlıyor. Unutmayalım ki Rehagel, Werder Bremen ile Bundesliga ve Kupa Galipleri Kupası gibi büyük başarılara imza atarak büyük hocalar arasına girmiş olmasına karşın 2. Ligdeki Kaiserslauternin başına geçmeye cesaret etmiş ve 2 sene içinde takımına Bundesliga şampiyonluğu yaşatmış bir insan. YA KADER... Kirichenkonun ayağı 2 cm önde olabilir, Ruslar son saniyelerde Yunanistan karşısında skoru 3-1e getirebilir ve Yunanlılar ilk turda elenebilirdi veya Terry bir an için dalmaz ve Portekiz İngiltere karşısında beraberlik golünü bulamayabilirdi. Yarı finallerde o dünyanın en iyi hakemleri Hollandanın gollerinde ofsayt ve faul olmadığını, Kollerin ceza sahası içerisinde indirildiğini görebilir ve finali Hollanda ile Çek Cumhuriyeti oynayabilirdi. Bunların hepsi bir turnuvanın içindeki kader anlarıydı. Yine de, Yunanistan ve Portekiz kendini en fazla geliştiren 2 takımdı. Bu nedenle yazılı olmayan turnuva kanunları gereği finale çıkmaları da sürpriz değildi. Yarın şampiyonanın bir analizini yapacağız. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||