|
İlk maçlar ve biraz nostalji Açılış Kabusu İyi oynayan kazansın |
|||
Ancak bu kez de futbola ihanet edenler teknik direktörler oldu. İspanya, Portekiz, Hollanda, Fransa gibi ülkelerin teknik direktörleri yıldızlarla dolu kadrolarında yaptıkları anlamsız seçimlerle ülkelerinin kaderini etkiliyorlar. Öte yandan, UEFAyı bir konuda tebrik etmek, diğer bir konuda da eleştirmek gerekir. Zira bu kadar iyi maçlar oynanmasının en önemli sebeplerinden biri UEFAnın Dünya Kupasında yıldızlarda gözlenen form düşüklüğünü dikkate alıp, Şampiyonlar Liginde 2. turdan itibaren eleme sistemi oynatarak maç sayısını azaltmasıydı. Eleştirilecek konu ise UEFAnın seçtiği hakemlerin ağzı var dili yok takımları ezmesi. Rusya ve Bulgaristandan sonra 2 net penaltısı verilmeyen Letonyada çeyrek finale çok yaklaştığı halde acımasızca engellendi. İkinci maçların ardından yazdığım yazının sanırım bugün için en dikkate değer cümlesi Portekizin İspanyayı, Rusyanın ise Yunanistanı yenmesini sürpriz olarak değerlendirmeyeceğim idi. Aslında aşağıda da göreceğiniz gibi bu desteksiz bir tahmin değildi... MÜCADELENİN KRALI: PORTEKİZ - İSPANYA İşin ilginç tarafı, aynı yarımadanın bu yegane iki ülkesinin futbollarının birbirine hiç benzememesiydi. Bir tarafta orta sahasının göbeği çok kuvvetli olan, ancak kanatlarda hiçbir varyasyon yaratamayan Portekiz, diğer tarafta en önemli özelliği kanat varyasyonları olan ancak orta sahasının ortasında çok zayıf kalan İspanya vardı. Scolari ilk kez ideal bir kadro ile sahaya çıkmıştı. Coutonun olmaması Portekiz savunmasının daha hareketli olmasını sağlıyordu. Hücumda Simao yoktu; onun yerinde kupanın başından beri girdiği dakikalarda Portekizin en önemli pozisyonlarını yaratan Ronaldo nihayet ilk 11de başlamıştı. İlk 2 maçın topa en az temas eden oyuncusu Pauleta -kendi mi akıl etmşti, Scolari mi söylemişti bilinmez ama- sırtı dönük pas alarak bunları dağıtmak gibi faydalı işler yapmaya başlamıştı. Bununla beraber, en önemli yük ve stres Portekiz savunmasının omuzlarındaydı. Zira tehlikeli İspanya ataklarında yapacakları tek bir hatanın sonunda yenilecek gol takımın bütün motivasyonunu bozacaktı. Öte yandan İspanya teknik direktörü 2 önemli hata yapmıştı. Birincisi, bu tür maçlarda tecrübeli ve Şampiyonlar Liginde deplasmanlarda önemli işler yapan Morientes ve çok koşmasa da kontratak futbolu için gerekli uzun ve isabetli pasları atacak adam olan Baraja kenarda oturuyordu. İkincisi, ilk 2 maç sonunda takımın en çok sırıtan oyuncusu Albeldanın yerine bir alternatif bulamamıştı. Ayrıca takımın dinamosu Etxeberria sakatlığı nedeniyle yoktu. Bunlar da İspanyayı kendisini ilk 1,5 maç sonunda grup liderliğine çıkaran şartları büyük ölçüde ortadan kaldırıyordu. DEJA VU Bu şartlar altında ilk yarı Portekizin baskısı ve üstünlüğüyle geçildi. Ancak gol çıkmadı. İkinci yarıda, bugüne kadar ilk kez iyi işler yapan Pauletanın kenara alınması maçın kaderini değiştirdi. Nuno Gomez, zor pozisyonlarda yaptığı vuruşlarla ve akıllı hareketleriyle her zaman oyuna etki edebilen bir oyuncu. Nitekim beklenmedik anda attığı gol 4 yıl önce yarı finalde Fransaya attığı golün bir eşiydi. İspanya ise yediği golün hemen ardından mutlak 1-2 fırsat kaçırdı. Bunlardan biri direkten döndü, diğerini Raul boş kaleye atamadı. Ve sonra Scolari yapacağını yaptı ve önemli oyuncularını çıkararak orta saha üstünlüğünü İspanyaya kaptırdı. Ancak Saezin oyun içinde rakibin kilitlediği sağ kanadı ısrarla kullanmak istemesi, hatta bu uğurda sol ayaklı Luqueyi oyuna alması da ne kadar kısıtlı düşündüğünü gösteriyordu. Portekizin o kanadı kullanmadığı ve Puyolun geriyi iyi kontrol ettiği düşünüldüğünde orta sahanın ortasına veya hücuma takviye yapması çok daha mantıklı olabilirdi. Sonuçta, turnuvanın en iyi mücadelesini veren Portekiz savunması hata yapmadı ve Portekiz çeyrek finali yakaladı. Portekizde sahanın yıldızları Costinha ve Maniche idi. Ayrıca Miguel ve Nuno Valente kanatlarda önemli bir savunma savaşı verdiler. Figo önceki maçlara nazaran daha iyiydi ve duran topları etkili bir şekilde kullandı. Bol orta saha oyuncusu olunca Deco ve Ronaldo da teknik becerilerini rahatlıkla kullandılar. İşin ilginç yanı dün gece sahaya çıkan bütün Portolu oyuncuların maçların kaderini belirlemesiydi. Portekizde Maniche, Costinha ve Deco, Rusyada da Aleinichev sahanın yıldızlarıydı ve bu dörtlü de Şampiyonlar Ligini kazanan Portonun orta sahasını oluşturuyordu. Açıkça görülüyor ki, 3 puanlık sistemde tek bir golün bile çok büyük önemi var. Buna rağmen İspanya forvetleri grup maçları boyunca yakaladıkları pozisyonları bozuk para gibi harcadılar. Buna karşılık Yunanlılar yakaladıkları pozisyonların biri hariç hepsini gole çevirdi. Bu nedenle de İspanya çok daha iyi bir takım olmasına ve aralarındaki maçta da üstün olan taraf olmasına rağmen Yunanlıların gerisinde kaldı. BİR RUSYA KLASİĞİ Ruslar genellikle iyi futbol oynamalarına karşın kupalara ilk 2 maçta veda ederler ve son maçta da stresten uzak oynadıkları için önlerine gelene kök söktürürler. Dün gece bu özelliklerini bir kere daha gösterdiler. Dün gece Yunanlılar Rusları hafife almanın bedelini çok ağır ödeyebilirdiler. Ruslar attıkları gol haricinde biri son dakikada olmak üzere çok net gol pozisyonlarını harcadılar. Şurası çok açık ki, Yunanlılar kendilerinden daha iyi takımlara karşı nasıl oynamaları gerektiğine iyi çalışıyor ve rakibi önce durdurup sonra kontrataklarla vuruyorlar. Oysa Rusya kendisi kontratak futbolu oynadığı ve ayağa iyi pas yaptığı için Yunanlılar alıştıkları oyun sistemi ve oyuncularla çok zorlandılar. Aslında bu da beklenen bir şeydi. (Ben bundan bahsederken bir arkadaşım, buna Gençlerbirliği sendromu adını taktı. Ne dersiniz?) Ruslar, nedense, genellikle milli takımlarının başına disiplinli hocalar getiriyor bu da disipline olan oyuncularda stres, disipline olamayan oyuncularda da isyana yol açıyor. Bu da milli takımda sürekli huzursuzluk çıkmasına yol açıyor. Bu baskılardan kurtuldukları maçlarda ise olağanüstü işler yapıyorlar. Sanırım Rusyanın milli takımın başına artık disiplinden çok futbolu iyi bilen teknik direktör getirmesinin zamanı geldi. ŞİMDİ NE OLACAK? Bu gece 2 önemli maç var ve her şey olabilir. Hırvatlar da İsviçre de kazanırsa çeyrek finale çıkıyor. Hırvatlar maçı hiç bırakmıyorlar. Karşılarındaki takımlar ise İsviçre maçında şanslı olan ama yakaladığı her pozisyonu gole çevirme avantajına sahip İngiltere (Bir de Beckham, Erikssonun kendi talepleri üzerine diamond sisteminden vazgeçmiş. Belki de İngilterenin ilk yarıda yaşadığı acizliğin sebebi buydu.) ve Zidanenın becerisiyle büyük bir psikolojik çöküşten kurtulan ama ikinci maçta tekrar aynı eşiğe gelen, üstelik de iyi oynamasına karşın forvetleri yetersiz kalan Fransa. C Grubunun final maçı heyecanla bekleniyor. 2 İskandinav ülkesi Eurovizyonda her zaman yaptıkları gibi paslaşacak mı yoksa centilmence mi oynayacak bilinmez ama, iki takımın a-savunma ve forvetleri düşünüldüğünde bu maçın gollü bir beraberlikle bitme olasılığı hiç de az değil. D Grubu ise turnuvanın en iyi maçına sahne oldu. Şimdi Çeklerin savunması güçlü Almanları zorlayıp riske girip girmeyeceği önemli bir soru. Çekleri kendi futbollarını oynamazlarsa, Almanlar takım savunması zafiyet veren Çekler karşısında pozisyonlar bulabilir. Bu grupta son yazımızdan bu yana birşey değişmedi. Çekler için savunması zayıf ama gol pozisyonuna kolayca giriyorlar, Hollanda için Advocaata güvenmiyoruz, Almanlar için ise yenilmesi de kazanması da zor bir takım demişiz. Bu durum aynen devam ediyor. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||