Home page

Haber Menüsü


Yazara e.posta atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
Futbolun Dönüşü
 
2002 Dünya Kupası’nın futbola büyük ihanetinin ardından, 9 gündür futbolun yeniden dirilişine tanık oluyoruz.
 
Kaan Tunçbilek
NTV-MSNBC
 
21 Haziran 2004—  Önce Fransa ile İngiltere, ardından İtalya ile İsveç, daha sonra Çekler ile Hollanda ve dün gece Portekiz ile İspanya futbolun ve mücadelenin en iyisini göstererek futbolu 2 yıl öncenin umursamazlığından kurtardılar. Öyle ki, sanırım futbol izlemekten sadece taraftarı olduğu takımı izlerken zevk alanlarımız veya iyi bir filmi futbola tercih edenlerimiz dahi, bu karşılaşmalarda kumandanın varlığını unuttular.

   
 
       
    MSNBC News İlk maçlar ve biraz nostalji
MSNBC News Açılış Kabusu
MSNBC News İyi oynayan kazansın
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Ancak bu kez de futbola ihanet edenler teknik direktörler oldu. İspanya, Portekiz, Hollanda, Fransa gibi ülkelerin teknik direktörleri yıldızlarla dolu kadrolarında yaptıkları anlamsız seçimlerle ülkelerinin kaderini etkiliyorlar.
       Öte yandan, UEFA’yı bir konuda tebrik etmek, diğer bir konuda da eleştirmek gerekir. Zira bu kadar iyi maçlar oynanmasının en önemli sebeplerinden biri UEFA’nın Dünya Kupası’nda yıldızlarda gözlenen form düşüklüğünü dikkate alıp, Şampiyonlar Ligi’nde 2. turdan itibaren eleme sistemi oynatarak maç sayısını azaltmasıydı. Eleştirilecek konu ise UEFA’nın seçtiği hakemlerin ağzı var dili yok takımları ezmesi. Rusya ve Bulgaristan’dan sonra 2 net penaltısı verilmeyen Letonya’da çeyrek finale çok yaklaştığı halde acımasızca engellendi.
       İkinci maçların ardından yazdığım yazının sanırım bugün için en dikkate değer cümlesi “Portekiz’in İspanya’yı, Rusya’nın ise Yunanistan’ı yenmesini sürpriz olarak değerlendirmeyeceğim” idi. Aslında aşağıda da göreceğiniz gibi bu desteksiz bir tahmin değildi...
       
MÜCADELENİN KRALI: PORTEKİZ - İSPANYA
       
İşin ilginç tarafı, aynı yarımadanın bu yegane iki ülkesinin futbollarının birbirine hiç benzememesiydi. Bir tarafta orta sahasının göbeği çok kuvvetli olan, ancak kanatlarda hiçbir varyasyon yaratamayan Portekiz, diğer tarafta en önemli özelliği kanat varyasyonları olan ancak orta sahasının ortasında çok zayıf kalan İspanya vardı.
       Scolari ilk kez ideal bir kadro ile sahaya çıkmıştı. Couto’nun olmaması Portekiz savunmasının daha hareketli olmasını sağlıyordu. Hücumda Simao yoktu; onun yerinde kupanın başından beri girdiği dakikalarda Portekiz’in en önemli pozisyonlarını yaratan Ronaldo nihayet ilk 11’de başlamıştı. İlk 2 maçın topa en az temas eden oyuncusu Pauleta -kendi mi akıl etmşti, Scolari mi söylemişti bilinmez ama- sırtı dönük pas alarak bunları dağıtmak gibi faydalı işler yapmaya başlamıştı. Bununla beraber, en önemli yük ve stres Portekiz savunmasının omuzlarındaydı. Zira tehlikeli İspanya ataklarında yapacakları tek bir hatanın sonunda yenilecek gol takımın bütün motivasyonunu bozacaktı.
       Öte yandan İspanya teknik direktörü 2 önemli hata yapmıştı. Birincisi, bu tür maçlarda tecrübeli ve Şampiyonlar Ligi’nde deplasmanlarda önemli işler yapan Morientes ve çok koşmasa da kontratak futbolu için gerekli uzun ve isabetli pasları atacak adam olan Baraja kenarda oturuyordu. İkincisi, ilk 2 maç sonunda takımın en çok sırıtan oyuncusu Albelda’nın yerine bir alternatif bulamamıştı. Ayrıca takımın dinamosu Etxeberria sakatlığı nedeniyle yoktu. Bunlar da İspanya’yı kendisini ilk 1,5 maç sonunda grup liderliğine çıkaran şartları büyük ölçüde ortadan kaldırıyordu.
       
DEJA VU
       
Bu şartlar altında ilk yarı Portekiz’in baskısı ve üstünlüğüyle geçildi. Ancak gol çıkmadı. İkinci yarıda, bugüne kadar ilk kez iyi işler yapan Pauleta’nın kenara alınması maçın kaderini değiştirdi. Nuno Gomez, zor pozisyonlarda yaptığı vuruşlarla ve akıllı hareketleriyle her zaman oyuna etki edebilen bir oyuncu.
       Nitekim beklenmedik anda attığı gol 4 yıl önce yarı finalde Fransa’ya attığı golün bir eşiydi. İspanya ise yediği golün hemen ardından mutlak 1-2 fırsat kaçırdı. Bunlardan biri direkten döndü, diğerini Raul boş kaleye atamadı. Ve sonra Scolari yapacağını yaptı ve önemli oyuncularını çıkararak orta saha üstünlüğünü İspanya’ya kaptırdı. Ancak Saez’in oyun içinde rakibin kilitlediği sağ kanadı ısrarla kullanmak istemesi, hatta bu uğurda sol ayaklı Luque’yi oyuna alması da ne kadar kısıtlı düşündüğünü gösteriyordu.
       Portekiz’in o kanadı kullanmadığı ve Puyol’un geriyi iyi kontrol ettiği düşünüldüğünde orta sahanın ortasına veya hücuma takviye yapması çok daha mantıklı olabilirdi. Sonuçta, turnuvanın en iyi mücadelesini veren Portekiz savunması hata yapmadı ve Portekiz çeyrek finali yakaladı.
       Portekiz’de sahanın yıldızları Costinha ve Maniche idi. Ayrıca Miguel ve Nuno Valente kanatlarda önemli bir savunma savaşı verdiler. Figo önceki maçlara nazaran daha iyiydi ve duran topları etkili bir şekilde kullandı. Bol orta saha oyuncusu olunca Deco ve Ronaldo da teknik becerilerini rahatlıkla kullandılar.
       İşin ilginç yanı dün gece sahaya çıkan bütün Porto’lu oyuncuların maçların kaderini belirlemesiydi. Portekiz’de Maniche, Costinha ve Deco, Rusya’da da Aleinichev sahanın yıldızlarıydı ve bu dörtlü de Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Porto’nun orta sahasını oluşturuyordu.
       Açıkça görülüyor ki, 3 puanlık sistemde tek bir golün bile çok büyük önemi var. Buna rağmen İspanya forvetleri grup maçları boyunca yakaladıkları pozisyonları bozuk para gibi harcadılar. Buna karşılık Yunanlılar yakaladıkları pozisyonların biri hariç hepsini gole çevirdi. Bu nedenle de İspanya çok daha iyi bir takım olmasına ve aralarındaki maçta da üstün olan taraf olmasına rağmen Yunanlıların gerisinde kaldı.
       
BİR RUSYA KLASİĞİ
       
Ruslar genellikle iyi futbol oynamalarına karşın kupalara ilk 2 maçta veda ederler ve son maçta da stresten uzak oynadıkları için önlerine gelene kök söktürürler. Dün gece bu özelliklerini bir kere daha gösterdiler.
       Dün gece Yunanlılar Rusları hafife almanın bedelini çok ağır ödeyebilirdiler. Ruslar attıkları gol haricinde biri son dakikada olmak üzere çok net gol pozisyonlarını harcadılar. Şurası çok açık ki, Yunanlılar kendilerinden daha iyi takımlara karşı nasıl oynamaları gerektiğine iyi çalışıyor ve rakibi önce durdurup sonra kontrataklarla vuruyorlar. Oysa Rusya kendisi kontratak futbolu oynadığı ve ayağa iyi pas yaptığı için Yunanlılar alıştıkları oyun sistemi ve oyuncularla çok zorlandılar. Aslında bu da beklenen bir şeydi. (Ben bundan bahsederken bir arkadaşım, buna Gençlerbirliği sendromu adını taktı. Ne dersiniz?)
       Ruslar, nedense, genellikle milli takımlarının başına disiplinli hocalar getiriyor bu da disipline olan oyuncularda stres, disipline olamayan oyuncularda da isyana yol açıyor. Bu da milli takımda sürekli huzursuzluk çıkmasına yol açıyor. Bu baskılardan kurtuldukları maçlarda ise olağanüstü işler yapıyorlar. Sanırım Rusya’nın milli takımın başına artık disiplinden çok futbolu iyi bilen teknik direktör getirmesinin zamanı geldi.
       
ŞİMDİ NE OLACAK?
       
Bu gece 2 önemli maç var ve her şey olabilir. Hırvatlar da İsviçre de kazanırsa çeyrek finale çıkıyor. Hırvatlar maçı hiç bırakmıyorlar. Karşılarındaki takımlar ise İsviçre maçında şanslı olan ama yakaladığı her pozisyonu gole çevirme avantajına sahip İngiltere (Bir de Beckham, Eriksson’un kendi talepleri üzerine diamond sisteminden vazgeçmiş. Belki de İngiltere’nin ilk yarıda yaşadığı acizliğin sebebi buydu.) ve Zidane’nın becerisiyle büyük bir psikolojik çöküşten kurtulan ama ikinci maçta tekrar aynı eşiğe gelen, üstelik de iyi oynamasına karşın forvetleri yetersiz kalan Fransa.
       C Grubu’nun final maçı heyecanla bekleniyor. 2 İskandinav ülkesi Eurovizyon’da her zaman yaptıkları gibi paslaşacak mı yoksa centilmence mi oynayacak bilinmez ama, iki takımın a-savunma ve forvetleri düşünüldüğünde bu maçın gollü bir beraberlikle bitme olasılığı hiç de az değil.
       D Grubu ise turnuvanın en iyi maçına sahne oldu. Şimdi Çekler’in savunması güçlü Almanları zorlayıp riske girip girmeyeceği önemli bir soru. Çekleri kendi futbollarını oynamazlarsa, Almanlar takım savunması zafiyet veren Çekler karşısında pozisyonlar bulabilir. Bu grupta son yazımızdan bu yana birşey değişmedi. Çekler için “savunması zayıf ama gol pozisyonuna kolayca giriyorlar”, Hollanda için “Advocaat’a güvenmiyoruz”, Almanlar için ise “yenilmesi de kazanması da zor bir takım” demişiz. Bu durum aynen devam ediyor.
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları