Home page

Haber Menüsü


Yazara e.posta atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
Van Basten gibi
 
Ruud Van Nistelrooy maçın 82. dakikasında “Van Basten kokan” şık bir voleyle topu Kahn’ın koruduğu Almanya kalesinde gönderdiği an, takipçiliği ile pozisyonu yaratan ve golün pasını veren Van der Meyde ile yaklaşık aynı ruh hali içindeydik.
 
İstanbul
NTV-MSNBC
 
16 Haziran 2004—  O oynayıp da atamıyor olmanın stresiyle reklam panolarını tekmeliyor, bense Almanya’nın sinir bozucu savunmasının mağlup edilişine öfkeyle karışık seviniyordum.

   
 
       
    MSNBC News Devir hesap kitap devri
MSNBC News Ne maçtı ama...
MSNBC News Şenlik başlıyor
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Alman futbolundan hoşlanmadığım ya da antipati ile yaklaştığım anlaşılmasın bundan ama defans oynamanın da bir adabı olmalı. Bir takım elbette ki savunma ağırlıklı oynayabilir, bunu temel felsefe olarak benimsemiş olabilir ama oyun anlayışından hücum etmeyi bu denli çıkartabilir mi?
       
TEK FORVET ZULMÜ
       Turnuvanın ilk maçları tamamlandı ve tüm takımları sahada gördük. İlk maçların ardından iki konu dikkat çekici; tek forvet konusunun suyunun çıkartılmış oluşu ve çizgi savunmanın her takım tarafından benimsenmesi.
       Artık can sıkıcı bir hal alan tek forvet tercihinin yakışmadığı tek takım Hollanda değil elbet ama ben en çok onlara yakıştıramıyorum. Ruud Van Nistelrooy (RVN) gibi bir oyuncuyu Wörns ve Nowotny gibi dev iki Alman savunmacının arasına hapsedip, ondan birşeyler yapmasını beklemek haksızlık. Ama bunun yerine rakip defansın konsantrasyonunu RVN üzerine çekip, Makaay, Kluivert ya da Piyer ile cezalandırıcı bir ikili forvet hattına sahip olmak daha verimli olabilir. Nitekim Advocaat’ın risk alarak Piyer, RVN, Overmars, V.D.Vaart, V.D.Meyde ile saldırdığı dakikalarda geldi gol. Bu kadar çok hücumcu içinde kiminle ilgileneceğini şaşırdığı dakikalarda Alman defansının...
       RVN’un imkansız volesi, bir an Marco Van Basten sahaları mı döndü dedirtti birçoğumuza. Çocukluğumuzda Van Basten’den gördüğümüz, özel yetenek gerektiren bir goldü -tıpkı bir gece önce Larsson’un attıkları gibi- ve neyse ki bu golleri atabilen birileri hala var da futbol sayelerinde keyifle izlenmeye devam ediyor. Mücadele, hatta futbol kuralları dahilinde savaşa karşı değilim, ondan da keyif alınacağını çok iyi bilirim. Ama bu güzellikler de olmayınca olmuyor...
       
20 YAŞINDA BİR PATRON : SNEİJDER
       Aslında Dick Advocaat nasıl bir Almanya ile karşılaşacağının bilincinde, rakibin yerleşik defansif düzenini bozucu taktikler de vermişti. Dikkatinizi çekmiştir, özellikle Hollanda defansı (ve bilhassa Bouma) çapraz uzun paslarla tersten hücum etmeyi denedi çok kez. Ancak bu yöntemle etkili oldukları ve amaçladıkları rakibi şaşırtarak hücum etme planını gerçeğe dönüştürdükleri söylenemez.
       Ancak oyuna iki oyuncu değişikliği ile başlayan Hollanda’yı ikinci yarıda daha etkin kılan üç temel sebep vardı;
       1- Almanya’nın kaçınılmaz skor koruma psikolojisi ile daha da bir geri çekilmesi (Ki Völler bunu engelleyebilmek için “yeni Littbarski” Schweinsteigger’i sahaya sürdüyse de bazen sahadaki oyunculara hakim olmak sanıldığı kadar kolay olmuyor.),
       2- Pierre Van Hooijdonk’un oyuna girişi ile rakip ceza sahası içinde tehlike potansiyelinin ikiye katlanması,
       3- Oyunun patronluğunu her geçen yıl faaliyet yoğunluğu biraz daha ayaklarından çenesine kaymakta olan Edgar Davids’den devralan, 20 yaşındaki (yani Sabri Sarıoğlu ile yaşıt) Wesley Sneijder’in etkin-verimli oyunu.
       Söz Sneijder’den açılmışken, Ajax okulunun yeni mezunları Sneijder (1984), van der Vaart (1983), van der Meyde (1978) ve Heitinga’ya (1983) dikkatlerinizi çekmek isterim. Hollanda’nın bu yeni genç yüzleri, gelecekte isimlerinden fazlası ile söz ettirecekler.
       Diğer tarafta Almanya defansif oyunda, sinir bozucu derecede başarılı. Alan daraltıyorlar, kendi yarı sahalarında rakibe organizasyon şansı tanımıyorlar vs. Ancak dedik ya, defansif oynamanın da bir adabı vardır, keyif verirsiniz. Hollanda karşısında bunu yapamadılar, diğer maçlarda ne yaparlar bilemiyorum. Ama etkin şekilde hücum etmeden bir kupada daha biryerlere gelmelerine, sizi bilmem, benim tahammülüm kalmadı.
       Bu arada haksızlık etmeyelim, Almanya’nın da yeni jenerasyondan kabiliyetli oyuncuları var ve ev sahibi olacakları 2006 Dünya Kupası için bu oyunculara tecrübe kazandırıyorlar. Yukarıda yeni Littbarski diye nitelendirdiğimiz Schweinsteiger, başarılı sol bek Lahm, Friedrich, Ernst, Miroslav Klose, kaleci Hildebrand ve tabii ki Kevin Kuranyi gibi.
       
ÇEK CUMHURİYETİ’NE DİKKAT
       Günün ilk maçında ise Türk futbolunun Avrupa futboluna son armağanı Letonya ile Çek Cumhuriyeti karşı karşıya geldi ve Letonya otoritelerin beklemediği kadar zorladı rakibini. Açıkçası kazanmalarını istemedim de değil, Çek Cumhuriyetinin pozitif futbol adına tüm çabasını görmeme rağmen. Türk futbolu olarak itibarımızı kurtaracak, “bakın, bir tek biz yenilmiyoruz” diyecektik. Ama olmadı; çünkü Çek Cumhuriyeti paniklemeden, sakin sakin hücum edilebileceğini, rakibin hata yapmasının beklenilebileceğini, hatta rakibin hataya zorlanabileceğini unutmamıştı.
       Çek Cumhuriyeti, ne istediğinin bilincinde bir takım herşeyden önce. Son 18 dakikada maçı kazanmış oluşu değildir bana bunu söyleten. O takımda arayış yok, taşlar yerli yerine oturmuş. İki yıldır neredeyse aynı oyuncularla, aynı sistemde oynuyorlar. Yıldız potansiyeli yüksek oyuncuları çok; Nedved, Poborsky, Rosicky, Smicer, Baros, Koller gibi. Biri çıkmazsa diğeri çıkıyor sahneye; dün de öyle oldu. Ben dahil birçok kişi Pavel Nedved’den patlama beklerken Poborsky çıktı sahneye ve zorla attırdı ilk golü.
       Çek Cumhuriyeti Letonya’yı zorlanarak mağlup etti diye favoriliğini gözardı eden olduysa, bence yanılıyor. Bu kupanın “ne yaptığını bilen” takımları arasında Çek’ler ve şimdiye kadar böyle ifade edilebilecek 4 takım gördüm onlardan hariç; Yunanistan, İspanya, Fransa ve İsveç. Rakipler değişince bu listeye girenler-çıkanlar olabilecektir elbet ama Çek takımını dikkatle seyretmenizi öneririm.
       Letonya ise yaşlı oyunculardan kurulu bir takım. Buraya gelmiş olmaları mucize denilebilir. Polonya’nın onların arkasında kalmış oluşu, en az bizim onlara elenmemiz kadar büyük sürpriz. Oyuncular yaşlı olunca acemi dememiz ayıp olur, yetersiz diyelim. Takımı ayakta tutan kalelerini büyük bir konsantrasyon ile kahramanca savunuyor oluşları (ki bunda kaleci Kolinko ve Stepanov’un katkısı büyük) ve etkili iki kontratak silahları Rubins ve Verspakovskis. Buradan yabancı oyuncu arayışındaki tüm takımlarımıza sesleniyorum, Letonya’nın sol açığı 25 yaşındaki Rubins hararetle tavsiye edilir. Brezilyalı değil ama ne yapalım...
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları