Home page
Haber Menüsü


e-posta göndermek için resmin üzerine tıklayın.
 
Seçimler ve sağ
 
28 Mart Yerel Seçimleri, sanılanın veya iddia edilenin aksine Türkiye’nin “dönüm” seçimlerinden biri değil... Seçimden “istikrar çıktığı” değerlendirmesi de, son derece aceleci bir yorum gibi görünüyor...
 
NTV-MSNBC
 
31 Mart 2004—  Hatta, seçimlere “sağ” açısından bakılınca, son on yıldır devam eden “düzenli istikrarsızlık” tablosunun değişme işareti vermediği söylenebilir. AKP’nin tüm zamanların en elverişli koşullarında topladığı yüzde 42, bir anlamda bu partinin psikolojik üst sınırını belirledi. Sol ve sağ yelpaze arasındaki denge gibi sağ seçmen bloğunun alışkanlıklarının da son on yıldır izlenen trendle uyumlu olduğu anlaşılıyor.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Biraz daha açık söylersek, iyice apolitik bir zemine kaymış Türkiye siyasetinin tamamen çehre değiştirdiğini söylemek pek doğru olmaz. Soldaki yapısal krize karşılık, sağda durum daha da bildik bir seyir izliyor.
       Seçim sonuçlarını “sağ” açısından okuduğumuzda, DYP ve MHP’nin aldığı sonuç, AKP’nin “seçim başarısı”ndan daha fazla şey söylüyor. Üstelik, bu sonuçların sert AKP rüzgarına ve bu partilerde lider ve söylem açısından pırıltılı takviyeler olamamasına rağmen alındığını da unutmamak gerek.
       Bu nedenler yüzünden, seçimlerin ürettiği tablo, yüksek oy oranına rağmen AKP’ye fazla rahatlık vaadetmiyor. Hatta bu tablonun ürettiği riskler, imkanlardan daha fazla gibi duruyor. AKP’nin bu riskler ve olası kriz alanlarında nasıl bir performans göstereceği de henüz meçhul...
       
SAĞA KAYIŞ
       28 Mart seçimleri sonrasında, son yılların modası uyarınca “istikrar” anahtarını kullanarak yorumlandığında “Türkiye sağa çekti” başlıkları “yaratıcı” bulundu. Oysa Türkiye’nin “sağa çekmesi”, hatta “sağa yatması” neredeyse on yıldır yürürlükte olan bir hadise...
       90’ların başından itibaren, sağ ve sol yelpazedeki oyların arasındaki yüzde 70 yüzde 30 dengesi her seçimde sağ lehine değişti. 28 Mart itibariyle bu oran yüzde 75 yüzde 25 sınırına geldi.
       1991 seçiminde, RP (MÇP, IDP ve Refah Partisi ittifakı), ANAP ve DYP’nin toplam oyu yüzde 68 civarındaydı, SHP ve DSP’nin toplam oyu da yüzde 31... 1995 seçimlerinde de, CHP ve DSP’nin HADEP oyları dahil edilse bile toplam oyu yüzde 28 düzeyine indi...
       DSP’nin sağ oy tabanına sızdığı 1999 seçimlerindeki atipik sonucu bir kenara bırakırsak, 2002 seçimlerinde de aynı trend devam etti ve DSP, YTP, CHP ve DEHAP oylarının toplamı yüzde 27’ye kadar düştü.
       28 Mart itibariyle de, sol partilerin toplam oyu yüzde 25 sınırının altına indi. Yani, solun taban daralması hiç de yeni bir durum değil. Ve bir düzenlilik arzediyor.
       
SAĞIN PATRONLUĞU
       Son on yıldır seçim sonuçlarına ve iktidar bileşimine asıl rengini veren ise, sağ taban içindeki hareketlilik. 90’lardan itibaren “sağın alan geliştirmesi” sürecinin bir uzantısı olarak, “sağın patronluğu” meselesi hep gündemde kaldı.
       Yine son yirmi yılda, “sağın patronluğu” iddiasını hiç bir partinin bir seçimden daha uzağa taşıyamadığını görüyoruz. Yani, sağda “düzenli bir istikrarsızlık” sürüyor.
       1987 seçimlerinde biraz oy kaybına rağmen ANAP “sağın patronluğu” iddiasını sürdürüyordu. 1991 seçiminde yüzde 27 oy alan DYP geleneksel patron olarak duruma el koyma hamlesi yaptı ama, 1995’de yüzde 21 oyla sağın birinci partisi olan RP’nin sıçrayışı bu iddiayı hükümsüz hale getirdi. 1999’da ise, yüzde 18 ile beklenmedik bir atak yapan MHP bu patronluğa doğru itildi. 2002’de AKP’nin çıkışı ise hatırlatılmaya gerek olmayacak kadar yakın bir zamanda yaşandı...
       Bütün bunlar yaşanırken, her “sağda patronluk” iddiasıyla ileri çıkan partinin etrafında bir “merkez” tartışması başladı ya da başlatıldı. Biraz medya zorlaması, biraz “ezberden sosyo-politik analiz” alışkanlığı, biraz da “patronluğa” soyunan sağ partilerin işine geldiği için bu tartışmalar pek ciddiye alındı. Ve “merkez sağı kim toparlar?” sorusunun cevabı her beş yılda bir değişmesine rağmen, çoğu zaman aynı aktörler tarafından aynı iştahla savunuldu.
       
DÜZENLİ İSTİKRARSIZLIK
       Bu süreçte, seçmenin amatör veya profesyonel “analizcilerle” paylaşmadığı şeyler, sonuçlar şeklinde sandığa atıldı. Sağ seçmen, yaklaşık yirmi yıldır “sağın patronluğunu” çok açık biçimde ve daha önemlisi tutarlı biçimde tek başına kimseye vermedi, vermiyor.
  2004 YEREL SEÇİMLER
İstanbul, Ankara AKP’nin, İzmir CHP’nin
AKP oylarını artırdı
Haritada il il sonuçlar
Türkiye geneli oy oranları
İllere göre belediye başkanlıkları
Yorum /Adnan Bostancıoğlu
Yorum /Kemal Can
Yorum /Ümit Sezgin
Yorum /Erol Çevikçe
Sağ tabanın iç dağılımı daima potansiyel seçenekleri yedeklemeyi tercih ediyor.
       Elbette, sağ seçmenin bir ev toplantısında bir araya gelerek böyle bir mesaj hazırladığı filan yok. Tam tersi, sağ seçmenin blok davranışlar gösterdiği yolundaki vehimler yersiz... Bu durumun pek çok nedeni var.
       Sağ seçmenin aşırı pragmatik refleksleri, Türkiye’de sağ siyaset tarzının özgül dinamikleri, sağ tabanın konjonktürel etkilere aşırı açık olması, sağ partilerin örgütlenme gelenekleri hemen sayılabilecek nedenler...
       Sağ seçmenin, gayri iradi olarak seçenekli pozisyon alma ihtiyadı, sağ siyaset tarzının “fayda” sağlama ve “temsil” kabiliyeti üzerine kurulmuş olmasıyla çok yakından ilgili... Ayrıca, yine sağ siyaset bu kaba pragmatik ihtiyaçları ideolojik soslarla lezetlendirme konusunda da şaşırtıcı ölçüde becerikli... İşte bu yüzden rüzgarlar çok kolay ve hızlı yön değiştirebiliyor.
       28 Mart seçimleri, sağ seçmenin bu alışkanlığını değiştirmediği gibi, ısrarlı olduğunu da gösterdi. Dolayısıyla, AKP’nin oy oranını artırmış olsa bile, iki potansiyel sağ “tehlikeyi” (DYP ve MHP) berteraf edememiş olması, önemli bir sonuç olarak ortaya çıkıyor.
       
TEHDİT KAYNAĞI
       “Merkeze” yerleşme veya yerleştirilme iddiasındaki “sağ patronluğu” adayları için asıl tehdit daima kendi bloğundan, yani kendi sağından kaynaklanıyor. Bu yüzden sağ siyasetçi refleksleri de, bu hakikate göre biçimleniyor.
       Bu yüzden, sağ partiler, yükseliş dönemlerinde, söylem, slogan, icraat ve hatta kadro düzeyinde “merkeze” sızar, hatta “sola” bile açılırken, duraklama (buna yerini “koruma” da eklenebilir) ve düşüş dönemlerinde “sağ” reflekslere daha sıkı sarılırlar. Bakınız; ANAP, RP, MHP örneklerine ve şimdi de biraz bekleyerek AKP’ye...
       Sağ siyaset tarzının seçmenle kurduğu ilişki açısından bir başka mesele de, Nuray Mert’in isabetle ürettiği “otantik temsil” hadisesidir. Sağ seçmen “otantik temsil” veya bir başka söyleyişle “kendine en çok benzeyenle” temsil edilme konusunda çok titizdir. Ancak, iktidar bu “otantik” özü çok hızlı eritir.
       Sağ partilerin sistem elitleriyle ilişkileri de yükseliş ve düşüş dönemlerinde farklı bir seyir izler. Ve sağ partilerin asıl kaderi, kendilerinin asıl aktör olduğu ciddi bir kriz dönemi geçirmelerinin ardından tam test edilmiş sayılabilir...
       
28 MART SEÇİMLERİ
       AKP, 3 Kasım 2002 seçiminde yüzde 34 oranında oy alarak, yukarıda bahsettiğim “merkez” “sağ patronluğu” güçlü bir “aday” olduğunu göstermişti. AKP’ye “patronluk” mazbatasını erken verenler için, bir buçuk yıl sonra yapılan 28 Mart yerel seçimleri bu patronluğun onayı olarak görülüyor.
       Oysa, seçimin sağ açısından asıl önemli sonucu, solun gerilemesi veya sağın tabanını genişletmesi değil, sağda iki partinin küçük de olsa oy oranlarını artırarak kalıcı tehdit olma iddialarının devam ediyor olması. AKP bu seçimde, sadece çekim merkezi olmayı sürdürdüğünü gösterdi...
       AKP’nin oy coğrafyası, aday profili ve söylem dağınıklığı da, “merkeze” hamle eden sağ partilerin klasik zaaflarının ve seçmenin buna reaksiyon biçiminin de pek değişmediğini gösteriyor.
       Özet olarak, 28 Mart seçimlerinden çıkan sonuç AKP’yi de çok memnun edecek bir sonuç değil. Herhalde, CHP’nin de oylarını artırdığı ve sağdaki diğer partilerin oy kaybının artarak devam ettiği bir tabloda, daha düşük bir oy oranı almayı tercih ederlerdi. Çünkü, böyle bir tablo karşısında oluşan baskın olarak kültürel refkleslere dayanan direnç bloğunu gevşetir ve “sağ tehdit” de azalırdı...
       
SAĞIN DİĞERLERİ
       Gelelim MHP ve DYP’nin aldığı oylara. Çok kısa bir süre önce, hem sistem elitleri, hem de çok daha önemlisi kendi seçmenleri nezdinde ciddi bir itibar kaybına uğrayarak ağır yenilgiler almış bu partilerden biri 1, diğeri 2 puan oy artırarak yüzde 10 sınırını geçti.
       Bunun elbette bir çok nedeni vardır, bulunabilir ama bu yazının iddiaları açısından önemli olan iki gerekçeyi aktaralım...
       Birincisi, sağ seçmenin önemli bir kısmı (yaklaşık yüzde 26) bütün “avantajlara” rağmen kendisini AKP’nin temsil ettiği kanısında değil. Bu durum, sağ seçmen bloğundaki hareketlilik ve akışkanlık dikkate alındığında ciddi bir durum. Ayrıca, AKP’nin oy coğrafyasına bakıldığında hala klasik sağ tabana bağımlılığının sürdüğü görülüyor.
       İkincisi ve daha önemlisi, sağ seçmen AKP’nin şimdilik mirastan yediği klasik sağ reflekslere hala duyarlı... Kıbrıs meselesinde MHP’nin çok kısa vadede daha etkili bir pozisyon almaya hazırlandığı haberleri ve Saadet Partisi’nin küçük de olsa bir çekirdek olmaya devam ettiğinin görülmesine dikkat...
       Bu iki nedene ek olarak, AKP’nin yapısal bazı zaaflarına da dikkat çekmek gerek. Öncelikle, solun organik bağını kaybettiği kent yoksullarının yanısıra, AKP’nin taşra oylarının önemli bir bölümünün de ideolojik vasfı son derece tartışmalı. Bunun daha açık tanımı, AKP’nin erken bir “oy şişmesi” yaşıyor olması... Her şişme gibi, bu da boşluğu artırır...
       
 
       
    TOP5 Ergenekon’da 16 kişi daha gözaltında  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları