Konu:
Demokrasi, medeniyet ve çağdaşlık savaşla ihraç edilebilir mi?
Konuk: Beykent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma
Görevlisi Mesut Özcan
Sedat Küçükay:
NTV Radyo İstanbul stüdyolarında Halkın Sesi'yle karşınızdayız. Evet,
Irak savaşının 20'nci günündeyiz. Batı medeniyetinin en temel dayanaklarından
biri olan demokrasi, medeniyet ve çağdaşlık savaşla ihraç edilebilir mi?
Halkın Sesi'nde bugün yoğun olarak bunu konuşacağız. Demokrasi bir coğrafyaya
savaşla yerleştirilebilir mi? Demokrasi güvenli bir gelecek, kalkınmış
bir toplum ve gelecek nesillere daha iyi yaşam sağlamak amacı, idealiyle
sadece dünyanın batısında yaşayanlar için mevcut olan bir şey midir? Bugün
Halkın Sesi'nde bunları konuşacağız. Konuğumuz da Beykent Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi Sayın Mesut Özcan. Sayın
Özcan hoşgeldiniz.
Mesut Özcan: Hoşbulduk.
Sedat Küçükay:
Geçenlerde yine sizinle birlikte olmuştuk, aslında Irak'la ilgili
kitabınızı da o gün söylemiştim, zannediyorum ikinci baskısı da çıkmak
üzere: "Sorunlu Miras Irak" kitabı. O gün bize Irak'ın tarihi
hakkında gerçekten çok çarpıcı şeyler söylemiştiniz. Bugün de bu topraklardaki
demokrasi kavgası veya demokrasi için biraz konuşalım istiyoruz anonslarımızdan
da anladığınız gibi. Hocam ne diyorsunuz, demokrasi gerçekten bir coğrafyaya,
bir topluma gerçekten savaşla empoze edilebilir mi? Savaşla getirilebilir
mi? Biraz da sizin tarihle olan merakınızdan yararlanarak bunu sormak
istiyorum, dünyada örnekleri var mıdır? Artı Ortadoğu'da örnekleri var
mıdır?
Mesut Özcan: Evet,
demokrasinin burda anlamamızg ereken en önemli şey, halkın yönetime katılabilmesi
ve halkın yöneticilerden hesap sorabilmesidir. Bu anlamda bu iki şey gerçekleşiyorsa
o yönetimde büyük ölçüde demokrasi var tanımlayabiliriz. Ortadoğu'daki
yönetimler açısından çok demokratik yönetimlerin varlığını söylemek veyahut
da bunu öngörmek mümkün değildir. Dışardan bölgenin, dünyanın herhangi
bir yerinden herhangi bir bölgeye demokrasi ihraç etmek çok kolay olmayacaktır.
Bunun bazı örneklerinin olduğu söylenebilir, özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan
sonra Japonya ve Almanya'da gerçekleştirilen uygulamalar. Bu anlamda bir
yeniden yapılandırmayla beraber demokrasi ihracı olarak nitelendirilebilir.
Çünkü orada Japonya'da ve Almanya'da savaş önceki yönetimler çok fazla
demokratik değillerdi ve savaş sırasında da Amerika açısından çok ciddi
sorun ortaya çıkardıkları için savaş sonrasında....olan Amerika, bunları
yeniden bir düzenlemeye tabi tuttu. Bunun bir başka örneğini de 90'lardan
sonra Balkanlar'daki uygulamalarda görebiliriz bu demokrasi ihracını.
Eski Yugoslavya topraklarında da bugün aslında devletin ve yönetimin büyük
ölçüde uluslararası toplumun kontrolü altındadır. Bosna'da bunu özellikle
görmek mümkündür. Ordaki yeniden yapılandırma çerçevesinde mümkün olduğunca
batıyla daha fazla uyum içerisinde çalışabilecek olan liderler ön plana
çıkarılmış ve milliyetçi liderlere çok fazla prim verilmemesi, bunlara
çok fazla destek verilmemesi için çeşitli kamuoyu çalışmaları yapılmıştır.
Bu anlamda bunlar belki bir iki örnek olarak geçtiğimiz yüzyılın içerisinde
demokrasi ihracına bir iki örnek olarak verilebilir. Ama Ortadoğu'da bu
anlamda bir örnek demokrasi ihracı şu ana kadar söz konusu değildir. Burda
hem halkın tabi bölge insanlarının talepleri hem de büyük güçlerin tercihleri
önemli rol oynamıştır. Çünkü bölgedeki yönetimler açısından baktığınız
zaman tek kişilik yönetimler veyahut da daha dar bir elitin yönetimleriyle
muhatab olmak büyük güçler açısından oldukça daha kolay olacaktır. Onları
ikna etmek, onları belli konularda zorlamak çok daha kolay olacaktır.
Eğer bu insanlar da hesap vermek zorunda değillerse yaptıklarını da kimseye
açıklamak zorunda kalmayacaklar demokratik mekanizmalar içerisinde, bu
anlamda bu tür kişilerle muhatab olup onlarla ilişkiye girmek büyük güçler
açısından da oldukça kolay olacaktır diye düşünüyorum.
Sedat Küçükay:
Efendim müsade ederseniz hattımızda bekleyen dinleyicilerimiz var
ve ilk dinleyicimize bağlanarak görüşlerini alıyoruz...
Göl Konaç: Amerikan
hükümetinin bu yaptıkları, bu saldırganlığı halkının sonradan güvenliğini
nasıl koruyacak? Çünkü bir anti Amerikan propagandası oluşmaktadır. Bundan
sonra olacak terörist saldırılarına karşı halkın canını malını tehdit
altına almış olmuyor mu? Yani nasıl Amerikan kendi güvenliğini bundan
sonra sağlayabilir bu saldırganları karşısında?
Ahmet Yüksel: Demokrasilerde
güç kavramının önemi nedir? İkinci olarak da, yani Irak'a demokrasi ihracı
etmek için Amerika kendi demokrasisi ayıplarıyla dolu. Son seçimde yapılan
hileler.. Yani bu demokrasi ayıbını nasıl temizleyecek de Irak'a demokrasi
ihraç edecek.. Irak bir şark ülkesi, doğu ülkesi, Ortadoğu ülkesi.. Batı
medeniyeti kendi demokrasisini nasıl hissettirebilir burda?
Erkan: Şimdi
öncelikle demokrasinin Irak topraklarında yeşermesi için Amerikan tohumu
mu gerekli acaba? Bir de demokrasi adına Baas bir parti kurarsa, Irak'ta
bunu seçime sokarlar mı sokmazlar mı?
Aykut Battal: Şimdi
insanlığın doğuşundan beri büyük hep ülkeler büyüyor ve bu şekilde etrafa
yayılma politikası izliyorlar. Şimdi bununla birlikte şu anda Amerika
da aynı şeyi yapıyor. Biz Osmanlı döneminde de aynı şeyi yapmadık mı?
Viyana'ya biz niye gittik? Orda bir ganimet için gittik. Yani Amerika
da şu anda bir ganimet için ve kendini kurtarmak amaçlı, ilerde kendini
daha güçlü olabilmek için şu anda bu şekilde savaşıyor. Yani biz bazen
suçlamaları yapıyoruz ama yani niçin yaptığımızı bilmiyoruz, zamanında
aynı şeyleri biz de yaptık yani.
Yalçın: Bugün
Amerika Irak'a dikdatör rejimi yıkmak amacıyla girerken, bu kadar halkı
katlederken bildiğimiz gibi bugün Amerika'nın yanında bulunan Talabani
ve Barzani yıllardan beri kendi aralarında büyük bir çekişmeleri var,
birbirlerini kabullenememiş durumdalar. Yarın bunların ayaklanmalarını
Irak'taki yıkılan rejimden sonra bastırmak için hangi bahaneyle.. Bugün
işte demokrasiyi götürüyorum diye ordaki halkı katlediyor. Yarın bunlar
ayaklandığı zaman hangi bahane altında acaba Irak'taki ayaklanmayı durduracak?
Celal Pir: Demokrasi
ihraç etmek konusunu konuşuyoruz da demokrasiyi ihraç etmek için güç kullanılıyor.
Kullanılan gücün hareket noktası Kuveyt olsun, Katar olsun, Birleşik Arap
Emirlikleri olsun bunlar şeyhlik ve şıhlık ülkeleri. Oralardan hareket
eden Amerikan güçleri Irak'a nasıl demokrasi getiriyorlar? Yani bizde
bir laf vardır; aslan yatağından bellidir diye.. Oralarda demokrasi yok.
Bu bir çelişki değil mi? Bu çelişkiyi nasıl yorumlamak gerekir?
Ahmet Bilir: Araplar'dan
medet uman insanlar lütfen iyi dinlesinler. Çünkü bakın biz boş bir konuşma
sadece koskoca Irak dedikleri, bu medine tümeni, aman cumhuriyet muhafızları,
şöyle Enformasyon Bakanı çıkıyor, sırf laf.. Bunlar, adamların bir silahı
bile yok. Adamların hiçbir şeyi yok, bir roket atar atmadılar. İki tane
asker orda, o da göbekli falan filan 45 yaşında, o belli orda yağdanlık
olmuş, o koşuyor.. Bunlar boş efendim bunlar boş..
Sadettin Erginöz:
Efendim 20 günden beri Irak'ta son yılların en vahşi katliamı sürüyor.
Fakir fukara Iraklılar çoluk çocuk demeden acımasızca katlediliyor. Öte
taraftan Bush ve Blair kafa kafaya vererek Irak'ı yeniden nasıl kuracaklarını,
inşa edeceklerini, yönetimi nasıl oluşturacaklarını konuşuyor ve pazarlık
yapıyorlar. O topraklarda ölen insanlara dünya sadece seyirci kalıyor.
Birleşmiş Milletler ise görmedim, bilmiyorum, duymadım gibi büyük bir
aymazlık içinde. Bir ülkeye kan, gözyaşı ve ölüm kusarak özgürlük ve demokrasi
ihraç etmek bana göre akıl dışı bir düşüncenin ürünüdür. Asıl savaş bu
katliamların bitiminde başlayacak, koalisyon güçlerini büyük çapta karmaşa
ve kaos ortamı bekliyor. İntikam ateşiyle yanan Irak halkının direnişi
daha büyük bir ivme kazanacağına inanıyorum. Kaba kuvvetin sonucunda özgürlüğün
gelmesi dünyanın hiçbir yerinde yaşanmamıştır, teşekkür ederim..
Yörükoğlu: Arap
ulusları yakın tarihlerinin hiçbir döneminde bugüne kadar demokrasiyle
tanışmadılar. Bu insanlar sadece ve sadece gördüğümüz kadarıyla dikdatörlüklerle,
şeyhliklerle kabile reisleri tarafından yönetildiler. Özgür düşünce nedir,
bugüne kadar bildikleri bir konu değildir bu. Evet, savaş kötü bir şey
ama belki bu sayede Arap ulusları da ilk defa demokrasiyle tanışmış olacaklar.
Bir fikrin söylenmesinin ne kadar önemli olduğunun farkına varacaklar.
Genel anlamda onların işine yarayacağını düşünüyorum. Bunun haricinde
Türkiye açısından baktığımızda da eğer bunu becerebilirse Amerika, bundan
sonra güney sınırımızda demokratik toplumlar olacaktır. Bu da Avrupa Birliği'nin
bizi alırken gösterdiği kuşkuların da azalmasına yol açacaktır diye düşünüyorum,
teşekkür ederim.
Mustafa: Amerika
önce kendi ülkesinde demokrasiyi sağlasın, daha sonra da diğer ülkelere
ihraç etsin diyorum. Örnek olarak da şöyle bir şey söyleyebilirim, belki
ama bilmiyorum, zenciler ve doğu ülkelerinden gelen doğu kökenli vatandaşlara
yaptıkları en son olaylardaki baskılar. Acaba diyorum bu demokrasiden
250 gramda bizim ülkemize ihraç edebilirler mi?
Ahmet Selim: Eğer
Amerika demokrasiyi ihraç ediyorsa Irak ithal etmiş oluyor ve bunun karşılığında
da bir bedel ödüyor. Bu gördüğümüz kadarıyla çok kanlı bir bedel. Peki
Amerika'nın bu demokrasi ihraç etmesindeki kazanımı ne olacak?
Sedat Küçükay:
Sayın Özcan lafı size vereceğim ama bir ricam olacak, isterseniz Sayın
Celal Pir'e bir öncelik tanıyalım, deyim yerindeyse bir torpil geçelim.
Çünkü o her gün halkın sorularını yanıtlıyor. Biz de onun sorularını yanıtlayarak
başlayalım ve böylece diğer dinleyicilerimize de gidelim. Buyrun efendim...
Mesut Özcan: Celal
Bey'in sorusunda belirttiği gibi demokrasiyi getirmek isteniyorsa bu harekatın
yapıldığı ülkelerde demokratik yönetimlerin olmadığını hepimiz görüyoruz.
Aslında bu gerçeklik de Amerika'nın demokrasiyi çok fazla bölgedeki insanlar
için istemediğinin bir göstergesi olarak karşımıza çıkabilir. Çünkü Körfez
Savaşı sırasında da benzer söylemler yine gündeme getirilmişti. Körfez
Savaşı'ndan sonra da işte hem Suudi Arabistan hem de Kuveyt'e....bir açılımın
olacağı bekleniyordu, daha fazla demokratik açılımın olacağını ve halkın
daha yönetime daha fazla katılabileceği bekleniyordu. Bu anlamda bazı
ufak tefek girişimler olduğu sırada süre içerisinde bunların akamete uğradığını
gördük. O anlamda bir demokratikleşme söz konusu olmadı. Irak'ın burda
demokratikleşmesi şu anlamda Amerika açısından bir söylem olarak kullanılıyor;
eğer ordaki yöneticiye sözünüzü geçiremiyorsanız, ona gücünüz yetmiyorsa
o anlamda kendinizin daha fazla sözünün geçeceği bir lideri oraya getirmek
sizin açınızdan daha kolay olacaktır ve daha işlevsel olacaktır. Bu Irak'taki
demokrasinin getirilmesinin bu ambargoyla bağlantısı var, şöyle bir bağlantı
kurabiliriz; Irak'a ambargo uygulanıyor yaklaşık 12 senedir ama yönetimin
şekli değişmedi. Halkın tepkisi nedeniyle yönetimin değişeceği, halkın
buna isyan edeceği bekleniyordu ama bu tür uygulamalarda, uygulanan ambargolarda
eğer temsili bir yönetim yoksa, halkın talepleri yönetime yansımıyorsa
bu anlamda halkın rahatsız olması veyahut da eleştirilerini gündeme getirmesi
yönetimin değişmesine yol açmıyor. Aynı şekilde bunlar Balkanlar'da da
dünyanın çeşitli yerlerinde de görüldü. Ancak demokrasi gelirse, demokratik
yönetimler söz konusu olursa halkın talepleriyle beraber rahatsızlıkları
bu şekilde yönetimlerin değişmesine yol açabilir. Belki Amerika açısından
tek açıklanabilecek, bu yapılan uygulamanın tek açıklanabilir tarafı bu
şekilde olabilir ama Irak'a demokrasi getirerekten bölgede işte yeni açılımların
sağlanması, Amerika'nın bölgedeki insanları çok fazla düşündüğü için değil,
kendi açısından olaya reel politik açıdan baktığı zaman böyle bir yönetimi
daha kolay muhatab olarak, daha iyi muhatab alınabilmesi ve sözlerini
daha fazla etkili olarak onlara dinletebilmesi açısından değerlendirilmelidir.
Sedat Küçükay:
Bu operasyondan sonra, Sayın Celal Pir'in sorusunu devam ettirmek
istiyorum izin verirseniz, çünkü can alıcı bir soru. Eğer Irak'a gerçekten
bu oparasyondan sonra bir demokrasi gelirse, çok kısa ve net soracağım,
bu nasıl bir demokrasi olacak?
Mesut Özcan: Bu
o kadar da istenilen ölçüde temsili ve hesap sorulabilir bir demokrasi
olmayacaktır. Çünkü bakıyoruz Amerikalılar şu anda Ahmet Çelebi gibi diğer
bazı liderleri Irak'a getirip onları orda yönetime yerleştirmek istiyorlar.
Bu insanların halk nezdinde ne kadar muteber olduklarını sorgulamakg erekir.
Eğer demokrasi olacaksa halkın seçtiklerinin yönetime gelmesi lazım. Şöyle
bir şey olabilecektir; bunlar yukardan empoze edileektir Afganistan'da
olduğu gibi veyahut da başka yerlerde olduğu gibi ve bunlar seçtirilerek
demokrasiyi gerçekleştirmiş olabilecekler. Bu da yani ideal demokrasi
anlamına, veyahut da söylemle vurgulanan demokrasi anlamında pek bir gerçekliğe
oturmayacaktır.
Sedat Küçükay:
Anladım, zaten galiba bir demokrasinin kurulması, yaşaması gelenekleriyle
hayata geçmesi de epey bir zaman alacaktır. Biz hala bazı durumlarda demokrasiyle
boğuşuyoruz, demokrasimiz şöyle oldu böyle oldu, oturdu oturmadı.. İsterseniz
dinleyici görüşleriyle devam edelim...
Mesut Özcan: Amerika'nın
bu saldırganlığından sonra güvenliği nasıl kuracağı sorulmuştu, anti Amerikan
duyguların çok yükseldiği söylendi. Hakikaten de Ortadoğu genelinde ir
anti Amerikan yaygın bir duygunun olduğunu görüyoruz. Bu anlamda çok ciddi
sorunların olacağı aşikar, aynı şekilde Afganistan'daki uygulamaya baktığımız
zaman da orda da Afganistan'da bir operasyon yapıldı ama istenen sonuçlar
elde edilemedi ve Afganistan'daki kontrol Kabil'in dışına çıkamıyor ve
yönetim de yine ordaki yine aşiret liderleri yönetime geldi. Bu anlamda
orda da bir demokrasi söz konusu değil. Çünkü demokrasinin olması için
önce bir vatandaşlık bilincinin olması gerekiyor ki insanlar vatandaş
olarak yönetime katılabilsinler. Bu anlamda Amerika açısından bir anti
Amerikan bilincinin ve duygunun yaygınlaşacağını bekleyebiliriz.
Sedat Küçükay:
Peki bu anti Amerikan duygu ve düşünce, izin verirseniz burda girip
onu sormak istiyorum, Amerika'yı önümüzdeki 10 yıl içinde nasıl zorlar?
Yani evet Amerika bu savaşı kazanacak, belki Ortadoğu'ya yerleşecek ama
düşünce olarak, siyasi olarak bu savaşı kaybedecek gibi görünüyor. Bu
Amerikan politikalarına nasıl yansır, Amerika bir politika değişikliğine
gidebilir mi bütün dünyada? Nasıl yorumlarınız bunu?
Mesut Özcan: Bunu
Birinci Körfez Savaşı'yla bir benzerlik kurulabilir. Birinci Körfez Savaşı'nda
yine baba Bush döneminde yeni dünya düzeni söylemi gündeme getirilmişti
ve işte soğuk savaşın bitmesinden sonra yeni bir yapı oluşacak ve dünyada
savaşlar olmayacaktı. Herkes liberal batı demokrasileri çerçevesinde yeni
bir eğilime doğru gideceklerdi. Ama gelişmelerin böyle olmadığı görüldü
ve bir anti Amerikan tepki oluştu. Clinton döneminde bu biraz restore
edildi. Yani Clinton dönemine baktığımız zaman bu çevre hareketleri işte
Kyoto protokolüne imza atıldı, pek çok şeyler yapıldı ve o dönemde oluşan
tepkiyi biraz yumuşatılmaya çalışıldı ve Amerika'nın bir en büyük hegemon
güç olarak dünya hakimiyetini sağlamasında hem büyük kendisine rakip olabilecek
aktörlerine haklarından gelen tepkiler, hem de dünyanın diğer kesimlerindeki
halklardan gelen tepkileri yumuşatmak için daha katılımcı, daha diğer
toplumlara açık bir mesaj verilmişti. Ama bu şekilde bir propaganda devam
ederse günümüzdeki Amerikan yönetiminin uygulamaları devam ederse dünyanın
pek çok kesiminde görüyoruz her tarafta protestolar var, bu savaşa karşı
eylemler var. Bu anlamda Amerika'nın işi gittikçe zorlaşacaktır. Ve eğer
küresel bir güç olacaksa, bu kadar muhalefetle beraber bir küresel güç
olması mümkün değildir. Ancak uluslararası bir düzende hakim olunacaksa
bu mümkün olduğunca katılıma açık olması gerekir. Ve eğer diğer ülkelerin
vatandaşlarının, diğer ülkelerin taleplerini gözönüne almıyorsanız bu
anlamda da uzun süreli bir hakimiyeti kurmanız mümkün olmayacaktır. Bu
ancak kısa süreli bir hakimiyetin zeminini oluşturabilir Amerika'nın bugünkü
politikaları.
Sedat Küçükay:
Belki de 2004 yılındaki başkanlık seçiminde Cumhuriyetçilerle Demokratlar
arasında yine bir çok propaganda konuşulacak.. Tekrar Amerika'nın dediğiniz
gibi dünyada sözü geçen siyasi bir güç olması yapılması yapılmaması adına
verilecek sözler... Hocam isterseniz burda daha yanıtlanacak çok sorumuz
görüşümüz var ama bir dinleyici görüşlerine tekrar kulak verelim, dinleyicilerimizin
telefonları artık bütün hatlarımız doldu...
Hakkı Turan: Dün
Fatih Altaylı'nın programı vardı Kanal D'de, Türkiye'nin de en yetkin
Ortadoğu uzmanı, yani ilişkileri de yoğun olan yazar, saygı duyduğumuz
bir yazar Faik Bulut, Kuveyt'te bir morgta 800 kişilik kapasitenin dolu
olduğunu, Amerikan askerleriyle dolu olduğunu söyledi. Yani zannedersem
onun istihbaratı güçlüdür, böyle bir şey belirtti. Biraz önce bir arkadaş
alkın kaplamalı banyolardan bahsetti. Yani bizim de ülkemizde boğazdaki
yalılarda altın kaplamalı banyosu olan egemenler var, bunlar kravatlı,
makyajlı vesaire.. Ayrıca demokrasi yargı yürütme, yasama bağlamında polis
asker, eğitici, hakim, savcı, karakollar, hapishaneler kimden yana kime
karşı.. Mutlaka bir egemen güç demokrasilerde de var. Demokrasi soyut
bir şey değil, teşekkür ederim efendim..
Birsen Aksoy: Efendim
Türkiye'de demokrasi var mı yok mu, bunu hocama sormak istiyorum. Ve şöyle
demek istiyorum, benim bir mülkiyet hakkım, yani bir evimiz, bizim 10
senedir Diyanet Vakfı ve....belediye reisi tarafından gaspedildi. Bu matbuata
defalarca intikal etti. Kaldı ki bütün devlet kademeleri Cumhurbaşkanlığı
dahil olmak üzere bütün bu resmi makamlara bir sürü mahkemeye verdim sırayla,
bunun içinde cumhurbaşkanlığı da var. Ve hala da bu işin içinden çıkamıyorum.
Bir belediye reisiyle, diyanet vakfıyla devlet baş edemiyor ve ben insan
hakları mahkemesine gitmek zorunda kaldım. Çünkü yargı da onlardan tarafa
hareket ettiği için. Bunlar hep teşhir edilmiş bütün evraklarla beraber.
Ve ben Türkiye'de demokrasi var mı ve insan hakları burda işliyor mu?
Yoksa biz ne şekilde bir durumdayız.. Ben buna çok üzülüyorum ama istemeyerek
gittim oraya, ben bir vatan haini asla değilim..
Ekrem Akın: Efendim
1917 yılındaki devrimle Rusya'da Lenin bir sistem kurmuştu ve silah zoruyla
dünyanın yüzde 40'ına bu sistemi ihraç etmişti. 1990 yılında o sistem
yıkıldı, şimdi de ABD Irak'a ve dolayısıyla diğer ülkelere silah zoruyla
demokrasi getirmek istiyor. Amerika Lenin'in, Stalin'in durumuna düşmüyor
mu?
Atilla Göktaş:
Ben Amerika'nın sırf çıkarları için istediği zaman totaliter, istediği
zaman işte demokrasi adıyla daha iyi verim alabilmek için, daha iyi nağmelenmek
için, daha iyi gelirleri kontrolünde tutabilmek için hareket ettiğini
düşünüyorum. Çünkü işine geldiği zaman işte totaliter bir rejim, işine
geldiği zaman demokrasi adıyla bir baskı. Diğer taraftan mesela Japonya'da,
Almanya'da zaten kapitalist sistem gelişmişti, belli bir işçi kesimi vardı,
belli bir sanayileşme vardı. Ama Ortadoğu'da bu argümanlar yok ve dini
bir gelenek var. Diğer taraftan Balkanlar'a baktığımız zaman sosyalist
sistemden koptukları için dini ikinci planda tutmuşlar ve kapitalist sistemin
argümanlarını kullanarak hareket ettikleri için burda belki biraz geçerli
olabilir, yani bireyler kendi bireyliklerini kazanmışlardı.
İlyas: Şimdi
Sedat Bey biliyorsunuz Çanakkale şehitliğinde yatan İngilizli, Anzaklı
askerlerin mezar taşlarında "insanlık için öldüler" diye yazar.
Yani bu batı bir zamanlar bize de insanlık ve demokrasi getirmek için
Çanakkale'de binlerce insanını ölü olarak bıraktı ve gitti. Şimdi Türkiye'de
de batıdan demokrasi bekleyenlere Atatürk'ün 6 Mart 1922 yılında Mecliste
yapmış olduğu bir konuşmadan yanıt vermek istiyorum izninizle: Türkiye'yi
yok etmeye girişenler, Türkiye'nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat
görenler zarar olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkanları paylaşarak birleşmiş
ve ittifak etmişlerdir. Nihayet Türkiye'yi ıslah etmek, Türkiye'yi uygarlaştırmak
gibi birtakım bahanelerle Türkiye'nin iç hayatına, iç yönetimine işlemişler
ve sızmışlardır. Bunun etkisi altında kalarak milletin en çok da yöneticilerinin
zihinleri tamamen bozulmuştur. Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak insan
olmak için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine
uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler
ortaya çıktı. Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların başlatlarıyla,
yabancıların planlarıyla yükselebilsin. Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.
Tarihte böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır.
İşte Türkiye'de bu yanlış zihniyetle sakat olan bazı yöneticiler yüzünden
her saat, her gün, her yüzyıl biraz daha çok gerilemiş, daha çok düşmüştür.
Necmettin Cevher:
Sedat Bey, bugün demokrasi denen rejimin uygulanan haliyle, özünü
bilemem de, bu demokrasi havariliğini yapan Amerika, Fransa, Almanya gibi
ülkeler geri kalmış ve kalkınmakta olan ülkeleri demokrasi rejimiyle güldürerek
sömürmek için savundukları bir rejim. Irak'a da bunun için gidiyorlar.
İhraç ederler mi edemezler mi? Eğer Irak halkı Saddam'a karşı mücadele
verseydi çok rahat orda bu rejim tutardı. Amerika'ya karşı biraz inanamıyorum,
hocama da bunu soruyorum, saygılar sunuyorum..
Sedat Küçükay:
Hocam ben yeniden size dönmek istiyorum, buyrun söz sizde...
Mesut Özcan: Yalçın
Bey bir soru sormuştu, Talabani ve Barzani ayaklanırsa Amerika onlara
da demokrasi getirir mi.. Şartlar öyle gelişirse onlara karşı da hareket
edip de bunlar aşiret liderleridir, halkın taleplerini çok fazla dikkate
almıyorlar, bu anlamda demokratik yönetimler değiller deyip bunlara müdahale
eder ama şu an için böyle bir şey söz konusu olmayacaktır. Çünkü zaten
onlar o bölgede hakimiyetleri sağlayacakları için Amerika açısından o
tür birkaç kişiyle muhatab olup onlar üzerinden siyaset yapmak çok daha
kolay olacaktır. O anlamda gerektiği zaman bu tür iyi müdahalelerde şey
söz konusu olabilecektir. Yine Amerika demokrasi ihraç ediyorsa Irak da
ithal ediyor, Amerika'nın bundan kazanımı ne olacak diye Ahmet Bey bir
soru sormuştu. Amerika'nın bundan kazanımı Saddam gibi bir yöneticiden
kurtulmak olacaktır. Çünkü baktığımız zaman Amerika gerektiği zaman Saddam'la
işbirliği de yapmıştır İran-Irak savaşı sırasında. İran'ın bölgede hakim
olmasına karşı desteklenmiştir ve özellikle Irak zor durumda kaldığı zaman
İran-Irak savaş sırasında silah anlamında da desteklenmiştir, ekonomik
anlamda da desteklenmiştir. Ne zaman ki soğuk savaş sona ermiş ve Amerika
kendi egemenliği açısından bölgesel güçleri bir tehdit olarak görmüş ve
Irak'ta bölgesel bir güç olma adayı olarak ortaya çıkmıştır, bundan sonra
da bu tür güçlerin belinin kırılması gerekmiştir. Bu anlamda Saddam bir
tehdit olarak algılanmış ve yine öngörülen düzen çerçevesinde bu tür insanlar
bir tehdit olarak algılanmıştır ve bunların bertaraf edilmesi gerektiği
düşünülmüştür. Aynı şey Balkanlar'da da söz konusu olmuştur, Yugoslavya'da
da Miloseviç örneğindeki şeye baktığımız zaman burda da yine bu bölgesel
bir güç olarak ortaya çıkması Sırbistan'ın veyahut da Yugoslavya'nın Miloseviç
gibi liderler de Amerika'yla çok fazla iyi ilişkiler içinde olmayıp da
onun sözünü çok fazla dinlemedikleri zaman yine bunlara karşı da aynı
söylemi kullanmıştır. Tabi bu kullanılan söylem bu insanların yaptıklarını
meşru görmemizi gerektirmez ama burda bizim vurgulamamız gereken şey,
Amerika'nın burda ki kullandığı güçlerin kendi çıkarlarına hizmet etmek
açısından demokrasi bahanesini kullanmasıdır olarak değerlendirmemiz gerekir.
Amerika işte Lenin, Stalin'in durumuna düşmüyor mu diye bir soru sorulmuştu..
O biraz daha farklı değerlendirilmesi gerekir. Muhakkak ki her devlet
kendi sahip olduğu yönetim sisteminin dünyada genel olarak daha yaygın
olmasını ister. Çünkü eğer bir yerde bir devrim yapılıyorsa bu devrimin
yaşayabilmesi için bunun ihraç edilmesi büyük ölçüde gereklidir. Çünkü
yapılan herhangi bir devrim, bütün dünyada ona karşı bir yapı varsa....almaya
mahkumdur. Bu anlamda Napolyon devrimini de buna örnek verebiliriz, daha
sonraki Sovyet devrimini, İran devrimini de.. Her birisi devrimi ihraç
ederek daha fazla yaşatmaya çalışmıştır. Bu anlamda Amerika da sahip olduğu
demokratik yönetimin bütün dünyada hakim olmasını isteyebilir. Ama bunu
tabi hangi şartlarla bütün dünyaya yaymaya çalıştığı önemli bir soru olarak
karşımıza çıkıyor. Atilla Bey, Amerika ekonomik...göre hareket ediyor
ve Ortadoğu'daki altyapının farklı, Balkanlar'daki altyapının farklı,
bu anlamda Ortadoğu'da demokrasinin çok fazla mümkün olmayacağını söyledi.
Hakikaten de Amerika kendi menfaatleri çerçevesinde hareket etmekdedir
ve buraya geldiği zaman da bölgedeki diğer unsurlarla daha rahat edebilecek,
onları daha rahat kontrol edebilecektir. Balkanlarda ve Ortadoğu'da farklı
tecrübeler vardır muhakkak ki. Çünkü Ortadoğu'daki yönetimlere baktığımız
zaman çoğu çok fazla demokratik yönetimler değillerdir ve Balkanlar'da
bir dönem özellikle 20'nci yüzyıl içerisinde kısmi de olsa çeşitli demokratik
yönetimler söz konusu olmuştur. Bunlarla sosyalist bir yönetim söz konusu
olmuştur ve burda da çok partili bir hayat olmamıştır. Komünist yönetim
altında tek partili bir yönetim söz konusu olmuştur. O anlamda Balkanlar'daki
uygulamalar da yine Balkanlar'a demokrasi getirilmesi şeklinde ifadelendirilmiştir.
Ama burda da şu an için Bosna'daki veyahut da genel olarak Balkanlar'daki
uygulamalarda çeşitli eleştiriler de vardır Amerika'nın ve batı ülkelerinin
yaptığı bu müdahaleye. Bunlar büyük ölçüde milliyetçi liderleri elemine
etmekte, onları siyaset alanından düşürmekte. Ama aynı zamanda siyasi
temsil kabiliyeti olmayan pek çok kişiyi de yönetici olarak halkla yöneticiler
arasındaki ilişkiyi büyük ölçüde koparmaktadırlar. Bu anlamda da bu tür
bir politikanın da eksikleri mutlaka vardır. Bunları da görmezden gelmemek
gerekmektedir. Bu eğer temsillik anlamına baktığım zaman bu demokrasi
söylemi tam anlamıyla bir temsil getirmeyecektir. Çünkü Amerika'nın Irak'a
getirmek istediği yöneticiler Amerika'da yaşayan veyahut da batıdan buraya
getirilen olacaktır. Afganistan'da bunu görüyoruz, Karzai örneğini. Bu
anlamda bunlarla halkın arasındaki teması sağlamak çok fazla mümkün olmayacaktır.
Çünkü bunlar doğrudan halkın arasından çıkmamışlardır. Ama dediğimiz gibi,
Amerika açısından ve batı ülkeleri açısından bunlarla muhatab olup bunlarla
ilişkiye girmek çok daha kolay olacağı için ve onlarla ilişkiye girdikleri
zaman sözlerini daha fazla dinletebilecekleri için bu türden yönetimlere
başvuracaklardır.
Sedat Küçükay:
Efendim hattımıza yeniden dönüyoruz, ve dinleyicilerimizin görüşlerini
alıyoruz...
Gül Konaç: Hocama
ben bir soru daha sormak istiyorum müsade ederseniz. Madem demokrasi adına
yapılıyor bu savaş, bunu halkı ayaklandırarak yapmak daha doğru olmaz
mıydı, şart mıydı savaş açmak, bunca insanın ölmesi şart mıydı?
Ahmet Akar: Amerika'nın
demokrasi isteğiyle bu harekete yaptığı tezini lütfen artık tekrarlamayalım.
Bunun gerçek olmadığı aşikar. İki; amaç işte sözünü dinletebileceği rejimleri
getirmek diyecektim, hocam bunu söyledi, teşekkür ediyorum. Sorum da şu;
acaba coğrafyaların, iklimlerin insanların yaşadığı topumlardaki bu hani
millet olarak tavırlarına etkisi var mı? Bunu çok merak ediyorum.. Çünkü
batı medeniyeti deniyor, doğuda medeniyetin olmadığı söyleniyor. Hani
güneşin doğudan batıya doğru gitmesi medeniyetin de batıdan doğuya gitmesi
gibi bir tez mi var acaba? Yani neden bu insanlar acaba, afedersiniz,
mazur görün tanımımı, akılları daha mı kıt, değil. Zannetmiyorum böyle
bir şeyi. Acaba diyorum coğrafyaların etkisi mi var, bunu öğrenmek istiyorum,
teşekkür ederim.
Atilla Kürşat Akbulut:
Öncelikle Çanakkale savaşını hangi devlet kazanmıştır? Türkiye cumhuriyeti
ordusunun tarihi bir başarısı var mıdır? Kahramanlığı nereden gelmektedir?
İkincisi; Mesut Barzani ve Talabani seçilmiş midir? Üçüncüsü; Saddam durup
dururken Halepçe'ye kimyasal bomba mı atmıştır yoksa sebepleri olduğu
için mi? Bugün Irak'ın Amerikan bombaları ne kadar meşruysa Halepçe'ye
atılan Saddam bombası da o kadar meşru mudur? Dördüncüsü de; bir yerde
bir amaca ulaşmak için o yerin zayıf ve güçsüz olduğu zaman mı beklenir
yoksa en güçlü ve huzur hakimken mi o bölgeden bir amaca ulaşılır?
Dinleyici: Bana
göre..toplumların daha özgür ortamda yaşaması demek. Fakat demokrasi daha
çok batı toplumların hayat tarzlarına uygun bir rejim biçimi. Doğu toplumları
geçmişten gelen yaşam tarzlarından dolayı demokrasinin yerleşmesi mümkün
değil. Bu Türkiye'de de böyledir. Örneğin Türkiye'de ideolojiye göre değil
kişiye göre oy veriliyor. Bu yüzden ki bir kişi 30-40 sene siyaset yapabiliyor.
Bu da demokrasi değil dikdatörlük rejimine daha yakın bir yaşama biçimi..
Seyfullah: Dinde
bile zorlama yoktur, bunu erbabı bilir. Böyleyken kaynakları birikim ve
gelenekleri itibariyle beşeri olan demokrasinin zorla kabu ettirilmesi
mümkün müdür? Şimdi Irak eczanelerinde demokrasi kapsülleri, özgürlük
tabletleri, çağdaşlık hapları mı satacak Amerika? Ayrıca tüm özgürlüklere
karşı merkezlerin her türlü özgürlük mücadelesine bir yardımı olmayacağı
da kesindir. Yani bir de kendi tingtang'lerinde uzmanları şöyle diyor;
Ortadoğu'da demokrasi mecburi istikamet İslam'a götürür. Bu yüzden hiçbir
zaman demokrasi istemezler.
Dinleyici: Efendim
şimdi Afganistan'da Amerika'nın meşhur akıllı bombalarıyla çok büyük katliam
yapıldığı söyleniyor. Aynı şeyi de Irak'ın kuzeydeki tümenlerini yok ettiği,
üç tane bomba atıp da işte yerin 10 metre altına inip bilmem kaç kilometre
çapında.. Şimdi böyle bir gücü kullanan bir ülkenin demokrasiyi Irak'a
ne kadar getireceğini hocama sormak istiyorum...
Suat: Şimdi
demokrasiyi nasıl algılayalım.. Sadece seçme seçilme hakkı mı yoksa gelişmiş
ülkelerdeki gibi geniş kapsamlı mı anlayalım.. Demokrasi güzel bir şey
ama batıdaki gibi yaşayabilirsen. İnsan hakları, etkili sivil toplum örgütleri
ve bağımsız bir yargı. Ülkemizde tam anlamıyla demokrasi olduğuna ben
inanmıyorum. Parasızlıktan çocuğunu nasıl neyle doyuracağını bilmeyen
ana devletten bir milyar dolar para çalanın kaç lira götürdüğünü bilmemektedir.
İşte örnek.. Dikta rejimiyle yönetilen Irak'ta dikdatör altın muslukları
kullanır, sıradan halk ise paranın ne işe yaradığını bilmez. Sonuçta bir
gün birileri çıkar çıkarları uğruna silah zoruyla demokrasi ihraç etmeye
kalkar, Irak halkı da vatanını savunmaz.
Şahinkuşu: Amerika'nın
demokrasi tacirliğinden bahsediyorsunuz da Amerika tezgahını niye Ortadoğu'da
açıyor da hemen kuzeyinde senelerdir başı...eyaletiyle dertte bir Kanada
varken, ortası, güneyi, Amerika kıtasının tamamı zaten demokrasiden çok
çok uzak. Oralarda pazarlama teknikleri yeterli olmuyor mu acaba, bunu
öğrenmek istiyorum hocamdan?
İlhan Özen: Efendim
Saddam'ın altından kaplı bazı malzemeleri bulunmuş, bana şeyi hatırlattı,
İran şahını. İran şahının da saf altından tuvaletleri vardı. Ve halk gerçek
bir devrim yaparak, halk devrimi yaparak şahın iktidarını sona erdirdi.
Ama nedense Amerika buna çok kızdı. Bunu bir soru olarak hocamdan rica
ediyorum.. İkincisi de; Amerika oraya uçaklarla, bombalarla, silahlarla
demokrasi getirebilir mi? Getirir. Bize de gelen zaten oydu. Türkiye Cumhuriyeti'nde
yapılan darbelerle demokrasi getiriliyor ve demokrasi kollanıyordu, arkasından
da bunun ABD tarafından empoze edildiği söyleniyordu. Herhalde bize gelen
demokrasi Irak'a da gelecektir tahmin ediyorum. Saygılar sunarım..
Kürşat: Acaba
Türk milleti savaşçı bir millet midir yoksa bizzat barışçı bir millet
miyiz, atalarımıza bakarak bu soruya cevap verelim? İkincisi; biz Amerika'ya
savaş ilan etsek bugünkü 150 milyar dolarımızı ödemesek savaşa girsek
daha mı iyi olur kötü mü olur? Üçüncüsü de; İstanbul acaba böyle bir kuşatmaya
ve saldırıya kaç gün dayanabilir?
Serdar Pala: Amerika'nın
bu savaşla terörü teşvik ettiğini düşünüyorum. Bence bu insanlık suçudur.
Bir de hocama bir şey sormak istiyorum; Sayın George Bush'un Saddam Hüseyin'i
savaş suçlusu olarak yargılayacağını açıkladı. Bence savaş suçlusu olarak
yargılanması gereken George Bush mu, yoksa Saddam Hüseyin midir? Hocamın
bu konudaki görüşlerini almak istiyorum, teşekkür ederim.
Alp: Sayın
Hocam Amerika'daki cumhuriyetçiler ve demokratların iyi adam ve kötü adam
rolünü üstlenip dünyaya bir iyi bir kötü yüzlerini gösterip, yani dünyayı
o şekilde yönettiklerini düşünüyor mu acaba?
Koşucu: Şimdi
efendim bu çoluk çocuğu öldürüp efendim masum insanların kanını dökdükten
sonra yakaladığı insanları evinde yemek yiyen insanları dışarı çıkarıp
başlarına torbayı geçirip esir kamplarına toplayan bir idarenin, bir rejimin
demokrasi getireceğine ben inanmıyorum. Bunlar kendi çıkarlarını ancak
korumakla mükellefler. Ve İslam ülkelerindeki bütün kaynakları sömürmek
adı altında demokrasi getirmek adı altında propaganda yapıyorlar.
Mümtaz Tekin: Ben
Irak'ta Amerika'nın demokrasi savaşını kabul etmiyorum. İnsanlar öldürülerek
özgürleştirilemezler. Amerika'nın bugün yaptığı şey özgürlük değil katliamdır.
Aynen İsrail'in Filistin'e yaptığı gibi bence. Benim sorum; bebeklerin
üzerine atılan bombalar onların geleceği için mi atılıyor? Öldürülen her
çocuğun, her annenin ve her babanın yaşamaya hakkı yok mu? Yoksa petrol
çıkan bir ülke üzerinde yaşamak bir suç mu? Suçları Müslüman olmak mı?
Necla: Ben
Iraklıyım. Ben Türk halkına çok saygı duyuyorum, yani çok Irak halkına
üzülüyorlar, söylüyorlar. Ama bir de Saddam'ın yaptığını biliyorlar mı,
halka ne çektirdiğini.. Tamam, Amerikalı haklı olmayabilir, ama bir de
Saddam'ın Iraklılar'a çektirdiğini biliyorlar mı? Yani biraz bu Arap şeylerine
bağlansa millet uydu kanalıyla, özellikle Kuveyt kanalıyla bağlansa görse,
gösterseler neler neler çektirdi millete. Şu Halepçe'nin katliamı bir
tek değil ki, binlerce. Görseniz o cesetleri buldular, herhalde gördünüz
televizyonda yayınlandı. O 85 senenin cesetleri, binlerce, insanları gelip
evden çekiyorlar, götürüyorlar. Kimi üniversite öğrencisi, annesi babası
bilmediği halde nereye gitti.. Ben bir Iraklı olarak ki her gün üzülerek
ağlayarak geliyorum iş yerime, ama bir an önce bekliyorum Saddam'ın ne
zaman yıkılacağını. Benim ailem bütün hepsi ateş içinde. Ama bekliyorum,
yani bir şeyle bekliyoruz, ama ne zaman yıkılır gider, 35 senedir... Bak
Irak-İran savaşı 80'den beri, benim büyük ağabeyim 83'ten beri bilmiyoruz
öldü mü kaldı mı, esir mi.. Esirse şeyi gelmedi, yok, ilgilenen yok. Binlerce
aile yok Irak'ta çekmediği, yoktur, bir eve git Saddam'dan çektin mi çekmedin
mi diye sor.. Hayır, kesinlikle bulamazsın, Türkmen'i de Arap'ı da, Kürt'ü
de, Şiisi de Sünnisi de hepsi eşit, hepsi eşit..
Refik Fadıl: Ben
bu Irak'ta olan olaya savaş denilmesine sinirleniyorum, savaş değil bu,
işgal bu. Yani deniz aşırı bir memleketten gelip... Artı ben şunu sormak
istiyorum hocama; şimdi çok büyük bir güç dengesiz, yani Irak'la mukayese
edildiği zaman Amerika'nın gücü, çok dengesizlik var ortada. Amerika geliyor
bütün topuyla tüfeğiyle Irak'ı işgal etti. Şimdi Irak'ta ferdi olarak
bir insan vücuduna bomba bağlayıp Amerikan askerlerinin arasına girdiği
zaman buna diyorlar ki efendim terörist faaliyet. Şimdi ben buna da sinirleniyorum.
Bu terörist faaliyet mi yoksa ülkesini savunmak mı? Yani o adamın yapabilecek
başka neyi var, yani neden terörist deniliyor, onu anlayamıyorum. Hocamdan
cevap bekliyorum...
Sedat Küçükay:
Hocam şimdi yeniden size dönmek istiyorum ve buyrun söz sizde...
Mesut Özcan: Gül
Hanım bir soru sormuştu, halkı ayaklandırarak bu iş iyapmak mümkün olmaz
mı diye.. Bu 90 sonrasındaki gelişmelere baktığımız zaman ilk dönemlerde
bu...olduğunu görüyoruz. Özellikle Körfez Savaşı'nın hemen sonrasında
kuzeyde ve güneyde, kuzeyde Kürtler'i güneyde de Şiileri ayaklandırarak
Saddam yönetiminin devrilmesini amaçlamıştı Amerika. Çünkü o dönemde ambargo,
şu geçen 10 yıl içerisinde Irak'ın ambargolarla beraber hem ekonomik gücü
hem de askeri gücü büyük ölçüde törpülendi. O dönemde Kuveyt'teki savaşa
rağmen çok yine de hala ciddi anlamda bir askeri gücü vardı Amerika'nın
ve kendisi bu türden konvansiyonel bir savaşı şey yapamadığı için içerden
ayaklanmayla Saddam yönetiminin devrilmesini amaçladı. Ama o dönemde bu
ayaklanan grupların çok başarılı olamadıklarını gördük. Özellikle ayaklanmayı
ilk başlayan ayaklanmayı teşvik etse de Amerika'nın güneydeki Şiiler'e
yeterince destek vermediğini gördük, kuzeydeki Kürtler'e uçuşa kapalı
bölge ilan ederek en azından Irak hava kuvvetlerinden onları korudular.
Ama güneyde bu türden bir koruma da olmadığı için güneydeki Şiiler ayaklanmış
olmakla beraber çok kısa sürede Saddam'ın kuvvetleri tarafından bu ayaklanmalar
bastırıldı. Bu nedenle bu iki şeyle beraber, Amerika bu türden bir girişimin
çok daha başarılı olayacağını gördü. Özellikle 25 yıldır süren bir Baas
Saddam rejimi, daha öncesine götürür Baas, 35 yıldır süren Baas rejimi
sırasında toplumsal muhalefeten önderlerinin bir şekilde ortadan kaldırıldığını
düşünürsek ve örgütlü bir muhalefet hareketinin de ortada olmadığını düşündüğümüz
zaman bu anlamda bir toplumsal hareketle yönetimin değişmesi çok fazla
mümkün gözükmüyordu Amerika açısından. Bu nedenle de bu türden bir girişime
başvurdu söyleyebiliriz. Ahmet Bey, ABD sözünü dinletmek istiyor diyor
ve coğrafyanin ikliminin bir etkisi var mı bu tür demokratikleşmelerde
ve hatta doğuluların aklı daha mı kıt diye bir soru sormuştu. Coğrafyanın
ve iklimin insanların yapıları üzerinde etkili olduğuna dair çeşitli siyaset
biliminde çeşitli iddialar var, bu türden teoriler de var. Bunlar işte
kimisi Akdeniz insanlarıyla kuzeydeki insanlar arasında sıcak kanlı, soğuk
kanlı veyahut da iklim etkisi, farklı açıklamalar yapılıyor ama bunlardan
çok kesin sonuçlar çıkarmak o kadar mümkün değil. Doğudaki yönetim anlayışına
baktığımız zaman ise biz bugün batı dünyasının kaynaklarına daha yakın
olduğumuz için onları daha fazla kullanmak için doğudaki yönetim sistemleri,
yönetim felsefesiyle ilgili çok fazla bilgi sahibi değiliz. Bu anlamda
muhakkak ki doğuda da Çin'de, Hindistan'da ve diğer bölgelerde muhakkak
ki çok gelişmiş devlet tecrübesi var. çünkü baktığınız zaman içindeki
devlet geleneği çok çok daha eskilere dayanıyor, imparatorluk gelenekleri.
Bu anlamda muhakkak ki orada büyük devlet tecrübesi var, yönetim tecrübesi
var. Ama bugün işte hakim olan batı paradigması olduğu için bu anlamda
demokrasi bütün dünyada evrensel olarak en geçerli, en kabul edilebilir
yönetim biçimi olarak kabul edildiği için işte batıda demokrasi var, doğuda
demokrasi yok, bu anlamda doğu daha geri kalmış olarak görülebilir. Ama
bu demek değildir ki doğunun yönetim tecrübesi veyahut da yönetim felsefesi
yoktur.. Muhakkak ki orda da çok ciddi bir bu anlamda altyapı vardır.
Bu biraz da bu konuyla ilgilenmek veyahut da bu konuyla şey yapmakla ilgilidir
diye düşünüyorum. Atilla Kürşat Bey, Talabani ve Barzani seçilmiş mi,
Halepçe bombalaması meşru muydu diye bir soru sormuştu. Talabani ve Barzani'nin
seçilmemiş olduğunu biliyoruz. Özellikle Barzani örneğine baktığımız zaman,
bu ailenin Irak devletinin kurulmasından itibaren yönetimle sürekli çatışma
içerisinde olduğunu görüyoruz. Daha önceki dönemde de babası Molla Mustafa
Barzani önderliğindeki bu hareket aşiret kökenli bir hareket ve onun 1975'teki
Cezayir anlaşmasıyla beraber kuzeyde Kürtler'in başlattığı isyanın sona
ermesi sonrasında ABD'ye kaçak zorunda kaldı ve orda öldüğünü görüyoruz.
Ondan sonra Barzani yönetime geliyor. Bu anlamda bir seçilmişlik söz konusu
değil. Zaten aşiret lideridir, aşiret liderinin de seçimi söz konusu olduğunu
düşünmek yanlış olacaktır. Halepçenin bombalanması meşru mudur? Tabiki
meşru değildir. Çünkü siviller, orda pek çok sivil ölmüştür. Irak yönetimine
karşı ayaklanma, özellikle de İran-Irak savaşı sırasında Kürtler'in ayaklanmasını
cezalandırmak isteyen Saddam, burda herkesi şok edecek bir uygulamayla
beraber kendisine karşı olabilecek muhalefeti kökten engellemek istemiştir.
Ve bu anlamda da halkın gözünü korkutmada başarılı olmuştur ama bu sivillerin
de ölümüyle sonuçlanmıştır. Amerika'da bugün bu kadar savaşmasının sebebi
olarak da burda bulunan kitle imha silahlarını gösteriyor. Bu tür kitle
imha silahları savaşan, savaşmayan sivil asker ayrımı yapmadığı gibi şu
anda dünyada olmayan, bundan sonra doğacak olan insanların hayatını dahi
etkileyebilecek özelliklere sahip özellikle bu nükleer silahlar. Bundan
sonra, Feridun Bey, bu kadar güç kullanımı demokrasiyi nasıl getirecek
diye bir soru sormuş. Hakikaten de burda bir paradoks gözüküyor, çok kolay
açıklamak mümkün değil. Bunu zaten daha önceki konuşmalarda da belirtti
ki burdaki Amerika'nın öncelikli amacı kendisi açısından uygulanabilir,
kabul edilebilir bir yönetimin burda hakim olmasını sağlamak. Bu anlamda
demokrasiyi getirmek öncelikli hedef olarak karşımıza çıkmıyor. Sayın
Şahinkuşu, Amerika tezgahını niye hep Ortadoğu'da açıyor, niye Orta Amerika'ya
veya kendisine yakın bölgelere bakmıyor diyor.. Hakikaten bu ilginç bir
soru. Baktığımız zaman en son Venezuella'da gördüğümüz gibi, Amerika eğer
çok fazla demokrasi istiyorsa dünyada Venezuella'daki yönetimi de en azından
darbeyle devirmeye çalışmayabilirdi. Bu anlamda daha önce söylediklerimize
benzer şekilde Amerika'nın kendisi açısından kabul edilebilir, kendisinin
çok daha kolayca ilişki kurabileceği yönetimleri desteklediğini görüyoruz.
Eğer bu yönetimler demokrasi olsa da Amerika açısından kabul edilebilir
politikalar uygulamıyorlarsa onları gerektiği zaman alt etmek için çeşitli
girişimlerde bulunabileceğini de görüyoruz. Demokrasi, burdaki demokrasi
derken eğer Ortadoğu'daki gibi bazı yerlerde dikdatörler veyahut da devlet
başkanları Amerika'nın işine gelmeyen politikaları uyguluyorsa veyahut
da Amerika'yla yeterince işbirliği yapmıyorlarsa bu anlamda onlar demokratik
olmamakla suçlanabilirler.
Sedat Küçükay:
Hocam sizden öğrenmek istediğim bir şey var, dediğim gibi Irak'ı,
Irak topraklarının tarihçesini de çok iyi bildiğiniz için bu soruyu size
sormak istiyorum.. Tut ki bu olaylar bittikten sonra burda bir demokrasi
rejimi kuruldu. Demokrasi rejiminde bir temsil hakkı vardır, ve bugün
Irak'ın yapısı belli etnik grupları gözönüne alırsak. Burdan çıkacak olan
demokrasi size nasıl bir demokrasi olarak gözükür ve bunun devamı, kendi
haline bırakıldığı takdirde uygun olur mu veya yaşar mı, ne dersiniz?
Mesut Özcan: Irak'ın
devlet geleneğine baktığım zaman kurulduğu 1927'den itibaren merkezdeki
Sünni Arap ağırlığı yönetime hakim olduğunu görüyoruz. Bu Sünni Araplar
ülkenin yaklaşık yüzde 25-30'unu oluşturuyorlar. Genel olarak Arap nüfus
yüzde 80'e yakın, yüzde 80 civarında, bunun dışında Kürtler ve Türkmenler
var, diğer küçük azınlık gruplar var. Ama bu Araplar arasında da yüzde
55-60'ı Şii Arap. Bunlar da her seferinde yönetimde hak ettikleri kadar
temsil bulamıyorlar. Ve pek çok defa... çeşitli manifestolar yayınlıyorlar.
Ve burdaki rahatsızlıklarını da dile getiriyorlar. Sadece yönetimde temsil
edilmemek değil bunların sorunları, aynı zamanda memur olmak da veyahut
iş bulmakta da çok ciddi sorunlarla karşılaşıyorlar. Ve daha çok tarımla
uğraşmak zorunda kalıyorlar. Dediğimiz gibi, bu nüfusu şeye yansıması
çok fazla söz konusu olmuyor. Kürtler'in de ciddi oranda sorunları oluyor
ve pek çok defa ayaklanıyorlar. İşte bu özellikle Barzani ailesinin önderliğinde
KDP çerçevesinde ayaklanmalar oluyor ve bu ayaklanmaların başarısızlığı
sonrasında işte bugünkü KYB Talabani'nin partisi daha önceden KDP içerisinde
faaliyet gösterirken daha sonra bu başarısızlıktan sonra ortaya çıkan
görüş ayrılığıyla beraber yeni bir parti olarak karşımıza çıkıyor. Türkmenler
de Irak devleti kurulduktan itibaren pek çok defa çeşitli sorunlarla karşılaşıyorlar
yönetimde temsil anlamında ve kültürel haklar anlamında. Irak'ta darbeler
sonrası 1958'de ilk darbe oluyor, daha sonra sürekli darbeler var, 68'den
sonra da Saddam yönetimi var. Darbelerden sonra pek çok yeni anayasa ilan
ediliyor, açıklanıyor. Bu yeni anayasalarla beraber halklara çeşitli kültürel
haklar veriliyor, azınlık gruplarına özellikle ama bunların uygulanmasında
her seferinde sorunlar çıktığı için bunlar da yeni çatışmaları yeni ayaklanmaları
beraberinde getiriyor. Bu anlamda eğer bu demokrasi uygulanacaksa burda
Şii Araplar'ının daha fazla yönetimde temsil edilmesi söz konusu olacaktır
ki bu Irak için ilk defa eğer gerçekleşecekse ilk defa böyle bir şey olacaktır.
Sedat Küçükay:
Bu Amerika'nın hoşuna gider mi efendim?
Mesut Özcan: Pek
fazla gtimeyecektir. Eğer özellikle Şii Araplar, Şii nüfus içerisine baktığımız
zaman dini duyguların özellikle dini hareketlerin hala etkili olduğunu
görüyoruz. Pek çok ayaklanmada İran-Irak savaşı sırasında ve 90 sonrasındaki
ayaklanmalarda pek çok Şii dini lider idam edilmiştir özellikle bu toplumun
mobilizasyonunun engellenmesi açısından. Buna rağmen yine de bir hareketlenme
olur da bunlar yönetimde hakim olursa bunların İran'la işbirliği yapabilecek
olması ve en azından böyle bir ihtimalin dahi ortaya çıkması Basra Körfezi'nin
etrafında çok ciddi bir Şii yoğunluğunun olmasına yol açacaktır. Çünkü
İran'da Şiiler var, Irak'ın güneyinde var, Kuveyt'te ve diğer emirliklerde
de Şii nüfusu, bu kadar Şii nüfusun burda yoğun olması ve bunların İran'ın
etkisine açık olması Amerika açısından çok fazla kabul edilebilir bir
şey olmayacaktır. Bunun önüne geçmek için de Ahmet Çelebi gibi Şii kökenli
olup da Amerika'yla daha fazla işbirliği yapabilecek, onunla uyum sağlayabilecek
kişiler yönetime getirilmeye çalışılabilecektir. Bunlar da bu türden komplikasyonların
önüne geçmek için bu tür girişimler olacaktır.
Sedat Küçükay:
Şiiler'den Amerika çok şey bekliyordu özellikle ayaklanarak kendilerine
hiçbir sorun çıkmayacağı hatta Saddam rejimine karşı savaşacağı.. Ama
bu gerçekleşmedi.. Bunu neye bağlıyorsunuz efendim..?
Mesut Özcan: Burda
özellikle bu harekatın bu kadar meşruyetten yoksun olması ve bu kadar
ciddi bir güç kullanımı sonrasında halkın aynı zamanda İngilizlerle beraber
hareket edilmesi sonrasında yeni bir sömürgeci dalga algılanması şeklinde
düşünmek lazım. Bir de aynı zamanda burdaki yönetim, burda Irak'taki insanlar
muhakkak ki yönetime katılamadılar, yıllardır Baas rejiminin yönetimi
altındalar ve pek çok baskıya maruz kalıyorlar. Ama gelecek yönetimin
de büyük ihtimalle kendilirinin çok fazla taleplerini yansıtmayacağını
düşündükleri için Amerikalılar'ın ve İngilizler'in kendi taleplerini çok
fazla gözönünde bulundurmayacağını düşündükleri için bu anlamda Amerikalılar'a
ve İngilizler'e yeterince destek vermediklerini hatta mesela işte Umr
Kasr gibi bazı yerlerde de savaştıklarında.. O insanların da Irak'a demokrasinin
dışardan getirileceğine çok fazla inanmadıklarının bir göstergesi olarak
belki değerlendirebiliriz bu gelişmeyi de..
Sedat Küçükay:
Anlaşılan daha Irak'ta yaşanacak çok şey var gibi gözüküyor.. Hocam
çok teşekkür ediyorum Halkın Sesi'ne bir kez daha konuk olduğunuz için,
sağolun efendim..
Mesut Özcan: Rica
ederim...
|