Home page

Haber Menüsü


Yazara mail atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
Tek taraflı derbi
 
Fener ise ikinci yarı boyunca da koca bir hiç olmayı sürdürdü. Tuncay’la çaprazdan girilen bir pozisyon ve bitime az kala Rebrov’un ayağından gelen güzel frikik şutu dışında bir tane bile göze dokunur atak yapamadılar.
 
NTV-MSNBC
 
9 Mart—  Gündemin karabulutu Irak Savaşı’na karşıysak eğer, ilk aklımıza gelen slogan hangisidir? “Savaşma, seviş”. Savaşta, barışta sevgiyi, kardeşliği ayakta tutan mucizevi şey nedir? Spor. Sporun en popüleri hangisidir? Futbol. Futbolun heyecanını zirveye tırmandıran maçlar hangileridir? Derbiler.

   
 
       
    MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları -5-
MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları -4-
MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları -3-
MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları -2-
MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Bir derbiyi derbi yapan şeylerin başında ne gelir?
       Aynı şehrin iki büyük takımı ve onların taraftarları.
       Tadına doyulmayan, en coşkulu derbilerimiz hangileridir?
       GS-FB derbileri.
       İşte, asıl o derbilerde terse dönmeye başladı bir şeyler. Önce yarıdan ikiye böldük tribünleri... Yukarıdan aşağıya bir çizgi, sonra iki, üç, dört, çizgi halinde oturttuk üniformalı polisleri tribünlerimizin en orta yerine. Sonra bilet sayılarını azalttık, stattaki renkleri sınırladık. Aynı şehrin, olsa olsa bir maçlık “misafir”lerine 90 dakika bile katlanamaz olduk. Üstelik de yedi cihana misafirperverliğiyle nam salmış bir milletin evlatları olarak yaptık bunu. Sonra şunu denedik. “Önce stada alırız, baktık olmuyor; atarız dışarı!”
       Attık da.
       Ve nihayet “gelmeyin kardeşim” dedik. “Siz, içimizde kin/nefret/vur-kır-parçala’dan olma, ne kadar negatif duygu varsa, onları tatmin etmek için 1 hoca, 18 de oyuncu gönderin, yeter! Yalnız, onlar da haddini bilmeli, çizgiyi aşıp(!) yanımıza falan yaklaşmamalılar; Allah ne verdiyse ya da bir değil birkaç kademeli güvenlik kontrolünden cebimizde, paçamızda ne kaçırabildiysek işte, kafalarına kafalarına atarız; ona göre!”
       Attık da...
       Maç günü yaklaştıkça, bir derbinin hakemine bile böyle bir maça tayin edilmenin gururunu yaşamayı çok gördük. Henüz çalmadığı düdüklerden, vermediği kararlardan dahi doğabilecek sansasyon nemalarını reyting çığırtkanlığıyla baş sayfalara, “prime time”lara taşıdık. Bununla övünür bir endamla sırıttık 60 küsur milyona, günlerce.
       
VE DÜDÜK ÇALINDI, MAÇ BAŞLADI.
       
Fenerbahçe 11’i sahaya çıkarken elinde taşıdığı “büyük taraftarımıza layık olacağız” yazılı pankartı toplayıp saha kenarına kaldırmıştı. Stat GS’lilerince kışkırtıcı bulunan bu pankart, ekran ve radyo FB’lilerince anlamlıydı anlamlı olmasına da, maçın stresinden olsa gerek(!) oyuncular, ellerinde taşıdıkları şeyde ne yazılı olduğunu bir kez bile okumamış gibiydiler. Cimbom oynuyor, onlar seyrediyordu.
       Türk halkı yeni bir “tezkere” kavramıyla geçen Cumartesi yüz yüze gelmişti. GS’liler ise 6-0 damgalı, o, 6 Kasım akşamından beri beklemeye koyuldukları rövanş tezkeresiyle bu Cumartesi yüzleşiyorlardı. Belli ki, hırs, hepsinin iliklerine kadar işlemişti. Bu tezkereye salt değil, mutlak çoğunlukla mutlaka sahip olunacaktı.
       Herhangi bir maçta dahi belirgin bir oyun sisteminden söz etmenin hâlâ zor olduğu Fenerbahçe’de belki bir Tuncay, bir Ceyhun, bir Rebrov, hiç olmazsa derbinin hatırına sahneye çıkıp bir şeyler yapabilirlerdi... Ama onlar da, zor zar buluştukları topları 5 metreden fazla süremiyorlardı. Çünkü Galatasaray orta sahasını, özellikle de Volkan ve Cihan’ı geçmek mümkün değildi.
       45. dakikadaki korner atışına kadar GS kalesine bir kez bile gelemedi Fener. O arada, Galatasaray, 2 gol bulmuş bir dolu da pozisyon yakalayarak Rüştü’yü sahanın yıldız adayları arasına sokmuştu bile. Sahadaki oyun dengesi o kadar açık ara Cimbom’dan yanaydı ki, dakikalar ilerledikçe 40 yılda bir olan 5...6-0’lık skor, sarı kırmızılıların gönlünde büyüyen bir ümit oluyordu.
       Bir başka Ümit daha vardı büyüyen, o da Ümit Karan. Atılan iki gol, kaçırılan bir dolu pozisyon ve rakip yarı sahada bırakılmayan basılmadık yer, Ümit’i maçın adamı yapıyordu. Bu “adam”lığını somutlaştıran bir başka şey de, Aptullah’ın, Mirkoviç’in ve Ümit Özat’ın gördüğü 3 sarı kartın da onu durdurmaya çalışırlarken gösterilmiş olmasıydı.
       Bir de Volkan’dan söz edilmeli tabii. Malatya maçındaki Batista zayiatından, bugünkü ilk 11 için Volkan alternatifi doğmuştu. Batista’ya 3 gün evvel kızanlar, bugün ona duacı olmalılar. Çünkü Volkan sadece kamikazeler gibi davranmıyor, rakibin oyununu bozmakla kalmayıp arkadaşları müsait pozisyon alana kadar sakladığı topları, en uygun zamanda, en uygun yere gönderiyordu.
       Sezon başından beri transfer ettirdiği yeni adamları kalıcı kılmakta zorlanan Terim, Volkan ve Xavier’in bugünkü performanslarına bakıldığında, o günahlarını nihayet affettirecek gibi.
       Maçın olmasa da, oyundaki güç farkının kırılma noktası 2. yarı başlar başlamaz gelişen ilk atakta, Fener’in kale direğinden dönen pozisyondur. O top gol olsa, şimdi bu satırlarla aktarmaya çalıştığımız maç yorumu daha ziyade skor ağırlıklı olurdu. “Tarihi Fark” konusunda da rövanş alma şansı, bize göre 46. dakikada direkten döndü. İkinci yarıda maçı kontrolde tutmaya niyetli Cimbom, o dakikadan sonra risk almamaya çalıştı.
       Fener ise ikinci yarı boyunca da koca bir hiç olmayı sürdürdü. Tuncay’la çaprazdan girilen bir pozisyon ve bitime az kala Rebrov’un ayağından gelen güzel frikik şutu dışında bir tane bile göze dokunur atak yapamadılar. O iki atağı da Mondragon’un ustaca erittiğini söyleyelim.
       Fatih Terim’e soru sorarken bile strese giren muhabirlerin basın toplantılarındaki hallerine şahit olmak beni de etkiledi sanırım. Sanal mesafeden dahi onu eleştirmeye çekiniyorum. Hele ki böylesi bir Fener maçından sonra... İyisi mi, mesela “Terim, oyuncu değişikliğinde ne kadar başarılıydı?” sorusunu şeytanın avukatlarına havale edeyim, geçeyim.
       Yazının başında ve hatta başlığında kastettiğim şeye dönecek olursam, bugün adıyla sanıyla büyük bir derbi oynanmış olabilir. Ancak, bir tane bile rakip taraftarın tribünlere alınmadığı, 90 dakika boyunca konuk (konuğa gel!) takım adına bir tane bile olgun atağın görülmediği, bunlar yetmezmiş gibi takımlardan birinin hocasının da ortalarda olmadığı ve taktik verme işini cep telefonu (birden huylandım; yoksa cep çekmemiş olmasın!) aracılığıyla yardımcısına havale ettiği bir maça ne kadar “derbi” denir; bilemiyorum.
       Yine de bugün Cimbom için güzel bir gündür. Hatta, 8 Mart’a, “Dünya Kadınlar Günü” dendiğine bakmayın siz; bugün aslında Cimbom’un günüdür.
       
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları