|
Tayfun Öneş'in tüm yazıları -5- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -4- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -3- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -2- Tayfun Öneş'in tüm yazıları |
|||
Bana sorarsanız film, kendisini izleyici rekoruna koşturacak bir yapıt değil ama herhalde adında (!) aldatıcı bir çekicilik söz konusu. Her ne kadar, son beş altı yıldır Galleria, Akmerkez, Nişantaşı gibi alışveriş mekanlarında hatta İstanbulun kıyı şeridindeki balık lokantalarının kuytu kalmış köşelerindeki masalarda, arabaları şimdilerde vale denen, benim ise hâlâ değnekçi demeyi tercih ettiğim adamlar tarafından park edilmiş ve para babası olmuş lâkin aile babası olamamış erkeklerimizin karşısında yarım yamalak Türkçeleriyle oturup önlerine konan kalkanı (bildiğimiz kalkan balığını yani) ya da lüferi yiyen kaçamak güzeli Rus hatunlar arasında çok daha alımlılarını görmüşlüğüm olsa da, bayağı hoş bir bayanmış, okçu sporcu rolündeki Moldavyalı Tatsyana Tsvikeviç. Ve ne yalan söyleyeyim; Tatsyana, kırk yıllık (ne kırkı? 60 yıllık) Zeki Alasyadan daha güzel oynamış rolünü. Zeki Alasya bu filmin etiketlerinde yönetmenden ibaret kalmış olsaydı daha başarılı olurmuş. Lakin o, hem yönetmiş, hem oynamış, hem de film boyunca Tatsyanaya asılmış, durmuş. Şafak Sezeri de reklamlardaki robot bekçisi/koruması rolünde benim gibi çok başarılı bulanlardansanız, Rus bir bayanı korumanın motivasyonuyla performansının ne kadar daha iyi olacağını filmi görmeden tahmin edebilirsiniz. Ama alın o ikisini, Zeki Alasyanın performansıyla çarpın, yine de bir Metin Akpınar edemezler. Üstat, her mimiğinde, her jestinde döktürmüş. Tek başına alıp götürmüş (geri de getirmiş) filmi. Dev cüssesi ve yıllanmış vücuduyla adeta ben hâlâ sanatçıyım diyerek sallıyor beyaz perdeyi. Baştan sona keyif veriyor onu izlemek. Bir tek, ellerindeki maniküre ne gerek vardı diye sorası geliyor insanın. Ne 70 küsurluk yaşına, ne göçmen şivesiyle üstüne basa basa oynadığı dindar adam rolüne, ne de aynı roldeki eski pehlivanlığına uymuş, sosyete berberinden çıkma o eller... Neyse, filmi henüz görmemiş olup da izlemeye niyeti olanların heveslerini daha fazla bulandırmayayım. Ama filmden çıkar çıkmaz (daha doğrusu henüz antrakttayken) böyle bir film neden bu kadar çok hasılat yapar diye düşünmeye başladım. Sonunda, adıyla izleyiciye gel gel yapan filmin hasılat kerametini şu olasılığa bağladım: Yukarıda, belki de hayatım boyunca kurup kuracağım o en uzun cümlede demeye çalıştığım gibi, bir zamanlar 100-150 Dolara kimselerce görünmemeye özen gösterilerek gidilen otel odalarında buluşulan Rus/Ukrayna/Moldavya kökenli hatunlar şimdilerde günlük hayatımıza, çarşı pazar gezmelerindeki görüş mesafelerimize bu kadar çok giriyorlarsa, sayıları bilmem kaça varan bu hatunlarla ilgilenen aynı sayıda (aynı sayıda olsalar, bu hatunlar aç kalırdı ya neyse!) adam da vardır elbet. Eh! Sırf o adamlar ve bir dönemlik sevgilileri merak etse, gidip şu filmi bir görelim deseler, zaten onlar tek başlarına bayağı bir sayı ederler. Öte yandan, bir de bu alanda hiçbir halt etmişlikleri olmayan, hani garibanlıksa eğer, seks ve ucuz aşk garibanı erkeklerimiz var. Onların da, kâh ukdeden, kâh gıptadan mustarip vaziyetlerde bari filmini seyredelim diyerek Rus Gelini görmeye gittiklerini varsayalım. Bu iki kategori bile adamakıllı bir seyirci topluluğu oluşturur. Kocalarının, uzatmalı sevgililerinin eski SSCB kökenli bir hatunla birlikte olduğunu bilen/şüphelenen ve görelim şu haspayı diyen sinemasever TC vatandaşı bayanlarımızı saymıyorum bile! Nerden nereye? Bu yazıya başlarken aklımdaki şey şu idi: Bugünlerde vaktiniz varsa, siz bırakın Rus Gelini de, gidip Romen Babayı ve Oğullarını izleyin diyecektim. Bugünlerde her seansında ayrı bir heyecan, ayrı bir coşku fışkıran siyah beyaz bir film var vizyonda. Dediklerine bakılırsa, 100. Gala Gecesi oynanıyormuş. Kimi sahnelerinde gülmekten mest oluyormuşsunuz, kimi sahnelerinde ise korku filmi izler gibi tırnaklarınızı yiyormuşsunuz. Ben derim ki, hangi tür filmden hoşlanıyor olursanız olun, Sevilladaki Oscar törenine kadar şevkle ve gururla izlemelisiniz bu filmi. Yok eğer siz, henüz bu topraklardan aynı sezonda 4-5 Oscar adayının çıkacağı ve aynı seanslarda çakışacağı günler gelmeden bu filmin vizyondan kalkmasını için için arzu edenlerdenseniz, ya gerçek bir sinemasever değilsinizdir ya da fanatizm gözlerinizi büsbütün kör etmiş demektir. O vakit dikkatli olun! Çünkü Sevilladaki son sahne gelip çattığında yandınız demektir. Çünkü o zaman, asıl sizde ne saç baş kalır, ne de tırnak! ......... GUINNESSten Gürcü Goderdzi Makharadze 26 Mayıs 1996da, bir futbol topunu aralıksız olarak 8 saat 12 dakika 25 saniye başının üzerinde tutarak bu alanda dünya rekorunun sahibi olmuş. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||