|
Tayfun Öneş'in tüm yazıları -5- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -4- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -3- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -2- Tayfun Öneş'in tüm yazıları |
|||
Nerden takıldı bu şimdi aklıma/dilime? Mangal tahtası olacak değil ya, bayram haftasıdır, bunu söyleten. İstanbul kısmen boşalmış, boşaltmayanlar ise, sulu sepken de olsa ha tuttu, ha tutacak yağan karın korkusuyla arabalarının marşına basmaktan imtina etmekte. Ben, daha dün 1-1,5 saat direksiyon sallayarak gittiğim yerlere, 20-25 dakikada gider olmuşum 9 gün boyunca. Daha ne isterim Allahtan, Allahın kulu Karayolları yetkililerinden? Bir de şey isterim : Daha çok uyumak, dinlenmek, eşi dostu görmek, büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden (nasıl oluyorsa o?) öpmek, benim elimi öpmeye çalışan (kendini bilmez!) bebelerin de yanaklarını falan okşamak isterim... Onlar da oldu, çok şükür. Bir de başlanıp bitirilemeyen kitaplar hususu vardı. Onlardan da ikisini sindire sindire tükettim ya, ne mutlu bana. Lakin 9 günlük tatil de tükendi. Dedim ya: Her güzel şey, çabuk biter(miş). *** Az önce kar dedim, aklıma geldi: Bayramla gelen tatile zıpkın gibi bir ruhla adım atacağım akşam, Cuma akşamı, aylar sonra yeniden, tribünden maç seyretme keyfimi gıcırlatmak için iş yerindekilerle erken vedalaşıp Ali Sami Yene doğru yola çıktım. Aniden bastıran kar + bir Cuma akşamı + uzun bir tatilin girizgâhı... Hepsi üst üste gelmiş, en üstte de iki yakası bir araya gelemeyen İstanbulun bir yakasından ötekine geçme zarureti durmakta. Saat 19:45te ancak vardım, Kozyatağından Mecidiye köyüne. Yolda zırt-pırt cep telefonum çalıyor, oğlum, boşu boşuna gitme; bu havada maç falan oynanmaz uyarıları. Hadi oradan, ne var, biraz kar yağıyorsa? Ucuz emek cenneti Türkiyemde (sözüm futbol âlemimizden dışarı!) alt tarafı 15-20 kişi tutulacak ve süpürge, kürek ne varsa, 100 ila 110 metre uzunluğunda, 64 ila 75 metre genişliğinde bir dikdörtgenin dışına ötelenecek karlar. Ben gidiyorum, hatta giriyorum içeri. Beni biplerinizle rahatsız etmeyin artık. *** İçerisi zifiri karanlık. Şehir cereyanı kesik(miş). Sahayı aydınlatan projektörlerden gayrı, ışık yok etrafta. Yol uzun, hava soğuk geldi, hacet giderme zamanı. Hazır, kör karanlıkta kim kime dumdumayken Dünya Takımının VİP (Very İmportant Patatoes dermişim) bölümünde konuşlanan WCsine gidiyorum. Hacet gidermesine giderdim ama o karanlıkta nereye giderdim, Allah bilir! Tribündeki yerime geçtim. Oynansın şu maç diye dua eden gözlerle sahaya bakıyorum. Temizleyiciler çoktan girmiş tatil havasına. Umurlarında değil. Utanmasalar, kar topu oynayacaklar. Oysa ben, Revivonun hainliğini ölçmek için onca yol gelmişim; maç illa ki oynansın istiyorum. Ha! bir de, dev adam Xavieri izleyip bir şeyden emin olmak istiyorum. Gerçekten getirilen o mu, bu parasızlıkta; yoksa birkaç yıldır koca koca reklam panolarında, afişlerde, moda mecmualarında gördüğüm(üz) o, Xavier tipli mankeni mi kandırmışlar, gel 17 hafta, İmparatorun maceralarına konu mankenliği yap diye! Velhasıl, Xavieri cıbıl gözlerle görmek o akşama nasip değilmiş. Bir anons sonrasında üç-beş yüz kişiyle (burası önemli; çünkü bir başka açıdan da bu, şu demek: Bilet parası çarpı 3-5 yüz kelle; anlarsınız ya!) birlikte benim de hevesim kursağımda kaldı: Hoparlörler hışırdadı: Yarın 16:30a ertelenmiştir İyi halt edilmiştir! *** Sonrasını biliyorsunuz, ertesi gün hava hâlâ nazlı ve fakat daha soft olacak, lakin o maç yine de oynanmayacaktı. İçimden bir ses iki gün boyunca bu konuda yetkisini kullananlara diklendi durdu: Koseckili, Rotariulu Cimbomun günahı neydi ki, yıllar önce daha beter bir zeminde, kara, kışa, kurda, kuşa ve hatta Werder Bremen kuşuna yem etmiştiniz onu, yine bu sahada? Neme lazım, ben o akşam, yattım ve hazır mübarek Kurban Bayramı da yaklaşıyorken dua edip tanrıya şükrettim: Allahım, şükürler olsun ki, tuttuğum takım hem Üçün Biri. (yani Üç Büyüklerden biri) hem de Doğudaki bir ilimizin takımı değil, diye! Baksanıza, üç gündür, Galatasarayın Bursa deplasmanı yolculuğu bile daha yola çıkılmadan manşetlerde. Yok, deniz otobüsüyle mi gidilseymiş, yok, karayoluyla mı? Hayır yani, Xavier, Lukunku gibi yeni gelenler, İstanbulu Türkiyenin bir ucu, Bursayı da öbür ucu sanacaklar; ona yanarım! Rahmetli dedem hayatta olsa yine şuna benzer bir şeyler söylerdi: Oynamayan kız dermiş, yerim daracık! *** Bayramın bu alengirli günlerinde bir de Ortega olayı oldu. Daha doğrusu olay adam Ortega, bildiğiniz gibi, yolcu oldu. İlk geldiği günlerde, maçlardaki sıradan çalımlarının dahi spikerlerce nasıl avaz avaz bağırılarak, abartılarak, zaten izlemekte olduğumuz ekrandaki görüntülerinden fışkırtılarak kulağımıza pompalandığını düşündüm, gittiğini resmen öğrendiğim gün. Onu, geldiği günden beri patladı patlayacak hevesiyle bekledim durdum oysa. Maalesef olmadı. En çok Oğuz Çetin rahatlamıştır diye düşündüm. Oynatsa bir türlü, oynatmasa bir türlü olan Orteganın gidişiyle... Ve Avrupadaki starlığı sorgulanagelen Ortegayı, o zaman Loranta sormadan getiren başkan ne diyecek diye, merakla beklemeye koyuldum. Bugün gazetede okudum; şöyle buyurmuş: Benhurlu, Faruklu takımla geldik, en iyi kadroyu kurduk. Taraftar ne düşünür bilemiyorum ama ben onları pek rahatlatacak bir açıklama olarak algılayamadım bu sözleri. Ne bileyim, başkana Denizlisporun kadrosundan birkaç isim sayar mısınız deseniz, muhtemelen Benhurla Faruk kadar bile isim sayamaz ama, Denizlililer (yayaya yol ver gibi oldu burası da) Fenerbahçe taraftarından çok daha mutludur bugün. Ha bir de, bugünkü maç öncesinde, bir yandan tribünlere el sallarken bir yandan da sinirli sinirli şunları söylediğini duydum: Fenerbahçeyi medya yönetmeye çalışıyor, buna müsaade etmeyiz. Hangi medya sayın başkan? Beşiktaş şampiyon olduğunda bile Fenerbahçenin neden olamadığını manşet yapmayı tercih eden medya mı? Yoksa, Galatasaray şampiyon olduğunda, aynı günlerde, yıllar önce 103 gol atarak şampiyon olduğunuz sezonu yeniden yazı dizisi haline getirmeyi tercih eden medya mı? Hangi medya sayın başkan, bu konuda da bir açıklama lütfen! Bayram tatili bitti, bu yazı da burada bitsin artık. .............. SALAKLIK TARİHİnden 1949da Columbia Picturesın başında bulunan Harry Cohn, genç bir oyuncuyu yıldız özellikleri taşımadığı için işten attı. Tahminen böyle birçok genç oyuncuyu işten atmıştı. Bu sefer attığı ise Marilyn Monroeydu. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||