|
Tayfun Öneş'in tüm yazıları -5- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -4- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -3- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -2- Tayfun Öneş'in tüm yazıları |
|||
Benim, neredeyse törensel bir hâl alan o yıkama günlerinden hatırladığım en güzel şey ise, çamaşırların iki ayrı renkli merdanenin arasına koyularak sularının sıkılmasıydı. O işlem başladığında ya makinenin başına geçer seyrederdim ya da birkaç kez parmaklarımı kaptırmış olmama rağmen dayanamaz, kendim uzatırdım koca koca çarşafları ve daha bilumum giysileri dönüp duran merdanelerin arasına. İstisnasız her kumaş bir taraftan girip, diğer taraftan suyu sıkılmış vaziyette ve pestil gibi katlanarak yerde duran leğene düşerken hep aynı ses çıkardı: Foşş! Zaman denen şu muazzam çarkın içinden geçerken şahit olduklarım bana son zamanlarda sık sık o merdaneleri hatırlatır oldu. Her gücün üstesinden gelen, sonsuz devinimi ile bizi içine alıp sarmalayan zaman da o çamaşır makinesinin merdaneleri gibi bir yandan suyumuzu çıkartıyor bir yandan da bize sabırla ders vermeye çalışıyor sanki. Ve bir dolu ders sonrasında ben, hâlâ o sesi duyar gibi oluyorum: Foşş! Kâinatın en büyük hocası niteliğinde olan zamandan ders almak biz insanlar için bir makinenin merdanelerinden ezilip büzülerek çıkan çamaşırlara göre daha kolay olsa gerek. Ama bazılarımız işin kolayında ve erdeminde olmaktansa, illa ki her seferinde yeniden erken öten borazan olmayı tercih ediyorlar. Medya âlemimizin en büyük borazanlarından olan bir zatı muhterem, şimdiye kadar kim bilir kaç kez yanlış öttü ve zamanı gelince kim bilir kaç kez duydum o foşş sesini... Hangi birini sayayım? 1996-97 sezonuydu, Fatih Terim için şehir kırosu sıfatını icat etmiş, daha sonra o sıfatı dahi aratacak aşağılamalarla sezon boyu yerden yere vurmuştu, Terimi. Gönderilmesi için kalemin/mikrofonun ucuna gelenleri ardına komamış, böyle muhteşem bir takım onun gibi vizyonsuz bir hocaya emanet edilir mi? diyerek yüklendikçe yüklenmişti. Fatih Terim, bilmem kaç puan geriden gelerek Galatasarayı şampiyon yapınca önce küçük daha sonra art arda şampiyon yaparak rekor kırınca biraz daha büyük, sonunda da Avrupa Şampiyonu yapınca kocaman bir foşş! sesi duymuş, ezilip büzülen bir yüz aramıştım ekranda. Nerdee? Gevrek gülüş, her seferinde daha bir gevrekleşiyordu, umarsızca. Sonra, Terim gitmiş yerine onun tabiriyle bir kamyon şoförü getirilmişti GSnin başına. Yerden yere vurulan kamyon şoförü, naz/caz/afra/tafra yapmadan çalıştığı ilk yıl şampiyonluğu kıl payı kaçırmış; acısını Avrupa arenasındaki performansla çıkarmıştı. Çok değil, ertesi sezon da şampiyon yapmıştı zaten. Sonra Türkiyenin son yıllarda en kolay gol yiyen takımını 17 hafta sonunda ardından gelenin 5 puan önünde, namağlup zirveye taşımış, Beşiktaşa tarihinin en parlak sezonlarından birini yaşatmaya başlamıştı. Bu kez foşş sesi, herkesin taktir ettiği bir hoca oluveren, namı diğer kamyon şoförü sayesinde duyuluyordu. Ama o duyuyor muydu ki..? Futbol, onun anladığı konulardan sadece biriydi. O atletizmden, tenise, gastronomiden güzellik yarışmalarına kadar her şeyden iyi anlıyordu. Bir televizyon programında canlı yayına konuk olmuş, yanında oturan Atletizm Federasyon Başkanından bile daha çok ahkâm keserek Süreyya Ayhan için atıp tutmuştu. Süreyya koşmuyor, çalışmıyor, vatana, milli formaya ihanet ediyordu. Süreyyayı yerden yere vurmak en çok onun üzerine vazifeydi. Çok değil 1 sene sonra Süreyya, Avrupa Şampiyonu olmuştu. İpi en önde göğüsleyip bayrak elinde, tur atarken kulaklarıma kadar gelen ses yine aynıydı : Foşş! Milli Futbol Takımımız tarihinde ilk sayılacak kadar uzun bir aradan sonra Dünya Kupasına gidiyordu. Başında da, o takımı emanet edeceğiniz topu topu üç hocadan biri vardı. Üstat, başladı konuşmaya. Yine ne çapsızı kaldı, ne de geri zekalısı... 1, 2, 3 maç... Derken, bir de baktık ki yarı finaldeyiz. O da ne? Olduk mu size, Dünya Kupası Üçüncüsü? Bugün de gazetelerde bir haber (zaten bu yazıyı kıvılcımlayan haber de o ya!) Şenol Güneş, dünyanın en başarılı teknik adamı listesinde birinci sırada. Foşşş! Velhasıl, üstat zaman merdanesinden her seferinde suyu sıkılmadan, ezilip büzülmeden ve gevrek neşesinden hiçbir şey kaybetmeden çıkmayı başaran ender şahıslardan. E bravo... Ya da pes yani. Geçen hafta da, yeni yapılan transferler ve devre arası hazırlıkları ile ilgili olarak yazdığı bir yazıda Galatasaraya verip veriştiriyordu aynı üstat. Kısaca GSden bir ..k olmaz diyordu. Üstadın bu son tezini de okuduktan sonra ben de şu kontra tezi ortaya atıyorum: Madem ki üstat kime sövse, tam tersine o kişi zirveye çıkıyor; ister misiniz bu sezon sonunda Şehir Kırosundan Süperlig, Kamyon Şoföründen de bir UEFA şampiyonluğu çıksın? Olur mu, olur valla! .................... SALAKLIK TARİHİNDEN : Müsaade ederseniz, arık bu yazımın sonuna da Salaklık Tarihi adlı kitaptan bir alıntı yapmayayım. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||