Home page

Haber Menüsü


Yazara mail atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
On kişi kaldık yağan yağmurda...
 
Taa 11. haftada oynanması gereken derbi, o hafta oynansaydı bu kadar keyif verici olur muydu, bilemem. Bildiğim o ki, müthiş bir maç oldu. Teşekkürler Kanarya, teşekkürler Kartal.
 
NTV-MSNBC
 
3 Şubat—  Lige verilen arada oynanan maçlarda aynı 90 dakikaya 7-8 oyuncu değişikliği sığdırabilme özelliğinden dolayı ne kadar anlı şanlı rakiplerle oynasa da takımlarımız, seyretmekten zevk alamadığımız bir gerçekti. Haftaya başlayacak ligi zaten özlemiştik. Muhteşem bir erteleme maçıyla özlem gidermeye başladık bile. Lucescu da, Oğuz da takımlarını çok iyi hazırlamışlar.

   
 
       
    MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları -5-
MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları -4-
MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları -3-
MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları -2-
MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Beşiktaş’ın “oturmuş dinamizm”ine karşılık Fener’in saha ve seyirci avantajıyla beslenen, “bu yarışta biz de varız, var olacağız” inadıyla süslü bir dinamizmi vardı. Ne yağan yağmur, ne de daha başta ve kolay gösterilen Ali Aydın kartları iki takımın da hızını ve hırsını olumsuz yönde etkilemiyordu. “Kolay gösterilen” derken, sarı kartları kastettim. 17. dakikada Fatih Akyel’in İbrahim’in üzerinde seri ayak hareketleriyle horon tepmesine çıkartılan kırmızıyı kastetmiyorum. O kartta Ali Aydın, yerden, yağmur bulutlarına kadar haklıydı.
       Sol çizgi önünde girilen ikili bir mücadelede İbrahim’le itişen Fatih, daha önce GS formasıyla da birkaç kez yaptığı ve Avrupalı hakemlere bile yedirdiği “düşene bir tekme de benden” dürtüsüne yine engel olamadı; ama bu kez Ali Aydın, bunu yemeyecek kadar tok ve yakındı o pozisyona.
       Fatih bu hareketiyle, o âna kadar koro halinde “beraber yürüdük yağan yağmurda” şarkısını söyleyen muhteşem tribünlerine ve o şarkının özüne/sözüne ihanet ediyordu.
       Sonra, arkasında Türkiye’nin en hızlı adamı Fatih’in olduğunu bilerek oynayan Hakan Bayraktar, belki de en güzel maçlarından birini çıkaracakken doğal olarak zorlanmaya başladı. Saha o kadar ağırdı ki, Galatasaray derbisinde Ortega’nın çıkması gibi kolay telafi edilecek bir eksilme değildi bu. Johnson sağa sola çırpınıyordu ama onun kaptığı topları ileriye inatla götürerek pozisyon yaratacak Ceyhun için de uygun zemin yoktu bu kez. Tuncay’ın da koşu yolları sistemli şekilde tıkanmıştı.
       Bütün bu dezavantajlara rağmen Fener, maça asılmayı sürdürdü. Hatta 10 kişi kalmasına rağmen, Kartal’ın kalesinde ilk yarı bitmeden birkaç uygun pozisyon bulabildi. Bu pozisyonlarda Cordoba’nın kaledeki ustalığını (hele sağdan gelen kavisli bir ortayı yerde şamarlayışı tam bir klas kaleci ‘timing’iydi) ve Ronaldo’nun Beşiktaş defansının göbeği için ne kadar vazgeçilmez biri olduğunu görmüş olduk. Zago ve Tolga, Fenerbahçe’ye, oynamış olsa Ronaldo’nun tek başına vermeyeceği kadar pozisyon vermiş oldu. O pozisyonların yaradılışında Fener adına kahraman, gecenin en başarılı oyuncularından olan Abdullah’tı.
       Bu maçta Abdullah, ağırlaşan sahaya inat, eski günlerindeki kadar başarılıydı. Çoğu kez, tek başına iki üç Beşiktaşlı’yı eksilterek arkadaşlarına gol pozisyonları yaratmayı başardı.
       Ben, Fenerbahçe’nin 10 kişi kalmasıyla Lucescu’nun ikinci yarıya Tümer’i dışarı alarak başlayacağını, onun yerine karşı defansın artan boşluklarını akıllıca delecek ya da arkadaşlarına deldirecek usta ayak Sergen’i oyuna dahil edeceğini düşünüyordum. Maçın temposu ‘temkinli kurt’ Lucescu’nun da iştahını kabartmış olmalı ki, değişikliğe daha devre bitmeden gitti. Gireni de çıkanı da tutturamamışım; Yasin’in yerine Ahmet Dursun’u oyuna aldı ve Ahmet, devre biterken çok müsait bir pozisyonda topu ıskalayarak Beşiktaş’ı daha erken atılacak bir golden etti.
       Bu arada Kartal, devre bitmeden bir de penaltıdan edilmiş oldu. Kaan Dobra sağdan ceza alanına girdi, topu ayağından açtıktan sonra Abdullah tarafından biçildi; ama maç sonunda Fenerli seyirciler tarafından hep bir ağızdan O.. Çocukluğuna layık(!) görülecek olan Ali Aydın, Fener aleyhine bu mutlak penaltıyı es geçebildi.
       Böyle saha ve zeminler kalecilere maçı zehir edermiş. Bunu kim dediyse halt etmiş! Yukarıda Cordoba’yı methettik, Rüştü’ye haksızlık etmeyelim. O da topun hızının önündeki defans tarafından iyi kestirelemediği dakikalarda sahne alarak, harika kurtarışlar yaptı. İlk yarıda Pancu, ikinci yarıda Tümer ve Kaan Dobra’nın güzel şutlarına zamanında müdahele ederek hazırlık maçlarında genç kaleci Oğuz’dan çok çeken Fener seyircisinin yüreğine su serpti.
       Benim, Lucescu hâlâ bu Tümer’i niye sahada tutuyor diye düşündüğüm dakikalarda, Tümer fizik ve tekniğini birleştirerek soldan son çizgiye daldı ve ortaya çıkardı, Ahmet Dursun bu kez ıskalamadı, gelişine dokundu. Rüştü’ye ve iki defans oyuncusuna rağmen ağları bulan bu top, Beşiktaş’ın üstün oyununun meyvesi olarak tribünlerin azınlık bölümüne renk kattı.
       Bu golden sonra Fener’in ileriye daha fazla çıkacağını, yorulacağı için Beşiktaş’ın daha rahat ve fazla gol bulacağını düşünenler, gol pozisyonlarına kadar haklıydılar ama başka gol olmadığı gibi Fenerbahçe’de maçı bırakmadı, yorulmak bilmedi. Zaten derbiyi muhteşem kılan en büyük özellik de bu kıran kırana mücadeleydi.
       Oğuz Çetin oyuna önce Ortega’yı sonra da Steviç’i aldı. Gitmekte olan 3 puan, 6 puan anlamına geldiğinden, atılacak bir gol çok şey ifade edecekti. Ancak, Ortega’nın oynamaya çalıştığı oyun tarzı artık onun oyun zekası konusunda da şüphe uyandıracak cinstendi. Böyle bir zeminde, üstelik de 10 kişiyle mücadele ederken, kendi sahasında kaptığı topları bile çalım ve driplinglerle ileriye taşımaya çalışması, doğrusu anlaşılır gibi değildi.
       Dakikalar ilerledikçe, Beşiktaş gole daha yakın oynuyor olsa da maçta başka gol olmadı. Beşiktaş, Galatasaray deplasmanından sonra Fenerbahçe deplasmanından da altın değerinde 3 puanla ayrılıyor, namağlup tırmandığı zirvede gövde gösterisi yapmış oluyordu.
       Özet olarak, Fenerbahçe’nin 1 kişi eksik mücadele ettiğinden yola çıkarsanız, maçın tamamındaki mücadele adına beraberliği hakkettiğini düşünebilirsiniz ama oyundaki dengelere, oyuncu sayısındaki dengesizliği gözardı ederek bakarsanız, Beşiktaş’ın bu maçı kazanmayı fazlasıyla hak ettiğini kabul edersiniz.
       Beşiktaş’la Fenerbahçe’nin bu 90 dakikada gözlemlediğim belli başlı farklarını dile getirirsem maçı izleyememiş olanlara daha iyi ipucu vermiş olurum: Beşiktaş’ın oyuncu ve teknik kadrosundaki 17 haftalık statüko, sanki Fenerbahçe açısından, rakibiyle aynı saha içi varyasyonlarını denemek için bile daha fazla efor harcaması anlamına geliyordu. Bu durum 11’e 11’ken bile böyleydi. Bir kişi eksik kalmak, ayrıca tuz biber ekti.
       Bir de şunu düşünmek lazım: “Fazla temkinli ve çok defansçı” denilen Lucescu’nun Beşiktaş’ında puan olarak önde olduğu Fener’e karşı deplasmanda İlhan Mansız, Ahmet Dursun ve Pancu sahadayken, Fenerbahçe’de bu anlamda bir tek Serhat’ı sayabildik. O da, bir-iki pozisyonun dışında kanat adamı gibi oynadı. Hazırlık maçlarında Ali Güneş gibi bir oyuncunuz bol gol atmış olabilir; ama Beşiktaş gibi, 17 haftada sadece 9 gol yemiş bir takıma karşı, rakip kalecilerin kâbusu olarak bellenmiş bir tane bile santraforunuz olmadan oynarsanız, hayati önem taşıyan 3 puanın uçup gitmesini ne yapsanız engelleyemezsiniz.
       Bu saatte bunu söylemek Fenerbahçe açısından ne anlam ifade eder bilemem ama,
       Fenerbahçe iyi yolda.
       “Ya Beşiktaş” mı?
       Onlar, o yolu çoktan geçti.
       ..................
       Salaklık Tarihi’nden :
       
Florida’da bir soyguncu soygun yaptığı yerlerde bıraktığı parmak izi kanıtlarından yakalandı. Soyguncu şaşırdı, çünkü her soygunda eldiven giymeye özen göstermişti; fakat yarım parmaklı golf eldiveni kullanıyordu.
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları