|
Tayfun Öneş'in tüm yazıları -5- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -4- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -3- Tayfun Öneş'in tüm yazıları -2- Tayfun Öneş'in tüm yazıları |
|||
Beşiktaşın oturmuş dinamizmine karşılık Fenerin saha ve seyirci avantajıyla beslenen, bu yarışta biz de varız, var olacağız inadıyla süslü bir dinamizmi vardı. Ne yağan yağmur, ne de daha başta ve kolay gösterilen Ali Aydın kartları iki takımın da hızını ve hırsını olumsuz yönde etkilemiyordu. Kolay gösterilen derken, sarı kartları kastettim. 17. dakikada Fatih Akyelin İbrahimin üzerinde seri ayak hareketleriyle horon tepmesine çıkartılan kırmızıyı kastetmiyorum. O kartta Ali Aydın, yerden, yağmur bulutlarına kadar haklıydı. Sol çizgi önünde girilen ikili bir mücadelede İbrahimle itişen Fatih, daha önce GS formasıyla da birkaç kez yaptığı ve Avrupalı hakemlere bile yedirdiği düşene bir tekme de benden dürtüsüne yine engel olamadı; ama bu kez Ali Aydın, bunu yemeyecek kadar tok ve yakındı o pozisyona. Fatih bu hareketiyle, o âna kadar koro halinde beraber yürüdük yağan yağmurda şarkısını söyleyen muhteşem tribünlerine ve o şarkının özüne/sözüne ihanet ediyordu. Sonra, arkasında Türkiyenin en hızlı adamı Fatihin olduğunu bilerek oynayan Hakan Bayraktar, belki de en güzel maçlarından birini çıkaracakken doğal olarak zorlanmaya başladı. Saha o kadar ağırdı ki, Galatasaray derbisinde Orteganın çıkması gibi kolay telafi edilecek bir eksilme değildi bu. Johnson sağa sola çırpınıyordu ama onun kaptığı topları ileriye inatla götürerek pozisyon yaratacak Ceyhun için de uygun zemin yoktu bu kez. Tuncayın da koşu yolları sistemli şekilde tıkanmıştı. Bütün bu dezavantajlara rağmen Fener, maça asılmayı sürdürdü. Hatta 10 kişi kalmasına rağmen, Kartalın kalesinde ilk yarı bitmeden birkaç uygun pozisyon bulabildi. Bu pozisyonlarda Cordobanın kaledeki ustalığını (hele sağdan gelen kavisli bir ortayı yerde şamarlayışı tam bir klas kaleci timingiydi) ve Ronaldonun Beşiktaş defansının göbeği için ne kadar vazgeçilmez biri olduğunu görmüş olduk. Zago ve Tolga, Fenerbahçeye, oynamış olsa Ronaldonun tek başına vermeyeceği kadar pozisyon vermiş oldu. O pozisyonların yaradılışında Fener adına kahraman, gecenin en başarılı oyuncularından olan Abdullahtı. Bu maçta Abdullah, ağırlaşan sahaya inat, eski günlerindeki kadar başarılıydı. Çoğu kez, tek başına iki üç Beşiktaşlıyı eksilterek arkadaşlarına gol pozisyonları yaratmayı başardı. Ben, Fenerbahçenin 10 kişi kalmasıyla Lucescunun ikinci yarıya Tümeri dışarı alarak başlayacağını, onun yerine karşı defansın artan boşluklarını akıllıca delecek ya da arkadaşlarına deldirecek usta ayak Sergeni oyuna dahil edeceğini düşünüyordum. Maçın temposu temkinli kurt Lucescunun da iştahını kabartmış olmalı ki, değişikliğe daha devre bitmeden gitti. Gireni de çıkanı da tutturamamışım; Yasinin yerine Ahmet Dursunu oyuna aldı ve Ahmet, devre biterken çok müsait bir pozisyonda topu ıskalayarak Beşiktaşı daha erken atılacak bir golden etti. Bu arada Kartal, devre bitmeden bir de penaltıdan edilmiş oldu. Kaan Dobra sağdan ceza alanına girdi, topu ayağından açtıktan sonra Abdullah tarafından biçildi; ama maç sonunda Fenerli seyirciler tarafından hep bir ağızdan O.. Çocukluğuna layık(!) görülecek olan Ali Aydın, Fener aleyhine bu mutlak penaltıyı es geçebildi. Böyle saha ve zeminler kalecilere maçı zehir edermiş. Bunu kim dediyse halt etmiş! Yukarıda Cordobayı methettik, Rüştüye haksızlık etmeyelim. O da topun hızının önündeki defans tarafından iyi kestirelemediği dakikalarda sahne alarak, harika kurtarışlar yaptı. İlk yarıda Pancu, ikinci yarıda Tümer ve Kaan Dobranın güzel şutlarına zamanında müdahele ederek hazırlık maçlarında genç kaleci Oğuzdan çok çeken Fener seyircisinin yüreğine su serpti. Benim, Lucescu hâlâ bu Tümeri niye sahada tutuyor diye düşündüğüm dakikalarda, Tümer fizik ve tekniğini birleştirerek soldan son çizgiye daldı ve ortaya çıkardı, Ahmet Dursun bu kez ıskalamadı, gelişine dokundu. Rüştüye ve iki defans oyuncusuna rağmen ağları bulan bu top, Beşiktaşın üstün oyununun meyvesi olarak tribünlerin azınlık bölümüne renk kattı. Bu golden sonra Fenerin ileriye daha fazla çıkacağını, yorulacağı için Beşiktaşın daha rahat ve fazla gol bulacağını düşünenler, gol pozisyonlarına kadar haklıydılar ama başka gol olmadığı gibi Fenerbahçede maçı bırakmadı, yorulmak bilmedi. Zaten derbiyi muhteşem kılan en büyük özellik de bu kıran kırana mücadeleydi. Oğuz Çetin oyuna önce Ortegayı sonra da Steviçi aldı. Gitmekte olan 3 puan, 6 puan anlamına geldiğinden, atılacak bir gol çok şey ifade edecekti. Ancak, Orteganın oynamaya çalıştığı oyun tarzı artık onun oyun zekası konusunda da şüphe uyandıracak cinstendi. Böyle bir zeminde, üstelik de 10 kişiyle mücadele ederken, kendi sahasında kaptığı topları bile çalım ve driplinglerle ileriye taşımaya çalışması, doğrusu anlaşılır gibi değildi. Dakikalar ilerledikçe, Beşiktaş gole daha yakın oynuyor olsa da maçta başka gol olmadı. Beşiktaş, Galatasaray deplasmanından sonra Fenerbahçe deplasmanından da altın değerinde 3 puanla ayrılıyor, namağlup tırmandığı zirvede gövde gösterisi yapmış oluyordu. Özet olarak, Fenerbahçenin 1 kişi eksik mücadele ettiğinden yola çıkarsanız, maçın tamamındaki mücadele adına beraberliği hakkettiğini düşünebilirsiniz ama oyundaki dengelere, oyuncu sayısındaki dengesizliği gözardı ederek bakarsanız, Beşiktaşın bu maçı kazanmayı fazlasıyla hak ettiğini kabul edersiniz. Beşiktaşla Fenerbahçenin bu 90 dakikada gözlemlediğim belli başlı farklarını dile getirirsem maçı izleyememiş olanlara daha iyi ipucu vermiş olurum: Beşiktaşın oyuncu ve teknik kadrosundaki 17 haftalık statüko, sanki Fenerbahçe açısından, rakibiyle aynı saha içi varyasyonlarını denemek için bile daha fazla efor harcaması anlamına geliyordu. Bu durum 11e 11ken bile böyleydi. Bir kişi eksik kalmak, ayrıca tuz biber ekti. Bir de şunu düşünmek lazım: Fazla temkinli ve çok defansçı denilen Lucescunun Beşiktaşında puan olarak önde olduğu Fenere karşı deplasmanda İlhan Mansız, Ahmet Dursun ve Pancu sahadayken, Fenerbahçede bu anlamda bir tek Serhatı sayabildik. O da, bir-iki pozisyonun dışında kanat adamı gibi oynadı. Hazırlık maçlarında Ali Güneş gibi bir oyuncunuz bol gol atmış olabilir; ama Beşiktaş gibi, 17 haftada sadece 9 gol yemiş bir takıma karşı, rakip kalecilerin kâbusu olarak bellenmiş bir tane bile santraforunuz olmadan oynarsanız, hayati önem taşıyan 3 puanın uçup gitmesini ne yapsanız engelleyemezsiniz. Bu saatte bunu söylemek Fenerbahçe açısından ne anlam ifade eder bilemem ama, Fenerbahçe iyi yolda. Ya Beşiktaş mı? Onlar, o yolu çoktan geçti. .................. Salaklık Tarihinden : Floridada bir soyguncu soygun yaptığı yerlerde bıraktığı parmak izi kanıtlarından yakalandı. Soyguncu şaşırdı, çünkü her soygunda eldiven giymeye özen göstermişti; fakat yarım parmaklı golf eldiveni kullanıyordu. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||