Konu:
Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu Suikasti
Konuk: Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu
Erdoğan
Aktaş: İyi günler... Fettullah Gülen davası ve Alman vakıflarıyla
ilgili çalışmalarıyla tanınan Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr.
Necip Hablemitoğlu uğradığı silahlı saldırı sonucu öldü... Doç. Hablemitoğlu
suikastını Yakın Plan'a alıyoruz... Yaptığı çalışmalar nedeniyle tehdit
telefonları alan Hablemitoğlu, koruma talep etmemişti...
"Portakal
çiçeği sokak... 40 numaralı saadet apartmanının önü.. Saat 20.30.. Kısa
bir süre önce markette alış veriş yapan doçent doktor Necip Hablemitoğlu,
arabasıyla bahçedeki park yerine girdi.
Hava soğuktu.. Bahçede yer yer kar birikintileri vardı.. Elinde dosyaları
ile evine çıkmaya hazırlanıyordu.. Ancak bir adım atmıştı ki, saldırgan
arkasından yaklaştı. Portakal çiçeği sokağında iki el silah sesi yankılandı.
Hablemitoğlu'nu kendisine hedef olarak seçen saldırgan ya da saldırganların
elinde 9 milmetrelik bir tabanca vardı. Tetik iki kez çekildi ve kurşunlardan
biri Hablemitoğlu'nun başına, diğeri ise sol gözüne isabet etti.. Hablemitoğlu
olay yerinde can verdi.. Çevrede bulunan görgü tanıkları olay sırasında
sokaktan geçen 06 plakalı ve T harfi ile başlayan ancak harf grubu tam
olarak belirlenemeyen bir aracı şüpheli olarak bildirdiler.. Cinayet mahali
kısa sürede polisler ve savcılık tarafından incelemeye alındı.. Olaya,
Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı el koydu. Bundan sonra soruşturmayı,
DGM savcısı cengiz köksal yürütecek..
Hablemitoğlu'nun yakınları da hem eşi Şengül Hablemitoğlu'na taziyelerini
bildirmek hem de suikasti kınamak üzere portakal çiçeği sokağına akın
etti... Gelenler arasında eski DGM savcısı nuh mete yüksel de vardı..
Yüksel'in ilk değerlendirmesi ise "çok büyük bir vatanseverdi, bu
da öldürüldü. Kendini feda etti" şeklindeydi..
AKP genel merkezindeki koordinasyon kurulu toplantısından olayı duyar
duymaz ayrılan İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu da incelemelerde bulundu:
"Menfur saldırıyı kınıyorum lanetliyorum. Olayın aydınlanması için
savcılık ve emniyet güçlerinin işbirliği halinde çalışıyor. Arkadaşlarımız
araştırıyorlar inceliyorlar her türlü ihtimalin üzerinde duruyorlar. Umud
ediyorum ki kısa sürede failleri tesbit eder adalete teslim ederler."
Aksu, Emniyet Genel Müdürlüğü Daire başkanları ve Ankara Emniyet Müdürlüğündeki
üst düzey yönetcilere çalışmaların başında olma talimatı verdi..
Hablemitoğlu'nun son günlerde tehdit almasına rağmen, koruma talebinin
olmadığı da ortaya çıktı.. Olayın şokunu atlatamadan eşi şengül Hablemitoğlu
şüpheli bir kişinin robot resminin çizilmesinde polise yardımcı olmak
için Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Soruşturma sürüyor. Siyasiler
faiilerin en kısa sürede yakalanacağını söylüyor.. Tıpkı diğer siyasi
cinayetlerde dönemin devlet adamlarının verdiği namus sözleri gibi.
48 yaşındaydı.. Geri de gözüyaşlı bir eş.. Biri 9 , biri 11 yaşında iki
çocuk ve birbirinden ilginç çalışmalar bıraktı."
Erdoğan Aktaş:
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, saldırıyı kınadı ve bu bir terör
eylemidir,dedi. Bu arada olayla ilgili son gelişmeler var. Hablemitoğlu
suikastiyle ilgili soruşturmada çalışmalar, operasyonel ve teknik olmak
üzere iki yönden devam ediyor. İncelemede Hablemitoğlu'na 10-15 cm mesafeden
ateş açıldığı belirlendi. Bu kadar yakından ateş açılmasının suikasti
gerçekleştirenlerin profesyonel kişiler olduğu ve işlerini şansa bırakmadığı
şeklinde değerlendirildi. Hablemitoğlu'nun kafasına sadece tek bir kurşun
işaret etti. Ve kafasınında arkasında çok geniş bir yara açıldı. Yapılan
otopside bu noktalar belirlendi. Güvenlik birimlerinin olay yerinde iki
kovan bulmasına karşın çekirdekleri bulunamadı. Olayda kullanılan silahların
daha önceki olaylara karışmadığı belirlendi. Olay yerinde herhangi bir
ayak izine rastlanamadı. Hablemitoğlu'nun aracında da parmak izi bulunamadı.
Ankara'daki evinin önünde vurularak öldürülen Doçent Doktor Necip Hablemitoğlu,
Kemalizm, Türk Dünyası, Fethullah Gülen Cemaati ve Alman Vakıfları konusundaki
çalışmalarıyla tanınıyordu. Fettullah Gülen örgütlenmesi ve vakıfları
ile ilgili çok sayıda araştirması bulunan Hablemitoğlu'nun ayrıca Alman
vakıfları ile ilgili yaptığı inceleme Ankara DGM tarafından Alman vakıflarının
kapatılma davasına kanıt oluşturmuştu.
"Ankara'da
1954 yılında doğan Hablemitoğlu, 1977 yılında ankara üniversitesi siyasal
bilgiler fakültesi, basın yayın yüksek okulu'ndan mezun oldu. Çalışma
alanına ilişkin çok sayıda kitap ve makalesi bulunan Hablemitoğlu, ankara
üniversitesi`nde ataTürk ilkeleri ve devrim tarihi dersi veriyordu.
Özellikle son dönemde yazdığı Fetullah Gülen araştırmaları ile adın duyuran
Hablemitoğlu`nun çalışmaları dava dosyalarına da girmişti.
Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Fethullah Gülen'in yargılandığı Ankara
2 nolu DGM'ye sunduğu ek delillerde, Gülen'in CIAa ile bağlantısı olduğunu
ileri sürmüş, iddiasını, Gülen cemaati üzerine araştırmalar yapan Hablemitoğlu
tarafından hazırlanan "etki ajanları, nüfuz casusları ve Fethullahçılar"
konulu rapora dayandırmıştı. Ayrıca Hablemitoğlu, Fethullah Gülen'in FBI
koruması ile ABD'de bir çiftlikte yaşadığını iddiasıda ve Gülen'in Türkiye'ye
iadesi isteminde gündeme gelmişti.
Ankara DGM tarafından Alman vakıflarının faliyetlerinin durdurulmasına
ilişkin açılan davada da Hablemitoğlunun yazdığı Alman vakıfları ve bergama
dosyası dayanak teşkil etmişti. Hablemitoğlu araştırmasında Alman vakıflarının
Türkiye'de yasal olmayan çalışmalar yaptığını, etnik ve mezhepsel ayrılıkları
körüklediğini ve altın madeni karşıtlarını finanse ettiğini ileri sürmüştü.
Kitap ve makalelerinde kemalizmi ana referans kaynağı olarak alan Hablemitoğlu'nun
"Türk Ulusçuluğu Ve Altı Ok", "Kemal'in Öğretmenleri",
"Etki Ajanları - Nüfuz Casusları ve Fethullahçılar Raporu",
"Fethullah Gülen yapılanmasının tehdit potansıyeli ve varisleri"
, "Organize Suçlar ve Fethullahçılar", "Fethullahçılar
Ve Hizbullahçılar", "Siyasal Gerekçeleri ve ABD Örneği Çerçevesinde
Ulusal Andıç Raporu" gibi eserleri bulunuyordu..
Erdoğan Aktaş:
Doç. Hablemitoğlu'nun ismi son dönemlerde özellikle Alman vakıfları
ve Bergama köylüleri hakkındaki açıklamalarıyla gündeme gelmişti... Hablemitoğlu,
Alman vakıflarının legal bir casusluk organizasyonu olduğunu, Bergamadaki
altın madenlerinin işletilmemesi için yine Almanların çalışma yaptığını
ileri sürüyordu.
"Doç.Dr. Necip
Hablemitoğlu - Türkiye'deki Alman vakıfları:
"Şeriatçı yapılanmalardan çevreci örgütlere, bölücü yapılanmalardan
terör örgütlerine, legal derneklerden siyasal partilere kadar uzanan çizgide,
Türkiye'ye ve ataTürk ilke ve devrimleri ile cumhuriyetin tüm değerlerine
karşı olan,ulus devletin parçalanmasını isteyen tüm rejim karşıtlarına
lojistik destek vererek bu ülkeyi alttan oyan -deyim uygunsa- bir avuç
Alman istihbaratçısıdır"
Hablemitoğlu'nun Türkiye'deki Alman vakıfları isimli raporu işte bu sözlerle
başlıyor...
Hablemitoğlu raporunda sözü, fazla uzatmadan iddialarını, Alman vakıflarının
genel çalışma karakteristiği konusuna getiriyor.. Bu konuda da Türkiye'nin
tek doğubilimcisi olarak tanımladığı Tamer Bacınoğlu'nun şu değerlendirmesine
atıfta bulunuyor...
Ankara ve istanbul'da şubeleri bulunan tüm Alman parti vakıflarının programları,
kemalizmin iflas ettiğini ve sorunun geçici bir hükûmet sorunu değil,
yapay ve uyduruk Türk ulusunu tepeden inme yöntemlerle yaşatmaya çalışan
Türk devleti olduğunu kanıtlamayı amaçlar. Bu çerçevede üçlü bir strateji
izlenir:
A- toplumun değişik katmanlarını kürt sorunu üzerine tartışmaya ve çözüm
üretmeye alıştırmak ve buna paralel olarak kürtçü gruplar ile Almanya
arasında köprü kurmak.
B- toplumun değişik katmanları ile siyasal islâmcıları bir araya getirmek
ve buna paralel olarak islâmcılar ile Alman devleti arasında köprü kurmak.
C- alevilerin aşırı islâma karşı oluşlarını dikkate alarak, aleviler ile
özel görüşmek ve konuyu gerektiğinde kürt sorununa kaydırmak.
Doktor Hablemitoğlu'nun Alman vakıfları üzerine yazdığı raporda Türkiye'deki
Alman vakıfları da tek tek ele alınmış..
Hablemitoğlu raporunda, Konrad Adenauer, Heınrıch Boll, Frıederıch Ebert,
Körber ve Friederich Naumann vakıfları ile George Ecker Enstitüsü, tehdit
altındaki halklar derneği, uluslararası katolik barış hareketi, Alman
protestan kilisesi konseyi ve doğu enstitüsü'nü tek tek analiz ediyor...
Raporda Türkiye'deki Alman vakıflarının çalışma yöntemleri konusuna da
değiniliyor... Hablemitoğlu raporda Alman vakıflarını açık açık casusluk
yapmakla suçluyor ve "Alman vakıfları, işbirliği yaptığı Türk sivil
toplum örgütlerini proje başına para vererek kendi yanına çekmekte ve
yönlendirmektedir. Yapılan iş hiç şüphesiz legaldir, casusluk değildir"
diyor.
Alman vakıflarının etki ajanı denilen kadrolardan yetiştirebilmek için
her türlü masrafa girdiğini söyleyen Hablemitoğlu; burslar, şerefiyeler,
özel tatiller, indirimler gibi yollarla, Türk sivil toplum örgütlerinden,
gazetecilerinden, akademisyenlerinden kimi kişilerin Alman vakıflarının
etki altına alındığını iddia ediyor."
Bu iddialar, Hablemitoğlu'nun Alman vakıflarıyla ilgili iddialarıydı.
Ancak Fethullah Gülen cemaati üzerinde çalışmalar da yapmıştı. Bu çalışmalarda
Fethullah Gülen'in Amerikan Haberalma Teşkilatı CIA tarafından kullanıldığını
ileri sürüyordu.
Ankara üniversitesi öğretim üyesi Necip Hablemitoğlu'nun , fettullah Gülen
ile ismi 4 ocak 2001 günkü gazete manşetlerinde bir araya geldi. O gün
çıkan haberler hep aynı noktaya odaklandı... Haberlerde, "Fettullah
Gülen cia ajanı mı" diye soruluyordu.. DGM Savcısı Yüksel, 4 ocak
2001 günü, zaten Fettullah Gülen'in yargılanmasının sürdüğü ankara 2 nolu
DGM'ye ek deliller sunmuştu. Yüksel'in iddiası: "Gülen'in, amerikan
gizli servisi cia ile bağlantısı olduğu" yönündeydi. Nuh Mete Yüksel'e
iddianın temeli soruldu.... Yüksel, iddiaları, Ankara Üniversitesinde
Öğretim Üyesi olarak görev yapan, Necip Hablemitoğlu'nun yazdığı, "etki
ajanları nüfuz casusları ve fettullahçılar" isimli rapordan aldığını
söyledi.. Raporda, "hoca efendi" diye sözedilen Fettullah Gülen'in
CIA'e, gönüllü ajanlık yaptığı ve FBI tarafından Pennsylvania eyaletinde,
kendisine tahsis edilen özel bir çiftlikte koruma altında bulunduğu iddia
ediliyor ve üslup zaman zaman sertleşiyordu...
ABD'nin tüm dünyadaki tarikatlara ön gördüğü modeli ülkemizde Fethullahçılar
uyguluyor. Laik cumhuriyetimiz için en büyük tehdit ollan tarikatın arkasındaki
dış desteğin abd olduğunu, Türkiye'de ve dünyada bilmeyen yok.
Hoca efendi, kalabalık mahiyeti ve 24 saat yanından eksik olmayan doktorlarıyla
birlikte pennsylvania eyaletinde özel bir çiftlikte yaşıyor. Cıa yetkilileri
ile eyalet valisinin temasları sonucunda, cemaatin eyalet sınırları içinde
bir de okul açtığı gelen duyumlar arasındadır.
ABD Büyükelçiliği ve konsoloslukları, hoca efendilerini ziyaret edecek
tüm ziyaretçilerin vize problemini -10 yıllık vize vererek- çözümlemektedir.
Bizzat kendi yandaşlarının açıklamalarına göre hoca efendi yakın zaman
öncesine kadar, Türk devletinin istihbarat örgütlerine ajanlık yapmaktaydı.
Cıa ile bağlantısının gelişmesinden sonra bu tür enformasyon hizmeti statüsü
içinde bir süre daha devam etti. Ta ki bu çarpık ilişkiyi Türk Silahlı
Kuvvetleri ve MİT fark edinceye kadar kamuoyu onları barışın simgesi olarak
tanımaya devam etti.
Fethullahçılara göre, humeyni bir gün nasıl İran'a dönmüşse, hoca efendileri
de öyle anlı-şanlı dönecek ve Çankaya'ya oturacaktır.
DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel Ankara 2 no.lu DGM'ye işte bu ek belgelerle
gitmişti.. Hablemitoğlu dava hakkında gazetecilerin sorularını da şöyle
yanıtlamıştı:
"Gülen ile ABD ve CIA arasındaki ilişkiyi, Amerika Birleşik Devletleri'nde
yaptığım araştırmalarda saptadım. Benim tesbitlerimin birçoğu devletin
istihbarat birimleri tarafından da biliniyor"
Erdoğan Aktaş:
Terör uzmanları, göze ateş etmenin özel eğitim almış bir kişinin işi
olabileceğini belirtiyorlar. Uzmanların iddiasına göre, eğer tesadüf değilse
bir kişiyi gözünden ancak özel eğitim almış bir saldırgan vurabilir...
Çünkü özel eğitim alanlar bunun üzerinde çalıştırılır. Uzmanlar, göze
ateş etmenin nedenlerini de şöyle ortaya koyuyorlar: "Göze ateş etme
sonucunda ölüm çok ani olur ve saldırıya uğrayan kişi hiçbir reaksiyon
gösteremez." Uzmanların görüşü böyle. Necip Hablemitoğlu'nun 9 ve
11 yaşında iki kızı vardı. Kızlarını koyduğu isimler doç Hablemitoğlu'nun
dünya görüşünü de ortaya koyuyordu... Çünkü çocuklarının adı Uyvar Ve
Kanija'ydı... Her ikisi de balkanlarda Türk tarihinin önemli kaleleri..
Şimdi tüelefon hattımızda Necip Hablemitoğlu'nun yakın çalışma arkadaşı
Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu var... Hocam,
başınız sağolsun. Son günlerde hiç kendisiyle bu konular üzerine sohbet
etmiş miydiniz?
Tahir Hatipoğlu:
Ediyorduk, tabi. Bizim derneğimizin genel başkan yardımcısıydı zaten.
Toplantılarımız oluyordu. Tabi, konuşmalarımızda tehditler aldığını, sıkıntıda
olduğunu, anlatırdı sürekli. Biz de kendisine dikkatli olun derdik. Nitekim
de tahmini çıktı.
Erdoğan Aktaş:
Tehditler konusunda size verdiği, şimdi ilginizi daha çok çeken bir
ipucu var mıydı?
Tahir Hatipoğlu:
Bu daha çok Fettullah konusuyla ilgileniyordu. O kesimle boğuşuyordu.
Sonra bildiğiniz gibi Alman vakıflarıyla uğraşmaya başladı. Oradan da
tehditler geliyordu, yurtiçinden ve yurtdışından... Ama bu kadar tehdidin
içinde boğulmuştu adeta kendisi. Ama hiçbir güvenlik görevlisi de istemiyordu.
Korktuğumuz başımıza geldi.
Erdoğan Aktaş:
Güvenlik konusuyla ilgili olarak kendisini uyardınız mı?
Tahir Hatipoğlu:
Uyardık tabi. Zaman zaman ben korunuyorum filan derdi. Ama nasıl korunduğunu
da anlatmazdı. İşte biz bazı konferanslara birlikte gittiğimiz olmuştu.
Giderken gelirken yolda korunuyorum, beni koruyanlar var, derdi, ama kim
koruyor, ne ediyor? Bu kadar ama yakın koruma yanında yoktu arkadaşımızın.
Erdoğan Aktaş:
Sayın Hocam, lütfen hatta kalın. Hablemitoğlu'nun bir anlamda çalışmalarını
ve kendisini bu konulara bakış açısını özetleyen son kitabının bir önsözü
var. Henüz yayınlanmamış bir kitabı vardı Hablemitoğlu'nun... Yazdığı
önsözü aktarıyorum: "Sizler bu satırları okuduğunuzda eminim ki hakkımda
bugüne kadar açılmış yüzmilyarlarca liralık manevi tazminat davalarına
yenileri eklenecektir. Her zaman olduğu gibi kimi siyasiler devreye girerek,
üniversite rektörünü hakkımda yasal işlem yapmaya zorlayacaktır. Tehditler
ve hakaretler hız kesmeyecek. Aileme de yönelecektir. Peşpeşe gıyabımda
kesilen trafik cezaları gelecektir. Gelen duyumlara göre emniyet ve MİT
bünyesinde gerektiğinde aleyhimde kullanılmak üzere dezenformasyon çalışmaları
kapsamında olumsuz bilgi notları ve olumsuz dosyalar hazırlanmıştır. Telefonlarım
bir şekilde dinlenmeye devam edecektir. Büyük bir olasılıkla hakkımda
imzalı imzasız suç duyurusu yapılacak, TBMM'nde aleyhimde soru önergeleri
verilecek. Bütün bunları dikkate alan savcılık evimde arama yaptıracak.
En azından İçişleri Bakanlığını ya da emniyet tahkir ve tevzihten veya
hiç ilgisiz bir iftirayla hakkımda ağır ceza mahkemesinde ya da devlet
güvenlik mahkemesinde dava açılacaktır. Halen İzmir, Ankara, Burhaniye,
İstanbul gibi merkezlerde yürütülen davalarda yurdun farklı yerlerinde
açılacak yeni davalar da eklenince maddi manevi darbenin yanısıra mücadeleye
zaman yetiştirememe gibi bir durum da ortaya çıkacaktır. Sonuçta belki
de ödeyemediğim tazminat hükümlerinden dolayı evime haciz gelecektir.
Almanlardan Fettullahçılara, Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter ve laik yapısına
göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete değer mi diyorsanız, Atatürk'ün
manevi mirasçısı olarak evet, diyorum. Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok."
Sayın Hatipoğlu, yaptığı bir takım çalışmalar vardı. Hatta son yaptığı
çalışmayla ilgili bunu bastıracak bir kitabevini bulamadı. Hiçbir kitabevinin
bu çalışmaya yanaşmadığını söylüyordu. Bu konu üzerinde hiç konuşmuş muydunuz?
Tahir Hatipoğlu:
Tabi çok konuştuk. Yeni kitap hazırladığını ve bu kitabın adının da
Köstebek olacağını söylemişti. Yayıncı bulamıyorum demişti. Biz de bu
kitapta daha çok bu kez Amerikan vakıfları üzerinde çalışmalar yapıyorum
demişti. Onun için de kaynak topluyordu bol miktarda. Amerikan vakıflarının
Türkiye'deki para verdikleri odaklarını saptadığını söylerdi. Fakat bu
kitabı yayınlatmakta zorlanacağını söylüyordu. Bulamamıştı da nitekim.
Ve o önsözde yazılanları aynen de tekrar ediyordu. 480 milyara yakın tazminat
davası açıldığını söylüyordu. Bunların bir kısmını zaten kaybetmişti.
Bir kısmında da Yargıtay'da görülmüştü, davalar da devam ediyordu. Yazdıkları
aslında çok doğru. Mahkemelerle, avukatlarla uğraşmalar... Bu arkadaşımız
ömrünü böyle bitirdi.
Erdoğan Aktaş:
Bu konuyla ilgili olarak kendisi bu önsözde belirtiyor, üniversiteye
bir şekilde bazı noktalardan kendisi için baskı var mıydı?
Tahir Hatipoğlu:
Evet, vardı. Onu söylüyordu zaten. Örneğin Alman büyükelçisi üniversite
rektörüne gelip, konuşmalarına, yazmalarına, açıklamalarına sınır getirin
dediğini söylemişti. Rektör de kendisiyle konuşmuş. Rektör de şu anda
burada zaten. Bu şekilde. Hatta bizden habersiz araştırma ve yayın yapamazsın
demişti. Hatta dernek yönetim kuruluna getirmişti bunu. Biz de buna karşı
çıktı. Bu doğru değil, çünkü, üniversite bilim ahlakına ve akademik özgürlüğe
aykırıdır. Bilim adamı, öğretim üyesi istediği gibi konuşur yazar demiştik.
Hatta o yazıyı bize getirecekti, rektörlükten kendisine verilen yazıyı.
Fakat getiremeden öldürüldü. Ayrıca üniversite içerisinde de dolaylı baskı
da hissediyordu kendisi açıkçası. Dört taraftan kuşatılmıştı. Yani, bunun
Alman büyükelçisinin istemleri doğrultusunda yapıldığını söylerdi.
Erdoğan Aktaş:
Üniversite içerisinde baskıdan sözettiniz. Bunu açar mısınız?
Tahir Hatipoğlu:
Baskı dediğimiz şu, yani, konuşurken, bizden izin alacaksın, yazarken
izin alacaksınız, sağa sola giderken izin alacaksınız filan gibi. Üniversitede
tabi bu şekilde oluyor. Bunların hepsi üniversiter anlayışa aykırı şeyler.
Bunlara karşı çıkıyordu, dinlemiyordu zaten. Hergün Ankara dışında bir
yere konferansa gidiyordu. Örneğin bugün Çankırı'da olacaktı. Gidemedi.
Erdoğan Aktaş:
Teşekkür ediyorum, katıldığınız için.
|