Home page

Haber Menüsü


Yazara mail atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
Terim’le yeniden, Terim’li yeni dönem
 
Yaklaşık iki buçuk senedir duvarımda bir poster asılı durur. Posterin alt kısmında bir pano, panonun üzerinde şu sözler yazılıdır: UEFA CUP FINAL.
 
NTV-MSNBC
 
18 Kasım—  O yazıdan daha yukarıya doğru kaldırınca gözlerimi, çoğunluğu genç, kolları kırmızı sarı çizgili, beyaz forma giymiş, birkaçı takım elbiseli, çığlık çığlığa gülen 25 kadar insan görürüm. Hepsinin coşku dolu yüzlerindeki dişleri bembeyaz ve ortadadır. En önde Kaptan Bülent durur. İnce, uzun, parıltılı bir kupayı bir geline dokunur gibi belinden kavramış, gözleri kapalı, meftun bir şekilde öpmektedir. Adeta gürültülü ve kalabalık bir baloda herkesten ayrık bir yer bulup kendinden geçerek sevişebilen genç aşıklar gibidir, o resimde Bülent ve kupa. Yanı başında duran Hakan Şükür, aynı gelini, boynundan tutmuş, bir an önce onunla kucaklaşmayı beklemektedir. Kupa, birkaç salise sonra havaya kaldırılacak ve sanki o coşkulu yüzler posterden dışarıya fırlayacaklardır.

   
 
       
    MSNBC News Gerçekleri tarih yazar, tarihi de...
MSNBC News Açılan sandıklara göre derbi!
MSNBC News L. Moskova bayramı zehir etti
MSNBC News Brugge: 3, Baliç: 1, İmparator: 0
MSNBC News Dear Çulcu, I love you!
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Tarih 17 Mayıs 2000’dir.
       Şimdilerde yayın hayatından silinip gitmiş olan bir gazetenin, o zaman okurlarına armağanı olan bu posteri, dağıtıldığı günün üzerinden bir hafta geçmeden mahallemiz camcısına götürmüş, elimde, sanki oğlumun/kızımın Yale’den, Stanford’dan mezun olduğu gün kep giyme töreninde çekilmiş bir fotoğrafını tutuyormuş gibi, büyük bir gururla şu siparişte bulunmuştum: “Çerçeveletmek istiyorum!”
       Bugün 17 Kasım 2002, bu satırları yazdığım odamda, aynı resme bakmak için kafamı yukarı kaldırıyorum. İdarecileri bir kenara koyarak resimde olan, koca posteri kocaman dolduran, fakat şimdi yerleri boş kalan yüzleri bir bir sayıyorum.
       Soldan sağa: Capone, Popescu, Ahmet Yıldırım, Fatih, Hagi
       Sağdan sola : Taffarel, Mehmet Yozgatlı, Hakan Şükür, Marcio, Emre Belözoğlu, Okan,
       Bugün, Florya’ya gidip sarı-kırmızılı kadronun toplu bir resmini çeksem, yukarıda adlarını saymadığım ama o posterdekilerle aynı olacak olan 8 isim var : Suat, Hasan, Ümit Davala, Hakan Ünsal, Bülent, Arif, Ergün, Vedat.
       Bugünkü toplu resimde gözükecek olan yeni isimleri, yukarıda saydığım ve o posterin “giden”leriyle eşleştirmeye çalışıyorum şimdi:
       Capone : Emre Aşık (Mehmet Polat)
       Popescu : Almaguer
       Ahmet Y. : Batista
       Fatih : Sarr
       Hagi : ???
       Taffarel : Mondragon
       Mehmet Yozgatlı : Cihan
       Hakan Şükür : Christian
       Marcio : Ümit Karan
       (Ya da şöyle yazabilirim : Hakan Şükür = Christian + Ümit Karan + ???)
       Emre Belözoğlu : Ayhan / ??
       Okan : Pinto/Berkant
       Bu eşleşmelere ilave olarak elimde bir artı(!) daha kalıyor : Baliç
       
       Bu yazıya başlayış şeklimden de anlamışsınızdır; evvelce ve hem bence hem de başkalarınca çokça yapılan Lucescu - Terim dönemi karşılaştırmasından çok, hafızalara kazınan Terim’in Avrupa Şampiyonu GS’si ile Terim’in şimdiki GS’sini karşılaştırmak istiyorum. Bunu Terim’in son basın toplantısında “bana yapılan en büyük hakaret, başkalarıyla karşılaştırılmamdır; beni sona koyun ama, başkalarıyla karşılaştırmayın” sözlerine duyduğum saygıdan ziyade, biraz daha “elma ile elma” karşılaştırması yapabilmek içindir. Ve Galatasaraylıların çoğundan edindiğim izlenimin Terim’in, Lucescu gibi olmasını değil, onun eski takım havasını, eski futbolu, eski başarıları getirmesini bekliyor olmalarıdır.
       Son yazımda, “takım içi dengeler/dengesizlikler ayrı ve uzun bir yazı konusudur” demiş olmam da cabası...
       Şimdi bir üst bölümdeki isimlere bakıp bir tane yeni oyuncu için gidenden daha iyidir diyebildiğiniz var mı?
       O.K. Mondragon o anlamda idare eder ve Batista’nın hakkı da Batista’ya; başka?
       Hedefi büyük ve uzun soluklu olan takımların en önemli silahları hangileridir? Orta sahada en az bir isim (ki “takımın beyni” denilenler genellikle oradan çıkıyor), defansın bel kemiği (ki genellikle defansın ortasındadırlar ve mücadele güçlerini, kazandıkları topları oyuna olumlu sokmayla birleştirdikçe “bel kemiği” olurlar) ve bir de forvet/santrafor/golcü’dür.
       Defanstan çıkan isim Popescu, yerine salına salına girmeye çalışan isim ise Almaguer’dir. Defansta hâlâ duran bir isim de Bülent’tir. Ama o, karşımda asılı duran posterdeki Bülent’ten çok daha ağır bir Bülent’tir artık.
       Hagi... “Takımın beyni” yani... “Canım, onun gibisi zaten 40 yılda bir gelir. Geldi, kazandı, kazandırdı ve gitti” diyelim, onu geçelim.
       Peki ya Emre? Ya takımın beyinciği? Onun gibisi de, 40 olmasın da 20, hadi 10 senede bir gelsin. Gideli henüz 3 sene dolmadı; desenize, 7 senemiz daha var!
       Ve Hakan Şükür. Hâlâ ondan bahsediyor oluşuma kızanlar, onun bonservisi elinde duran şimdiki haline değil, karşılaştırdığımız dönemine, bugünkü beklentileri tahrik eden o döneme bakmalılar. Terim’li ilk 4 yılda, 136 lig maçında 131 kez forma giymiş bir forvetten söz ediyorum. Aynı 4 yıl içine, yurtiçi ve yurtdışı maçlara toplam 133 gol sığdırmış Hakan Şükür’den söz ediyorum. Daha ne diyeyim ki?
       Bugün Galatasaray Takımı’nda ne, defansın rabıtalı bir bel kemiği vardır, ne ileri ucunda her tarafı istikrar kokan biyonik bir golcüsü, ne de takımın herhangi bir yerine monte edilmiş beyni... Hatta bugün beyinciği bile yoktur artık.
       GS’nin omurgasında değişmemiş tek bölge, sol taraf. Hakan Ünsal, Ergün ve Hasan. 3 sene önceki gözle baksam, karşılarında hangi takım ayakta kalır, diye merak ederim. Şimdiki gözle bakınca, aynı formayla 5 lig şampiyonluğu (Hakan’ın bir eksiği var), bir UEFA şampiyonluğu, bir Süper Kupa, bir de milli forma ile Dünya Kupası üçüncülüğü görmüş olduklarını düşününce, şimdi, bu gencecik insanları ne motive eder ki, diye merak ediyorum. (Yoksa, Ergün’e duyduğum hayranlığın asıl sebebi bu mu?)
       Fatih Terim’in sıkıntısı kadro sıkıntısıdır. Hâlâ her maçta ayrı kadro deneyişleri bundandır. Her antrenör gibi Fatih Terim’in de iddialı tavrını sürdürmesini sağlayacak ilk şey elindeki kadronun gücüdür. Mütevazı bir antrenöre, mesela Lucescu’ya iddiasız bir kadro verip “oynat bakalım” diyebilirsiniz ama Terim gibi bir hocaya, Lucescu gibi bir hocanın idare edeceği bir kadro verip maksimum verimi almayı bekleyemezsiniz. Bu sezon bu kadroyla yurt içinden yine de alnı açık çıkılabilir ama hedef bir zamanlar telaffuz edildiği gibi Dünya Takımı olmaksa, aynı cümlenin ardından Felipe, Pinto, mecburen ve hâlâ Suat/Bülent’i telaffuz edemezsiniz.
       Bana öyle geliyor ki, Özhan Canaydın’ın ağır kişiliği ve etrafındakilere karşı koyduğu mesafeli tavır, Terim’in bu kadroya isyanını şimdilik engelliyor, eski başkanıyla olduğu gibi kolay polemiğe giremiyor. Bu yüzden “artık değişti” denilen dönemin tam ortasında hırsı yeniden sinire dönüşüyor, üstelik, artık kendimi ispatlamış biriyken.
       Denilebilir ki, kadroya aldığı yeni isimleri kendisi seçmedi mi? Her alınan oyuncunun maya tutması genelde pek mümkün olmuyor. Kaldı ki, yıllar önce de, ilk geldiğinde bir dolu isim denemişti (Feti, Van Gobbel, Adrian Knup, Bekir, Evren, Ufuk gibi...) ama onlar hep yukarıda saydığım 3 önemli silahın etrafındaki uvertürler gibiydi. Ya da şöyle diyelim: Elbisenin ana modeli belliydi de, koluna, paçasına ince ayarlar çekilerek en muntazam hale getirmeye çalışılıyordu.
       İmparator, yine o zamanlardaki başkanın döneminde parasal sıkıntılara, bazen kendisi ara çözümler bularak doğru bildiği yolda ilerleyebiliyordu. Bugün onu göreve çağıran başkan, o sivri tavırları müsamaha edecek gibi gözükmüyor; hal böyleyken sınırlı bütçenin içinden iddialı adımlarla çıkmak daha da zorlaşıyor.
       Muhtemelen ara transfer döneminde birkaç uvertür isim daha getirilerek denenecek, bu yıl böyle geçecek, Şampiyonlar Ligi’ne kalınması halinde, seneye bir ya da iki flaş ve etkin isim getirilmeye çalışılacaktır. Bu koşullarda, imparator adeta yeni bir imparatorluk sınavına sokulmaktadır.
       Sanırım, Galatasaraylı taraftarların asıl kabullenmesi gereken şey de budur. Yani, Terim’in gelmesi ile birlikte onunla tarihte (o güzelim posterde) kalınan yerden devam etmek gibi bir şey söz konusu değildir. En azından bu kadro yapısı ile ve bu temkinli (amma ve lâkin “temkin” olumsuz bir sıfat değildir) başkan ile...
       Asıl, Terim’in gelmesi ile birlikte her şeye yeniden başlanmıştır. Ve başkan, imparatoru getirerek işin çoğunu halletmiş olduğunu sanmakla yanıldığını henüz anlayamadıysa, yavaş yavaş anlamaya başlayacaktır.
       ...........
       Salaklık Tarihi - 4
       Güney Afrikalı iki arkadaş birbirlerinin kafalarına koydukları bira kutularıyla hedefi vurma alıştırması yaparlarken biri arkadaşını yüzünden vurdu. Vurulan ağır yaralanmıştı ama vuran da yarışmayı kaybetmişti.
       
 
       
    MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları -5-
MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları -4-
MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları -3-
MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları -2-
MSNBC News Tayfun Öneş'in tüm yazıları
 
     
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları