Home page

Haber Menüsü


Yazara mail atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
Brugge de istediğini aldı
 
Esasen, Galatasaray’ın sıkıntısı kimin iyi, kimin kötü olduğunda yatmıyor. İleriki haftalarda kazanılacağını tahmin ettiğim eski, prese dayalı, tempolu futbola kadar çekilecek en büyük sıkıntı, sahada lider özelliği olan bir tane oyuncunun olmayışı.
 
NTV-MSNBC
 
2 Ekim—  Oynadığı son La Liga maçında Real Betis’ten 3 gol yiyen Barcelona, Şampiyonlar Ligi’nde işi sıkı tutuyordu. Salı akşamı Galatasaray seyircisinin Ali Sami Yen Stadı’nın yolunu tuttuğu saatlerde onlar Moskova’da 3’te 3 yapıyorlardı. O sonuç aynı zamanda Galatasaray’a, H Grubu’ndaki ‘esas’ rakibin Brugge olduğu mesajını veriyordu. O halde Cimbom, bu maçı ne yapıp edip üç puan alarak aşmalıydı; ama olmadı.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  “Neden olmadı?”lara geçmeden önce gruptaki iki iç saha maçının tribünler açısından bir karşılaştırmasını yapalım: Galatasaray seyircisi müthiş desteğini sürdürmesine rağmen bu maçta Barcelona maçından daha fazla sıkıntı yaşadı. Çünkü Katalan ekibiyle karşılaştığında, değil 90 dakika, sabaha kadar oynasalar Galatasaray’ın o maçı alamayacağı daha ikinci yarının başında belli olmuştu. Oysa, Brugge maçında ilk dakikalarda yaşanan bir pozisyonun dışında rakibin bir tane tehlikeli atağı yoktu ve Galatasaray gol atabilecek gibi gözüküyordu. Olmayınca da maçı izleyenler, Fatih Terim’in kulübesinde yaşadığı kadar olmasa da, benzer bir stres ve sinirle gerildiler.
       Hagi’nin “benim veliahdım” dediği Romen Stoica’yı saymazsanız, Brugge’lu oyuncuların her biri bizim Suat’ın hem enine, hem de boyuna iki katı görünümündeydiler. Fizik güçlerini ön plana çıkartarak, dörtlü çakılı defansla başladıkları maçı aynı şekilde tamamladılar.
       Özellikle ilk yarı Barcelona maçının kasetini iyi seyretmiş havası verdiler. Presle, Galatasaray’ı bunalttılar. Yine de ilk yarıda art arda hem Arif hem de Ümit K. çok net pozisyonlar bulmalarına rağmen başarılı olamadılar. Daha doğrusu, doğru yer tutan tecrübeli kaleci Verlinden’i geçemediler.
       
       
Bir takımın antrenmanlarını seyretmeden sahaya sürülen oyuncu tercihlerinde hocayı eleştirmek aslında çok doğru bir şey değil. Hele uzaktan ahkâm kesmenin rahatlığıyla, bitmiş bir maç üzerine “neden falanca değil de, filanca oynadı?” yorumları yapmak dünyanın belki de en kolay şeyi, biliyorum. Ama puan kaybedilmemiş de olsaydı ilk akla gelecek sorulardan bazıları şunlar : Ergün hasta olduğuna göre söylenecek bir şey yok; peki ya Cihan? Hem pres yapan hem kaptığı topları iyi kullanan Cihan neden hiç ortalarda yok? Suat, tercih edilmiş olma konusunda aklanmayı hak edecek kadar çok koşmuş ve faydalı olmuş olabilir ama ya yorulduktan sonra?
       
       
İkinci yarıya, sahanın en kötüsü olan Hasan’ı kenara alarak başlamak çok doğru bir karardı; mesela onun yerine de mi Cihan düşünülemezdi? Baliç’in güçsüzlüğünü fark edip bu kadar fizik gücüne dayalı bir takım karşısında yine de onun tercih edilmiş olmasını eleştirebilmek için ille de hafta içi antrenmanlarını seyretmem gerekiyorsa, tamam, susuyorum.
       Ümit Davala, yukarıda bahsettiğim ve henüz 8. dakikada yaşanan Mondragon önü gollük pozisyonun müsebbibi olunca korkudan bir daha doğru dürüst ileri çıkamadı. Çoğu kez Ümit Karan’ı sağdan orta yapmaya çalışırken görmemiz de ondandı sanırım. Yani şimdilik iki torpilliden Davala kötüydü. Diğer torpilli Hakan ise, eskisi gibi olmasa da bana göre bu sezonun en formda maçını oynadı. En iyiler ise kaptan Bülent ve Emre’ydi.
       
       Esasen, Galatasaray’ın sıkıntısı kimin iyi, kimin kötü olduğunda yatmıyor. İleriki haftalarda kazanılacağını tahmin ettiğim eski, prese dayalı, tempolu futbola kadar (hatta o zaman bile) çekilecek en büyük sıkıntı, sahada lider özelliği olan bir tane oyuncunun olmayışı. Maçın kaderini kritik pozisyonlarda değiştirebilecek maharetli ayak her zaman (özellikle de lig maçlarında) çıkar da, oyunun kilitlendiği büyük maçlarda takımı toparlayacak, oyunu okuyacak/açacak, saha içinde, gidişata göre arkadaşlarını yönlendirebilecek bir tane oyuncu var mı? Sakın “Felipe” demeyin. İlk maçtan sonra da yazmıştım, “o çok yetenekli bir ‘ince’ çalımcı” diye; ama ne yaşı, ne de tecrübesi yukarıda saydığım özellikler için yeterli değil. Hatta kimi pozisyonlarda Hagi’den de, Sergen’den de daha yetenekli gözükebilir ama onların yarısı kadar oyun zekasına sahip değil. Galatasaray’ın aşması gereken zorluk bu.
       
       Şu andaki futboluyla da bu gruptan çıkabilecek şansa ve güce sahip olan Galatasaray takımı rövanş maçlarının başlayacağı 27 Ekim’e kadar daha da form tutacaktır; ancak Hagi ve Popescu geri gelemeyeceklerine göre bu kadroyla Avrupa Şampiyonluğu çok zor gözüküyor. Erken öten horozun başı kesilirmiş; geç ötmektense, ben razıyım.
       Hayır yani, neden endişeleniyorum biliyor musunuz? İki yıl boyunca, Lucescu için, “Fatih Terim’in mirasını yiyor” dendi. Böyle giderse “Fatih Terim, Lucescu’nun mirasını yedi, bitirdi” diyenler de çıkacaktır!
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları