Home page

Haber Menüsü


Yazara mail atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
10 günlük ara
 
Bu 10 günlük ara iyi gelecek... Ben yokken, “3 Büyük”ler başlarının çaresine bakar nasıl olsa, Gençler’i, Trabzon’u, Adana’yı falan sizlere emanet ediyorum.
 
NTV-MSNBC
 
1 Eylül—  Bavullarım hazır; nihayet ben de tatile çıkıyorum. Etrafımda “Önüm - Arkam - Sağım - Solum Sobe !” misali, tatile çıkmamış bir Allahın kulu kalmamıştı. Dönüşüm “okuyucu” açısından muhteşem olur mu, onu bilemem ama, arabanın kontağını uzun süreliğine çevrimeme çok az bir süre kala şu ruh halime bakarsanız gidişim muhteşem !

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Hevesle alınmış ve fakat okunamamış kitaplarımı bir yanıma, deniz suyuna ve çoluk çocukla doyasıya oynaşma huyuma duyduğum özlemi de öbür yanıma koydum, gidiyorum işte. Onca yorgunluk ve yoğunluktan sonra, hani utanmasam, arabamın camını açıp “ohh! Sefam olsun!” diye bağırarak ve bizim mahalleliyi şaşırtarak çıkacağım tatile.
       Bu güzel ve dolu dolu web sitesinde (editörümüz Murat Yığcı’nın kulağı-gözü çınlasın) “yazar” takılanların künyesini belirtir bir bölüm yok; bir parantez açıp belirteyim: Bendeki futbol sevdası ile yazıp durmalarım sizi aldatmasın, ekmeğimi yazarlıktan çıkarmıyorum ben. Asıl işim, bir yerlerde profesyonel yöneticilik yapmak.
       Her 30 günde bir, yıl sonuna doğru iyice “yasal kesintiler” kurbanı olarak küçülen bordromu onaylayan bir genel müdürün imza atan eline bakmalardayım ben de. Yani, çoğunuz gibi başka taşlardan çıkartıyorum ekmeğimi. Dolayısıyla bu şımarık tatil havama bakıp “haftada bir-iki yazı ne de yorucudur ya!” demeyesiniz, lütfen.
       Tatil için “Alice Harikalar Diyarı”nı seçmeyeceğim elbet, ama dinlenen beyin, telefonsuz, huzurlu ortam, kum hışırtısı, ay pırıltısı... derken biliyorum “Harika Bir Dünya” yaratacağım kafamda. Bilgisayarı yanıma almayacağım ama kafamda bir dolu yazı yazacağım...
       
       Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ne attığı havludan/parçalanmaya meyletmiş havludan UEFA’da finale kadar yükselip giyilen şık bir bornoz bile çıkartabilirim. O bornozu Lorant’a bile giydirebilirim; istersem ve hâlâ mantıklı bulursam tabii. Ya da hayalimde aynı bornoza Almanya’da sürpriz yapmış bir hoca yerine oralarda sürpriz değil sistem yaratmış, burada sürpriz yapacak, ismi her yerde koca koca harflerle yazılı bir hocayı bile sokabilirim.
       Bunu yapacaksam da, fazla beklemem, “camia istemezse ben de tutamam” deme yerine tez vakitte yaparım ama, bornozun enini, boyunu tam tersine çok sabırla ölçer, makas darbelerini itinayla vururdum yer yer nefis parlayan, lâkin bütünü flu kalmış sarı-lacivert kumaşa. Bir de Ortega’yı alırım karşıma, “dayan bir kritik gol atıp, birkaç güzel gol attracağın ilk maça kadar bekle, göreceksin ondan sonra yüzündeki o şaşkın ifade de gidecek, ‘harcanıyorum’ tasası da” derim. Çıkmadan Rüştü pardon Şükrü Saraçoğlu’ndan, dönerim Oğuz’a “İki laf da sen et, konuşsana be adam!” derim.
       
       Atladım mı Kadıköy’den motora, karşı sahil, Dolmabahçe ! Hava henüz tam kararmamış ama İnönü’den güzel İstanbul’umun göğüne yansıyan neonlardaki yazı net : “Biz bu sene proaktif olacağız!”
       Dönüyorum teknenin kaptanına; ortada bayrak-mayrak da kalmamış ama şivesinden belli; kaptan Trabzon’lu. Ona soruyorum : “Yanaşmadan kıyıya, söyle hele, ne demek bu ‘proaktif’?” Motor sesinde boğuluyor dedikleri... Kıyıda sevgili Serdar Bilgili, yanında Nouma, yanında İlhan, yanında Ali Eren, en yanında da Sinan... Hep bir ağızdan bağırıyorlar : Bu sezon hakkımızı yedirmeyiz, en fazla yaygarayı biz kopartacağız! Daha maç başlamadan itiraz edeceğiz hakeme, federasyona... Sinan ekliyor: Deplasmanlarda işimiz daha da zor !!
       
       Fulya’daki antrenman sahasının yanındaki o dik yokuştan Ali Sami Yen’e doğru çıkarken aşağıya sahaya bakıyorum, Lucescu’yu görebilir miyim diye... O sessiz sessiz çalışıyor. “Başta verdim gazı, ‘Beşiktaş’a, kızdığım için geldim’ dedim, benden bu kadar, ben işime bakarım” der gibi...
       Ali Sami Yen, dolu ve daha bir huzurlu o ara. Sinyor Terim’in sessiz sedasız geri gelişinde, kabul edişinde ve edilişinde biraz şaşırtıcı bir sükunet vardı; Canaydın o kadar mı “usta” diye merak ederdim. Hâlâ da ederim. Fatih Hoca için medyamızda zikredilen “o artık değişti” yorumuna kuşkuyla bakmalarım geliyor aklıma. Bir yerden “patlak vermesin sakın” kuşkularındayım.
       Kuralar çekilmiş, Rus rakipte bile Güney Afrikalı, Nijerya’lı oyuncuların olduğu bir dönemde “Aslan’a kolay lokma” damgasını yiyiyor 2002-03 sezonu H Grubu. Beyazlanmış ve 50’sinden sonra peydahlanmış sakallarıyla, sinyor Terim de yorum katıyor kuraya : “Grupta Italyanlardan biri olsun isterdim”.
       
       Neden acaba? Ya da Terim Hoca, gerçekten değişmiş mi acaba? Hayal etmek sonsuz bir şey ve sonsuz zevkliyse, İtalyanla finalde karşılaşmaktır, Sinyor’a bu yolda (af buyurun) orgazmı tattıracak olan...
       
       Çocuklardan biri üstüme, kızışmış bedenimde “cozz!” eden bir avuç buz gibi Ege suyu savurunca, uyanıveriyorum.
       “Ba-baaa! Hani burada futbol yoktu?”
       Tatil psikolojisinin keyfiyle kolay hak veriyorum kızıma.
       
       Bu 10 günlük ara iyi gelecek... Belki bu tatilde bazı yazılarımı, çakılı kalınmış hep aynı köşelerden bakan gözlerle okuyan ve sonra oturup bana küfürler savurmayı sadık futbolsever marifeti sanan (yine af buyurun) dangalakları bile affederim. Ben yokken, “3 Büyük”ler başlarının çaresine bakar nasıl olsa, Gençler’i, Trabzon’u, Adana’yı falan sizlere emanet ediyorum.
       Görüşmek üzere...
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları