|
Hevesle alınmış ve fakat okunamamış kitaplarımı bir yanıma, deniz suyuna ve çoluk çocukla doyasıya oynaşma huyuma duyduğum özlemi de öbür yanıma koydum, gidiyorum işte. Onca yorgunluk ve yoğunluktan sonra, hani utanmasam, arabamın camını açıp ohh! Sefam olsun! diye bağırarak ve bizim mahalleliyi şaşırtarak çıkacağım tatile. Bu güzel ve dolu dolu web sitesinde (editörümüz Murat Yığcının kulağı-gözü çınlasın) yazar takılanların künyesini belirtir bir bölüm yok; bir parantez açıp belirteyim: Bendeki futbol sevdası ile yazıp durmalarım sizi aldatmasın, ekmeğimi yazarlıktan çıkarmıyorum ben. Asıl işim, bir yerlerde profesyonel yöneticilik yapmak. Her 30 günde bir, yıl sonuna doğru iyice yasal kesintiler kurbanı olarak küçülen bordromu onaylayan bir genel müdürün imza atan eline bakmalardayım ben de. Yani, çoğunuz gibi başka taşlardan çıkartıyorum ekmeğimi. Dolayısıyla bu şımarık tatil havama bakıp haftada bir-iki yazı ne de yorucudur ya! demeyesiniz, lütfen. Tatil için Alice Harikalar Diyarını seçmeyeceğim elbet, ama dinlenen beyin, telefonsuz, huzurlu ortam, kum hışırtısı, ay pırıltısı... derken biliyorum Harika Bir Dünya yaratacağım kafamda. Bilgisayarı yanıma almayacağım ama kafamda bir dolu yazı yazacağım... Fenerbahçenin Şampiyonlar Ligine attığı havludan/parçalanmaya meyletmiş havludan UEFAda finale kadar yükselip giyilen şık bir bornoz bile çıkartabilirim. O bornozu Loranta bile giydirebilirim; istersem ve hâlâ mantıklı bulursam tabii. Ya da hayalimde aynı bornoza Almanyada sürpriz yapmış bir hoca yerine oralarda sürpriz değil sistem yaratmış, burada sürpriz yapacak, ismi her yerde koca koca harflerle yazılı bir hocayı bile sokabilirim. Bunu yapacaksam da, fazla beklemem, camia istemezse ben de tutamam deme yerine tez vakitte yaparım ama, bornozun enini, boyunu tam tersine çok sabırla ölçer, makas darbelerini itinayla vururdum yer yer nefis parlayan, lâkin bütünü flu kalmış sarı-lacivert kumaşa. Bir de Ortegayı alırım karşıma, dayan bir kritik gol atıp, birkaç güzel gol attracağın ilk maça kadar bekle, göreceksin ondan sonra yüzündeki o şaşkın ifade de gidecek, harcanıyorum tasası da derim. Çıkmadan Rüştü pardon Şükrü Saraçoğlundan, dönerim Oğuza İki laf da sen et, konuşsana be adam! derim. Atladım mı Kadıköyden motora, karşı sahil, Dolmabahçe ! Hava henüz tam kararmamış ama İnönüden güzel İstanbulumun göğüne yansıyan neonlardaki yazı net : Biz bu sene proaktif olacağız! Dönüyorum teknenin kaptanına; ortada bayrak-mayrak da kalmamış ama şivesinden belli; kaptan Trabzonlu. Ona soruyorum : Yanaşmadan kıyıya, söyle hele, ne demek bu proaktif? Motor sesinde boğuluyor dedikleri... Kıyıda sevgili Serdar Bilgili, yanında Nouma, yanında İlhan, yanında Ali Eren, en yanında da Sinan... Hep bir ağızdan bağırıyorlar : Bu sezon hakkımızı yedirmeyiz, en fazla yaygarayı biz kopartacağız! Daha maç başlamadan itiraz edeceğiz hakeme, federasyona... Sinan ekliyor: Deplasmanlarda işimiz daha da zor !! Fulyadaki antrenman sahasının yanındaki o dik yokuştan Ali Sami Yene doğru çıkarken aşağıya sahaya bakıyorum, Lucescuyu görebilir miyim diye... O sessiz sessiz çalışıyor. Başta verdim gazı, Beşiktaşa, kızdığım için geldim dedim, benden bu kadar, ben işime bakarım der gibi... Ali Sami Yen, dolu ve daha bir huzurlu o ara. Sinyor Terimin sessiz sedasız geri gelişinde, kabul edişinde ve edilişinde biraz şaşırtıcı bir sükunet vardı; Canaydın o kadar mı usta diye merak ederdim. Hâlâ da ederim. Fatih Hoca için medyamızda zikredilen o artık değişti yorumuna kuşkuyla bakmalarım geliyor aklıma. Bir yerden patlak vermesin sakın kuşkularındayım. Kuralar çekilmiş, Rus rakipte bile Güney Afrikalı, Nijeryalı oyuncuların olduğu bir dönemde Aslana kolay lokma damgasını yiyiyor 2002-03 sezonu H Grubu. Beyazlanmış ve 50sinden sonra peydahlanmış sakallarıyla, sinyor Terim de yorum katıyor kuraya : Grupta Italyanlardan biri olsun isterdim. Neden acaba? Ya da Terim Hoca, gerçekten değişmiş mi acaba? Hayal etmek sonsuz bir şey ve sonsuz zevkliyse, İtalyanla finalde karşılaşmaktır, Sinyora bu yolda (af buyurun) orgazmı tattıracak olan... Çocuklardan biri üstüme, kızışmış bedenimde cozz! eden bir avuç buz gibi Ege suyu savurunca, uyanıveriyorum. Ba-baaa! Hani burada futbol yoktu? Tatil psikolojisinin keyfiyle kolay hak veriyorum kızıma. Bu 10 günlük ara iyi gelecek... Belki bu tatilde bazı yazılarımı, çakılı kalınmış hep aynı köşelerden bakan gözlerle okuyan ve sonra oturup bana küfürler savurmayı sadık futbolsever marifeti sanan (yine af buyurun) dangalakları bile affederim. Ben yokken, 3 Büyükler başlarının çaresine bakar nasıl olsa, Gençleri, Trabzonu, Adanayı falan sizlere emanet ediyorum. Görüşmek üzere... | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||