|
Adanaspor da iyi gidiyor. Anadolu takımlarından Allah rızası için bir şampiyonluk hayali kuran biri olarak ve de ilk üç haftalık performansın aldatıcı olacağını savunanlara inat, üzerine bilgisayarımı konuşlandırdığım çalışma masamın tahtasına sıkı sıkı vurmalardayım. Hele Gençlerbirliğinden çok ümitliyim. Yıllardır aynı başkan ve Türkiyedeki en çağdaş tesislere sahip bir takım, bir de Ersun Yanala sahip olunca, benim de en doğal hakkım oluveriyor bu hayali sürdürmek. O yüzden de Ersun Hocanın Ankaragücünden giderken eski takımına ait bilgi ve istatistikleri içeren bilgisayar dosyalarını formatlayıp kullanılamaz hale getirişine dair iddia ve Amerikan filmi tarzındaki komplo teorilerini de kulak ardı ediyorum, utanmadan. Psikolojik bakımdan, bu kulak ardı edebilişimin izahını yapmaya çalışıyorum kendi kendime; sonra da bol şampiyonluklu Üç Büyüklerin hepsi, birer sütten çıkmış kaşık mı ki sanki! diyor, geçiveriyorum. Topu topu 3X90 dakika oynanmışken henüz, takımların ne olduklarından daha ziyade ne olacakları ilgiye maruz kalmaktayken, Fenerbahçe gibi bir takımın haftayı boş geçmesi zaten henüz tam ısınamadığımız Süperligi hepten yavan kılıverdi bu hafta. Hani ne anladım ben bu işten? tarzı bir durum söz konusuydu ve salt kendi takımıyla meşgul olmaya mahkûm edildi herkes. Oysa, bir okuyucumun dediği gibi Ortega ne zaman topu ayağına alsa yalnızca rakip defans değil, Fenerbahçeli oyuncuların da bazıları Bakalım şimdi ne yapacak? sorusuyla, sahadaki oyun problemine problem katarak, bir garip hayranlık/merak/kıskançlık içinde, sanki onu seyrediyorlar... mı olacaktı yine; görebilecektik. Yoksa milyonluk ayaklar kısır takım hüviyetinden sıyrılabilecek miydi? Sıfır gollü Trabzonspordan bile topu topu 1 tane fazla gol atabilmişti Fener, ilk 2X90 dakikada. Ve Trabzon kendi sahasında Altayı konuk ediyordu. Muzaffer, bir araba dolusu golü kaçırabilir, Lee, gerçekten sevimli Lee, hâlâ uyum(suzluk) sorunu çekiyor olabilirdi ama, ilk hafta, maç bitiminde Gördünüz Orteganın sahadaki halini; yabancılara milyonlarca dolar para vermek yanlış! diyen Gökdeniz de mi boş geçecekti bu haftayı? Evet geçecekti... Heyhat! Trabzon gibi bir takım bir türlü gol a-ta-mı-yooor! Ya, bir de süper kaleci Petkoviçleri olmasaydı? O zaman, sabırsız taraftar nezdinde niceydi Sametin hali. Hâlâ da öyle ya, neyse... Vallahi ödüm kopuyor; bir akşam vakti, ay dedenin güzelliklerine sırtımı dönmüş, ekran kuşları gibi zap yaparken spor haberlerini, bir spikerin yeni bir şeyler yumurtlar gibi parıldayan gözlerle Aybaba istifa etti deyişine şahit olacağım diye! Futbolda olgunluğun keyfini sürüp meyvelerini toplayan iki isim vardı bu hafta: Biri Sergen, diğeri de Arif Erdem. Sergen iki haftadır canla başla çalışıyor, artık bu takımdan bir başka yere gitmem diyor. Çok şık bir gol attı. Arif ise diri Bursaspora karşı gol bulmakta zorlanan Galatasarayı ustalığı ve fırsatçılığıyla rahatlattı. Hele, ilk goldeki sol ayaktan çıkma o şandeli Haginin ustalığını hatırlattı. İkinci golde ise, düzeltip vurma gecikmelerinden mustarip Ümit Karana nazire yapar gibiydi. Biliyorum, beni az çok tanıyan ve daha önce birkaç kez Noumayı nasıl yazmışlığımı iyi bilen bazı okuyucular, bu 3. Hafta yazısında, Güngörenden son sürat geçen Noumaya ne zaman geleceğimi merakla beklemekteler. Sizce hangisi yazmaya daha çok değer? 75te oyuna girip 4 dakikada oyundan atılmış olmak mı? Yoksa aynı dakikalarda oyuna girip şapka/hat numarası/trick ile 3 gol birden atıp bir deplasman maçından 3 puan koparmak mı? Noumaya kızmadığım gibi, Gençlerli Youladan söz ettiğimi anlamayanlara da kızamam. Youla, bir gün olsun onları bizi discoya götür diye bağırttı mı ki..? | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||