|
Takımının soyunma odasına inip maç için tekrar sahaya çıkacağı vakte, son vakte kadar bekledi. Soyunma odalarına giden koridorlardan sahaya tırmanan merdivenlerde, 11 futbolcunun ardından gözüktüğünde büyük bir alkış tufanı koptu. İmparator, yeniden, onu imparator yapan sahadaydı işte. Belli ki bu vuslat günlerdir onu da sabırsızlandırmıştı. Fotoğrafçılar ve kameramanlar onu resmetmek, o ise tribünleri selamlamak istiyordu. Eski Açık tabir edilen bölüm hariç tüm bölümlere koştu ve taraftarı selamladı. Yine, önce eşinin olduğu bölümden başlayarak. Eski Açıka da giderdi ama saat 19:00da, hoparlörlerdeki ulusal marş, onu kale arkasındaki reklam panolarının arasında yakaladı. Daha ... mil-le-ti-min is-tik-lâââl denmeden sahanın ortasından yedek kulübesine koştu. Bir başka vuslat, 1 yıl aradan sonra yeniden Ali Sami Yende olan Ümit Davalaya aitti. Bir de, 1,5 yıldır Ali Sami Yene uğratılmayan Erol Ersoyun vuslatı (!) söz konusuydu ki, küfür cezasından çekinen taraftar onu ilk başta ve maç boyunca her hatalı gördüğü kararından sonra I love you Hagi diye bağırarak bağrına basıyordu! Maçın başlarında oyun kurmakta zorlanan sarı kırmızılılar, tribünlerde Bir sezon başı azizliği de biz mi yaşayacağız? sorusunu sordurmaya başlamıştı ki, ilk organize atakta Ergün soldan kendine has çalımlarla sokulurken güzel bir orta yaptı. Ümit Karan boş bırakılmayı iyi değerlendirdi ve çok iyi yükselerek fotoğrafçılara poz verircesine, nefis bir gol attı. Tribünler rahatlamıştı. Ne ki, Samsunsporda fizik gücü muhteşem bir forvet görünümü veren genç Sinandan başka Galatasarayı zorlayacak oyuncu yoktu. Üstelik de maça, defansta Emrenin yerine Vedatla başlanmış olmasına rağmen! Ama Vedat aynı Vedattı... Bir uzun topta önce kademe hatası yaptı, sonra da ceza sahası dışına kadar çıkmış olan Mondragonun müdahalesini zorlaştırdı. Sinan, inatla girdiği mücadelesinin karşılığını alarak önünde bulduğu topu 30 metreden boş kaleye gönderip beraberliği sağladı. Bu garip golden sonra yanımda oturanlardan biri İmparatorun Vedat tercihine şöyle bir yorum getirdi: Fatih Hoca her halde Vedatın külhanbeyi tavırlarından falan dolayı, kendi gençliğini gördüğü için midir nedir her sezon başında onu ısrarla kazanmaya çalışıyor! Doğrusu, hiç bu açıdan düşünmemiştim. Cimbom daha sonra goller bulacaktı da olan böylesi garip bir gol yiyen Mondragona olmuştu. Çünkü o, yedi yüz küsur dakikadır kalesinde lig golü görmüyordu ve Şenol Güneşin bin küsur dakikalık rekorunu kırmasına şunun şurasında 4-5 maç kalmıştı. Erol Ersoyun penaltı kararı, bulunduğum tribünlere uzaktı ama yine de bir gün önceki Metin Tokat imzalı Murat Sözkesen-Cordoba penaltısından daha doğru bir karar gibiydi. O zaman, Neden kart yok? diye geçirdim içimden... Penaltıyı gole çeviren isim Felipe oldu. Hani şu, 10 numaralı forma bundan sonra giyilmeyecek kararını yönetime bir sezon sonunda bozdurtan Felipe. Çıplak gözle tek maça bakıp yargıya varmak doğru mu bilemem ama, bu Felipe, o Hagiye halef ise ben de futboldan anlamıyorum demektir. Adam, ince paslarda mükemmel olabilir ama o kadar inceci ki, sanki minyatür saha futbolcusu. Hayırlısı... Ümit Karan, kendisine alternatif forvet arayışlarına inat, sağ çaprazdan girdiği bir pozisyonda üstelik de yanında rakip defans adamı baskı uygularken öyle güzel bir gol attı ki, tribündeki Başkan Canaydın, milyon dolarları kasada tutma ihtimalinin bile keyfini sürmüştür. İlk yarı bittiğinde Cimbomun sezonun ilk maçını almak yolunda olduğu düşünülüyordu. Nitekim, 2. yarı başladığında 4. gol için peş peşe geliştirdikleri ataklarla Samsun kalesini öyle bir ablukaya aldılar ki, Shorunmu bile Beşiktaşta kalsam daha mı iyiydi ne? diye düşünmüş olabilir. O ataklar gol olma konusunda gecikince Erol Ersoy girdi devreye. Ceza sahasının önünde bir karambolde Samsunsporlu oyuncu topa, havada adeta karate yapar gibi gelişi güzel vurdu. O top da Samsun kalesine yöneldi ve Shorunmu gönül rahatlığıyla ellerine aldı. Düüüt! Çift vuruş. Arif çaktı, top ağlarda. Ercan da haklı olarak hâlâ isyanlarda. Seyirci coşmuş, beş, beş, beş... diye bağırıyor. Sezon başı bezginliği artık Cimbom için de geçerli. Doğru dürüst bir atak gelmiyor. Vuralın tekmelerinden birinde Ergün sakatlanıp çıkıyor; Hasan, zaten eski (Dünya Kupası da eskidi artık) Hasan değil. O da dışarı alınıyor. Kimin için? Elvir Baliç için. Baliç bir uzun pasta, araya girip, topa iyi yükselip kafayla güzel dokunuyor o kadar. Onun sarı kırmızılı ilk gol vuslatı bir başka maça kalıyor. İlk golün dışında kanatları neredeyse hiç kullanamayan Cimbomda Ümit Davala ve Berkant kötülerin, Ümit Karan ve Batista ise iyilerin başında geliyordu. İkinci yarı oyuna girmesine rağmen Cihan da göz doldurdu. Ha bir de Sarr var, göz dolduran. Ama her bakımdan göz dolduran... Yaşım iki gün önce 40 oldu, ben şimdiye kadar bu kadar siyah bir adam görmedim dersem yalan olmaz! Kendi sahasında üst üste 19. maçından da galip ayrılan Cimbom, Fenerin 24 maçlık iç saha rekoruna biraz daha yaklaşıyor. Şimdi bu karşılaştırmayı niye yaptın? derseniz, bu karşılaştırma önemli. Çünkü ezeli, çok ezeli bir rekabet söz konusu. Öyle ki, böylesi bir lig maçı başlamadan birkaç dakika önce bir Fener taraftarı, bir elinde koca bir bıçak, bir diğerinde de Fener bayrağıyla sahaya girip doğruca santraya koşuyor ve elindeki bayrağı sahanın ortasına dikiyorsa ve bu hareket sonucu polislerce karga tulumba götürülürken tribünlerde, olaydan bihaber Aziz Yıldırıma ana avrat sövülüyorsa, bu rekabet elbette çok önemli! | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||