Home page

Haber Menüsü


Tayfun Öneş
Yazara mail atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
Bir iki, bir iki... Süper Lig’e bir iki...
 
Kısaca bu sezon da, 3 takım adeta kendi aralarında ‘İlk İki’ için yarışacaklar. Bir de, o ilk iki adayı 3 takımın başkanlarının Spor Bakanı’mızı ziyaret edip “vergi borçlarımızı silmezseniz, futbol dışındaki branşları kapatırız” tehdidini düşünürseniz...
 
NTV-MSNBC
 
5 Ağustos—  İstanbullular iyi bilirler, bir vakitler Taksim’den, Eminönü’nden kalkan dolmuş şoförleri “Aksarray, Aksarray bir iki...” diye bağırırlardı. Bu dolmuşçu jargonu hâlâ yaşatılıyor mu, emin değilim ama birden aklıma geldi ve ilk iki sırasıyla değerli (!) gerisiyle yavan şu Süper Lig’imizin başlamasına çok az kala, havadan sudan ya da Hasan’dan, İlhan’dan söz etmeyi planladığım bu yazıya yukarıdaki başlığı atasım geldi.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Süper Lig başlıyor diye ister istemez bir heyecan var içimizde. Şimdiden, sanki gönül kıraathanelerimizdeki sohbet köşelerinde pozisyonlarımızı aldık ve hep aynı cümleyle başlıyoruz Süper Lig muhabbetlerine: “Bu sezon lig çok çekişmeli geçecek, kesin!”
       18 takımın hazırlık kampları ve maçları son aşamada; her kulüp kendi hedefini belirlemiş, ligin başlamasını bekliyor. Daha bu noktada “her takım kendi hedefini belirlemiş” noktasında bir çelişki, Türk Futbolu’na has çelişki de devreye giriyor aslında. Dr. Hakan Kulaçoğlu ve Samet Aybaba kusuruma bakmasınlar ama 3 Büyükler’den başka “şampiyonluk” hedefini içine sindiren kulüp taraftarı var mı aramızda?
       O ’3 Büyük’lerin hedefi de en genişinden olsa olsa “İlk İki”ye girmektir, bunu biliyoruz. Diğerlerinin hedefi ise onların peşinde, onlara en yakın olmaktan öteye gidebiliyor mu? UEFA’ya katılmak hedefi bile, 3 Büyükler için bir teselliden ibaret değil mi? Anadolu takımları için UEFA’ya katılım şaşaalı bir hedeftir ama asıl hedef “küme düşmemek”tir aslında. Hiçbir kulüp yetkilisinin çıkıp da daha şimdiden düşmemeyi “hedef” olarak zikredemeyeceğini bildiğimize göre, bunu da geçelim.
       UEFA sıralamasında Hollanda ile yakın puanlara sahip olduğumuzdan, Fener Feyenord’u elerse (ki mutlaka elemeli) daha sonra Şampiyonlar Ligi (ŞL)’ndeki sonuçlarımıza bağlı olarak Hollanda’yı geride bırakmamız kolaylaşacak ve yakında ŞL’ne 3 takım ile katılabileceğiz.
       
       Bu gelişme her Türk futbolseverde olduğu gibi bende de heves uyandırmakta ama, aslında aynı gelişme bir yönüyle Süper Lig’imizi hepten hedef ve zenginlik kısırlaşmasına yöneltmekte. Bir düşünsenize, ’3 Büyük’ler, sezon sonlarında ilk 3’ü paylaşmakta ve üçü de her sezon ŞL’ne katılmaktalar; o zaman “3 Esas Oyuncu, 15 Figüran”dan oluşan “Al gülüm, ver gülüm” adlı filme iyiden iyiye alıştırmamız gerek kendimizi. Ben bu durumu hiç sevemiyorum. Üstelik son Dünya Kupası şöyle de bir çelişki çıkardı karşımıza: Yıllardır, “hep 3 Büyükler şampiyon olursa, Türk Futbolu gelişemez” deyip duranların karşısına bu konuda daha fazla gak guk edemeyecekleri bir durum çıkıverdi: Dünya 3.sü olmuş bir takımın futbolu için “gelişemez” yorumunu yapmak her babayiğidin harcı değil artık.
       Yıllardır benim gibi, “n’olur sanki, bu sene de bir Anadolu Takımı şampiyon olsa” diyen az sayıdaki futbolseverin karşısına bir de şu soru dikilir dururdu: “Seneye ŞL’de, bizi Gaziantep mi, Kocaeli mi temsil etsin istersin, yoksa ’3 Büyükler’den biri mi?”
       
       Şimdi, (bu kez de Fenerliler kusura bakmasınlar) Dünya Kupası’ndaki başarımızın ortaya çıkardığı ve yukarıda söylediğimin tersi bir durum var karşımızda; bu kez de Fenerbahçe’nin geçen sezon ŞL’de gösterdiği (yahut gösteremediği) başarı ortadayken Anadolu (daha doğrusu herhangi bir dördüncü şampiyon, İstanbulspor mesela...) kökenli bir şampiyon özlemi duyanlara “seneye kim temsil etse daha doğru?” sorusuyla diklenenlerin tezi çürümekte: Geçen sene ŞL’de Gaziantep ya da Kocaeli olsaydı, ne kadar daha az iyi temsil edebilirdi ki bizi?
       
       Kısaca bu sezon da, 3 takım adeta kendi aralarında ‘İlk İki’ için yarışacaklar. Bir de, o ilk iki adayı 3 takımın başkanlarının Spor Bakanı’mızı ziyaret edip “vergi borçlarımızı silmezseniz, futbol dışındaki branşları kapatırız” tehdidini düşünürseniz, geriye Süper Lig’in süperliğinden ziyade “Ortega’nın, Revivo’nun, Hasan’ın, İlhan’ın güzel birkaç golünü beklemekten başka bir şey kalmıyor gibi geliyor.
       Sahi Hasan’dan, İlhan’dan bahsedecektim değil mi? Hazır, bugün biraz karamsar günümdeyken onlarla ilgili serzenişte bulunacaktım. Mesela, gençlik yıllarımdan kalma az buçuk futbol pratiğimle de olsa, yere göğe sığdırılamayan Hasan’ın hemen her pozisyonda en az bir tane fazladan çalım attığını düşündüğümü, buna anlam veremediğimi söyleyecektim.
       David Beckham’ın oje sürmesini ve bu hareketiyle İngiltere’de pembe oje satışı patlamasına yol açtığını da anlayamıyorum ama bu ve bunun gibi ecnebi imaj pazarlamacılığına “bana ne!” diyebiliyorum da futbol hayatını etkileyecek bir ameliyattan çıkalı henüz birkaç saat olmuş İlhan’ın koltuk değnekleriyle tek başına Layla’ya (Reyna da olabilir ki, birbirinden fevkalâde “in” iki mekânı da bilmiyor olmayı inatla sürdüren benim için hiç fark etmez) gidişini, dahası bunu resmeden foto ve TV muhabirlerine “niye çekiyorsunuz”la “çekmezseniz bozulurum” arası bakan halini de anlayamıyorum. İşte bunları yazacaktım, vazgeçtim.
       Dedim ya, bir kez daha onların gollerine sevinmekle baş başa kalmak üzereyiz çünkü.
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları