|
Kısa pas: Türkiyenin 2247; Almanyanın 1848. Şunu diyebilir miyiz? Gerçi bu pasların ne kadarı takımların kendi yarı sahasında gerçekleşmiş, bilinmiyor ama bizimkiler, top kendilerindeyken Almanlardan tam 399 kere daha fazla kısa pas yapmakla topu ayaklarında daha fazla geveleyip durmuşlar. Diyemeyiz! Top bizdeyken rakip takımların yaptığı müdahelelerin sayılarına da bakmak lazım diye itiraz edenler, buyursunlar işte bir başka istatistik : Top, bizim takımdayken rakipler tarafından gerçekleştirilen müdahelelerin (yani top kaptırmalarımızın) sayısı: 309; Alman Takımında ise bu sayı (76 kez daha az): 233. Bizim kaptırmalarımızın yarısının rakip sahada olduğunu varsaysak bile, kendi kalemizin önünde yaklaşık 40 kez daha fazla kaptırmışız, yani basbayağı geveleyip durmuşuz topu. Peki, ya top rakipteyken, yani kaleye doğru gelen atakları işi kalecilerin müdahelesine gerek olmadan engellemeye çalışırken durum ne olmuş? Top rakibin ayağındayken müdahele ederek top çalma: Türkiye: 125; Almanya: 142. Rakip paslaşırken müdahele ederek top çalma: Türkiye: 39; Almanya : 46. Rakip dripling halindeyken müdahele ederek top çalma: Türkiye: 155; Almanya: 150. Faul yaparak müdahele etme: Türkiye: 119; Almanya: 133. Üşenmezseniz, FİFAnın resmi internet sitesinden alıp buraya aynen aktardığım bu istatistiklere, yazımın sonunda bir daha döner, bakarsınız... Artık dilimin altındaki baklayı yavaş yavaş çıkartayım. Varsın, Oliver Kahnı World Cup 2002de en başarılı oyuncu seçsinler, hatta Lev Yaşin Ödülüne layık görsünler. Varsın, sevimli ve bize uğurlu geldiği söylenen Pier Luiggi Collina, o uzun süre hatırlanacak jestiyle, final maçından sonra, Kahnın takımı kendisinin yönettiği 3. finali de (iki kez Bayern Münih, bir kez Alman Milli Takımı formasıyla) kaybetti diye yanına gidip Oliveri dakikalarca teselli etmiş olsun... Varsın, onun için, hırsı ve her şeye sahip olma tutkusu yüzünden Cengiz Kahn desinler. (Daha bir dolu başka lâkabını ve iç-dış başarılarını merak edenler Radikalin 16 Temmuz 2002 tarihli Futbol Ekinde Kıvanç Koçak imzalı güzel yazıyı okumalılar) Nerede kalmıştık? Yok efendim, çok ciddi bir sakatlık geçirdikten sonra kimse onun eski formunu yakalayabileceğini beklemezken, o sahalara eskisinden de güçlü olarak dönmüşmüş... Ve çok da seksiymiş. 25-40 yaşlarındaki her iki Alman kadınından biri onu sekisilikte mükemmel buluyormuş. (Artık, Alman kadınlarından yüz bulmasam da gam yemem, ya Rab!) Daha genç milliyken, Antalyada top oynarken trafik kazası geçiren ve futbol hayatı bitti denilen de mi oydu? Hatta aslında Dünya Kupasında bile hâlâ sakat olan Oliver miydi, yoksa Rüştü mü? Üstelik, o çok (!) seksi Olivera, Kun Fu Kahn da deniyor; neden biliyor musunuz? Bir Dortmund maçında rakip oyuncuya hem de top kendi ellerindeyken uçarak tekme attığı için. Bir de vampir deniyormuş Kahna. Onun da sebebi, bir başka Dortmund maçında rakibini hem de topsuz alanda (sanki toplu alanda olsa mubahmış gibi!) kulağından ısırmış. Rüştünün bu tür olaylarına şahit olan var mı içinizde? Hafızanız zayıf bile olsa, benim gibi, aksine tam tersini hatırlıyorsunuzdur, eminim. Fenerbahçe Pendikspora yenildi diye kendi antrenman sahasından çıkışta, kendi arabasından indirilerek, kendi taraftarlarına (taraftara gel!) kung fu yapan değil, bizzat yapılan olmuştur Rüştü. Dahası, örneğin Türkiyenin stres katsayısı en yüksek maçlarından birinde, bir GS-FB derbisinde, Arif Erdem ceza sahası içinde tipik düşüşlerinden birini yapıp penaltı kazandırdığı anda bile, penaltı kararının değişmeyeceğini bilerek, yerde yatan Arife elini uzatıp gülümseyerek Kalk, numara yapma, hadi kalk diyecek kadar da insancıl biridir o. Şu Pendik maçı olayı benim aklımı tırmalar durur. Bir şey daha söylemeden geçemeyeceğim; World Soccer dergisi Dünya Kupası öncesinde her ülkenin milli takımını etraflıca anlattığı özel bir sayı çıkarmıştı. O sayıda, finalist ülkelerin bilgilerinin sonuna bir de pop quiz diye bilinen türden, ülkeyi tanıtıcı (kendilerine göre enteresan gelen) bilgilere yer vermişlerdi. Hani şu Bunu biliyor muydunuz? türündeki sorulardan... Örneğin Amerika takımı tanıtıldıktan sonra, bir Amerikalının hayatı boyunca ortalama 28 adet domuz hayvanı tükettiğini, ya da Almanyada 1920li, hiperenflasyon yıllarında bir ABD dolarının sonu 30 sıfırlı DMa eşit olduğunu falan yazmışlardı. Türkiye için ise, özel bilgi olarak seçe seçe yukarıda anlattığım olayı seçmişler : Milli kaleci Reçber, bir kupa maçı sonrasında arabasından indirilerek kendi taraftarlarınca dövülmüştür yazıyordu. Neresinden tutarsam tutayım, içimi bir kez daha CIZ ettirmişti bu cümle. Sevimsiz Kahnla Rüştüyü karşılaştırırken yine depreşti bu konu. Bir türlü hazmedemeden, bir kez daha geçiyorum. Evet, topu oyuna sokmada, hele geri pasları ayakla savuştururken isabet kaydetmede Rüştü, Kahnın eline su dökemez, bu bir gerçek ama, bana göre bütün fark da o kadar işte. Birebir kaleci istatistiklerine geri dönelim: Maç başına gol yeme oranları: Rüştü : 0,86 (6/7) Kahn : 0,43 (3/7) (Üstelik, Almanlar daha güçlü takımlarla oynadılar diyenlere iki kontra soru: Biz 8-0lık S.Arabistan maçı oynayabildik mi? İkinci soru: Onlar, hepsi hepsi 7 maçta Dünya Şampiyonu ile iki kez oynamak zorunda kaldılar mı?) Gollük kurtarışlar : Rüştü : 34 Kahn : 22 Kıskanç bir adam değilimdir; hele futbolda kıskançlık hiç olmaz ama, bir dolu sevimsiz olayın kahramanı, bir o kadar da lâkabın sahibi Oliver Kahnın bu Dünya Kupasında topu topu tek lâkablı, Saraçoğlunun Son Peygamberi Rüştüyü gölgede bırakmış olmasını gık demeden kabullenmeyi kendime bir türlü yediremedim. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||