Home page

Haber Menüsü


Tayfun Öneş
Yazara mail atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
Yarı final gururunun ötesi, berisi
 
“Önümüzdeki Kore maçı” mı? Şenol Hoca, Brezilya maçından sonra katıldığı basın toplantısında söyledi ya: Daha ziyade dostluk maçı olacak...
 
NTV-MSNBC
 
28 Haziran—  Bu yazıya, pekâlâ Mazhar Alanson’un son kasedindeki güzel parçalardan birinde yer alan sözlerle başlayabilirim. Parçanın adı: Benim Hâlâ Umudum Var. Bugün, bu yazıya ‘cuk’ oturan kısmında ise, Alanson şöyle diyor: Alınacak dersler var... Sorulacak sorular... Bu da geçer gülüm, bizden bu kadar...

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Şimdiye kadar hiçbir kupaya katılmamazlık etmemiş Brezilya ile buraya bir kez, o da anamın beni doğurmasına 9 yıl varken katılmış bir ülke karşı karşıya geldiğinde taraflar sonuçla ilgili olarak ne bekler ki?
       
       Kendimce, maç öncesinde ne beklendiğini her iki taraf için de söyliyeyim:
       
       48 yıl sonra katılan takım, sürprizi kovalamaya çalışarak “ha gayret, bir daha” der.
       Öte yandan “Ben bu alemin kamberiyim, bensiz futbolun düğünü de olmaz, bayramı da...” diyen ise, en fazlasından “aman dikkat, çok dişli takım, sakın küçümsemeyelim, fark atmaya falan çalışmayalım” der.
       
       Sonunda bizim beklentimiz değil ama çoğunluğun beklentisi gerçekleşti. Brezilya 1-0’la finale çıktı. Bence sonuna kadar hak etti; biz ise dişli takım olduk, şimdilik bu yeter bize.
       
       Ben, daha baştan “bu takımda iş var, çok şeyler yapabilir” safına geçemememiştim bir türlü. Çünkü, “tecrübe” benim ümitlerimi taa baştan boğuyordu. O yüzden de, “3.lük maçı oynayacağız” rüyasına yatmamıştım hiç. Şimdi müthiş renkli bir rüyadan gözlerimi aralamış, sözlerimi seçerek bir şeyler anlatmaya çalışıyorum.
       
       Şenol Hoca’yı da, oyuncuları da bir bir kutluyorum. Cumartesi günü turnuvanın torpillisi Kore’ye yenilip 4. olarak dönseler bile, Yeşilköy’de şampiyon gibi karşılanmayı hakediyorlar diye düşünüyorum. Hele, 4 gün önce henüz bu topraklarda ter akıtmamış Ortega bile coşkuyla ve sevgiyle oracıkta karga tulumba edilmişken.
       
       Yarı final maçı için “Ahh! Biraz dikkatli oynasak kazanabilirdik. Mükemmel kurtarışlar yapan Rüştü, “burun”la vurulumuş bir topta o golü yemezdi” diyenlerden değilim, başlıca iki sebepten: Bir, o gol de ancak, öyle vurulunca gol olurdu zaten. Ronaldo düzeltse, “plase” falan yapmaya çalışsa ya keserlerdi Rüştü’den önce, ya da Rüştü devleşmeye gerek görmeden tutardı zaten. İki, o top gol olmasa ondan sonraki ataklardan birinde mutlaka olurdu diye düşünüyorum. “Neden” demeyin; sadece ve sadece “his meselesi” değil; birkaç gün önce bu turnuvada oluşan “en iyi oyuncu” istatistiklerine bakmıştım. Listenin en tepesinde iki adam duruyordu; ikisi de, 5 maçta 5’er gol atmış olan Ronaldo ve Rivaldo’ydu. Üstelik onlar Çin, Kosta Rika, Senegal vs. ile oynamıştı da biz İngiltere, Belçika ile mi oynamıştık sanki?
       
       Aynı istatistiklerde, bizim forvetin ismini listede bulmak için o uzuun listenin diplerine doğru uzayıp gitti gözlerim. Ortalarda ise Ümit, onun 3-4 sıra altında da Hasan Şaş vardı.
       
       Hazır golcülerden bahsetmişken, gına gelmeye başlayan hocanın “yine Hakan tercihi” konusunu bir cümleyle geçeyim: Şenol Hoca, bana, bize, size, hepimize, “buraya kadar ben getirdim, ben götürürüm, siz karışamazsınız” dedi sanki. “Hakkı”dır diyenler olacaktır elbet; kusura bakmasınlar ama dayanamam, ben de “Hangi Hakkı? Berber Hakkı mı?” diye sorarım, bal gibi.
       
       Grup avantajını (ki o avantajı da FİFA sıralamasında yükselerek biz yaratmıştık zaten, ama o konuda bile bir şans vardı bizi kollayan; biz elemelerde grup ikincisi olduk diye üzüldük ama o sayede sonradan bu gruba düşmüş olduk. Yani, İsveç ikinci olsa biz Nijerya, İngiltere, Arjantin ile birlikte “ölüm grubunda” başlayacaktık) iyi kullandık. FİFA sıralamasında bizim altımızda olan (Senegal de dahil) bütün takımları yendik. Bize çok yakın olan (biz 25. onlar 27.) Kosta Rika ile de berabere kaldık. Bizim üstümüzde, ama maalesef bayağı üstümüzde (2.) olan Brezilya ile iki kez karşılaşmak zorunda kaldık. İkisinde de skor olarak ezilmedik ama oyun olarak ezildik.
       
       Şimdi, bir 48 yıl daha beklememenin hesaplarını, yatırımlarını yapma zamanı. En son 1974’te böyle olmuş; yarı finale kalan 4 takımın ikisi o zamana kadar hiç o başarıyı gösteremeyen takımlarmış. Polonya ve Hollanda... Sonra Hollanda’nın sıçraması sürdü, kendini Dünya Futbol Dünyası’na kabul ettirdi. Polonya ise sadece tecrübe kazandı. Şimdi şunu sormamız lazım: Biz, bu turnuvadan kendimizi dünyaya kabul ettirerek mi çıkmış olacağız, yoksa sadece tecrübe kazanmış olarak mı?
       
       Yani, ben, benim ülkem de artık Hollanda gibi olsun istiyorum. O zaman bırakın finale çıkamadığımıza, Kupa’ya (Hollanda gibi) katılamasak bile daha az üzülürüm işte.
       
       “Önümüzdeki Kore maçı” mı? Şenol Hoca, Brezilya maçından sonra katıldığı basın toplantısında söyledi ya: Daha ziyade dostluk maçı olacak...
       
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları