Home page
Haber Menüsü


Untitled Document

Konu: Avrupa Birliği Neden Gündemde?

Oğuz Haksever: "Liderler Zirvesi" isim tamlamasını ekranlarda çok duydunuz, gazete manşetlerinde çok okudunuz ama Çankaya'da liderler zirvesini pek duymadınız. Zaten çok partili siyasi tarihimizi şöyle kabaca gözden geçirdiğimizde 1946 yılından bu yana Çankaya'da üç tane liderler zirvesi karşımıza çıkıyor. Tarih, ilkinin 27 Mayıs darbesinden sonra 1961 yılında, ikincisinin Kıbrıs harekatı öncesinde 1974 yılında, üçüncüsünün de 1996 yılında Susurluk skandalından sonra yapıldığını yazıyor. Dördüncüsü ise Avrupa Birliği ilişkilerinde gelinen kritik dönemeçte yarın gerçekleştiriliyor. Ve sokaktaki insan, "n'oluyor" diye soruyor. Neden Avrupa Birliği demokrasi tarihinin en seyrek toplantısına konu oluyor? Neden "sivil toplum kuruluşları (zaman daralıyor... Hadi çabuk olun) diye çağrılar yayımlıyor. Neden Avrupa Birliği, bugüne değin hiç olmadığı kadar iç politika malzemesi oluyor? Yakın Plan da sokaktaki insanın bu sorularına yanıt arıyor. İy akşamlar. "Neden Avrupa Birliği bu kadar keskin bir gündem maddesi olarak karşımızda?" sorusunun yanıtını Yakın Plan'a alıyoruz. Avrupa Birliği'nin takvimine bakmanın, Avrupa Birliği'ne göre olmazsa olmaz koşulları anlatmanın, Kıbrıs meselesini Avrupa Birliği Türkiye ilişkileri çerçevesinde anlatmanın yararlı olacağını düşünüyoruz. Ve önce "zamanın neden azaldığı" sorusunun yanıtı için Avrupa Birliği takvimine bakıyoruz...

"50 yıldır süren Türkiye'nin Avrupa Birliği macerasını birden bu kadar acil yapan en önemli faktör, Avrupa Birliği'nin genişleme süreci ve genişleme sürecinin takvimi. Ve kritik takvim çok değil, 8 gün sonra başlıyor. Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri açısından en kritik günlerden biri 14 Haziran. Çünkü 14 Haziran ilerleme raporlarının kaleme alınacağı gün. Yani 14 Haziran günü Avrupa Birliği, birliğe üye olmak isteyen ve bunun için ulusal programlarını açıklayan ülkeler hakkındaki ilerleme raporlarını yazacak. İlerleme raporu 2001'in 30 Eylül günüyle 2002'nin 14 Haziran günü arasındaki tüm gelişmeleri kapsıyacak. Ve bu 9.5 ayda hangi ülke Kopenhag Kriterleri'ne uyum aşamasında ne yaptıysa, raporda o yer alacak. İşte Türkiye'nin bu rapora somut bir şeyler vermesi lazım. Yani idam cezasını tamamen kaldırması ve anadilde yayın hakkını tanıması gerekiyor. Eğer bunu yaparsa ilerleme yaptığı sayılacak ve Avrupa Birliği'nden bir takvim alabilecek. Yani 2001 Eylül'ünden 2002 14 Haziran'ına kadar geçen 9.5 ayda, aday ülkeler arasında ilerleme kaydedenler ve kaydetmeyenler belgelenecek. Eğer Türkiye, bu raporda ödevini yapmamış ülke durumuna düşerse bu durumda da ikinci kritik tarih ortaya çıkacak. İkinci önemli tarih 30 Ağustos ve 31 Ağustos 2002. Bu tarihlerde Danimarka'da Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları'nın gayri resmi toplantısı var. Toplantının ana maddesi, Aralık ayında yine Danimarka'da Kopenhag'ta yapılacak Avrupa Birliği zirvesinin gündemini belirlemek. Ancak gayri resmi dışişleri bakanları zirvesinde işin Türkiye'yi ilgilendiren bir yanı da var. 30 - 31 Ağustos zirvesi, Türkiye'nin ilerleme raporunda ödevini yapmamış ülke statüsüyle yer alması durumunda bunu düzeltebilmek için bir fırsat yaratıyor. Dışişleri bakanları zirvesine dek aynı şartlar, yani idam ve azınlık hakları konusunda ilerleme olursa, dışişleri bakanlarının bu ilerlemeleri değerlendirme ve değerlendirmelerini Avrupa Komisyonu'na tavsiye kararı olarak yansıtma şansı var. Gelelim üçüncü kritik tarihe... Üçüncü kritik tarih 30 Eylül 2002. 30 Eylül 2002 bir başka deyişle dönüm noktası. Türkiye 30 Eylül gününe dek Avrupa Birliği'nin istekleri doğrultusunda yapması gerekenleri yaptı yaptı. Yapmadı, işte bu kez "belirsiz bir tarih" söylemi gündeme gelebilir. Peki 30 Eylül neden önemli? Çünkü 1 Ekim ilerleme raporu için son taslağın yazılacağı tarih. Yani 1 Ekim'de, 14 Haziran'da yazılan ilk taslağa son hali verilecek ve bu rapor 16 Ekim'de açıklanacak. Yani ilerleme için 30 Eylül akşamı Türkiye'de idamın kaldırılmış olması, anadilde yayın hakkının ve anadil öğrenim hakkının sağlanmış olması gerekiyor. 16 Ekim'de rapor son haliyle yayımlandıktan bir hafta sonrada 23 Ekim günü Brüksel'de olağanüstü bir Avrupa Birliği devlet başkanları ve hükümet liderleri zirvesi yapılacak. Bu raporda Avrupa Birliği'ne aday olacak olan ülkelerin isimleri açıklanacak. Bu isimler zaten belli. Yani Kıbrıs, Malta, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Slovakya ve Slovenya'nın Avrupa Birliği üyeliği 23 Ekim'de açıklanacak. Romanya ve Bulgaristan'ın müzakere süreci devam edecek. Ancak Türkiye'ye ilerlemeleri doğrultusunda ya takvim verilecek ya da adaylık belirsiz bir tarihe ertelenecek. 14 Aralık 2002 takvimin sonu. 14 Aralık'ta Kopenhag'ta devlet başakanları ve hükümet liderleri toplanıp Avrupa Birliği'nin genişleme sürecine dahil olacak ülkeleri resmen ilan edecekler, adaylar üyelik senetlerini imzalayacaklar ve Avrupa Birliği üyeliğine kesin olarak dahil olacaklar..."

Oğuz Haksever: Aslında Avrupa Birliği meselesinin bu kadar kritik hale gelmesinin ana sebebi Türkiye'nin tam üyelik müzakereleri konusunu gündeme getirmesi. Hatta müzakere tarihi değil takvimi istemesi. Peki neden? İşte bu sorunun yanıtı...

"Herhangi bir ülkenin Avrupa Birliği sürecinde "müzakere" kelimesi büyük önem taşıyor. Bu önem Türkiye için de geçerli. Çünkü Türkiye'nin Avrupa Birliği için müzakere sürecine girmesi çok önemli bir basamak niteliğinde. Ve bu süreç diğer ülkeler için de aynı şekilde işliyor. Eğer Avrupa Birliği, ilerleme raporları doğrultusunda Türkiye'nin olmazsa olmaz koşullarına, yani Kopenhag Kriterlerine uyduğu kanaatine varırsa, yani Türkiye idamı "savaş ve savaş halleri dahilinde" bile kaldırır, anadilde yayın ve anadilde öğrenim özgürlüğü konularını çözüme kavuşturursa, Türkiye için müzakere sürecinin başlaması gündeme gelebilecek. Böylece Türkiye Avrupa Birliği ile masaya oturup adaylıktan üyeliğe giden yolu çizebilecek. İşte bu noktada iki farklı tanım gündeme gelecek. Takvim ve tarih... İkisi arasında çok önemli farklılıklar var. Türkiye Avrupa Birliği'ne üyelik yolunda takvimden yana. Çünkü takvimde herşey yerli yerine oturmuş, tüm detaylar ayrıntılı olarak belirlenmiş oluyor. Yani Türkiye'nin üyelik yolunda ilerlerken yapması gerekenler belirli bir takvime bağlanıyor. Takvimde süreç şöyle istiyor: Sözgelimi şimdi Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı Danimarka'nın elinde. Örneğin Avrupa Birliği, Aralık ayında Danimarka'daki zirvede, Türkiye'nin üyelik müzakerelerine ilişkin kararın bir sonraki üyenin dönem başkanlığında verilmesini isteyebilir. Sonraki dönem başkanıysa Yunanistan. Bu kez Yunansitan dönem başkanlığında Atina'da yapılacak zirvede yine sözgelimi şöyle bir sonuç çıkabilir: Türkiye Yunanistan'dan sonraki üye ülkenin dönem başkanlığında Kopanhag Kriterlerini yerine getirdiği takdirde Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları Avrupa Komisyonuna Türkiyey'le üyelik müzakerelerine başlama yetkisi versin. Ve bu takvim süreci böyle işlemeye devam eder. Ve verilen her takvim için de Türkiye'den birşeyler istenir. Takvim üyelik müzakerelerinin başlamasının ve sürecin devamının bir yolu. Çünkü herşey bir takvime bağlı olarak aşama aşama belirlenir müzakere takviminde. Bir diğer yol tarih. Tarih takvime göre daha dar kapsamlı. Tarihte Avrupa Birliği şu kadar ay sonra şu şartlar yerine gelirse, aday ülke ile müzakereler başlar denilebilir. Ve bunun şartlarını toplu halde ortaya koyuyor. Yani tarih, takvim gibi bir yol haritası çizmiyor. Belirli, net bir süreci yansıtmıyor..."

Oğuz Haksever: Ve sokaktaki insanın kafasındaki bir diğer soru: Neden ölüm cezası, anadilin serbestçe öğrenimi ve ana dilde yayın Türkiye'nin Avrupa Birliği macerasında bu kadar önemli ve kritik hale geldi? Bu konuların önümüzdeki kısa dönemde ille de halledilmesi neden anahtar niteliğinde? Şimdi de bu sorunun yanıtı karşınıza geliyor...

"Aday ülkeler: Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıklara saygı gösterilmesi ve korunmasını, işleyen bir piyasa ekonomisinin varlığını sağlamış olmalıdır. Bunlar Avrupa Birliği'nin olmazsa olmazları yani Kopenhag Kriterleri. Bunlardan birini bile yerine getirmemek üye olamamak için yeterli. Kısacası "ben Avrupa Birliği'ne üye olmak istiyorum" diyen bir ülke bunları gerçekleştirmek zorunda. Demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, insan haklarından ve azınlık haklarına saygıdan taviz vermeyen Avrupa Birliği Türkiye'de de idamın kaldırılmasını istiyor. Daha net bir ifadeyle idamın savaş ve savaş halleri de dahil olmak üzere her şekilde kaldırılması gerekiyor. Türkiye'ye 1999'da verilen katılım ortaklığı belgesinde idamın kaldırılması "orta vadeli siyasi kriterler" içinde yer alıyor. Orta vadedeki taleplerin yerine getirilmesi bir yıldan fazla süreyi alabiliyor. Ancak söz konusu tarih zaten 2001'de başlıyordu. Türkiye genel durumda idamı kaldıran düzenlemeyi yaptı. Ancak hala savaş ve yakın savaş durumunda idam geçerli. Ve Avrupa Birliği'nin demokrasi kriterlerine göre idam çağdaşlıkla ve insan haklarıyla bağdaşmıyor. Bu durumda Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6 nolu protokolünü imzalayıp onaylaması gerekiyor. Çünkü idamı tamamen kaldırmayan bir ülkenin müzekerelere oturması mümkün değil. Yani bu aşamada orta vade tartışması da anlamını yitiriyor. Çünkü diğer ülkeler de böyle yapmış. Kopenhag Kriterleri'nde sadece azınlık haklarına saygılı olmak ifadesine yer verilen bir başka husus da bu kez iki önemli başlık halinde ortaya çıkıyor. Bunlardan biri farklı etnik kökenden gelenlere anadilde yayın özgürlüğü tanınması. Bir diğeri ise yine farklı etnik kökeni olanların anadillerini özgürce öğrenebilme hakkına sahip olması. Yine katılım ortaklığı belgesine dönersek, Avrupa Birliği anadilde yayın hakkını Türkiye'den kısa vadede istemiş zaten. Ancak RTÜK yasasına göre bu hala yasak. Anadil öğrenim hakkı ise idam gibi orta vadede isteniyor. Ve bu konuda hiçbir gelişme yok. Avrupa Birliği'nin Kopenhag Kriterleri ortada, birlik üyeliğinin tek olmazsa olmaz şartı bu kriterlerin yerine geitirlmesi. Bu kriterler elbetteki Türkiye'ye özel değil. Kopenhag Kriterleri tüm aday ülkelere uygulandı. Ve diğer aday ülkelerin tümü, yani 12 ülke de bu kriterleri hukuken yerine getirdi. Yani aynen Avrupa Birliği'nin dediği gibi, müzakere ancak kriterlerin yerine getirilmesinin ardından başladı..."

Oğuz Haksever: Anlaşıldı... Avrupa Birliği'ne aday bir ülkenin Avrupa Birliği ile müzakere süreci için tarih ya da takvim alması için bu üç kriteri yerine getirmesi şart. Ama akla başka bir soru geliyor. Yakın Plan bu sorunun yanıtı için bir Avrupa Birliği uzmanına bağlanıyor. NTV'nin Brüksel Temsilcisi Güldener Sonumut telefon hattında bulunuyor. Güldener iyi akşamlar.

Güldener Sonumut: İyi akşamlar Oğuz Haksever.

Oğuz Haksever: Elimde Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye "kısa vadede yani bir yılda senden şunu bekliyorum. Orta vadede yani iki yılda da şunları yapman gerekir" diye yol haritası çizdiği katılım ortaklığı belgesi var. Bu belgeye göre, kısa vadede sadece ana dilde yayın meselesi yer alıyor. Ölüm cezasının kaldırılması ve ana dilin serbestçe öğrenimi orta vadede yer alıyor. Yani bu ikisi için 2003 yılı beklenebilir. O halde niçin ölüm cezası ve ana dilin serbestçe öğrenimi öne alınmak isteniyor?

Güldener Sonumut: Bu tarihlerin öne alınması Türkiye tarafından talep ediliyor. Türkiye, Avrupa Komisyonu nezdinde perspektif verilmesi için ve üyelik müzakerelerin başlaması için tarih talep ediyor. Avrupa Komisyonu ise Türkiye'yi Kopenhag Zirvesi'ne kadar tarih vermesi için Türkiye'nin bu şartları yerine getirmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Oğuz Haksever: Yani böyle karşılıklı görüşme, bir diyalog bu konuda var öyle mi, bunu bir açığa çıkarmak gerekiyor.

Güldener Sonumut: Bu konuda karşılıklı bir diyalog var. Gerek Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz gerekse Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Brüksel'de yaptıkları temaslarda özellikle Gunther Verheugen'le yaptıkları ikili görüşmede Türkiye'ye Avrupa Komisyonu tarafından mutlaka perspektif verilmesi gerektiğini ifade ettiler çeşitli defalarca. Ve burda özellikle takvim veyahut tarih konusunda bir talepkar oldular. Gunther Verhaugen da Avrupa Komisyonu da bu konuda Türkiye eğer erken normal bir Türkiye'yi ancak Yunanistan dönem başkanlığı esnasında, yani 2003 yılında, 2003 yılının başında veyahut sonunda bir takvim verilmesi öngörülüyordu. Oysa Türkiye bu tarihten önce, yani Aralık 2002 tarihinde perspektif verilmesini, takvim veyahut tarih verilmesini talep ediyor. Bu çerçevede de Avrupa Komisyonu Türkiye'nin mutlaka asgari olarak yerine getirmesi gereken şartları sıralıyor. Bu şartlar içerisinde de idam cezasının mutlaka kalkması yer alıyor. Bir ikinci önemli husus ise, anadilin eğitimi, bu konuda Avrupa Komisyonu oldukça ısrarcı. Üçüncü husus da anadilde radyo televizyon. Zaten anadilde radyo televizyon yayıncılığı Türkiye'nin ulusal programın kısa vadeli hedeflerinde yer alıyordu. Bu hususta da bir gecikme yaşanıyordu.

Oğuz Haksever: Peki Güldener çok teşekkür ediyoruz. Demek ki bir ekstra isteği var Türkiye'nin, çok sağol. Avrupa Birliği meselesinin neden bu kadar ağırlıklı bir konu olarak siyasetin gündeminde olduğu sorusuna yanıt aradığımız Yakın Plan'da takvimin önemini anlatmaya çalıştık, olmazsa olmaz üç meselenin halledilmesinin neden öne alınmak istendiğini ortaya koymaya gayret ettik. Sırada Kıbrıs meselesi var. Bir de Avrupa Birliği için "hadi elinizi çabuk tutun" diyenlerin ileri sürdüğü "Türkiye'nin üyeliği belirsiz bir tarihe ertelenebir" savının ardındaki endişe... Kıbrıs'la başlıyoruz. Şu son dönemde Ada'da liderlerin bir zaman baskısıyla da görüşmeler yaptıklarını hatırlatıyoruz ve Kıbrıs'ın Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefi önünde neden ciddi bir konu olarak bulunduğunu anlatmaya çalışıyoruz...

"Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği yolunda en kritik dönemeçlerden biri de Kıbrıs. Çünkü Ada'da henüz bir çözüm sağlanamadığı için Türkiye bütün kriterleri yerine getirse de bir anlamda üyeliği Kıbrıs'la çok yakından bağlantılı. Avrupa Birliği genişleme süreci dahilinde Kıbrıs Rum Kesiminin adaylığı diğer 9 ülkeyle birlikte 14 Aralık'taki Kopenhag zirvesinde, Avrupa Birliği devlet başkanları ve hükümet liderleri tarafından onaylanacak. Yani Kıbrıs Rum Kesimi, Avrupa Birliği üyesi olacak. Kıbrıs Rum Kesiminin Avrupa Birliğine resmen üyeliği ise 2004 Haziran'ında başlayacak. Kıbrıs Rum Kesimi, 2004 Haziran'ında Avrupa parlamentosunda ilk oyunu kullandığı andan itibaren de Avrupa Birliği'nin yeni üyesi olacak. Yani artık Avrupa parlamentosunda söz sahibi olacak. Bu arada Avrupa Birliği'nin üye ülkesinin ismi de kayıtlara Kıbrıs Rum Kesimi değil Kıbrıs olarak geçecek. İşte kritik noktada burası zaten. Avrupa Birliği ülkeleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımadıkları için Ada'yı tek bir devlet olarak görüyorlar ve Ada'nın resmi temsilcisi olarak da Rum kesimini muhatap alıyorlar. Bu durumda da Avrupa Birliği'nin gözünde ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor; "Kıbrıs Avrupa Birliği'nin üyesidir, Avrupa Birliği haritasında Ada'nın tümü vardır, ancak bu Ada'nın kuzeyi Türkiye'nin işgali altındadır. Çünkü Ada'da Türk askerleri vardır.." İşte Güney Kıbrıs'ın parlamentodaki savı bu olacak. Ve Türk tarafının Avrupa Birliği topraklarını işgal ettiğinden söz edilecek. Ve Avrupa parlamentosu işleyişi uyarınca, Kıbrıs Rum Kesiminin bu savını kabul ettirebilmesi için yanına iki tane devlet bulması yeterli olacak. Bu durumda da Türkiye taraf olduğu gerekçesiyle adaylık statüsünü kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilecek. Peki bu senaryolara Avrupa Birliği'nin tavrı ne şekilde. Katılım ortaklığı belgesinde, kısa vadede "siyasi diyalog çerçevesinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm bulunması sürecinin başarılı bir sonuca ulaştırılması yönündeki çabalarının kuvvetle desteklenmesi" isteniyordu. Bu konuda Türkiye üzerine düşeni yapıyor. Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve Amerika Birleşik Devletleri de şu günlerde Ada'da kalıcı bir çözüm için girişimlerini en üst düzeye çıkarmış durumda. Çözüm için Haziran ayı sonu olarak verilen takvim üzerinde çalışmalar yapılıyor. Ancak Avrupa Birliği'nin karar organı Avrupa Komisyonu konuya şöyle yakalaşıyor: Ben idari karar veririm, siyasi karar vermem, ama keşke Ada'daki Türkler de Rumlarla birlikte müzakere masasına otursalardı, ancak bunun için de artık çok geç kalındı.. Kısacası Türkiye'nin bütün itirazlarına rağmen Kıbrıs'ın birliğe üyeliği Türkiye'nin üyeliğinden çok önce gerçekleşecek. Ve Avrupa Birliği'nin gözünde Türkiye Kıbrıs'ın kuzeyini işgal eden ülke konumunda olacağı için Türkiye'den bu işgale son vermesini ya da üyelik girişimlerine son verilmesini isteyebilecek. Tabi ondan önce Ada'da çözüm sağlanamazsa bu senaryolar geçerli olabilir. Eğer Denktaş ve Klerides kısa zamanda bir çözüme giderse Kıbrıs Türkiye için Avrupa Birliği yolunda sorun olmaktan çıkacak..."

Oğuz Haksever: Ve "Avrupa Birliği Türkiye ilişkilerinde n'oluyor" sorusuna yanıt ararken seçtiğimiz beşinci konu. Şu "bu dönemde gerekenleri yapmazsak üyeliğimiz belirsiz bir sürece girer" endişesi. Peki bu endişe nereden kaynaklanıyor? Bu endişeyi taşıyanların üç dayanağı var...

"Bir yanda Mesut Yılmaz'ın Türkiye'nin kritik bir dönemeçte olduğu ve eğer Avrupa Birliğine üyelik yolunda ilerleme kaydedilmezse trenin kaçırılmış olacağı yönündeki açıklamaları, diğer yanda ise işadamlarının tepkileri var. "Eğer yıl sonuna kadar, Avrupa Birliği'nden müzakere tarihi alamazsak, üyelik sürecinde diğer ülkelerden kopacak ve yalnız kalacağız. Üyeliğimiz belirsiz bir tarihe ertelenebilecek. Bu belirsizlik, Türkiye'yi sosyal ve ekonomik sorunlarıyla, mücadelede yalnız bırakacak ve bugün içinde bulunduğumuz sıkıntılı dönemden çıkışımızı zorlaştıracak." Peki neden yılsonu önemli ve Avrupa Birliğin'den müzakere tarihi ya da takvimi alamazsak neden üyelik süreci belirsiz bir hal alacak. İşte bunun 3 tane temel nedeni var. Birincisi Avrupa Birliği'nin teknik bir konusu ancak bir o kadar da önemli bir konu. Konu Avrupa Birliği bütçesi. Avrupa Birliği 6 yıllık bütçe hazırlıyor. Bu bütçede adaylara ya da üyelere aktarılacak finansal destek ortaya koyuluyor. Örneğin en son hazırlanan 2000 - 2006 bütçesine Türkiye 1999'daki Helsinki Zirvesinin hemen ardından dahil olma şansı bulmuştu, aday ülke statüsüyle bu bütçeden gerekli yardımları alabildi. Şimdi daha fazla finansal destek alabilmenin yolu müzakere tarihi almasına bağlı ve bunun için de son tarih 2002 Aralık'ı, çünkü 2003'ün Ocak ayında Avrupa Birliği'nin 2006 - 2012 bütçesi belirlenecek. Ve eğer Türkiye'nin müzakere tarihi belli olmazsa Türkiye bu bütçeye giremeyecek. Gelelim belirszliğe neden olabilecek ikinci maddeye. Bu maddede de ön planda Avrupa'daki siyasi dönüşüm ve bir rapor var. Rapor, Avrupa parlamentosunda bekleyen Türkiye raporu, raporda aynen şöyle deniliyor: "Türkiye ilelebet aday ülke olamaz".Uzmanlar bu rapordan şöyle bir sonuç çıkarıyorlar: Türkiye'ye 2003 yılından sonra farklı bir statü teklif edilebilir. Uzmanlar bunu savunurken de tezlerini siyasi dönüşüme bağlıyorlar. Çünkü Türkiye'nin ilelebet aday ülke olamayacağı görüşünün sahibi muhafazakarlar cephesi. Muhafazakarlar cephesi şu günlerde Avrupa'da yükselişte ve muhafazakarlar Türkiye için adaylıktan çok, farklı statü düşünüyorlar. Gelelim yılsonuna dek müzakere takvimi alınamazasa ortaya belirsizlik çıkar tezinin üçüncü dayanağına. Bu dayanak genişleme süreci başlığını taşıyor. Türkiye yılsonuna dek eğer müzakere takvim ya da tarihi alamazsa Avrupa Birliği'ne girmesi daha da zorlaşacak. Çünkü 2004 yılından itibaren, Avrupa Birliği genişleme süreci sona erecek. 2004'te genişleme süreci bitecek ancak müzakeresi başlayan ülkeler, üyelik yolunda görüşmelere devam edebilecekler. İşte kaçacak olan tren de zaten bu, Avrupa Birliği'nin bir daha ne zaman genişleyeceği bilinmiyor çünkü..."

Oğuz Haksever: Yarınki liderler zirvesi öncesinde Avrupa Birliği Türkiye ilişkileri neden bu kadar sıcak bir şekilde gündemde sorusunun yanıtını aradık. Umarız aydınlatıcı olmuştur. Yeniden görüşmek üzere efendim, hoşçakalın...

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları