Home page
Haber Menüsü


İki turlu seçim tartışması
Siyaset bilimi uzmanları Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu’nun önerdiği iki turlu seçim sistemini NTVMSNBC’ye değerlendirdi.
NTV-MSNBC
Prof.Dr. Zafer Üskül, Prof.Dr. Ersin Kalaycıoğlu, Prof. Dr. İlter Turan ve Tarhan Erdem iki turlu seçim tartışmalarıyla ilgili sorulara şu yanıtları verdiler.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Soru: Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu’nun Türkiye’de de Fransa’daki gibi iki turlu seçim sistemine geçilmesi önerisi, bu konuda yeni tartışmaların önünü açacak gibi... Sizce, bugün Türkiye’de uygulanmakta olan seçim sisteminin sorunları neler? Siyasal yapıyı ne ölçüde etkiliyor?
       
PROF.DR. ZAFER ÜSKÜL
        Türkiye’de siyasette karışıklığı seçim sistemiyle oynayarak düzeltmek mümkün değildir. Mesela İslamcı radikal sağın yükselişini önlemek için iki turlu seçim öngörebilirsiniz. Ama ikinci tura İslamcı radikal sağ ile milliyetçi radikal sağ kalırsa ne yapacağınızı şaşırırsınız.
       Seçim mühendisliği ile siyasal sorunlar çözülmez. Merkez sağ ve merkez solda yer alan partiler yetersiz kaldıkça oylar radikal partilere kaçınılmaz olarak gidecektir.
       Seçim sisteminde sorunlar olabilir. Bana göre seçim harcamalarına bir tavan getirilmemiş olması ve harcamaların denetlenmiyor olması daha ciddi bir sorundur. Seçim sistemiyle doğrudan ilgili olmasa bile, siyasal partilere yapılan devlet yardımına ilişkin düzenlemenini gözden geçirilmesi zorunluluğu vardır. Seçim coğrafyası ile ilgili sorunlar vardır. Kırsal Türkiye, kentsel Türkiye’den daha ağırlıklı temsil ediliyor. Demek ki bir temsil sorunu da var.
       Bu sorunlar daha öncelikli sorunlar gibi gözüküyor. Geriye kalan merkez sağ ve merkez sol partilerin kendilerini halkın sorunlarını çözecek politikalar üretebilme yeteneklerini geliştirebilme yeteneklerine bağlı.
       
       
PROF.DR. ERSİN KALAYCIOĞLU
       1990’larda Türkiye’de görülen seçmen davranışının üç özelliği vardı: 1.Seçmenin solda üç, sağda dört olmak üzere çok sayıda gruba veya bloka bölünmüş veya “oy”un parçalanmış olması; 2. siyasal parti tutmanın, (1980 askeri darbesi sonunda parti kapatmalar ve siyasal yasaklar nedeniyle) çok düşük bir düzeye inmesiyle parti tutmayan ve her seçimde siyasal partiler arasındaki tercihini değiştiren, yüzer gezer oyların sayısının çokluğu; 3. seçmenin giderek artan oranlarda aşırı sağ siyasal partileri desteklemesi sonucunda sol-sağ yelpazesinin ortasının boşalması veya seçmenin giderek aşırı sağ ve sol arasında kutuplaşan tercihler göstermesi.
       Uygulanan seçim sistemi yüksek barajlı nisbi temsil (d’Hondt) olarak tanımlanabilir. Aşırı uçlardaki partileri Meclis dışında tutma mantığına dayanan yüksek baraj uygulaması, aşırı soldaki partilerin, kendi adlarıyla yarışarak Meclis’e girmelerine olanak tanımazken, seçmen davranışındaki değişiklik nedeniyle, aşırı sağ partiler için başarılı olamamıştır. Onlar hem Meclis’e hem de hükümet koalisyonlarına girerek, 1996 sonrasında Türk siyasal hayatını derinden etkilemişlerdir. Yüksek baraj, ayrıca orta sol ve sağdaki partiler oy kaybettiğinden onları Meclis dışında tutma gibi bir tehdit oluşturmaya başlamıştır. Zaten, 1999 genel seçimlerinde CHP Meclis dışında kalmıştır. Bundan sonraki genel seçimlerde ANAP veya DYP’nin Meclis dışında kalması olasılığı 23 Nisan kutlamalarında bile dile getirilmektedir. Dolayısıyla, yüksek barajın 1983’teki gerekçesi yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır.
       Nisbi temsil (d’Hondt) uygulaması Meclis sandalyelerini, en çok oy alan partiyi azıcık kayırmasına karşın, oldukça adil dağıtan bir sistemdir. Seçmen desteği partiler arasında parçalanmış olduğundan ortaya beşi küçük, iki de daha küçük olan yedi partili, aşırı çoğulcu bir parti sistemi çıkmaktadır. Bunun sonucunda da Türkiye koalisyon hükümetleriyle yönetilmektedir. 1970’lerde sıkıntı yaratan bu durum, 1990’ların sonundan itibaren çok daha etkin bir yönetim biçimine dönerek aşılmış gibi görünmektedir. Ancak, bazıları, özellikle iş çevreleri koalisyonlardan hoşlanmamakta, devleti tek bir partinin yönetmesini istemektedirler. Bu nedenle, koalisyon olasılığını azaltacak seçim formülleri önermektedirler. Oysa, seçmen davranışı yukarıda sayılan özellikler gösterirken koalisyon dışında Türkiye’nin başka bir hükümet seçeneği olamaz. Seçim sistemi seçmenin davranışını değiştirmek için, kısa dönemde (bir veya iki seçimde) etkili olabilecek bir etken değildir.
       Anayasa’nın değiştirilen 67. Maddesi çoğunluk esasına dayanan bir seçim sistemi tercihine olanak tanımamaktadır. Onun yerine, çift turlu bir sistem önerilerek Anayasa’nın 67. Maddesi çerçevesinde daha az partili bir Meclis üretileceği düşünülmektedir. Bu öneri mantıkı gibi görünmekle beraber, uzun süreli olarak sadece Fransa’da kullanılmış bir sistemdir, ve oradaki uygulamasında parti sayısını azaltmamış, hatta arttırmıştır! Fransız örneğinde, 1870-1940 arasında Fransa’da ortalama 6 (altı) parti Ulusal Meclis’te temsil edilmiştir. Bu partiler arasında ikinci tur seçim ittifakları büyük yolsuzluk, mali skandal ve siyasal ahlak aşınmasına yol açmıştır. Fransa, 1958 sonrasında bu sistemi tekrar uygulamaya koymuş, ancak bu kez parlamenter demokrasi içinde değil, yarı-başkanlık rejiminde hem Başkan, hem de Ulusal Meclis seçimlerinde kullanmıştır. Bu kez Fransız Ulusal Meclis’indeki ortalama parti sayısı 7-8 (yedi-sekiz) olarak değişmeye başlamış, parlamentodaki parti sayısı azalmamıştır. Ancak, Fransız Beşinci Cumhuriyet Anayasası Ulusal Meclis’in yetkilerini rasyonelleştirme adına ciddi ölçülerde sınırlayarak, O’nu adeta bir “süper noter” (İngilizcesiyle rubber stamp) haline dönüştürmüştür. Böylece parlamento etkisizleşince adeta diktatörümsü yetkilerle donatılan yürütme, Başkan veya Başbakan tarafından Fransa’nın gönlünce yönetilmesi dönemi başlamıştır.
       Kısaca özetlemek gerekirse, Meclis seçimlerinde kullanılacak bir çift turlu sistem Meclis’teki parti sayısını azaltması garanti olan bir uygulama değildir. Koalisyon hükümetlerinin çift turlu sistemde de hayatiyet bulacağına 1870 - 1940 arasındaki Fransız Üçüncü Cumhuriyeti de, 1958 sonrasındaki Beşinci Cumhuriyeti de, bugün olduğu gibi, yeterince örnek sunmuş ve sunmaktadır. Üstelik, çift turlu seçimlerde seçim süresi uzar, dolayısıyla seçim masrafları artar. Üstelik seçim bölgelerinde yapılacak ittifak görüşmelerinin siyasal yolsuzluğu arttırdığı, yine Fransız Üçüncü Cumhuriyeti’nde görülmüştür. Türkiye’de bunun olmayacağını söylememizi gerektirebilecek hiç bir bulgu, kültürel koşul, veya uygulama yoktur. Üstelik, Fransız yarı-başkanlık rejimi de koalisyon ve hiçbir anayasal ve yasal dayanağı olmayan bir centilmenlik anlaşması esasına dayalı “cohabitation” uygulamasıyla, koalisyondan da beter bir belirsizlik içinde yönetim uygulamasına yol açmıştır.
       
PROF. DR.İLTER TURAN
       Türliye’de siyasi sorunların seçim sisteminden kaynaklandığından emin değilim. Biz hemer her seçimden önce seçim isstemiyle oynadık. Yüzde 10 gibi başka ülkelerde bulunmayan ve partilerin birleşmesini teşvik etmeyi amaçlayan bir yöntememiz var. Buna rağmen oylar çok dağılıyor.
       Bunu iki turlu bir seçimle değiştirmeye çalışırsanız, hızlı değişim yaşayan Türkiye’de beliren çok sayıda temayül, istemedikleri bir birlikteliğe teşvik ederek, istikrarsız yeni siyasi örgütler ortaya çıkmasının yolunu açabilirsiniz.
       Kaldı ki iki tur gibi uygulanması zor ve pahalı bir sistemin yerine mevcut sistemde bazı iyileştirmeler yaparak benzer sonuçlar elde edilmesi de mümkün olabilir. Örneğin, partilerin seçim ittifakları yapabilmeleri, iki turda imit edilen konsolidasyonun bir kısmını sağlayabilir.
       Buna karşılık iki turlu bir seçim sisteminin bazı siyasi tercihlerin sürekli ihmaline yol açması, dolayısıyla bazı grupların siyasete yabancılaşması, ayrıca kutuplaşmayı teşvik etmesi de mümkündür.
       Son bir nokta, iki turlu seçim sistemi partilerin çok olduğu ve her partinin farklı bölgelerde güçlü olduğu bir ortamda, parlamentodaki koltukların yine de çok parti arasında dağılmasını engellemeyebilir.
       
TARHAN ERDEM
       Bu sözleri DYP Genel Başkanı Sayın Çiller daha açık bir şekilde söyledi. Niçin seçim yaptığımıza bağlı olan bir şey. Eğer Türkiye bir değişim istemiyorsa, bugünkü halinin devam etmesi isteniyorsa ona göre bir seçim sistemi aranabilir. Ama yok eğer bugünkü sistemi, bugünkü yönetim tarzını beğenmiyor ve yeni bir sistem arıyorsak, yeni değişim arıyorsak başka bir şey yapmamız lazım. O nedir? Yeni akım, yeni siyasal eğilimlerin temsil edilmesidir ve onların tartışmaya girebilmesidir. Bunu sağlayacak olan seçim sistemi de önce barajı kaldırmaktır. Bugün çok tutarlı bir şekilde Sayın Çiller hem barajın kalkmasına karşı hem de milletvekili seçimlerini iki turlu seçimi savunan bir durum aldı.
       Şimdi bu nerden başlıyor? Fransa’daki cumhurbaşkanı seçiminden. Bir cumhurbaşkanı seçimiyle milletvekili seçimini mukayese etmemek lazım. Türkiye’de de belediye seçimlerinde, belediye başkanlığı seçiminde özellikle yeni bir sistem lazımdır, o da iki turlu olabilir. Yani bu neden, yüzde 30’la bugünkü bütün çok sayıdaki belediye başkanları yüzde 30’la belediye başkanı olmuşlardır ortalama olarak. Bunu yükseltmek lazımdır. Daha fazla insanın oy verdiği kişilerin belediye başkanı olması lazımdır. Bunu sağlamak amacıyla da belediye başkanlığı seçimlerinde çift turlu seçim sistemi doğru olabilir. Ama yeni siyasal eğilimlerin, yeni fikir akımlarının, yeni düşünce akımlarının Meclis’e intikal etmesi, önce tabi siyasal hayata girmesi için barajın kaldırılması lazımdır. Milletvekili seçimlerinde ihtimallerin olması gerekir diye düşünüyorum.
       Bugün birçok parti yüzde 4, yüzde 3 oy alıyorsa ve milletvekili çıkaramıyorsa eğer baraj olmasaydı belki onlar yüzde 8 oy alacaklardı, yüzde 10 alabileceklerdi. Şimdi bugünkü partilerimiz malesef kendi durumlarını daha sağlam görerek küçük partilerin girmesini istemiyorlar. Ve onun için de aynı fikirlerle, aynı projelerle kendimizi idare etmeye çalışıyoruz.
       Türkiye’nin ihtiyacı yeni projelerdir, yeni fikirlerdir, yeni siyasal akımlardır. Eğer barajı kaldırmaz ve de onun üstüne üstlük bir de çift turlu sisteme gidersek bugünkü meclis kendi içine kapanır, başka hiçbir fikri kabul etmiyor diye düşünülebilir. Ve bugünkü partilerle kalırız. Bugünkü partilerle kalmayı eğer istiyorsak yeni bir fikir istemiyorsak bugünkü sisteme aynen devam edelim. Yok farklı şeyler arıyorsak hem barajı kaldırmalıyız hem de çift turlu sisteme geçmemeliyiz. Ben zaten şunu da hemen arzedeyim, temsilde adalet, yönetimde istikrar. Kanunla istikrar olmaz.
       Ben Sayın Orgeneral Kıvrıkoğlu’nun düşüncelerini burada tartışmak istemem. Çünkü tabi herkes kendi işiyle meşguldür, biz de böyle bazı şeylerle uğraşıyoruz. Zaten Sayın Çiller de aynı şeyi söylüyor. Yani yeni cereyanlar, yeni fikir akımları gelmesin, yeni siyasi görüşler, yeni projeler, yeni idealler Türkiye’de tartışılmasın. Ne tartışılsın? Mevcut belli bir statüko tartışılsın, onun içinde kalalım. Zaten yanlışlık burada. Yani şu gelmesin, bu gitmesin, biz bunu düzenleyelim.. Yani biz oturacağız iktidarda olacağız veya muhalefette olacağız. Kendi aramızda bir düzen kuracağız, o düzenin ne dışından içeriye kimse girsin isteyeceğiz, ne orada yeni bir şey söylensin isteyeceğiz. Yeni bir şey söylenince liderler insanları partiden atar, görüyoruz her gün, her ay bir adam atılabiliyor. Dışardan adam gelince de barajla önünü kesiyorsunuz. Bu millet nasıl kendi kendini idare edecek, nasıl yer alacaklar? Bu sistem kendi kendini kapamış, böyle bir hapisanenin içine kapamış, dört tarafında bir duvarla çevrilmiş, bunu kırmak lazım. Bunu kırmadan Türkiye nasıl bir yola girebilecek? Yani yanlışlığımız burda. Yani hep statükonun muhafazası. Oysa bu statükoyu kırmamız lazım, bu statükonun dışına çıkmamız lazım. Özellikle buna çalışmak lazım.
       
       
       Soru: Bir yandan ‘temsilde adalet’ diğer yandan ‘yönetimde istikrar’ sorunu yaşayan Türkiye açısından en uygun seçim sistemi nedir?
       

PROF.DR. ZAFER ÜSKÜL

        Bence bugünkü seçim sistemi barajının en az yüzde 5’e düşürülerek uygulanması uygundur.
       
PROF.DR. ERSİN KALAYCIOĞLU
       Türkiye için en uygun olabilecek seçim uygulaması, ülke barajını Meclis’teki siyasal parti grubu oranına çekerek anlamlı ve mantıklı bir hale getirecek (%4-5) düzeyinde bir barajlı d’Hondt uygulamasıdır. Türkiye koalisyonlarla yönetilmeye, siyasal partiler de koalisyon yönetimine alışmaya başlamışlardır. Bu konuda uzun bir öğrenme sürecinden geçtikten sonra, bu uygulamayı terk etmek için bir neden yoktur. En önemlisi seçmen bu tür bir uygulama istemektedir. Eğer seçmen bu durumdan hoşnut değilse, tek bir partiye %30’dan fazla oy verir, o zaman parti hükümeti uygulamasına kolaylıkla geçilir. Seçmen davranışıyla koalisyon hükümeti ile yönetilmek istediğini belirtirken, demokrasiye saygı duyan herkes seçmen tercihine de saygı gösterip, koalisyon ile ülkenin yönetilmesini içine sindirmelidir. Üstelik, koalisyon ile yönetimin iktisadi etkilerinin, parti hükümetlerinden kötü olduğunu gösteren herhangi bir kanıt da bugüne kadar hiçbir bilimsel araştırma ile ortaya konamamıştır; ancak tersi bilimsel araştırma ile gösterilmiştir.
       Türkiye’nin sorunu demokrasinin bir yaşantı biçimine dönüştürülebilmesi ve hukuk devleti ile uyumlu hale getirilmesidir. Avrupa Birliği ile olan sorunlar da en ziyade bu noktada çıkmaktadır. Hükümet biçimi temel bir sorun oluşturmamaktadır. Hükümet tipi değişikliğinin demokrasiyi hayat biçimi ve hukuk devletini de yönetim biçimi haline sokmamıza bir etkisi olacağı çok şüphelidir. Siyasal sorunlarımızın çözümünü sadece seçim sisteminde ve parti örgütlenmesinde aramakla yanlış yapıyor, boşa vakit harcıyoruz.
       
PROF.DR. İLTER TURAN
       En uygun seçim sistemi diye bir şey yok. bunu anlamamız lazım. Bütün sorunları aynı zamanda ve aynı derecede başarıyla çözen bir seçim sistemi yoktur. Şu ana kadar Türkiye’de nispi sistemin yerleşmiş olduğu görülüyor. Bu sistemin iyileştirilmesine çalışmak, nasıl sonuçlar doğuracağını bilmediğimiz yepyeni icatlar peşinde koşmaya tercih edilmelidir.
       Yüzde 10 barajı yüksektir. Eğer partiler arası ittifaka izin verilirse barajın bir miktar düşürülmesi, örneğin yüzde 5’e çekilmesi mümkündür.
       
TARHAN ERDEM
       Bunun en ön şartı barajın kaldırılmasıdır. Tabi milletvekili seçimlerinde çift turu kabul etmemek lazımdır. Şimdi yanılgı şurada; Fransa’da tek sandalyeye bir seçim yapıyor bütün toplum. Orada en fazla oyu alan, çok fazla oy alması lazım. Niçin iki tur yapılmış? Birinci turda insanlar bütün istediklerine göre seçsinler, ikinci turda gerçek kimi seçeceklerse, kimi tercih ediyorlarsa ona verebilsinler diye.. Göreceksiniz önümüzdeki 5 Mayıs’taki seçimde öyle tahmin ediyorum ki Chirac yüzde 60’lar, 70’ler mertebesinde oy alarak cumhurbaşkanı seçilecektir. Bunu yapmak için konulmuş bir sistem. Yoksa milletvekilleriyle bir ilgisi yok. Şimdi bizim de aynı işi belediye başkanları için yapmamız lazım. Özellikle nüfusu 50-60 bini geçen yerlerde yapmamız lazım. Onu yaptığımız zaman, İstanbul gibi, Ankara gibi yerlerde yüzde 22’lerle, yüzde 23’lerle belediye başkanı olunmaz. Bugünkü belediye başkanlarımızın ortalaması yanlış bilmiyorsam yüzde 30 mertebesindedir, küçük yerler de dahil. Büyük yerler ise bu rakamın bile altındadır. Dolayısıyla belediye başkanları için meseleyi ayrı düşünmek lazım. Çünkü seçim ayrıdır, seçim sistemi de ayrı olabilir. Ama milletvekilleri için, yani parlamento için başka bir sisteme gitmeliyiz, yani barajı kaldırmalıyız.
       
       
    TOP5 Ergenekon’da 16 kişi daha gözaltında  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları