|
Röportaj yapmak için gelen konuklar, yanlarında getirdikleri bir video kasedini, 1970 Dünya Kupası Finalinin maç kasedini uzatırlar. Bir anda, en sevdiği oyuncağının kendisine uzatıldığını gören bir çocuk kadar sevinir evsahibi adam. Hele İtalyanlara attığı gol, finalin dördüncü ve son golü ekranda göründükçe oturduğu yerde kıpır kıpır olur ve defalarca beautiful, oh! beautiful demekten kendini alamaz. Jübilesini yaptıktan sonra futbol oyununa olan aşkını ve hizmetini Flamengo, Fluminese, Botafoga, Nijerya ve Amman teknik direktörü olarak sürdüren bu adamın adı Carlos Alberto Torrestir. Söyleşi başlar: - 1970 Dünya Kupasının meşhur Brezilyasına kaptanlık etmiştiniz. Sizce o takım, kupa tarihinin en iyi takımı mıydı ? 1 numaradan 11 numaraya kadar olağanüstü oyunculardan kurulu müthiş bir takımdık. Ve hepsinin ötesinde dünyanın en büyük futbolcusu Pele vardı. Turnuvanın başladığı günden itibaren Pele, bize hep aynı şeyi, kendisinin kesinlikle inandığı bir şeyi söylüyordu: Bu kupayı kazanacağız. Onun o motivasyonu ve inancı bize sonsuz bir güven ve sükûnet kazandırıyordu. Her birimiz çok üstün top tekniğine sahiptik ve fiziksel açıdan da bir o kadar güçlüydük. Bence, o takım Dünya Kupası tarihinin değil, tüm zamanların en müthiş milli takımıydı. - Finalde, İtalyaya son golü siz atmıştınız. O an müthiş bir an olmalı... İnanılmazdı. Öyle bir takımın kaptanı olmak zaten başlı başına müthiş bir gururdu. Hele bir de finalin adını koyan golü atmış olmak benim için olağanüstü bir kısmetti ve o andan itibaren kendimi ayrıcalıklı bir insan gibi gördüm. 1970teki final, Brezilya futbolunun dünyadaki yerini belirledi ve o golden sonra hayatım değişti sanki. Aradan 32 yıl geçmiş olmasına rağmen insanlar beni gördüklerinde hâlâ o finali ve o golü konuşuyorlar; ben de bunun şerefini ve keyfini yıllardır muhafaza ediyorum. - Zaferden sonra Azteca Stadındaki 110,000 kişinin önünde kupayı havaya kaldırdığınızda neler hissettiniz ? Çok duygu yüklü bir andı. Kupayı kucaklamaktan öte, onu yani adeta ellerimde tuttuğum zafer ganimetini öpmek istiyordum. Daha önceleri, milli takımlar bu tür zaferler kazandığında, kaptan kupayı ellerinin arasına alır, havaya, başının üzerine kaldırırdı. Ben o an farklı bir şey yapmak istedim ve öptüm. Bu ilk kez oluyordu. O günden sonra başka oyuncular da kupayı ellerine aldıklarında onu havaya kaldırmadan önce öper oldular. Bunu benim başlattığımı düşünüyorum ve ayrı bir haz duyuyorum. - Finalden sonra Meksikadan Brezilyaya döndüğünüzde neler oldu ? Dönüşümüzde Brezilyada hayat durmuştu sanki. Havalimanına indiğimizde önce bizi devlet başkanımız karşıladı. Sonra, Rio de Janeiroya ulaştığımızda bütün şehrin çılgınca coştuğunu gördük. İtfaiye araçları, polis arabaları dahil herkes sokaklara dökülmüştü. Havaalanından şehir en fazla yarım saat sürer; o yolculuk, bir ambulansın tepesinde tam 6 saat sürmüştü. Rio benim doğup büyüdüğüm şehirdi ve o gün, o şehri en fazla sevdiğim gün oldu. - Teknik direktörlük yıllarınız ne yazık ki o kadar başarılı geçmiyor; neden hâlâ sürdürüyorsunuz ? Hocalığa ve futbolun içinde kalmaya bayılıyorum. Antrenman için bile olsa sahada olmak beni çok mutlu ediyor. Bazen sıkıcı olabiliyor; çünkü oyuncuyken yaptığım hareketleri şimdi talebelerimden beklemek ya da onlara öğretmek her zaman mümkün olamıyor. O zaman da sadece sabırlı olmam gerekiyor. Sürekli şunu öğretmeye çalışıyorum: Dünyanın en iyi futbolcuları oyunu en basit oynayanlardır. Cruyff, Pele, Beckenbauer gibi oyuncularla aynı sahada oynamış olmaktan gurur duyuyorum ve onlar büyük oyunculardı çünkü futbolu en basit haliyle oynarlardı. Futbolda fantastik hareketler yapmayı çok seven oyuncular değişmez bir kuralla sürekli top kaybettiklerinden aynı zamanda maçı kaybettiren isimler de genelde onlar oluyorlar. - Sizce son 30 yılda futbol nasıl bir değişim gösterdi ? Bence 1974 yılındaki Dünya Kupası Finalinde, Hollanda-Almanya maçı oynandıktan sonraki dönemde dünya futbolu pek bir gelişme gösteremedi. O finalde Hollandalıların oynadığı basit ve çok güzel futbol bizim bir önceki kupada İtalyaya karşı çıkarttığımız oyuna benziyordu. 1974ten sonra futbol çok taktiksel ve komplike olmaya başladı ki, ben bu halini sevemedim. - Brezilya bu yaz Dünya Kupasını yeniden kazanabilecek mi ? Futbol dünyasında Brezilyanın sadece ismi bile birçok insanı korkutmaya yetiyor; bu açıdan herhangi bir Brezilya 11i her zaman şampiyonluğa adaydır. Ancak, ben bu seferki takımın eski Brezilya takımlarına kıyasla pek güçlü olmadığını düşünüyorum. Yarı finale çıkabilirler ama final ve kupa, bu takımla çok zor. Benim favorim Fransa. Bana göre 1998 Dünya Kupasını aldıkları dönemden daha da kuvvetliler. İngiltere de iyi; hocalarını çok beğeniyorum. Portekiz de mücadeleyi sonuna kadar götürebilir. Hem iyiler hem de çok zayıf bir gruba (A.B.D.-Polonya-G.Kore) düştüler. - Şu andaki Brezilya takımında yanlış giden şey ne ? Çok yetenekli oyuncular hâlâ var ama sorun Brezilya futbolunun organizasyon yapısında. Brezilyadaki futbol klüplerini idare eden kişiler dürüst değiller ve kendi menfaatlerini daha çok düşünüyorlar; hatta Brezilya futboluna leke sürüyorlar. Eskiden Brezilya halkı için futbol çok başka anlam taşımaktaydı. Ebeveynler çocuklarının futbolcu olmasını isterlerdi; çünkü temiz ve onurlu yollardan zengin olmanın en güzel, en sağlıklı şekliydi futbol. O zamanlar uyuşturucu, şiddet ve suç bu güzel oyuna bu kadar bulaşmamıştı. Şimdi aynı şeyi söylemek çok güç. Artık sponsorlar ve futbol taraftarları bu oyuna eskiden oldukları biçimde bağlı değiller. Ve bu Brezilya futbolu için utanç verici bir şey. - Sizce çözüm ne ? Futbolumuz ona zarar veren bu tarz yöneticilerden kurtulmanın yollarını aramalı. Hatta futbolu çirkinleştiren bu kişiler cezalandırılmalılar. Avrupadaki bazı örneklerde olduğu gibi (Bayern Münihin Beckenbaueri, Manchester Unitedın Bobby Charltonu gibi) Brezilyada da kulüp başkanları ve yöneticileri futbolun içinden gelen tecrübe sahibi insanlar olmalılar. Kulüpler bazında bu tarz yeniden yapılanmaya gidildiğinde göreceksiniz, ulusal takımın performansı da olumlu yönde değişecektir. - Otoritelerin, milli takımı çok defansif oynattığı için eleştirdikleri Scolari hakkında siz ne düşünüyorsunuz ? Brezilya takımı nasıl kurulmuş olursa olsun her zaman atak oynamayı tercih edecektir; çünkü bizim bu oyunu en iyi oynadığımız zaman atak oynadığımız zamandır. Scolari takımı defansif oynatmayı tercih edebilir ama bunu çok aşırıya kaçarak yaptığını düşünmüyorum. Scolari bu konudaki asıl sınavını Dünya Kupası başladığında verecek. Takımda en büyük yük Rivaldonun omuzlarında olacak. Eğer Scolari, Rivaldoya istediği yerde ve istediği gibi oynama özgürlüğünü verirse, bütün takımlara karşı başarılı olur; çünkü Rivaldo şu anda dünyanın en iyi oyuncularından biri ama yine de tek başına Rivaldo, herşeyin üstesinden gelemez. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||