|
Son haftalarda yerli yabancı rakiplerin tümü sürekli sağ kanattan bindirmeyi tercih edip bundan verim alırlarken, Galatasaray tam tersine, sol kanatta Hasan, Ergün, zaman zaman Berkant (ve mevcutken Arif) ile oluşturduğu dar alan üçgenlerini ve bereketli ortalarını sağ kanatta hemen hemen hiç gerçekleştiremiyordu. Romada da bunu gördük. Olsun, bu 1 altın puan, Romalılar ve yabancı otoriteler için, Ali Sami Yende bizi şok eden o, 90+3lük gol ve aldığımız beraberlikten daha sürpriz bir sonuç aslında... Aslanlar gibi mücadele ettik türünden edebiyatları ben pek sevmiyorum ama, gerçekten de öyle mücadele ettiler işte. İlk satırda, Victoriaya serzenişte bulundum diye sanki Galatasarayın golü farklı mıydı? Onlar da golü rakibin hatasından yararlanarak attılar diye düşünenler olabilir. Ümitin golünde Roma defansı hata yapmadı, Ergünün buz gibi soğuk presinde topu, neredeyse ceza sahasından 15-20 metre ilerideyken kaptırdılar ve Ümit kendine gelen pası, Samuelin belinden adeta su alarak değerlendirdi, topu, kalecinin bir şey yapamayacağı köşeye nefis gönderdi. (Böylece Ümit, ara ara kuşku duyulan santraforluğunu da bir kez daha tescillemiş oldu sanki.) O yüzden, Romanın golü ile Cimbomun golü bir değil. Cafu, 20. dakikada, daha müsait pozisyonda kafayla vurduğu topu üstten avuta değil de içeri sokmuş olsaydı, bu kadar yanmazdım. Bu skor da bir kez daha gösterdi ki, bu grup son raddeye kadar dipsiz bir kuyu ya da kara delik gibi... Son maçlara gelindiği halde grubun sonuncusu da, üçüncüsü de birinci olma şansını hâlâ sürdürüyorsa, başka ne denir? Tekrar dünkü maça dönersek, kimileri böyle bir sonuç sonrasında hocaya laf ediyorum diye bana kızabilirler ama, Lucescu rakibi çok iyi etüd edip takımını mükemmel hazırlamış olsa da, sanki maç başladıktan sonra (çoğu kez yaptığı gibi) ben bu ana kadar yapacağımı yaptım deyip öylece seyretti durdu. Ne bileyim, 1-1lik sonuçla son 15-20 dakikaya girmişken, rakip 37lik Aldairi bile oyuna alıp, iki de santrafor değiştirerek bir şeyler yapmaya çalışırken hocanın hiç mi bir şey yapma alternatifi yoktu? Örneğin, yorulmuş ve markaj yapamaz hale gelmiş Fleurquin veya Berkantın yerine diri bir Arif, orta sahanın önüne hareket getiremez miydi? Hele spiker, kalemizdeki kornerlerde Roma, yine 10 kişiyle bizim sahamızda, hücumda dedikçe, ben de Şimdi Galatasaray defansı bu topu kapıp olumlu kullansa, kimi depara kaldırırlar acaba? diyerek merak edip durdum. Yine de Sezarın hakkı Sezara... Kadrolara bakıyorum: Bizim ilk 11deki solbekimizin adı Victoria, rakibin yedek kulübesinde eşofmanlarını çıkartmak için bekleyen adamın adı: Batistuta. Ve o adam, iki ay sonraki Dünya Kupasının en büyük favorisinin en parlak yıldızı! O zaman da sarı-kırmızı beremi Lucescunun karşısında şapka niyetine çıkartıyor, susuyorum. Önemli olan böyle bir rakip karşısında dişe diş direnen onbirde, tek bir tane bile fazla sırıtan adamın olmaması; işte takım oyunu, işte oturmuş sistem. Aslında bir oyuncu, az daha sırıtacak bir oyuncu vardı. Ayhan, bu maçta çok çalışmasına rağmen az kalsın bir çuval inciri (hem de iki kez) berbat edecekti. Bereket versin, İsveçli Frisk ikisinde de es geçti. Adamlar dünya markası (bunu maç sonunda da belli ettiler!) ve evlerinde oynuyorlar, hani şu, şeytan dürten takdir hakkı meselesi söz konusuyken, üstelik de sarı kartın varken, rakibini ceza sahanda belinden tutuyorsun ve hakem devam diyorsa, o hakemi alıp boğazda rakı içmeye bile götürebilirsin; ama işin suyunu çıkartıp bir de başka pozisyonda, tam da penaltı noktasının üzerinde rakibi formasından çekersen, senin, oyunundan olmasa bile aklından şüphe eder insan! Maç bitimine gelince, ben 1-0 bitecek gibi olursa, bu Totti, Montella, Delvecchio kimbilir ne biçim dellenir, ne çirkeflikler yaparlar diyordum, onlar 1-1e razı olup soyunma odasına gittiler ama, eski tanıdık Lima ortalığı karıştırdı. Diyelim ki, Limanın başlattığından emin olamayız ve ortalığı karıştıran bizim yedeklerdi; bir Şampiyonlar Ligi maçında çıkan (nasıl başlamış olursa olsun) arbedeye kapılıp ev sahibi takımın saha içindeki görevlileri ve güvenlik güçleri de rakip oyunculara ve görevlilere sille tokat girişiyor, kavgayı ayırmaya çalışan yardımcı antrenörü alaşağı edip tekmeliyorlarsa, normal şartlarda o kulübün alacağı ceza, saha kapatmaya kadar gider. Ancak, göreceksiniz welcome to hell yazdık diye Ali Sami Yeni cehennem bellemeye dünden razı olan Avrupalı bilir kişiler, Avrupanın futbol vitrini denen İtalyada olanları görmezlikten gelecekler. İşte bunlar da dünya markası olmanın nimetlerinden(!). O olaylar, buradaki ilk maçta, son dakikalarda neredeyse sahaya girip hakemi tartaklayacak olan Capelloya yapılmış olsaydı, kimbilir biz ne cezalara maruz kalırdık? Bu da lobiciliği bilmemenin, dünya takımı olsan da, dünya kulübü olamamanın cefası... Ben yanılmaya razıyım, keşke UEFA yüzümü kızartsa. Son söz de önümüzdeki Barcelona maçı için: Derbileri bile ölüm kalım meselesi haline getiren bir toplum olarak, bu maçın önemine dair her hakkı yarın sabahtan itibaren fazlasıyla vereceğimizden eminim. Ve şu an, en objektif halde yapmakta olduğum tahmin bile o maç için GALİBİYET dedirtiyor bana. Ama ben, önümüzdeki 6 gün boyunca bunu o kadar düşünmeyip başka bir şeyin keyfini çıkartmak istiyorum. O da ne biliyor musunuz? 3 sene evveline kadar rakibimizi, kadrosunu, şanlı tarihini vs. düşünüp ne kâbuslar görürdük, hatırlasanıza. Sonunda da herşeye rağmen kaşkollarımızı, beremizi takar, top yuvarlaktır diye diye tribüne koşardık. Şimdi kapayın gözlerinizi, İspanyada, Catalan bölgesinde bir cafenin içini hayal edin. Az buçuk İspanyolca da çakıyor olun... Kulaklarınıza kadar gelen şu sözler ne hoş değil mi? Top yuvarlaktır ama, onlar orada Real Madride bile 2-0dan, 3 çektiler... İşimiz çok zor Amigo, çook! Sizi bilmem ama, şimdilik bu kadarı bile beni mest ediyor. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||