Home page

Haber Menüsü


Tayfun Öneş
Yazara mail atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
05 Edi, Pascal Nouma ve bazı sorular...
 
Sayın Cansun başkanlık bayrağını Sayın Süren’in elinden alırken en çok da “borçları temzileyeceğim” sözleri ile prim yapmıştı. Ve en çok da o hedef uğruna, koskoca takımın kuşa çevrilmesine camia sessiz kalmıştır ama iş artık çığrından çıkıyor gibi...
 
NTV-MSNBC
 
14 Ocak—  Seyretmeyi hiç sevmediğim “Biri Bizi Gözetliyor” yarışmasında olup bitenlerin özetini, çoğu zaman çocuklarıma sorup öğreniyorum... Ne de olsa tüm Türkiye’nin takip ettiği bir şeyden kopmamalı, hayati önem taşıyan (!) bu gündemden uzak kalmamalıyım! Geçenlerde son bulan etap için de “kim kazandı?” sorusunu yine kızlarıma sorunca, “05 Edi kazandı” cevabını aldım. “Sizce niye o seçildi?” diye sorduğumda ise “Vallahi biz de anlayamadık, en sinirli, en gergin, herkesle hep kavga eden oydu, yine de her hafta birinci oldu” dediler...

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  İnsanlarımızın ağır ekonomik koşullar altında ezildiği, işsiz ve “güç”süz kaldığı şu günlerde kendi haklı kavgalarına dahi mecalleri olmadığı için, başkalarının her daim “kavgacı” olabilmeleri, özellikle kısa vadede umutsuz gibi gözüken şu dönemde insanımıza daha cazip geliyor olmasın diye düşünürken, Pascal Nouma’yı gözlerimin önünden geçip giderken görür gibi oldum. Hem de bana dil çıkartarak... Muhtemelen, bunda, onun Galatasaray’a transferi ile ilgili haberlere şu günlerde sıkça rastlıyor oluşumun da rolü büyüktür.
       Sağda solda çıkan yazılarda Galatasaray yönetiminin Fransız futbolcuyu almaya niyetlendiğini okuyunca, önceleri “Yine balon haberlerden biridir; liglere verilen arada çekilen konu sıkıntısında, birileri üretkenlikte kısır olan medya mürekkebine bol reytingli malzeme bulmaya çalışıyordur” dedim. Ancak, televizyon ekranında da gördüm: Nouma, “Evet, Galatasaray yönetimi ile görüşüyoruz” dedi. Pes doğrusu! (Ona değil elbet; Galatasaray yönetimine pes!)
       Futbolda hırs ve agresif oyun tarzı özellikle forvetler için aranan özelliktir; çünkü bu sayede rakibi yıpratarak, onları sürekli hata yapmaya zorlayarak, gol atamadıkları maçlarda dahi takımlarına faydalı olurlar. Hele o tür santraforlar bir de “ayağı düzgün” dediğimiz türden oyuncularsa, sahada kaldığı sürece çok iyi işler yapabilirler... Bu açıdan da bakıldığında Nouma’nın, bir takım taraftarının ve yönetiminin sempati ve hoşgörüsünü kazanması doğal gibi gözükebilir. En azından, onun yüksek temposu ve adeta “çekirdekten yetişme Beşiktaşlı” ruhuyla oynuyor gibi görünmesi, takımını ateşlemesi, özellikle Beşiktaş taraftarının çok hoşuna gitmemiş miydi? Öyle ki, geçen sezonun ilk yarısında, puan kaybedilen maçlardan sonra bile taraftarlar bütün takımı “yuh”larlarken neredeyse parantez açıp ekleyeceklerdi: “Sen hariç Nouma!”
       
       Diyelim ki, Nouma’da gizli(!) kalmış bu pozitif yönleri bütün bir tribün gördüğü halde, bir tek Christoph Daum göremedi(!) ve takımdan gitmesini istedi. İyi de Nouma’nın yeniden Türkiye’ye çark ettirilişinde önümüze çizilen rota -Daum sonrası Beşiktaş yolu-na çıkmıyor ki, bu haberlere bir anlam verebilelim...
       Diyelim ki, inanılmaz avantajlı bir finansman paketi ile sunuluyor Nouma; bu yüzden de Galatasaray yönetimindekiler için red edilemeyecek kadar cazip bir transfer... Bu gerekçe bile bu transfer dedikodularını içime sindirmeye ya da mantığıma sığdırmaya yetmiyor. O kadar cazipse bu teklif, bir tek Galatasaray mı uyanık bu alemde? Ya da, bir onlar mı finansal sıkıntı içinde olan? Hadi canım siz de...
       Diyelim ki, Galatasaray yönetimi bu transfere dayanılmaz bir “ezeli rekabet” dürtüsü içinde, kongre öncesinde ses getirecek bir manevra olarak bakıyor... Nouma, Fenerbahçe taraftarının sevgilisi olsaydı (yine de saçma ya, neyse) belki anlardım ve Fatih Akyel transferi pas tutmadan “Pascal Nouma ile intikam(!) almaya çalışıyorlar” derdim... Öyle de değil; aksine, Beşiktaş ile Galatasaray arasında gerçekleşmiş çok taze bir Ahmet-Ayhan takası var ki, mali gerçeklerle mantık birleştiğinde “inadına ezeli rekabet”in nasıl da ezik kaldığını gösteren, sessiz sedasız gerçekleşmiş, güzel ve yerinde bir transferdir o... Yani, Rapaiç olsa Galatasaray’a çark eden, anlarım. Hatta, Fener tribününde gördüğüm “absurd” bir pankarta bakıp “Bir gün Galatasaray’a falan giderse ne hazin olur” dediğim Rüştü gibi bir isim olsaydı bu transferin kahramanı, yani mevkisi mevcut oyuncularla zaten iyi korunuyorken Rüştü alınmaya çalışılıyor olsaydı bile anlardım da, Nouma’nın getirilme çabasını bir türlü anlayamıyorum. (Sarı-lacivert pankartta şu yazmaktaydı: “Son Peygamber Rüştü”!)
       
       Yoksa, hırçın Sergen’den veya siyah-beyaz forma altında verimsiz yıllar geçiren, istikrarsız Ayhan’dan bile iyi verim alan Lucescu’nun babacan ve muhlis tarzına mı çok güveniyor yönetim? “Yılların uslanmayan hırçını, Nouma” (bunları tırnak işaretleri içinde yazdım; çünkü bunlar, aynı zamanda Fransız Milli Takımı Antrenörü’nün sözleridir!), en ufak bir saha dışı tahrikinde dahi çılgına dönen Nouma, aynı şehirli eski takım taraftarından da bolca alacağı motivasyona(!) rağmen Lucescu’nun ellerinde mi “istikrarlı” bir santrafor olup çıkacak? Lucescu, gece alemlerini, manken yanında verilmiş pozları, gol sonrası verilmiş pozlara giderek daha çok yeğlemeye başlayan Ümit Karan’ı, neredeyse hiçbir maç 90 dakika oynatılamayan ama neredeyse oynadığı her maçta gol atan Serkan’ı veya genç milli takımda 3 Büyükler’in Yıldıray ile birlikte iki gözdesinden biri olan Berkant’ı “istikarlı bir santrafor” yapsa ya..! Hangisi daha mantıklı, hangisi daha kolay?
       
       Sayın Cansun başkanlık bayrağını Sayın Süren’in elinden alırken en çok da “borçları temzileyeceğim” sözleri ile prim yapmıştı. Ve en çok da o hedef uğruna, koskoca takımın kuşa çevrilmesine camia (çaresizce) sessiz kalmıştır ama iş artık çığrından çıkıyor gibi... Hele, takımın iskeleti üzerinde yapılan oynamalara bakınca...
       
       Birkaç gün önce “Rakiplerimiz bizi kıskanıyor çünkü bizi bütün dünya tanıyor” gibilerinden bir açıklama yapan Cansun’a fırsatımız olsa da sorabilsek: Galatasaraylılar’ın gönlünü okşayan o sözlerinizde yer alan “dünyaca tanınıyor” olmak sayesinde ezeli rakiplerin damarına basmaktan başka hangi nemaları toplayabildiniz? Eloğlu bir uluslararası kupa dahi görmemiş Asyalı bir futbolcuyu transfer ederek o ülkeye sattığı ürünlerden milyonlarca dolar kazanabiliyorken, siz (üstelik de profeyonel meşgaleniz reklamcılıkken) dünyada Galatasaray markasının para eder hale gelmesini, ürünlerinin, maç filmlerinin, promosyon malzemelerinin bütçe açıklarınızın kapanmasına yarayacak gelirler getirmesini sağlayabildiniz mi?
       O tanınmışlık bir önceki dönemde kazanılan zaferlerle başlamış ve sizin döneminizde yitirilmeye yüz tutmak üzere olmuşken bu sözleri size söyletebilen şey ne? Capone’un önerisiyle birden bire getirilip Lucescu’ya “Bunlar ucuz, bunları dene, beğenirsen oynat” dediğiniz Brezilyalılar mı? Yok-sa, yok-saa... Sansasyonundan bile medet umduğunuz Pascal Nouma mı?
       
       Not : “Spikerlerden İnciler” başlıklı bir önceki yazımda yer alan “inciler”in kim(ler) tarafından kaleme alındığını maalesef bulamadığımı belirtmiştim. Yazı yayımlandıktan sonra bana gönderilen e-mail’lerden öğrendiğim kadarıyla, o derleme, http:/sozluk.sourtimes.org adlı bir sitede “Ekşi Sözlük” adlı bir bölüm oluşturan Sayın Ömer Gözü ve arkadaşlarına aitmiş. Geç de olsa belirtir, bu vesileyle teşekkür ederim.
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları