Konu:
Varyag Gemisinin Geçişi
Konuk: Deniz Kuvvetleri Eski Komutanı Oramiral Salim Dervişoğlu
İlter Turan: İyi
günler sayın seyirciler. Dünya Tartışıyor Programına hoşgeldiniz. Hatırlayabileceğiniz
gibi bu program NTV ile NPQ dergisinin birlikte hazırladığı ve dünyanın
ve Türkiye'nin önemli sorunlarını gündeme getirmek ve çözümlemek için
düzenlediğimiz bir program. Bu hafta ele alacağımız konu, boğazların güvenliği,
Varyag'ın boğazlardan geçişi. Daha genel olarak belki de boğazların stratejisi...
Bildiğiniz gibi şu sıralarda Karadeniz sularında Varyag gemisi bekliyor.
Bu geminin hikayesini hatırlayacak olursanız, inşasına Sovyetler Birliği
döneminde başlanmış bir uçak gemisiydi. Sovyet donanmasının bayrak gemisi
olacaktı. Fakat Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla geminin yapımı durdu.
Ve Ukrayna'da gemi beklemekteydi. Daha sonraki bir tarihte bir eğlence
gemisi yapmak için bu gemiyi, bir Çin Halk Cumhuriyeti şirketi Ukrayna'yla
anlaştı. Fakat bu sefer de bu büyük teknenin, ki motoru yok, dümeni yok,
boğazlardan geçişi gündeme geldi. Tabi boğazlardan geçişinin gündeme gelmesiyle
birlikte, boğazlardan geçişin nasıl düzenleneceği ve Türkiye'nin güvenliğiyle
bu geçişin arasındaki ilişkiler, çevre konuları da tartışılmaya başlandı.
Bu arada hükümetimiz uzun müzakerelerden sonra Çin Halk Cumhuriyeti'nin
bu dümensiz, motorsuz teknesini boğazlardan geçirmesine izin verdi. Bunun
karşılığında bazı teminatlar alındı. Ve bazı başka güvenceler de belki
verildi. Bugünkü programımızda bu konuyu ele alacağız. Bir yanda Prof.
Dr. Mümtaz Soysal'la ve Bilkent Üniversitesi profesörlerinden Yüksel İnan'la
kısa mülakatlarımız olacak. Ayrıca stüdyomuzda da çok değerli bir konuğumuz
var. Deniz Kuvvetleri eski Komutanımız Oramiral Salim Dervişoğlu... Hoşgeldiniz.
Bildiğiniz gibi Varyag, şu anda müsait hava koşullarının gerçekleşmesi
için boğaz dışında bekliyor. Fakat tartışması toplumumuzda bir fırtına
olarak devam ediyor. Bakın Prof. Dr. Mümtaz Soysal bu durumu nasıl değerlendiriyor.
Mümtaz Soysal:
"Boğazların kendi egemenlik alanı içinde bulunduğu Türkiye'nin
bu konuda gereken bütün önlemleri istemesi çok doğaldır. Bu önlemlerin
alınmasında titiz davranması son derece doğaldır. Bence bu koşullar karşılandığı
takdirde, yani denizci uzmanların söyledikleri koşullar sağlandığı takdirde,
yeterli römorkor gücü, yeterli rüzgar, akıntı ve deniz koşulları varsa,
böyle bir teknenin geçmesinde herhangi bir sakıncanın ortaya çıkmaması
gerekir. Herhalde büyük tankerlere uygulanan koşulların çok daha artırılmışları
bu konuda da uygulanacaktır. Yani, boğaz iki taraftan geçişe kapanacak.
Köprüyü geçerken karşıdan karşıya geçişler de belli bir düzene tabi tutulacaktır."
İlter Turan: Evet
Prof. Dr. Mümtaz Soysal'ın görüşlerini öğrendik. Şimdi stüdyo konuğumuzu
kısaca tanıtmak istiyorum. Oramiral Sayın Dervişoğlu, Deniz Kuvvetleri'nin
tanınmış bir subayı. Harp Akademileri Komutanlığı, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı,
Donanma Komutanlığı ve nihayet Deniz Kuvvetleri Komutanlığını yaptıktan
sonra iki yıl önce görevini tamamladı. Sayın Komutanım, bu Varyag gemisinin
boğazlardan geçmesi, aslında genel bir tartışma başlattı. Boğazlardan
geçişin çok yönlü bir değerlendirilmesi için belki bize biraz fırsat da
veriyor. Boğazlardan geçişi düzenleyen anlaşmanın Montreau Anlaşması olduğunu
biliyoruz. Montreau Anlaşmasıyla bu geçiş arasında ne gibi bağlar var
acaba?
Salim Dervişoğlu:
Ben, aslında büyük bir ilişki olduğunu düşünmüyorum. Bir defa Varyag
gemisi, sizin de dediğiniz gibi bir uçak gemisi olmak niyetiyle inşasına
başlanmış ama bitirilememiş, bugün gemi olarak dahi vasıflandırılmayacak
bir nesne. Uçak gemisi tipinde, makinesi, pervanesi, dümeni olmayan, çekilecek
götürülecek bir nesne... O bakımdan Montreau'nün hükümleri içinde yeralacak
vasfa sahip değil.
İlter Turan: Dediğiniz
doğru. Montreau'da tanımlanan nesneler arasında böyle bir nesneye belki
de atıf yok. Bununla birlikte tekneye bakanlar, bunun inşasının tamamlanması
suretiyle bir uçak gemisine de dönüştürülebileceğine işaret ediyorlar.
Ve aynı zamanda bu dönüştürmenin aslında niyet olarak Çin Halk Cumhuriyeti
tarafından taşındığını, fakat bu amacı teşhir etmemek için, işlemin bir
eğlence gemisi yapma şeklindde dünyaya takdim edildiğini ileri sürüyorlar.
Bu teknenin Çin tarafından bir uçak gemisine dönüştürülmesi mümkün müdür?
Salim Dervişoğlu:
Mümkün olabilir. Ben, halihazır durumu hakkında detaylı bilgiye sahip
değilim. Ama mümkün olabilir, niye olmasın. Şimdi Montreau Anlaşmasıyla
başlangıçta sorunuza tekrar dönecek olursak, ilişkisi açısından baktığımızda,
Montreau Anlaşması'nda harp gemileriyle ilgili olarak bazı tahditler var.
Ama anlaşmanın ruhunda aslında Türkiye ve Karadeniz ülkelerini korumak
yatar. Dolayısıyla Karadeniz'e sahildar olan ülkeler ve Türkiye'nin dışındaki
ülkeler Montreau Anlaşması'nın ikincil amacını teşkil eder diye düşünüyorum.
O bakımdan Çin'in bunu uçak gemisi haline getirmesi meselesi ayrı bir
konu. O konuda bir bilgim yok, olabilir. Şimdi Montreau Anlaşmasına baktığımız
zaman uçak gemisi geçemez diyor. Ben başında da dedim ki, bu şu anda bir
uçak gemisi değil. Denizaltı geçemez diyor. Denizaltı geçemez ama denizaltı
tamir maksadıyla Karadeniz dışındaki bir limana gönderiliyorsa geçer.
Nitekim Yugoslavya'ya, Sovyetler Birliği, soğuk harp döneminde tamir diye
denizaltı gönderdi. Sonra Yugoslavya'ya o gemiyi verdi. Dolayısıyla böyle
bir yola tevessül ettiler. Mesela Kiev uçak gemisi olayı vardır. Uçak
gemisi değil de kruvazör diyeyim. Onlar harp gemisi diye deklare ettiler,
çünkü baş tarafında toplu savunma silahları vs.vardır. Hayır efendim bu
uçak gemisi değildir, dediler. NATO da, hayır, bu uçak gemisidir, dedi.
Biz NATO üyesi olarak genel politikamızın bir gereği olarak veya gerçekten
inanarak, bu bir harp gemisidir tezini kabul ettik ve geçti. Şimdi bunları
tabi dışişleri bakanlığımızın mensupları benden daha iyi bilirler. Bir
takım genel politikamızla ilişkili tarafları var. Şimdi bu gemi Çin tarafından
uçak gemisi haline getirilebilir, öyle deklare eder, onu yapabilir. Ama
bizi ilgilendiren, biz Montreau Antlaşmasının hükümlerini ve takip eden
ve akit taraflar namına uygulayan ülke olarak bu gemi geçer mi geçmez
mi sualini kendimize sormamız gerekir diye düşünüyorum. Bana göre geçer.
İlter Turan: Bakalım
Prof. Dr. Yüksel İnan bu konuda ne söylemiş...
"Yüksel
İnan: Boğazlar tüzüğüne baktığımızda, boyu 300 metreden fazla
olan gemiler ve şeylerin geçişinin nasıl olabileceğini söylüyor. Bu da
römorkaj yoluyla. Demek ki Varyag'ın bir römorkaj yoluyla boğazlardan
geçirilmesi hukuken mümkün. Peki olaya Montreau açısından bakacak olursak
ne tür bir durumla karşılaşıyoruz? Montreau'nün kural olarak düzenlediği
gemilerin geçişidir. O geçiş ne savaş gemileri ne ticaret gemileri olmak
üzere ayırıyor. Ancak savaş gemisi olarak bunu mütaala edebilecek olur
isek, böyle bir olasılık hukuken mümkün değil. Bu durumda zaten Varyag'ın
geçmesi mümkün değil. Çünkü Montreau özellikle uçak gemilerinin geçişine
kapalı. Bugünkü statüde tekrar dönecek olursak Varyag bir cisimdir, bir
şeydir. Ve römorkaj yoluyla geçer. Bu römorkaj yoluyla geçişte e boğazların
güvenliği, İstanbul'un güvenliği için gerekli önlemleri almak zorundadır.
Hangi anlamda? Hem ulusal düzeyde hem de uluslararası düzeyde.. Çünkü
gemiyi çekmek durumunda olan gemilerin şeyin aradığı çekme vasıflarına
sahip olması lazım."
İlter Turan: Efendim
bu sohbetimiz sırasında bu geminin bir uçak gemisine dönüştürülebileceği
ihtimaline işaret ettiniz. Fakat bunu Türkiye'yi anlaşmanın uygulanması
açısından ilgilendiren bir konu olmadığına da işaret ettiniz. Şimdi bir
an için varsayalım ki Çinliler bu gemiyi sonunda bir uçak gemisi yaptılar.
Bu tabi boğazlardan geçişle ilgili bir sorun değil. Fakat bunu dünya politikasını
etkilemesi nasıl olacaktır? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Salim Dervişoğlu:
Efendim tabi Çin büyük bir devlet ve soğuk harp sonrasında Sovyetler
Birliği'nin yıkılmasıyla Çin belki de tek süper güç olan Amerika'nın karşısındaki
en önemli dikkate alınması gereken devletlerden bir tanesi. Asya'da büyük
bir ağırlığı var. Bugün Afganistan'da olan olaylara bile son derece de
yakın. Büyük bir donanması var. Tabi Amerika'yı çok ilgilendiren, Japonya'yı
çok ilgilendiren efendim Taliban meselesi var. O bakımdan Çin'in deniz
hava gücüne bir uçak gemisiyle sahip olması büyük bir aşamadır. Deniz
kuvvetlerinin bugün aslında Birinci Dünya Harbinden sonra idrak edilmiş
olan en önemli unsurlarından biri kendisinin organik hava desteğidir.
Bu organik hava desteğine kendi bünyesi içinde sahip olan deniz kuvveti,
denizaşırı görevleri çok çok daha iyi başarır ve şarttır.
İlter Turan: Şimdi
efendim o zaman yani Çin'in böyle bir edinim sonucunda belki savunmaya
dönük bir dış politikadan gücünü dünyaya daha fazla projekte etmeye dönük
bir siyasete dönmek niyetini taşıdığını söylememiz mümkün mü?
Salim Dervişoğlu:
Ben şahsen o kadar hemen kısa vadede ileri gidemeyeceğim. Çünkü bir
deniz hava gücüne sahip olmak hemen olmaz. Personelin yetiştirilmesi,
uçakların gemiye inip kalkma eğitimlerinin yapılması, gemi adedinin artırılması..
Çünkü gemi sürekli faal olmaz, bakım zamanı vardır, onarım zamanı vardır.
Ve uçak gemilerinin sıraya konulması ve güvenilir bir deniz hava gücüne
sahip olunması böyle kısa vadede halledilecek bir mesele değildir diye
düşünüyorum.
İlter Turan: Ama
bir niyetin ifadesi, bir başlangıç olarak telakki edilebilir mi?
Salim Dervişoğlu:
Efendim bugün bakın Akdeniz'de İtalya'nın, İspanya'nın, Fransa'nın
uçak gemileri vardır. Onların global amaçları ne kadar sualini kendimize
sorarak Çin'in de ne kadar olur diye belki bir kıyaslama yapabiliriz.
Mesela Tayland almıştır, Tayland İspanya'ya bir ufak uçak gemisi, helikopter
gemisi, belki ama bildiğiniz hava gücüdür, ısmarlamıştır. Ve almıştır,
13-14 bin tonluk bir gemi yanılmıyorsam. Ama almıştır. Hani Tayland'ın
amacı ne kadardır, Çin'in ki ne kadar bu başlangıçtan ileriye doğru götürülebilir
konusu, doğrusu biraz derinliğine incelenmeye değer. Ama bir aşamadır,
yani deniz hava gücüne sahip olmak büyük bir aşamadır deniz kuvvetleri
için.
İlter Turan: Efendim
zaman zaman Türkiye'nin de böyle bir gücü geliştirmesi öneriliyor. İsabet
olur mu bunlar?
Salim Dervişoğlu:
Benim, tabi bu konuda benimle hemfikir olmayan insanlar çok. Hemen
onu belirteyim. Ama benim kişisel düşüncem şudur; bugün İspanya'nın sahip
olduğu bir tane uçak gemisi, İtalya'nın sahip olduğu bir, şimdi ikincisini
yapıyorlar galiba, iki uçak gemisi, işte Fransa'nın iki tane... Bu uçak
gemileri sadece deniz kuvvetinin kendi bünyesi içindeki denizdeki hava
kuvvetini teşkil etmesi açısından değil, diplomasinin güçlendirilmesi
açısından çok önemli kanaatimce. Deniz kuvvetinin barıştaki görevi biliyorsunuz
sancak göstermektir ve Ülkenin gücünü, ülkenin diplomasisini takviye etmektir
bu açıdan. O bakımdan mesela bakıyoruz koalisyonlarda bir tek uçak gemisiyle
katılan ülkenin askeri bakımdan sözü biraz daha fazla geçiyor. Hem planlamada
hem biraz daha fazla dinleniyor vesaire.. Benim düşümcem şudur; evet,
bir uçak gemisine sahip olmak son derece de yararlı olabilir. Büyük bir
masraf da değildir. Uçak gemisi fiyatı öyle zannettiğimiz kadar fazla
değil, işletme bakım masrafları yüksektir. Ama ilk orjinal yatırım işte
bir fırkateyn kadar veya belki de daha ucuzdur yani. Dolayısıyla planlamakta,
düşünmekte büyük bir isabet olabileceği kanaatindeyim. Sadece askeri açıdan
değil, diplomasi, destek açısından.. Malümaliniz diplomasi büyük çapta
silahlı kuvvetin gücüne dayanır her ülkede, varlığına dayanır. Uçak gemisinin
böyle bir fonksiyonu olabileceğini düşünüyorum.
İlter Turan: Şimdi
efendim bu dış politikayla askeri gücün ilişkisini ifade ettiniz, demin
de yanlış hatırlamıyorsam bu uçak gemisinin, Varyag'ın, uçak gemisi diye
hep sülçi lisan ediyoruz. Aslında bu nesnenin boğazlardan geçmesinin Türkiye'nin
gene dış politikasıyla uyum içerisinde olduğunu ifade ettiniz. Doğru mu
anladım acaba?
Salim Dervişoğlu:
Efendim ben şöyle dedim, demek istedim; şimdi aslında salt bu nesne
burdan geçsin mi diye sorulduğu zaman askeri veya denizcilik açısından
birtakım mahsurları düşünülerek geçmese iyi olur diye mütaala verildiğini
biliyoruz. Ancak Dışişleri Bakanlığı'nın, ben bilmiyorum, şey değilim
o konulara, Dışişleri Bakanlığı mensuplarımız bilir. Ama Dışişleri Bakanlığı'nın
Çin'le olan ilişkileri, Ukrayna'yla olan ilişkileri efendim mutlaka bu
geminin geçişiyle ilgili olarak onları düşündürmüştür. Ben şunu söylemek
istedim; böyle bir gemi geçisi Montreau gibi bir uluslararası sözleşmenin
hükümran olduğu böyle bir bölgede böyle bir geminin geçişi mutlaka Türkiye'nin
ilgili ülkelerle genel dış politikası açısından değerlendirilmiştir diye
düşünüyorum mutlaka. Dolayısıyla herhalde uyumludur ki böyle bir karar
alındı.
İlter Turan: Efendim
bu Türk boğazları bir nevi şahsına münhasır bir yapı aslında.. Fakat başka
Türk boğazlarıyla mukayese edilebilecek su yolları ya da onların karşılaştığı
benzeri sorunlar hiç dikkatinizi çekti mi?
Salim Dervişoğlu:
Benim çok fazla dikkatimi çekmedi. Ben Türk boğazları için şöyle düşünüyorum,
yani Türk boğazları aslında çok eskiden, 1774'e kadar biliyorsunuz tamamen
Osmanlı devletinin ticaret gemilerine dahi başkalarının müsade etmediği
bir statüye sahipti. Fakat aşama aşama öyle bir noktaya geldik ki tam
tersi bu sefer bütün herkese açık hale getirildi bazı tahkiklerle. Ama
1936'daki Montreau Anlaşması, İstiklal Harbinden sonraki statüyü, yani
uluslararası Lozan Anlaşmasıyla kurulan statüyü değiştirerek Türkiye'ye
çok büyük imkanlar tanıdı. Bugünlerde bir münakaşadır oluyor. Mesela acaba
Lozan değiştirilmeli mi, Lozan değiştirilmesin mi falan gibi..
İlter Turan: Efendim
o belki daha genel bir sorunun bir parçası olarak düşünülebilir. Netice
itibariyle hemen her anlaşma belirli bir dönemde bilinenler, düşünülenler,
o dönemdeki teknoloji, o dönemdeki dünyadaki güç dağılımı üzerine kuruluyor.
Tabi bu şartlar değiştikten sonra bir anlaşmanın yeni beliren koşullarda
beliren tüm ihtiyaçlara cevap vermemesi mümkün. Tabi o zaman değişik yollar
izlenebilir. Bu anlaşmanın değiştirilmesi bu yollardan sadece biridir.
Ama haklısınız, bu tartışılıyor. Belki siz hissedebildiğim kadar bunun
belki isabetli bir tartışma olmayabileceğini düşünüyorsunuz.
Salim Dervişoğlu:
Efendim ben şöyle düşünüyorum, gerçekten o günün şartları koşulları
altında Lozan Anlaşmasının kurmuş olduğu uluslararası kontrol düzeninin
değiştirilerek Türkiye'ye büyük çapta bir hükümranlık hakkı tanınması
bu anlaşmayla hakikaten bir zafer olarak hala telakki edilebilir. Ama
sizin de ifade buyurduğunuz gibi yani koşullar çok değişti. Gemiler büyüdü,
trafik arttı, şeyler değişti, dolayısıyla yeni şartlar oluştu. Ama bu
hemen anlaşmayı uluslararası alana götürelim, değiştirelim şeklinde değil.
Anlaşmanın yeni şartlara uyacak şekilde tefsiriyle sağlanabilecek hususlar
olduğunu düşünüyorum.
İlter Turan: Bu
konuda bir adım da atıldı diye biliyorum...
Salim Dervişoğlu:
Doğru efendim, evet atıldı. 1994'te zannediyorum, tam ifadesini kelime
kelime söyleyemebilirim, boğazlar ve Marmara'da deniz trafiğini düzenleyen
tüzük diye bir tüzük çıkarıldı zannederim, 1 Temmuz 1994. 98'de ilave
tedbirler alındı. Bu uluslararası alanda bunlar şeye kabul ettirildi.
Ve baya aşamalar sağlandı. Dolayısıyla işte şimdi boğazdaki trafik kontrol
sistemini kuruyoruz. Yani Montreau'nün tefsiri suretiyle, Montreau hükümlerinin
hukuki tefsiri....
İlter Turan: Efendim
çok teşekkür ederim. Sayın seyirciler Varyag'ın boğazlardan geçişi, aslında
boğazlardan geçişi düzenleyen bütün anlaşmaları aynı zamanda Türkiye'nin
dış politikasını, hatta böyle bir boğazdan geçişin, boğazdan geçen nesnenin
bir gemiye dönüştürülmesi sonucunda dünya dengelerini nasıl etkileyebileceğini
gündeme getirdi. Bunları değerlendirmeye çalıştık. NPQ ile NTV'nin birlikte
düzenlediği Dünya Tartışıyor programını sonuçlandırıyoruz. Fakat bir hususa
da işaret etmek istiyorum. Bu program hakkında bilgi edinmek, bu programın
içeriğini izlemek istiyorsanız www.npq.com.tr ya da www.ntvmsnbc.com adreslerine
giderek bilgi edinebilirsiniz. İyi günler diliyorum efendim....
|