|
|
Üstelik kartalın Anadolu takımlarına karşı son haftalarda sergilediği hırslı futbol bu maçın özellikle ilk yarısında zirveye çıkmıştı. Bir başka zirveye çıkan unsur da 11 ası gitmiş Avrupa Fatihi edebiyatından bize artık gına geldiğinden (kimbilir takımda kalıp iyi niyetle ve canla başla çalışanlara ne gelmiştir?) bu gerçeği bir tarafa bırakıyoruz ama kalanlardan olma defansında bir de Caponesuz ve Bülentsiz olmanın aczi sarı kırmızılı takımda zirve yapmıştı. Bu iki zirvede futbol adına nefis kanatlar çırparak uçan kartal, Bayram, İlhan, Nihat, İbrahim ve onlara zaman zaman katılan Baya ve Tayfurla aslanın üzerine 2-3 dakikadabirlik pikeler yapıyor, onu adeta presle boğuyor, Mondragonu Lucescuya koşup, isyan ettirecek ve kart görecek kadar çıldırtıyordu. HIRS SİSTEME KARŞI Oturmuş sistem ile şahlanmış hırsın duellosu izleniyordu tarihi Dolmabahçenin tarihe geçecek bu derbi akşamında. Sonuçta ortaya öyle güzel, öyle doyurucu bir maç çıkıyordu ki maç yorumu yapmasını pek de sevmeyen bizler bile tadı damağımızda kalan bu 90 dakikadan sonra hızımızı alamayıp klavye başına geçiyorduk işte. Böyle maçlarda devre aralarının bile tadı başka olur. Önde giden takımın taraftarlarının akıllarından bir an bu tempoyu sürdürebilecek miyiz acaba?lar geçer ama o anki skorun keyfine yenik düşen bu gibi sorular kafalardan derhal defedilir, yerlerine fark beklentileri kondurulur bir bir (ya da 3,4,5...) Yenik durumdaki takımın taraftarlarında ise antrenör edasına bürünmek ve ben olsamları giyinip, kuşanmak için en fazla 15 dakika vardır. Akıllardan Ben olsam Suatı veya Bülent Akını çıkartır, Sergeni koyarımlar geçer, hatta düpedüz yüksek sesle yumurtlanır bunlar ve sağdakinden, soldakinden onay beklenir. Zaten Lucescu da yine Amerikayı yeniden keşfetmeye hiç kalkışmadan öyle yapıverdi ve Sergeni aldı oyuna. Sergen de başladı oynamaya, oynatmaya. (gol atmaya diyemiyorum, Beşiktaşa karşı hiçbir maçta bunu dedirtmiyor ki kerata!) Hazır kartal da yorulmaya başlamışken onların 4-5 kişiyle birinci devrede GS ceza sahası önünde yaptıklarını o tek başına yapmaya başladı. İlk gol geliyorum diyerek, Florqueenin ayağından geldi, sonra da müzmin savruklardan Arifin ayağından bir gol daha geldi ve basket maçı gibi hızlı başlayan oyun, o hızda olmasa bile yine basket maçı gibi bir o kalede bir bu kalede devam ederk son buldu. YA RONALDONUN KAÇIRDIĞINA NE DEMELİ? Kör değiliz elbet, ilk yarının ilk 20 dakikasında olanları gördüysek, son yarım saate girerken olamayanı da (hem de ağzımız açık kalarak) gördük. Kendisinden Esas Ronaldo gibi oynamasını hiçbir zaman beklemediğimiz Ronaldonun en dandik kopya haliyle bile o pozisyonda golü atması gerekirdi diye düşünüyoruz. Öyle bir pozisyondu ki, yıllarca kendisine Nasıl kaçırdım? sorusunu sorsa top yuvarlaktır yanıtıyla bile rahata eremeyeceği kesin. Üstelik o top gol olsa yazımızın başındaki sınıf farkı ahkamını bile zor keserdik, belki de maç kartalın pençesinde kopup giderdi çünkü. Her iki takımın maç boyu yarattığı ve yaşadığı pozisyonlara bakıp da 2-2lik skor için Futbolda arada bir de olsa ilahi adalet kendisini gösterir diyecek olanlar varsa, adaletin temelinde bu akşam Ronaldonun ayak izleri vardı, onu da kabul etsinler lütfen. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||