Home page

Haber Menüsü


Tayfun Öneş
 
New York’tan Ali Sami Yen’e
 
“Bu-ra-sı Sa-mi Yen Bur-dan Çı-kış yok ! seslerinden eser yoktu, yerine birileri ciddi ciddi yakarıyordu : “Burası New York, buradan çıkış yok !”
 
Tayfun Öneş
NTV-MSNBC
 
13 Eylül—  Nemli bir 11 Eylül sabahı çalışma odama girdim, rutin geçecek bir günün bir an önce bitmesini arzulayarak çalışmaya başladım. Akşamın geç vakitlerinde başlayacak yeni bir Avrupa macerasının kıpırtıları vardı içimde ve giderek artacaktı, biliyordum. Bir yandan Ali Sami Yen’in bu tür maçlardaki coşkulu atmosferi, diğer yandan Zoff’un kendinden emin ve asık suratı, Nesta, Stam ve Crespo gibi isimlerin neredeyse “üçümüz aramızda para toplasak hepinizin bonservislerini satın alırız” deyiverecek havadaki tavırları gelip geçiyordu gözlerimin önünden. İçten içe hırslanıyordum hem onlara hem de GS yönetimine karşı.

   
 
       
    MSNBC News Cansun'un ziyareti üzerine...
MSNBC News Boğalar, Çizme'yi aşmak üzere...
MSNBC News İki portre: Biri elma, biri armut
MSNBC News Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi istatistikleri
MSNBC News BABALAR ve OĞULLARI...
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Adeta Kafka’nın ünlü romanı “metamorphosis” deki gibi bir gecede şekil değiştiriyordu takım. UEFA Şampiyonu olarak rüyaya dalan bir aslan ertesi sabah bir kuşa çevrilmiş olarak uyanıyordu sanki. Acaba sıradaki “gidici” kimdi? Sıra seyircilere mi gelmişti? Bu duygularla karışmış kafamda dönüp dolaşıp hep aynı cümleye takılıyordu aklım : “Bu akşam Cimbom’un işi çok zor”
       Saat 16:30 gibi bir telefonla TV ekranına yöneldim. Gündem bir anda değişti. Birileri dalga geçiyor olmalıydı. Filmlerde görsek “abartmışlar, inandırıcı değil” diyeceğimiz şeyler canlı görüntülerle geliyordu gözlerimizin önüne. Olaylar geliştikçe bu kez “birileri Amerika’yla dalga geçiyor olmalı” demeye başladım. “Maç oynanmasa daha iyi olur”a dönmüştü gönlüm ve anlamsızlaşmıştı herşey.
       Yol boyunca radyolardan komplo teorilerini dinleyerek vardım Mecidiyeköy’e, alışkanı olduğum bir Ocakbaşı’na girip TV önü masalardan birine oturarak tatsız tuzsuz birşeyler atıştırmaya, gözlerimi ekrandan ayıramadan maç saatini beklemeye koyuldum. Ne maçlar öncesi, ne sohbetler edilmişti o masalarda, şimdi kulaklar ve gözler yeni saldırıları bekler olmuştu. “Bu-ra-sı Sa-mi Yen Bur-dan Çı-kış yok ! seslerinden eser yoktu, yerine birileri ciddi ciddi yakarıyordu : “Burası New York, buradan çıkış yok !” Yıllarca büyük bir iştahla pompalanan silah endüstrisi, komplo teorileri ve onlara dair yaratılan sanal ortamlarla, filmlerle bile milyonlarca dolar kazanan birilerinin semalarında dehşet bir “bumerang” uçuyordu şimdi. Ne yazık ki olan yine masum insanlara olmuştu.
       
       Bu arada nem de patlamış yağmur olup yağmaya başlamıştı İstanbul’a. İçim sıkıldı, dışarı çıktım. Lazio’lu oyuncuları taşıyan otobüs stada doğru yaklaşmaktaydı. Orası New York’sa burası Mecidiyeköy’dü (!) dev otobüsün camlarına fırlatılan bira şişeleri ile “hoş geldin ve fuck you!” deniliyordu İtalyanlar’a... Dünya dönüyordu ve taraftar yine formundaydı (!).
       
       Maç başlayacaktı 1 dakikalık saygı duruşuna davet edildik. Sessizliği bozan sloganlar sanki Türkiye’nin kozmopolit fotoğrafını flaşlıyorlardı o an. Önce açık tribünden saygı duruşuna “yuuuh!” sesleri sonra da kapalı tribünün o en fanatik bilinen bölümünden “yuuuh!” sesleri yükseldi. Bir tek seyyar “ayran-kola-pide” satıcılarının bedava tatlı dağıtmadığı kalmıştı açık tribündekilere(!). Hemen ardından bu kez de numaralı tribünden o sesleri çıkartanlara karşı “yuuuh !” ve “susss!”sesleri yükseldi.
       
       Crespo’nun topu ayağına her alışında ve kaleyi her gördüğü yerden vurabilişinde yüreklerimize saldığı korku dakikalar geçtikçe erimeye başladı. Küçük Dev Adam Suat’ın şandel ve yan ağları bulan şutu bir an gol havası yaratınca “Futbolun Büyüsü” de çoktan devreye girmişti artık. Gözlerimin önünde artık en azından 90 dakika boyunca 17 Ağustos depremini andıran insan manzaraları değil, Stam’ın hata yapıp, Ümit Karan’a ya da Arif’e geçit vereceği an canlanıyordu sık sık. Ama olmuyordu, bir türlü olamıyordu. Bir garip Rize maçı dışında son haftalarda gol sıkıntısını çok çeken Galatasaray yine aynı dertten musdaripti ve bal yapamayan arılar gibi çalışıyordu sadece.
       
LUCESCU İLE TARAFTAR BARIŞMAK İÇİN DAHA NE BEKLİYOR?
       
İlk 45 dakika bittiğinde “Fatih Terim zamanındaki Galatasaray gibi oynuyor aslanlar” yorumu yapılıyordu sağda solda. Yorum yanlış değildi belki ama yaklaşım artık sinir bozucu yanlışlıktaydı. Fatih Terim zamanında İlie ve Filipescu’dan başka kimse gönderilmek zorunda kalmamıştı ki. Aksine dünya futbolunun bir devrine adını yazdıran isimler vardı o zaman kadroda.
       Şimdi o kadrodan 11 kişi gitmişken (9 diyenlere aldanmayın, bir çırpıda sayarım 11 kişiyi) bu oyunu oynuyordu Cimbom. Lucescu’nun başarısını kabullenmek için daha ne kadar bekleyecekti taraftar. İmparator, Hakan, Emre, Fatih, Okan ve diğerleri kendi dertlerine düşmüşlerken hergün ambalajlanan haberlerle “onlarla gurur duyun” dedirten medya mı set çekiyordu Galatasaray’la Lucescu’nun gönül birliğine.
       Lucescu’dan “imparator” lakabı çıkmazdı belki ama seyircinin onu bağrına basması için ne eksikti? Kuşa dönen takımı herşeye rağmen oynatabilen bir teknik direktör en azından tribünlere çağrılıp bir selam gönderilmeyi hak etmiyor muydu artık?
       
       Ben bunları düşünürken, Aslanlar ve asık suratlı İtalyanlar 2. yarı için sahadaydılar. Galatasaray’ın gol atması gereken dakikaları golsüz geçirmesi, yorgunluk belirtileriyle birlikte Lazio’yu biraz biraz canlandırdı ama “kazma” denilen Emre ile “hantal” denilen Mondragon’un pes etmeye niyetleri yoktu. Çok kötü bir gününde olan Arif çıkıp Sergen girdi oyuna.
       (Lucescu’nun maçtan sonra “galibiyette Arif’in rolü büyük, rakip defansı çok yıprattı” sözlerinde yatan korumacı ve asil tavır, sahadan çıkarken Arif’e “yuh!” çekmeyi marifet sanan has...(!) Galatasaray’lılara bir şey ifade etmiş midir acep?) Beklenen nihayet oldu, hem de en mükemmel zamanda. Maçın bitimine, yani skoru korumaya sadece 11 dakika kalmışken Sergen Stam’a klas “feyk”lerinden birini attı ve Ümit Karan işi bitirdi.
       Bu arada görünen köy klavuz istemez; çok değil, 3-4 hafta içinde Ümit Karan, Cimbom’un yeni “sembol” golcüsü olacak, Hakan Şükür ve Jardel’i zaten hafızası zayıf olan taraftarın en unutulmuş kalmış gönül köşelerine yerleştirecektir.
       
EYVAH! HAFTAYA BU DA İTALYA’DA...
       
Ali Sami Yen’den New York Sokaklarının ekrana yansıyan görüntüleri için eve doğru yol alırken bir acaip günün sonunda 3 altın puan ve altın değerindeki paralar da Cimbom’un oluyordu. Lucescu ve futbolcular herşeye rağmen “biz varız” demişlerdi.
       Şimdi borçları azaltan yöneticilerin bu ani gidiş ya da gönderilişlere son verdiklerini gösterir bir şeyler yapma zamanıdır. En azından Galatasaray taraftarına, bir Avrupa maçında bir oyuncusu iyi oynadı diye (körük ciğerli Hasan Şaş’ın bir deparı ve güzel bir çalımı sonrasında olduğu gibi mesela) “Eyvah! haftaya bu da İtalya’da” dedirtmemelidir artık.
       
 
       
    MSNBC News Yazarlık patladı, peki ya okuyuculuk?
MSNBC News Onu yazmazsam olmaz...
MSNBC News Sarı-lacivertliler erdi muradına...
MSNBC News Bu-ra-sı Tür-ki-ye bur-da in-saf yok !
MSNBC News Waldir Pereira Didi...
MSNBC News Bir derbinin ardından
 
     
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları